Öykü

Çizgili Sabah

Ali bu sabah evde yalnızdı. Annesi komşusu rahatsızlandığı için yanına gitmişti. Babası ise kendi mezarını kazmak ile meşguldü. Evin tek çocuğu Ali, kahvaltıyı bitirir bitirmez odasına koştu, okul kitaplarını çantasına doldurdu. Gerekenlerin hepsini çantaya henüz koymuştu ki, bir ses duydu. Keşke hiç duymasaydı. Alıp çantasını okuluna gitseydi.

Tıkırtı devam ediyordu. Meraklı çocuk kulağını yere dayadı. Ses bodrum katından geliyordu. Çocuklar neden bu kadar meraklı olur ki? Meraklı olmasalar daha fazla yaşarlardı. Ben daha az üzülürdüm. Anneler daha az üzülürdü.

Evin dışına çıktı. Merdivenleri indi teker teker. Malum kapının önünde durdu. Açma şu kapıyı çocuk! Çık, git. Okula gitmesen de olur. Sadece şu çirkin kapıyı açma yeter. Olur mu her yerinden pislik akan şu kapıyı açma nedeni. “Merak insanı mezara sokar” derdi deden. Keşke dinleseydin dedeni.

Kapı gıcırdayarak açıldı. İçerisi karanlıktı. Çok karanlıktı. Çocuk dediğin karanlıkta korkar ama Ali korkmuyordu. Korkusuz Ali eli ile yoklayarak gaz lambasını ve hemen yanındaki kibriti buldu. Zaten her zaman orada olurdu o ikisi. Hızlı bir hareketle Ali yaktı kibriti ve ardından gaz lambasını. Aydınlandı birden içerisi.

Öğretmeni orada olsa Ali’ye çok kızardı. Cemal öğretmen “Kendi düşen ağlamaz.” derdi. Bu sözü herkes söylerdi aslında. Ali için diğer insanların söylediği sözlerin bir önemi yoktu. Öğretmeni ne söylerse dinlerdi. Bir de annesi var, unutmamak lazım, onu da çok dinlerdi. Merak tüm öğütleri delip geçmişti. Belki de merak değildir, başka bir şeydir. İnsan merak yüzünden en sevdiği mekan olan okula geç kalmayı göze alabilir mi? Sizi bilemem Ali yapmazdı.

Cemal öğretmen herkesin unuttuğu bu köydeki tek öğretmendi. Bu köyü terk etmek, daha güzel diyebileceğiniz yerlerdeki okullara gitmek aklına bile gelmemişti. Annesi hergün arıyor, büyük bir şehire tayinini istemesi için ısrar ediyordu. Köydeki öğrencileri için her şeyden çok sevdiği annesini bile kibarca reddetmek zorunda kalıyordu. Cemal öğretmen ölecek, ne yazık. Öğrencisi Ali’ye daha çok yazık. Hepsini geç, en çok annelere yazık.

En iyisi bodrum katına geri dönelim biz. Ali elinde lamba ile küçük adımlar atarak ilerliyordu. Yerde duran bir cisim gördü. Yerde yatan bir beden gördü. Bir insan cesedi yerde, odanın tam ortasında uzanıyordu. Ali tam yaklaştı. İyice baktı. Kendisini gördü. Şimdiki halinden beş yaş büyük halini gördü. Yerde öylece uzanıyordu. Aniden irkildi. Lambayı yere atıp, kapıya koştu. Açmaya çalıştı. Açılmadı. Bağıramaya başladı.

Annesi de bir çığlık attı. Öyle bir çığlıktı ki köyün sağırı bile duymuştu.

Kadın yere devrildi. Kendini dövmeye başladı. Hasta komşuyu ziyarete gelen diğer kadınlar onu sakinleştirmeye çalıştılar.

“Daha içerde kalanların ismini açıklamadılar”

“Belki kurtulmuştur.”

“Merak etme. Ekipler kurtarırlar Mehmet’i”

Hasta kadını unutmuş, Ali’nin annesi ile ilgilenmeye başlamışlardı.

Ali’nin kapıyı açmaya çalışması ve annesinin televizyondan duyduğu kötü haberle devrilmesinden hemen sonra köyün havasına barut kokusu karıştı. Bıçak gibi keskin barut kokusu sabahı kesti çizgi çizgi. Her kesikte ahalinin yüreğinden eksildi sevgi. Kalpleri taş kesti. Toplandıkları evden ayrılmaya başladılar teker teker. Her biri farklı yerlere dağıldı.

“Hep senin yüzünden.”

“Benim ne suçum var? Sen kırdın şişeyi.”

“Sen beni kovalamasaydın kırmazdım.”

Fedakar öğretmen evinin önünde uzanıyordu. Cansız bir şekilde uzanıyordu. Karşısında bir adam duruyordu elinde barut kokan tabancasıyla. Adam öylece duruyor, öldürdüğü adama bakıyordu. Sebebini bilmeden, hiç düşünmeden dikiliyordu.

Tüm bunlar olurken Ali’nin babası ne yapıyordu peki? Siz çok düşünmeyin ben vereyim cevabını. Göçüğün altında yardım bekliyordu yanında yedi arkadaşı ile birlikte. Bir saattir oradalardı. Çaresizce bekliyorlardı. Yazık ki ölecekler tüm köy ahalisi gibi.

Benim asıl anlatmak istediğim Ali diğerlerinin bir önemi yok benim için. Bodrum katından gelen sesi merak ettiği için ölecek olan Ali, yerde kendisinin beş yaş büyük halini ölü bir şekilde gören Ali, kirli kapıyı bir türlü açamayan Ali önemli benim için.

“Hanginiz yaptı bunu?”

“Bilerek yapmadık Anne.”

“Tamam ağlama. Sizin yüzünüzden olanlara bir bakın. Yazık değil mi bu insanlara?”

Ali kendi cesedine doğru yaklaştı. Yere attığı gaz lambasını eline aldı, söndürdü ve aldığı yere koydu. Tekrar cesede yaklaştı. Cesedin üzerine doğru uzandı. Ali uzanırken ceset yok oldu. Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeri beş yaşlarında bir çocuk girdi. Gaz lambasını ve hemen yanında duran kibriti eliyle yoklayarak buldu. Hızlı bir hareketle kibriti ve gaz lambasını yaktı. Ortada uzanan cesedin yanına gitti. Birden irkildi. Lambayı yere attı ve kapıya doğru koştu. Kapıyı açmaya çalıştı. Kapı açılmadı.

Yeni çocuk cesede doğru yaklaştı. Yere attığı gaz lambasını eline aldı, söndürdü ve aldığı yere koydu. Tekrar cesede yaklaştı. Cesedin üzerine doğru uzandı. Çocuk uzanırken Ali yok oldu. Kapı gıcırdayarak açıldı.

Keşke o şişeyi hiç kırmasaydım.

Çizgili Sabah” için 6 Yorum Var

  1. Hikayede biraz soyuta kaçılmış. Tuhaf bir hava yakalanmış severim bu tarz yazıları. Üzüldüğüm nokta konu biraz kısa tutulmuş. Ortam ve mekanlar okuyucuya daha çok sindirilebilirdi. Son olarak anlatım tarzınız kimi yerlerde Emrah Serbest’le ve Fante ile benzerlik taşıyor ( Olumlu). Kaleminize sağlık.

    1. Beğenmenize sevimdim. Soyut bir öykü olsun diye uğraştım zaten. Kısa yazdım çünkü uzun yazarsam saçmalamaya başlarım diye korktum.

  2. Güzel bir öyküydü. Böyle, gerçeği alternatif bir yolla anlatan öyküleri ve filmleri seviyorum. Öyküyü uzatmaman bence iyi olmuş, belirsizlik bir süre sonra -herkesi olmasa bile- sıkar insanı, sen dozunu iyi yakalamışsın. Sonuçta internet öykücülüğü yapıyoruz, burada insanların sabırları daha az. 🙂

    Emrah Serbes’le hiçbir yakınlık görmüyorum ben, sen daha çok David Lynch’in mizahı seven ve daha az karamsar olan hali gibisin. 🙂 Aranızda sadece birkaç küçük benzerlik olmasına rağmen, bana onu çağrıştırdın.

    Çok güzel bir öyküydü. Tebrikler…

    1. Okuyup yorumladığın için teşekkürler. “Her Temas İz Bırakır” ‘ ı okudum, Behzat Ç.’yi izlerim ama Emrah Serbes’in hikayelerini okumadım. David Lynch filmlerini de hiç izlemedim. Bu yüzden ne kadar benzer yazdım bilemeyeceğim.

Fatih Onaydın için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *