Öykü

Bir Kardan Adam Masalı

Daha çok küçükken, hayatı anlarken, taşınmak zor gelir. Ona da zor gelmişti. Yatağından, bildik köşelerden, çıplak ayağıyla bastığı mavili yeşilli marley yer döşemesinden ayrılmak zordu. Bir kamyona doluşan onca eşyanın ardından başka bir eve taşınmak hayata alışırken zordu.

Tek katlı evin rahatlığının ardından apartman dairesine tıkılmak hiç hoş değildi onun için. Bahçedeki çiçekleri koklamak yok. Ağaçtan dökülen vişneleri toplamak yok. Kapı önünde biriken çamurlu suda oynamak yok!

Yeni evleri duvar kâğıtlı, parlak parkeli, demirden yapılmış beyaz ve garip şeylerle ısınan bir evdi. Ailesi için müthişti. Rahattı. Aylardan kasım olduğu için pek dışarı çıkarmıyordu onu annesi. Hiç arkadaşı yoktu burada. Kardeşi çok küçüktü ve durmadan uyuyordu. Bir gün eski evlerine dönebilmenin hayali ile o da uykuya dalıyordu.

Parlak parkeleri istemiyordu. Beyaz demir yığını kestane bile pişiremiyordu. Yıkandıktan sonra yanına gidip ısınılmıyordu o garip şeyin. İçindeki suyu babası havasını alırken görmüştü, çamurlu gibiydi. Her şey birden böylesi değişmişken masallar vardı bir tek. Anneannesinin uydurduğu masallar. Sabun kokulu beyaz tülbendi, yeşil tespihi, mırıl mırıl mırıldandığı duaları vardı bir de anneannesinin. Ama onlar da az geliyordu onlara.

Evden burnunu çıkaramıyordu. Hava o sene çok soğuktu. Dışarıda sıra sıra apartmanlar vardı. Kiminin cam kenarında çiçekler vardı, kiminin sadece perdesi gözüküyordu. İnsanlar içerlerdeydi. Oyun oynayacak kimse yoktu. Bir müddet oyuncaklarla oynadı. Sıkıldı sonraları. Eve yeni eşyalar alındığı için halılar yeniydi. Upuzun halı püskülleriyle oynamaya başladı. Evdeki halı püsküllerini saydı. Hep başa dönerek saydı, saydı, saydı. Püsküllerden de sıkıldı.

Halıların püskülleri güzeldi ama desenleri korkutucuydu onun için. Dikkatle baktığında bir şeyler anlatıyordu halıların desenleri. Tutsak edilmiş öcüler vardı içinde. Yılanlar, masallardaki canavarlar, öcüler vardı. Öcüler halılarda yaşıyordu. Onlara basıldığında gündüz olduğu için sesleri çıkmıyordu. Geceleri gecenin sesine karışıyordu sesleri. Korkuyordu. Işık açık olmayınca uyuyamıyordu. Korkup bağırınca karşısında sinirli ve uykulu annesini görüyordu.

Büyükler sanki hiç çocuk olmamış gibi davrandıkça o daha çok tutunuyordu çocukluğuna. İnanmıyorlardı ona. Duymuyorlardı ve görmüyorlardı öcüleri. Korkuyordu çocukluğunun soğuk gecelerinden.

Gündüzleri evde çok sıkılıyordu. Yalnızdı. Parka bile gidemiyordu pimpirikli annesi yüzünden. Hasta olursam belki dışarı çıkabilirim, diye düşündü. Bunun için yapması gereken, fayanslara çıplak ayakla basmak, gizli gizli soğuk su içmekti. Yaptı da. Bir gün ateşler içinde uyandı. Annesi her zamanki gibi telaşla mavi tulumunu giydirdi. Beyaz kaşkolü ile sarıp sarmaladı onu. Eldivenleri mavili beyazlıydı. Annesi ayağına kırmızı çizmelerini geçirdi ve merdivenlerden dikkatlice indirdi.

Dışarı çıkmıştı sonunda. Kendini karşı komşu teyzenin evindeki muhabbet kuşu gibi hissetti. Kafesi açılınca hızlıca kanat çırpan kuş gibi.

Her yerde kar vardı. Her taraf bembeyazdı. Karlar ülkesinden gönderildiğini düşündü. Pamuk gibiydi. İlk kez kar görüyordu. Taşındıkları yerde pek kar yağmazdı. Kırmızı çizmesiyle her basışında tatlı tatlı ses geliyordu. Hastane yakın olduğundan gezinti kısa sürmüştü. Doktor yine her zamanki acı ilaçlardan yazıp eczaneye gönderdi onları. Annesi her zamanki gibi hasta olduğu için söyleniyordu ona. Hasta olunca söylenmekten ve ağzına bir şeyler tıkmaktan başka bir şey bilmezdi.

Eve dönüş yolunda okuldan çıkmış çocuklar kartopu yapıp birbirine atıyordu. Nasıl da eğleniyorlardı. Bazıları kocaman kocaman toplar yapıyordu. Kimisi kara yatıp kollarını ve bacaklarını açıp kapayarak iz çıkarıyordu. O ise henüz kara dokunmamıştı bile. Annesi yol boyunca acaba nasıl hasta olduğunu söylene söylene sorarken tuttuğu eli bıraktı küçük kız. Eldivenlerini koşarken attı. Hayatında ilk kez kartopu yaptı. O temiz soğukluğu hissetti teninde. Parlak kar kristalleri öylece avucundaydı. O an yaşadıkları çocuksu bir mutluluk gelebilirdi kimisine ama küçük kız için büyük mutluluktu işte.

Doktor on tane iğne vermişti ve her gün vurulması gerekiyordu. Hastane de yakın olduğundan her gün yürüyerek gidebileceklerdi. İkinci gün kar daha çok yağıyordu. Babasıyla el ele tutuşup giderken dilinin ucuna bir kar tanesi dokundu. Büyülü bir ilaç gibiydi. Başka bir gezegenden, sanki kalpsiz bir kar kraliçesinin gezegeninden gönderiliyordu. Pamuk prenses de belki oradandı. Kim bilir?

Babasıyla giderken yol kenarında büyük kartoplarına benzeyen, hiç görmediği bir kar canlısı belirmişti. Hayal gibiydi onun için. Şaşkın, öylece bakakaldı. Babası, “Kardan adam onun adı,” dedi. “Çocuklar çok sever.”

Gülümsedi.

Yol “kafferengi” benecikliydi. Bir kısmı beyazdı ama. Tıpkı anneannesinin elleri gibi benekli benekli… Babasına sormak istedi bunu ama anlamayacağını biliyordu nasılsa. Kardan adamı düşündü. Belki o da Noel Baba gibiydi. Yılbaşı gecesi canlanıyordu belki. Az kalmıştı yılbaşına. Belki onunla arkadaş olabilirdi. Belki kardan adam onu kar gezegenine götürürdü. Orada doyasıya oynardı. Evde halı püskülleriyle oynamak zorunda kalmazdı. Belki orada hiç hasta olmazdı soğuktan.

Diline ne zaman gökten düşen bir kar tanesi konsa mutlu oluyordu. Biliyordu ki kardan adamlar kar yağması için dilek dilediğinde, dilinde kar tanesi hisseden çocukların dilekleri de kabul oluyordu. O da dileğini diledi. İğnelerinin bitmemesini diledi. Her gün dışarı çıkıp kardan adamı görebilmeyi diledi. Günler kovalamaca oynarken iğnelerin bittiği gün geldi.

Son iğne vurulduğunda canı hiç yanmadı. Hemşire ablası bile şaşırdı. Ona renkli haplara benzeyen şekerlerden verdi. Hem de bir kutu! Dönüş yolunda babasına şekerleri kardan adama vereceğini söyledi. Babasıyla beraber kardan adamın gövdesine şekerleri yapıştırdı. Şekerler rengârenkti. Kardan adam da tıpkı onun gibi şekeri severdi elbette. Tıpkı şekere benziyordu zaten.

“Gece olunca kardan adam bu şekerleri yiyecek,” dedi babasına. Adam gülümsedi. Kızının söylediklerini önemsiyordu. Annesi gibi değildi. En azından onu dinleyebiliyordu.

Ertesi gece kardan adam küçük kızın rüyasına girdi. Elleri olmadan şekerleri nasıl yiyebileceğini sordu. Haklıydı. Kardan adamın kolları ve bacakları yoktu. Çünkü büyük kar büyücüsü, kar kraliçesine itaat etmediği için kollarını ve bacaklarını ceza olarak almıştı. O yüzden hiçbir yere gidemiyordu. Kardan adam onu kurtarmasını istiyordu. Küçük kız birden uyandı. Her yer karanlıktı. Sokak lambasının ışığı vuruyordu odaya sadece.

Sabahı beklemekten başka çaresi yoktu, babası geceleri kapıyı kilitliyordu. Uykusu kaçmıştı. Terliklerini giydi ve dışarı baktı. Yatağının kenarında duran patlayan şekeri eline aldı. Açtı. Avucuna boca etti. Ağzına attığında beyninde yankılanan patlayan şeker sesiyle mutlu oldu.

Çocuklar patlayan şekeri, pamuk şekeri ve elbette çikolatayı çok severdi. Kardan adam da severdi elbet. Diğer paketi kardan adama götürecekti.

Ezan sesini duydu. Gece bitmiş, sabah olmuştu. Babası kahvaltı hazırladı, çay demledi.

Mutfaktan takır tukur sesler işitti ve en sonunda kapı kilidinin sesini duydu. Paspasa atılan ayakkabı sesini kapının usulca çekilişi izleyince pencereye gitti, perdenin arasından babasının apartmandan çıkışını izledi. Pançosunu ve botlarını sessizce giydi. Kapı arasına terliğini iliştirdi. Merdivenlerden usulca inip dışarı çıktı. Koşarak kardan adamın yanına gitti. Bakındı. Kardan adamı bulamadı. Yerde iki parça kömür, bir parça havuç, atkı ve bere buldu. Yanında ise kuru bir dal parçası duruyordu. Şekerlerden iz yoktu. Elinde patlayan şeker paketi, şaşkın gözlerle yere bakakaldı. Ardından yüzünü gökyüzüne çevirince burnunun ucuna küçük, pırıltılı bir kar tanesi kondu.

Bir Kardan Adam Masalı” için 5 Yorum Var

  1. Elif Hanım selamlar,

    Şu yazmış olduğunuz birkaç paragraf beni aldı, bambaşka diyarlara sürükledi. O tatlılık, o naiflik tüm şiddetiyle nüfuz etti bedenime. Baş kahramanımızın ilk başta özellikle taşınırken hissettiği duygular, oradaki sevimli ve okuyunca “ah…” dedirten detaylar, beni benden aldı. Baştan sona kadar severek okudum. Sonu da bir o kadar güzeldi.

    Yeni seçkilerde de isminizi görmek dileğiyle. Kaleminize kuvvet.

    1. Yazdıklarınız için çok teşekkür ederim. Diğer seçkiler için şevk getirdiniz.

      Tekrar teşekkür ederim =)

  2. Doğrusunu söylemek gerekirse üslubunuz harika ama konu yazımı hakkında biraz daha yaratıcılık gerekiyor. Hayallerinizi katın biraz hikayelerinize. Ya da ben fantastik sevdiğim için öyle öykünüzü beğendim kalemiz keskin ola.

  3. Çok güzel. Evlerden kurtulamasak da sevdiklerimiz de var. Ben çok beğendim.
    Nice hikâyelere.

magicalbronze için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *