Öykü

Ağacın Umudu

Göğsündeki umudunu toprağa serpti, toprak umuda umutla cevap verdi.

Evet, antik genlerimle bu umudu geleceğe taşımaya çalışıyorum. Ben kim miyim? Yeryüzünde kalmış tek koca çınarım. Benden başka yeşillik kalmadı. Bunun en büyük sebebi örümcekler, dostluk, kardeşlik, sevgi, çalışmak, yaşama hakkı adı altında bütün dünyayı ağlarıyla ördüler. Zaman içinde bu ağlar bir merkezde toplandı ve tek gözlü bir örümceğin emrine verildi.

Bu aldatmaca daha fazla özgürlük adı altında başladı, bu konuda samimi olan mavi karıncalar hemen işe koyuldu. Bilemediler tek gözlü örümceğin tek başına iktidar olma hırsına sahip olacağına. Karıncalar, sinekler, ağustos böcekleri ve diğer birçok böcek kurbanı oldu bu sistemin oyununa. İşte bakın önümden geçiyor bir karınca sesleneyim şuna! Hey mavi karınca, mavi karınca! Çağrıma cevap vermedi, duyarsızlaşmış ağın kölesi haline gelmiş karınca, elindeki küçük ekranlı aletten başka bir şeyi gözü görmüyor adeta! Görüyorsunuz dostlarım üretkenliğiyle ün salmış karınca bile artık üretmiyor sadece tüketiyor. Her günüm böyle, önümden geçen bütün böceklere sesleniyorum, dikkat çekmek için yapmadığım şey kalmadı, yapraklarımı bile üstlerine savurdum, dikkatlerini çekemedim. Hala bana dönen olmasa bile içimdeki umudum yeşil bir yaprak gibi duruyor.

Yine akşam oluyor her zamanki gibi ve yine örümceklerin yardımcıları yılanlar devriye geziyor. Asayişi sağlamak bahanesiyle böcekleri böceklere kırdırıyorlar. Suskunluk sarmalı içinde gark oluyorum. Zararsız, amaçsız bir varlığı oynuyorum yanlarında. İçim acısa bile bu oyuna devam etmek zorundayım. Yıllardır sistemin bir parçasıymışım gibi hareket ediyorum. Benim ne yapmaya çalıştığımı bilmiyorlar, anlasalar anında kökümden kesip atarlar beni.

Devriyeden kopan iki yılan, serseri bir kurşun gibi hızlıca yanıma gelip durdu. Biri hayretle beni baştan aşağı süzdü, içimdeki hayat suyumun çekildiğini zannettim bir an. Tıslama ve ıslık karışımı bir ses çıkarttı. “Amma kocamanmış şu ağaç, kaç yaşında acaba?. Dünyada tek bu kaldı değil mi?” Bunu söylerken meraklı gözlerini bedenimden çekmişti. Şimdi kendisi gibi sinsi arkadaşının yüzüne bakıyordu. Diğeri beni umursamadan konuştu. “Ulu kralımız bilge örümcek ağını kurduğu vakit bu daha bir fideydi. Dünyadaki bütün ağaçlar kralımızın ne yapmaya çalıştığını anlayınca ayaklandı. Sonları kötü oldu fakat bu ağaç daha fideyken akıllıydı sisteme karşı çıkmadığı için onurlandırılıp hayatta tutuldu.” Keyifle tıslayarak kahkaha attı, dönüp bana bağırarak “Ey koca çınar sevin, yarın ulu kralımız senin bu uysallığını ve adanmışlığını ödüllendirip seni ziyaret edecek!” Yılanın sözlerini duyduğum anda köklerimden yapaklarıma çektiğim hayat suyu gibi gövdemi bir korku kapladı.

Örümcekler çok sinsi varlıklardır. Tehlike oluşmadan hemen sezerler ve siz daha ne olduğunu anlamadan işinizi bitirirler. Yarın etrafımı bir sürü örümcek saracak ve işim oldukça zor olacak. Yıllardır onlara karşı koyuyorum fakat bedenim çürümeye başlıyor ve zihnimde eskisi kadar sağlam olmaya bilir.

Beklenen gün gelmişti. Binlerce örümcek ve sayısız yılan korumalarıyla tek gözlü örümcek kral çıka gelmişti. Maalesef diğer böcekler onun gelişini bile hissetmemişti. Kral kurmuş olduğu imparatorluğunu kibriyle süzüp bana baktı. O iğrenç çatlak sessiyle “Evet, görüyorsun ki herkes benim kölem hatta köle olduklarının bile farkında değiller. Özgürler ama köleler. Sen akıllı bir ağaçsın, imparatorluğuma sadıksın, diğer ahmak sürüleri gibi değilsin. Söyle bakalım ne düşünüyorsun imparatorluğum hakkında!”. Anlaşılan örümcek, imparatorluğunun pohpohlanmasını istiyordu. Tiksintimi belli etmeden konuştum. “Evet, yüce kralım görüyorum ki tüm dünyaya hâkim olmuşsunuz. Ben sizin yüceliğinizi ve geleceğinizdeki parlak günleri tahmin ettiğim için, sonları kötü olan ahmak ağaçlar gibi olmadım. Bu yükseklikten görüyorum ki imparatorluğunuz gayet muhteşem ve ulaşmadığı yer kalmamış. Özellikle şu kurduğunuz gümüş ağlar güneş ışıkları altında öyle parlıyor ki muhteşem bir manzara sunuyor.” Evet, gerçekten bunları söyledim. Bir gerçek daha var ki gümüş ağlar gerçekten güneş ışığı altında muhteşem görünüyordu. İğrenç sesli kral örümcek ise “Keşke senin boyutlarında olsaydım da ben de o muhteşem güzelliği görebilseydim” dedi.

Aklımda tam o anda bir fikir oluştu, neden olmasın? Diye düşündüm. “Kralım isterseniz üstüme çıkıp bu muhteşem manzarayı izleyebilirsiniz.” dedim. Fakat heyecanlıydım yapacağım şeyin sesime geçip geçmediğini korkuyla bekledim. Kral şüpheli bakışıyla beni uzun uzun süzdü. Yanındaki korumalarla birkaç dakika boyunca tartıştıktan sonra, dönüp bana “Olur, koca çınar bunca senedir bir kötülüğünü görmedim. Geliyorum” dedi. Gövdemden tırmanırken yüce yaratıcıma kalbimin ve midemin olmadığına şükrettim, aksi takdirde kalbim küt küt çarpacak veya kusacaktım bu ise beklediğim fırsatın oluşmadan bitmesine neden olacaktı. “Biraz daha yukarı” deyip, çirkin örümceği daha yukarı çektim. İncecik bir dalın ucuna yerleşmesini sağladım. Büyülenmiş koca gözüyle manzarayı seyre daldı. Kibrinin, bencilliğinin, aç gözlülüğünün etkisindeydi. Arkasındaki tehlikeyi fark edememişti. Yıllarca beklediğim fırsatı yakalanın sarhoşluğuyla “GEBER SENİ ÇİRKİN ŞEY!” diye bağırdım. Örümcek daha ne olduğunu anlamadan kuru sert sivri dalımı onun sırtına saplayıp gözünden çıkarttım. İğrenç yapışkan siyah bir sıvı eşliğinde bacakları titreyerek son nefesini verdi.

Mutluluktan sarhoş gibiydim. Gözlerim olsaydı herhâlde ağlardım. Kralın yandaşları bu ölümü uykudaymışçasına seyrettiler. Sonra ne olduğunu anladılar fakat yetişemediler, haliyle, benim zaferimi de engelleyemediler. Yılanlar güçlü zehirleriyle gövdemde yara açmaya başladı, örümcekler ise ağlarını sarıp beni kökümden devrime telaşındaydılar. Tepki vermedim çünkü kral örümceğin yok oluşuyla kurduğu ağ erimeye başlamıştı. Böcekler ellerinde duran o küçücük cihazların çalışmadığını fark edince şaşkınca etrafa bakındılar. Son bir çabayla bütün yapraklarımı döktüm. Şaşkınca bir etrafa bir elindeki cihaza bakan mavi karınca gökyüzünden gelen yaprakları fark etmişti. Gözlerinin içini görebiliyordum. Umudumu biriktirdiğim kozalağımı karıncanın ellerine bıraktım. Büyük bir hızla kozalak mavi karıncanın elindeki cihazı düşürdü. Karınca tamamen refleks bir hareketle kozalağı yakaladı. Bir kozalağa, bir bana bakmaya başladı. Sonunda başarmıştım. Örümcekler ve yılanlar da başarmıştı. Devrilirken gözlerim karadı fakat son bir anda mavi karıncanın gözlerini yakalama fırsatı buldum. Umudumun taşıyıcısı minicik hayvanın gözlerinin ışıldadığını gördüm.

Sonunda, Gerçek Özgürlük Ateşini yakmıştım!

SON

Ağacın Umudu” için 2 Yorum Var

Servet Tursun için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *