Öykü

Ateş Diyarı

Binlerce yıldır yaşadığı mağaranın girişinden dışarı adımını atarken, ilk defa geri dönüp dönmeyeceğinden emin değildi. Heybetli bedenine vuran sabahın ilk ışıkları vücudunu kaplayan pulların parlamasına sebep oluyordu. Son bir kez arkasına dönüp mağara girişine yüzünde hüzünlü bir ifade ile baktı ve devasa kanatlarını açarak kendini uçurumdan aşağı vahşi rüzgârların içerisine bıraktı. Hızla kaçınılmaz sona doğru uçarken anılarında kaybolduğunu hissediyordu.

Olayların bu noktaya geleceğini kim düşünürdü ki. Geçmişe dönüp bakınca, her şeyin başlangıcı en fazla yüz yıl öncesine giderdi. Yaşadığı sayısız yıl içerisinde bir an olarak düşüneceği kısacık bir süre.

Ejderhalar, kadim ırklar arasında en barışçıl olanı olarak bilinirlerdi. Nerdeyse sınırsız yaşam süreleri olmasına rağmen, bilgi toplamak ve evrenin gizemlerini çözmekten başka arzularının olmamasıyla tanınırlardı. Ne fethetme dürtüsüyle ganimet toplamaya düşkün Titanlara, ne de sadece saf nefret ve yok etme duygusuna bürünmüş Deniz Halkına benzerlerdi. Binlerce yıl önce diğer ırklar bu diyara ilk ayak bastıklarında bile kadim sayılabilecek bu üç ırk, yüzyıllar boyunca bir arada var olmayı başarmışlardı. Ta ki insanlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayana kadar.

Kadim ırklara göre, ömürleri bir kelebeğin yaşamı kadar kısa olan insanlar, diğer ırkların habersiz bakışları altında, köklerini diyarın derinlerine kadar yerleştirmeye başladılar. Birkaç bin yıl sonra insanların ulaşamadığı en ufak bir kıyı bile kalmamıştı. Bir neslin başaramadığını bir sonraki nesil tamamlıyordu. İnsanların bu hırslı tabiatı, Titanların ve Deniz Halkının onlarla ilişkilerini geliştirmelerinde büyük bir rol oynadı. Sadece Ejderhalar içgüdülerinin sesine kulak vermiş ve insan ırkıyla aralarındaki etkileşimi en alt seviyede tutmuştu.

İnsanların sinsi doğalarına ilk yenik düşenler Titanlar oldular. Yapmayı en çok sevdikleri, sonlarını getiren oldu. Sonsuz diyarın en uç noktalarına kadar uzanan savaşları ve savaşlarda kazandıkları ganimetler, insanların gözünden kaçmamıştı. Titanların yaptığı en büyük hata, insanları ayak işlerini yaptırmak içinde olsa yakınlarında tutmak oldu. Bu durum değersiz sayılabilecek bir ırkın, eski ve bir o kadar da köklü bir medeniyeti neredeyse tamamen yok etmesini hızlandırmıştı. Şimdilerde, Titanlardan geriye yalnızca birkaç kişi kalmıştı. Onlarda kendilerini ele vermemek için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlardı.

İnsanlar, Titanları diyarın yüzünden silmek için başkaldırdıklarında, Deniz Halkı için de artık çok geç sayılırdı. Nefret etme içgüdüsü bu halkın benliğinde o kadar derinlere yer etmişti ki, birbirlerinden nefret etmek için bile ufacık bir neden yeterdi. Deniz Halkını kendi içlerinde savaşa sürüklemek insan ırkı için çokta zor olmamıştı. Taş üstünde taş kalmayana kadar savaştılar. Yok oluşlarını, kendi elleriyle hazırladılar.

Uzun yıllar boyunca diyarda hükümlerini sürdürmüş olan bu iki halkın yok oluşuyla ortaya çıkan boşluğu insanlar yavaş yavaş doldurdular ve yarım yüzyıl kadar kısa bir sürede etkilerini geniş bir alana yaymayı başardılar. İnsanlar, yarattıkları kargaşayı kontrol altına aldıktan sonra, oluşturdukları düzeni bozabilecek diğer ırkları ya kontrolleri altına aldılar ya da tamamen yok ettiler.

Ejderhalar her ne kadar insanların ilk hedefi olsa da, binlerce yılın getirdiği bilgelikle boy ölçüşemeyeceklerini anlamaları pek uzun sürmedi. Bu durum insan ırkını hem rahatsız ediyor hem de yüzleşmek istemeyecekleri korkularının ortaya çıkmasına sebep oluyordu. İnsanlar, korkunun getirdiği saldırganlıkla en başından beri yakınlaşmayı başaramadıkları ejderhaları kontrolleri altına almak ya da tamamen yok etmek için tek yol olarak savaşmayı seçtiler. Ejderhalar ilk zamanlar -Titanların ve Deniz Halkının başına gelenlere rağmen- kendilerine savaş açılmasını umursamazlıkla karşıladılar. Emekleyen bir bebeğe benzettikleri bu yeni yetme ırkın tehdidinin, bir tavşanın dağı tehdit etmesinden pekte farkı yoktu onlar için. Ancak kısa sürede içerisinde fark ettiler ki, işler pekte düşündükleri gibi yol almayacaktı.

Büyü, insanların en kuvvetli yetenekleri içerisinde yer almasa da, büyülü aletler yapma konusunda ustalaşmaları uzun yıllar içerisinde kaçınılmaz olmuştu. Ejderhalar, ilk kayıplarını işte bu aletlerden bir tanesine karşı verdiler. Ejderha ırkı için ölüm, soluk bir anıdan ibaretken bir anda gerçekliğin ta kendisi haline dönüşmüştü. Derinlerde birbirlerine ruhsal düzeyde bağlı olan ejderhalar bu kaybı bütün benliklerinde hissetmişlerdi. Sürekli devam eden saldırıları artık ciddi bir tehdit haline dönüşen insanlara karşı Ejderhaların tutumu yine de saldırmak olmadı. Savaşmadan, insanların yolundan çekilmeyi tercih ettiler. Ta ki İnsan ırkı geçmemesi gereken bir sınırı aşana kadar. Birkaç gün önce olan son saldırıları, daha birkaç yüzyıl bile yaşamamış olan yeni yetme ejderhaları vurduğunda yaşanılan çılgınlık diyarda yaşayan bütün ejderhalara yayıldı. Sonuç kan gölüne dönen insan şehirleri oldu.

Uzun kanatlarını ağır ağır çırparken, burnuna gelen kan ve duman kokusuyla kendini geçmişin zincirlerinden kurtardı. Savaşın en hararetli olduğu yere gelmişti. Uzun yıllardır liderliğini yaptığı ve her zaman barışçıl olmalarıyla övündüğü halkının düştüğü bu durum yüzünden bir hüzün ifadesinin geçmesine neden oldu. Bu anlık ifade biraz sonra yerini kararlı ve vahşi bir yüz ifadesine bırakmıştı bile. Her ne kadar savaşmaktan haz almasa da kanatlarını gövdesine yapıştırdı ve savaş alanına doğru dalışa geçti. Bugün son günleri de olsa kederleri yanıp kül olana, insan ırkı yok olana kadar diyarın dört bir yanında alevler sönmeyecekti…

Ateş Diyarı” için 9 Yorum Var

  1. Ejderhanın gözünü herkes anlatır. Ama ejderhanın gözünden anlatmak beceri ister.
    İçindeki kasveti kusan bir ejderhanın bezgin gözünden bakmak böyle bir şey demek.

  2. Bunu aslında bir roman olarak görmek isterdim. Anlatımınız akıcı ve güzeldi. Ejderhaların tutumunu ve son ana kadar direnmelerini sevdim. Onları daha heybetli ve değerli kıldı gözümde. Yine de insan ne ekerse onu biçermiş. Bu bakımdan son paragraf hikayenin en vurgulu kısmıydı. Ellerinize sağlık.

  3. Titanlar ve Deniz Halkı hakkında daha sonrasında bir öykü olacak mı? Çünkü onların hikayeleri de ilgi çekici görünüyor. İnsanların dünya üzerindeki tüm türler için tehdit oluşturmaya çalıştığı şu günlerde anlamlı bir öykü olmuş. Emeğinize sağlık. 🙂

    1. Titanlar ve Deniz Halkı için henüz belirgin bir hikaye oluşturmadım ama ileride fırsatım oluduğunda iki halkı anlatan öyküler yazmayı düşünüyorum. Ayrıca yorumunuz için teşekkür ederim. 🙂

  4. Güzel bir öykü yazmışsınız. Kelime hazineniz, kelime seçiminiz, cümleleriniz, paragraflarınız, üslubunuz, öykünün uzunluğu, her şey yerli yerinde. Hala öyküye yeni başladığınıza inanamıyorum, özellikle kendimle kıyaslayınca.

    Eğer bu tarzda devam edecekseniz, pek eleştirecek nokta bulamayacağım maalesef. Yeni bir şeyler denemenizi öneririm ki, farklı konularda keskinleşsin kaleminiz. Mesela bir macera, bir diyalog tarzı öykü yollayabilirsiniz. Değişik kurgular kurabilirsiniz. İki ayrı öykü ile katılıp, birini yine bu tarzda diğerini serbest bir stilde yazabilirsiniz.

    Elinize sağlık.

  5. Okuyup değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Fikir ve önerilerinizi dikkate alcağımdan emin olabilrisiniz. Tekrar teşekkür ederim.

  6. Merhaba 🙂 Devasa, rol yapma tabanlı bilgisayar oyunlarında bulunan, hikayeleri çok derin noktalara taşıyan bir el yazmasını okur gibi hissettim. Sözlerimden de anlaşılacağı gibi güzel, ama devamını (daha başka öykü ve tasarıları) hak eden bir hikaye bu 🙂 Diyarı geliştirmeni dilerim. Yine de, devamında gelebilecek öyküler olmadan da her şeyi yerli yerinde.

    Birkaç yerde yazım yanlışı sayılabilecek bir şeyler fark ettim. Aşağıda bunları toplu halde vereceğim. Genelde “-de”lerin yazımıyla ilgiliydi fakat bir konu dikkatimi çekti. “olmak” ve türevlerini çok sık kullanmışsın. Bir yazım yanlışına sebep olmasa da, özel bir teknik gereği bu şekilde yazılmadığı sürece pek… Hoş karşılanmayabilecek bir durum. Ben sorun etmedim fakat, amacın “olmak”ı bu denli yoğunca vurgulamak değilse, cümlelerinde başka alternatifleri değerlendirmeni önermek isterim.

    “Ejderhalar, kadim ırklar arasında en barışçıl olanı olarak bilinirlerdi. ” (mesela, “Ejderhalar, kadim ırkların en barışçılları olarak/olmasıyla bilinirdi/övülürdü/övünürdü”)

    Aşağıda belirttiğim cümlelerde -de yazılışları biraz sıkıntılı. Ben sorun etmiyorum ama eden insanların olduğunu biliyorum.
    “Onlarda kendilerini ele vermemek için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlardı.”
    “için çokta zor olmamıştı. ”
    “işler pekte düşündükleri gibi yol almayacaktı.”

    Yazarın yazım tarzına karışmak, hele ona öneriler sunmak… Pek hoşlanmadığım bir davranış şekli ama umarım tüm iyi niyetimle yaklaştığımı hissettirebilmişimdir.

    Öykünün sonu benim için süpriz oldu. Mağarasından sürgüne veya göçe çekilen bir Ejderha beklerken, mağarasından hüzne ve kendi yozlaşmasına pike yapan bir Ejderha gördüm. Bu anlamda, öykünün ismi gayet uygun.
    Gelecek günlerde, görüşmek dileğiyle 🙂

Selçuk Gökhan Kalkanoğlu için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *