Öykü

Çöl

Göğün uzağında yaşlı bir adam vardı,
Zamanı tükenmek üzere
Bir gün, geniş ellerini dünyanın en geniş çölüne daldırdı
Çölden kum aldı avuç avuç,gökten bir parça bulut
Bulutları alırken parmak arasına bir şey takıldı.
Avuçladığı çölü tuhaf biçimli cam kavanoza doldurdu.

 

Çölün yüreğinde Kral Akbaba vardı
Kendisini çölün tek hükümdarı sanırdı
Bu yüzden gökyüzünde dolanan diğer bütün akbabaların
Kellerini koparıp çöle fırlatırdı

 

Adam ellerini sürttü birbirine,
Avuç içi çizgilerine yapışmış kum tanelerini de döktü
Parmak arasından bir şey düştü;
Gümüş başlı, geniş kanatlı
Adam ince tahtayla kavanozun ağzını kapattı
Camı ters çevirdi bir kez
Ve bir kez daha
Sonra geri çekildi
Ve kalan zamanına baktı
Fakat orada olmaması gereken bir şey vardı

 

Akbaba düştü, ömründe ilk defa uçamadı
Tuhaf, şeffaf bir şeyle kaplıydı çölü
Gökyüzü de tuhaftı, çünkü rengi her zamankinden farklıydı
Sonra tepetaklak oldu dünyası, yuvarlandı
Kalın kum tabakasının altında kaldı
İnce bir delikten geçti ve başka bir göğe çarptı
Çöl yine dönmeye başladı,
Akbaba bu sefer pençelerini göğe sapladı
Kum deliğin ağzına doğru kaydı ve durdu
Akbaba şeffaf kabuğun dışından gelen boğuk bir ses duydu
Yaşlı bir ses
Birisi konuşuyor gibiydi, ama akbaba anlamadı
Çünkü kendi çığlığından başkasını anlamazdı
Sonra renkli yuvarlak bir şey yaklaştı
Derin, siyah bir çukurun etrafında
Parlak mavi iplikler vardı
Akbaba kendisine bakan gözü gördü,
Fakat fazla üzerinde durmadı
Çünkü ölü olmadığı zaman bir şeyi yiyemezdi
Ve akbaba sadece yemekle ilgilenirdi
Sonra yuvarlak gitti, boğuk ses soldu
Şeffaflığın ilerisinde, bulanık bir silüet vardı,
Akbaba görebiliyordu

 

Akbabanın bildiği pek az şey vardır;
Biri ölüm, diğeri ise hayattır
Ölümü tadını bildiği için tanır
Kokusunu alamadığı her şey yaşamdır
Çölünü kaplayan şeffaf duvarın ardında birinin yaşadığını çoktan anlamıştır

 

Dolanır gökyüzünde akbabanın kanat sesi
Küçük başlı Kral Akbaba artık çölün tek efendisi

 

Bir gece akbaba, çölün tükendiğini fark etti
Kuma konduğunda başı uzaklaşıyordu gökten
Bir gün çöl bitecekti hepten
Fakat buna aldırmadı, yemek için leş aramaya başladı

 

Günler kısaydı, uğrayıp geçtiler
Zamanın sırtından yuvarlandı uzun geceler
Akbaba uçar ve eş arar
Silüet ise öylece durur
Çölde zaman sessiz geçer
Yalızca dökülen kum tanelerinin sesi duyulur

 

Bir gece akbaba uykuya dalar
Bir sabah akbaba uykudan uyanır.

 

Etrafına baktığında çölünün gitmiş olduğunu gördü
Sert, şeffaf zemin üzerinde duruyordu
Camın üzerinde kaydı ve küçük bir deliğin kıyısına geldi
Gümüş başını uzattı delikten
Ve gördü tüm kumun aşağıda olduğunu
Akbaba delikten aşağı sıyrıldı
Hala çölün tek hükümdarıydı

 

Gündüzler uzar, geceler tek nefesliktir artık
Renkli yuvarlak görünmez, boğuk ses duyulmaz
Akbaba derin, şeffaf çölde yapayalnızdır

 

Ve başka bir gün gelir, gecesi kısa
Akbaba, leş bulmak için sürekli batıya kanat çırptı
En sonunda çölün sınırına ulaştı
Kafasını görünmez bir engele çarptı, şeffaf bir duvara
Çölünün bittiğini gördü,
Öfkeyle gagasını duvara vurdu
Pençeleriyle duvarı delmeye çalıştı
Çölü sınırsızdı akbabanın, öyle olmalıydı
Kral Akbaba’nın hükmettiği çöl bu kadarcık olamazdı
Son bir darbeyle şeffaf duvar çatladı
Çölün kabuğunda delik açmayı başardı
Delikten dışarı süzüldü yavaşça
Daha önce görmediği bir yerdi , hiç kum yoktu burada
Etrafına bakındı, her yerde tanımadığı eşyalar vardı
Sonra arkasına döndü ve çölünü gördü
Şişman başlayıp incelen, sonra yeniden şişmanlayan
Tuhaf şekilli bir cam vardı kumu sarmalayan
Akbaba hayret etti küçüklüğüne çölünün
Sonra bir adam gördü camın başucunda
Kıpırdamıyordu.
Akbaba bir insanın neye benzediğini biliyordu
Hatta birinin tadına bile bakmıştı

 

Akbabanın bildiği az bir şey vardır,
Biri ölüm diğeri de hayattır
Ölü bir canlıyı görünce akbaba,
Akşam yemeğini hemen tanır

 

Nerede olduğunu sormadı, veya nasıl geldiğini
Ölü adamı yemeye açık kalmış gözünden,
Ara sıra çölünü ziyaret eden
Renkli yuvarlaktan başladı.

Çöl” için 1 Yorum Var

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *