Öykü

Bir Diğeri…

“Onlar da bu dünyanın nasıl olduğunu öğrensinler istedim…”

Hepsi bu cümleden ilham alan bir şakadan ibaretti… Kendilerini bir anlığına küçümsedikleri, üzerine basmak için arzu duydukları insanların arasında görmelerini istemiştim. Onları zirveden yamaçlara, dağın eteklerine doğru yuvarlamayı. Delice korkmalarını. Benim gibi uykusuz ve endişeli zamanlar geçirmelerini. Bu yüzden ilk ve son defa birini öldürdüm…

Aynadaki yansımalarından, kapı her çaldığında dışarıdan içeri girmeye çalışanın kim ya da ne olduğu kaygısına düşmelerini, telefonlarının sesinden tüylerinin diken diken olmasını arzu etmiştim. Başarılı da oldum, fazlasıyla! Bunca ölümün benim üzerime kalması ise büyük haksızlık sevgili beyefendi! Üstelik bunu sadece ben biliyorum. Üstelik başkasının dilinden hiç duymadım benim içimdeki fısıltılar ve mırıltıların haricinde. Evet küçük hanım, şahidim buna. Elimden her şeyimi almaya çalışmış olabilirler ama, evet, evet buna sahibim!

Nasıl mı başladı? Her şey dünya devi kabul edilen bir ülkede tamamladığım sinema ve televizyon eğitimimin ardından önemli bir kanalda işe girmemle başladı. Sınırlarından girmeden önce dünyanın zirvesi saydığınız bir ülkenin içine girince garip ruh hallerini öven kötü bir tiyatrodan başka bir şey olmadığını görmek ne kadar da trajikomik! O yüz yerine derilerinin altına yerleştirilmiş boyalı palyaço suratları ile bana sırıtıp iş diye, şirket diye, kanal diye çaldıkları her türlü eser, mitoloji, kültürden alıntılar yapıp ruhumu çamurlu ruhlarıyla bastıkları bir paspas, vazgeçilip sıkılınca kaldırıp atacakları bir şey yerine koyuyorlardı. Hayır, hayır! Hiç olur mu hanımefendi?! Kendimi ezdirir miyim hiç!

Dediğim gibi, şans yüzüme gülmüştü. Evet, evet iyi niyetliydim. Saman altından sessizce kayan pullu bir yılan gibi! Kendimi ispat etmek için elimden geleni yaptım bayım, sizi nasıl inandırabilirim? Basın sektöründe iyi yerlere gelmek için her yolu denedim. Ezildim, hırpalandım ve hizmetlerimin heba edildiğini üzülerek gördüm. Acımasızlardan daha acımasız olacaktım! Oldum da! Dişlerimi avıma saldırdığımda ölümcül hale getirmek için sivrilttim! Tırnaklarımın içi ellerim ile parçaladığım rakiplerimin deri kalıntıları ile doluydu. Çürüklerimi iyileşmeden, hızla nasırlaşması için yeni darbelere açık tuttum! İşte bu izler benim o yerleri hak etme sebebimdi. Beni bir avcı, savaşçı yapan şeylerdi. Bir gün benim hakkımda ne düşündüklerini öğrendim! Emeklerim heba edilmek için uygun bir kurban olarak antenli yüce tanrılara sunulmaya uygun görülüyordu! Üstelik bundan dolayı mutlu olmam gerektiği söyleniyordu! Ben, bir, avcıydım! Ben, muzaffer komutandım! Ben… Ben, nice bilinmeyen kahramanlığın yılmaz savaşçısı, nice isimsiz kanlı mücadelenin galibi onlara göre küçük adamdım. Hayır sizi demedim. Lütfen beni yanlış anlamayın! Ve, ve o zaman tek bir şey yapmadığımı anladım… Tanrılar kurban istiyordu. Kan dökülmeliydi! Ben, nice tanrıları tanıyan, kadim zamanlarda onların ayak bastıkları topraklarda doğmuş olan! Hak sahibi! Yooo, hayır sevimli teyzecim, buna izin veremezdim. İnanın, beni tanısanız, gördüklerimi görseniz o elinizde tuttuğunuz şişleri gözlerinden sokup enselerinden çıkarırdınız!

Ve şimdi… Neden mi buradayız? Her şey yolunda giderken bir şeyler istenmeyen yerlere vardı diyelim. Yoksa istedim mi? Bu benim kendimden bile sakladığım müthiş, zekice bir plan olabilir mi? Neden olmasın! Dediğim gibi, tek ölümün sorumluluğunu almaya hazırım, lakin beni ülkeyi kasıp kavuran cinayet zincirleri, milyonlarca insanın ölümüne her kim onları öldürdüyse onları katil olmaya iten şeyle alakam yoktu. Hatta kimin kimi neden öldürdüğünü bile bilmiyorum. Umurumda da değil! Ama orduya ve devlete bakacak olursanız tek bir suçlu var: Ubor Metenga…

Hayır, bu kusursuz suçu işlerken ve kendi dizaynımı oluştururken tek başıma değildim. Koskoca dünya devi ülkede Ubor Metenga’nın bilinmemesi ne yabancı ellerde bir Türk olan benim ne de “Peki sen neredesin okuyucu?” diyen Oğuz Atay’ın suçu. Yakalanacağıma o kadar da emindim ki amcacım! Ahh o mektup! Keşke yazmasaydım. Mesela “Türklerden seri katil çıkmıyor” cümlesini alt etmenin keyfine varıp “Bizi kıskanan Batı!” üzerine gazetelerden kesilmiş harflerle polise mektuplar bile yazabilirdim. Ne kadar eşsizim! Evet güzel kadın, evet, gözümden kaçmamıştınız. O güzel gamzeleriniz hatırına bana inanınız, yazmayı ziyadesi ile iyi beceririm. Son derece iyi niyetle, korkutucu bir yalan ile başlayan yazdığım tek kişilik oyun Broadway’de sayısız oyunculu bir müzikale dönüşmüştü. Benim hak ettiğim koltuğa oturan, öldürmek üzere olduğum kişiye yolladığım o isimsiz mektupla tek kişilik korkunç bir örgüte dönüştüm. Sayısını bilmediğim göz ile gözetleyen, sayısı belirsiz kolla onları sıkan, damarları dişleyen ve cesetleri tepe taklak inşaat temellerine atan bir dev oldum saygıdeğer delikanlı! Herkes, ki ölü sayısına bakınca ülkesinin yarısı ya öldü ya öldürdü, Ubor Metenga’yı bir kıvılcım saydı…

Ubor Metenga!…” yazıyordu sadece boğazını kestiğim adamı kafa üstü gömdüğüm inşaat temelinin yakınında bulunan mektubumda. Uydurma bir dilde, uydurma bir örgüt ve tehdit! Evet, kulağa ne kadar kısa ve garip geldiğinin farkındayım. Size yazmakla aramanın iyi olduğunu söylemiştim değil mi güzelim? Lakin ne kadar kısa o kadar iyi! Türkçesi “Üstün Yol” anlamına geliyordu. Tamam, dünyanın en büyük gücüsün, Oğuz Atay’ı bilmeyebilirsin ama hiç mi H.P. Lovecraft okumadınız memur bey? Cthulhu’yu da bilmiyor musunuz? Ne yazık, ikisinden birini bile bilseydiniz zekamın şahikaları konusunda kesin kanaat getirebilir ve bana saygı duyma şansını elde edebilirdiniz!

Sonra mucizevi bir şey oldu sevgili okurum! Sen her neredeysen! Herkes benzer ismi kullanarak birbirini öldürmeye başlamıştı. Örgüt gerçekliğe bürünmüştü. Korkunç bir toprak kayması gibi, ilk hedef alınan kişinin garip ölümü ile başladı giriş bölümü. Medya bu örgütü ifşa etmeye çalıştı ve gerilim yükseldi. Ama uydurmaya o kadar alışmışlardı ki, uydurma bir örgüt ortaya çıktı. Herkes her ölüm için “Ubor Metenga yeniden ortaya çıktı!” diyordu. Politikacılar açıklama yapmaya başlamıştı. Hatta seçim yaklaşırken bu beladan kurtulacakları teminatını bile dile getirdiler! Ordu bu terör örgütüne karşı hükümetle beraber sıkı yönetim ve toplumsal seferberlik ilan etti! Sokaklar anarşi ve sıkı yönetim arasında sıkışmıştı. Takım kıyafetliler bu tabii seleksiyonun ilk kaybedeni oldular. Çünkü o palyaço suratları onları korumaya yetmedi! Meydanlarda, mahalle aralarında, duvarlarda adım yazıyordu! İnsanlık için bir mucize: “Ubor Metenga! Üstün Yol!” Benim yolum. Oğuz Atay’ın küçük payını da katmamak olmaz tabii.

Bazen düşünüyorum, belki de vicdanım yüzünden suçlanıp mahkum edilen, milyonlarca ölümün sorumluluğu haksızca bana giydirilen bir kurbanım. İnsanoğlunun birbirini ve dolayısıyla kendinden nefret ederek kendini de yok etme isteğinden de mi ben sorumluyum? Bu hangi taş kalbin içinden çekilip benim boynuma savrulan bir kılıç? Sizin mi bayım? Onu tutan el kime ait?! Hanımefendi, bu bana bakan keskin gözlerle olsa olsa o el siz olabilirsiniz! Memur bey inanın sizi hiç kastetmiyorum, siz hepimizin güvenliğini sağlayan resmi mermilere sahipsiniz. Amcacım, teyzecim eğer o sizseniz yaşınızdan başınızdan utanın! Aaaa evet, evet evet, siz… O sizsiniz… Değerli okuyucum, saklanabilirsiniz ama insanın insana yaptıklarından o güvenli alanlarınızda olsanız bile kaçamazsınız… Çünkü Ubor Metenga bir diğeridir!

Bir Diğeri…” için 14 Yorum Var

    1. Çok teşekkür ederim. Oooo hiç bilmediğim bir öykü /kitap hem de Jules Verne! Hemen bakacağım 🙂

  1. Merhaba,
    Kibrit Ev’in yazarının ilk kez bir öyküsünü okuyorum. Açıkçası aynı temada yazmış olmamıza sevindim, kitabınızı okuma listeme almış bir okur olarak 🙂
    Öykünün en çok atmosferini sevdim. Herkesin içinde potansiyel bir “düzen bozucu” olmasını çok güzel aktarmışsınız öykünüzde. Giriş ve final güzeldi. Seslenir tarzı ya da sorgulama sahnesi de olabilir çok başarılı ve yaratıcı buldum. Temaya yaraşır bir öyküydü.
    Kaleminize kuvvet.

  2. Öykü güzeldi hoşuma gitti. Benim anladığım ubor metenga temasıyla birebir uyuşuyordu; yani gizemli bir örgüt ve onun ne olduğunu ortaya çıkarma denemeleri. Hoşuma gitmeyen demeyelim de öykünün zihnimdeki gerçekliğini biraz hafifleten kusur : Oğuz Atay göndermeleriydi yani hayalimde o anarşiyi canlandırırken ve buna piskopat birinin saçma bir sözünün diyelim sebep olduğunu düşünürken bu anarşiye sebep olan sözün oğuz atay’dan çalınmış olduğunu , kahramanın dile getirmesi biraz beni gerçek dünya ya getirdi. Belki ubor metenga kahramanın şizofren bir zihin yapısıyla kendi kendine var ettiği bir söz olabilirdi (bu haliyle de dediğim gibi gayet güzel bir öykü) ya da bilmiyorum temayı daha tam anlamamış olabilirim. Belki de oğuz Atay’ı hiç okumamam dan kaynaklanan bir sorun da olabilir. Lovercraft göndermesini beğendim bence kendisi tam bir gizem oluşturma üstadı neyse lafı çok uzattım güzel öykünüz için kaleminize sağlık daha güzel öykülerle görüşmek dileğiyle..

  3. Anlatım tarzınızı ve temaya yaklaşımınızı beğendim, günümüz toplumunu sorgulayan ve sonuna kadar akıcı bir öykü yazmışsınız. Medya için yaptığınız iğnelemeler de çok yerinde olmuş doğrusu 🙂

    Elinize sağlık, sonraki seçkilerde görüşmek üzere…

  4. Merhabalar,

    Kitabınızdaki öyküler gibi bu öykünüzü de zevkle okudum. Bana da en başta Atay’ın adı fazla kullanılmış gibi geldi, ancak sonlara doğru bunu daha gerçekçi bir atmosfer yaratmak için kullandığınızı düşündüm, çünkü insan öykü havasından çıkıp sanki bir röportajı okuyormuş ya da mahkeme salonunda suçunu itiraf eden bir insani dinliyormuş gibi hissediyor. ‘Gazetelerden kesilmiş harfler’ cümlenizde ise birden kendi öyküme gitmiş gibi oldum, farklı bir his oldu benim açımdan 🙂

    Elinize sağlık, başka öykülerde buluşmak dileğiyle,

  5. Merhabalar,

    Öncelikle elinize sağlık.

    Müthiş betimlemeler, tespitler ve tanımlar içeren bir öykü olmuş. Hikaye içerisinde hikaye dolu sarmal bir kurgu oluşturmuşsunuz ve bu da merak uyandırıcı bir öykü ortaya çıkartmış. Bazı noktalarda akıştan koptuğumu ve cümleleri tekrar okumak zorunda kaldığımı hissettim. Sanırım daha yavaş ve özümseyerek okumamız gereken, her okumada farklı detaylar yakalayabileceğimiz, subliminal mesaj dolu bir öykü oluşundandır.

    Mahkeme salonunda sanığın savunmasını dinliyormuş gibi, onun parmakla tek tek gösterdiği kişilere yaptığı ithamları, itirafları okuyormuş gibi hissettim. Hoşuma gitti doğrusu.

    Sizi twitter’da takip eden, Kitabınızın tanıtımlarını internet ortamında görüp ilk fırsatta almayı düşünen birisi olarak, Öykü Seçkisi’nde öykünüzü okumuş olmaktan çok memnun oldum.

    Başarılarınızın devamını dilerim.

    Selamlar,

    1. Çok teşekkür ederim, umarım en kısa zamanda yüz yüze tanışır sohbet ederiz. Desteğin ve ilgin mutluluk verici 🙂

  6. Merhaba;
    Kibrit Ev’i; Kitap Fuarında sizi panelde dinledikten sonra alıp okumuş çok da sevmiştim. Bu öykünüzü de severek okudum. Ellerinize, yüreğinize sağlık. İkinci kitabınızı merakla bekliyorum. Sevgiler…

Atakan Güngör için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *