Öykü

Empati

Anons edilmesiyle alkışlar arasında yerinden kalkan Profosör Servet SARİH sahneye yöneldi. Sahneye çıkınca kendisini anons eden moderatöre teşekkür etti ve bir kaç küçük iltifatın ardından moderatör sahneyi profosöre bıraktı. Ellili yaşlarında, orta boylu, hafif göbekli, saçlarına yer yer karlar yağmış olan bu adam ülkenin en meşhur iletişim uzmanlarından biriydi. Ayrıca en iyi üniversitelerden birinde dekan olarak görev yapmaktaydı. Bu günde bir yardım kuruluşunun daveti üzerine bu toplantıya konuşmacı olarak katılmıştı.

Profosör sözlerine katılımcılara teşekkür ederek başladı ve kürsüden iletişim anlatılamayacağı için konunun önemine binaen kendisine seyyar bir mikrofon verilmesini, ayrıca bir mikrofonda katılımcılar için getirilmesini rica etti. Bir süre bekledikten sonra eline aldığı mikrofonla sahneden aşağı indi ve her zaman yaptığı gibi katlımcıların oturdukları koltukların önüne gelerek sunumuna başladı.

Sunumu boyunca ona yardımcı olacak olan uzun saçlı, mini etek üzerine kırmızı bir ceket giymiÅŸ olan kumral asistanı da slaytları ve kısa filmleri profosörün isteÄŸine göre açıp kapamak üzere sahnede bilgisayarın başında yerini adlı. Profosör iletiÅŸime genel bir bir giriÅŸ yaptıktan sonra asistanı ile gözgöze geldi ve ilk slayt yansıtıldı. Bu slaytta bir insanın çeÅŸitli ruh hallerini gösteren bir fotoÄŸraf vardı. Slaytta yer alan fotoÄŸrafta 40′ lı yaÅŸlarda bir adam sırasıyla duygusal, asabi, sevecen… olmak üzere farklı hallerde yansıtılmıştı. Profosör bu slaytta katılımcılara, “sizce burada en çekilmez olan kaçıncı resim” dedi. Katılımcılar kendilerine göre fotoÄŸrafları analiz ettiler. Bu analiz esnasında salonda bir uÄŸultu oluÅŸtu.

Sonra genç bir bayan söz aldı ve “bence en çekilmez olanı sinirli hali. Çünkü bu adam kontrolden çıkmış, ayrıca ÅŸu halini görünce bu adamın sevecen bir baba olma ihtimalini düşünemiyorum bile.” dedi. Profosör genç bayana teÅŸekkür etti ve sözlerine devam etti. “Ben de size katılıyorum. Bence de söz konusu bu adamı bu halde görünce insanın bu adamın baÅŸka yüzünü görmesi gerçekten imkansız. Ä°ÅŸte öfke kontrolü ve iletiÅŸim dediÄŸimiz olgu da tam olarak bu deÄŸil mi? Hayat kaygan bir zemin ve ayakta kalabilmek adına çok dikkatli davranmalıyız. Yerine göre kızgın, yerine göre kurnaz, yerine göre duygusal, yerine göre sevecen ama bu rolleri nerede nasıl yapmanız gerektiÄŸini bilmemiz gerekiyor. Siz tutup da en romantik anda öfke nöbetleri geçiriyorsanız, ya da bir cenaze evinde, bir yakınını kaybetmiÅŸ bir dostunuzun yanında kahkaha atıyorsanız, o zaman sizde bir sorun var demektir.

Profosör bir taraftan konuşuyor bir taraftan da dolaşarak bütün katılımcıların gözlerinin içine bakıyor, onları biraz daha konunun içine çekmeye çalışıyordu. Konuşmanın en can alıcı noktasında empatiden bahsetmeye başlayan Profosör beklenmedik bir anda duraksadı. Hani çok güzel bir sohbetin ortasında, hiç beklemediğiniz bir anda fiyakalı bir laf yersiniz, yada çok kötü bir haber alırsınız da dumura uğrarsınız ya, işte öyle bir şey oldu. Yarım saattir iletişimden bahseden adamın yüz hatları bir anda gerildi. Sus pus oldu ve geri geri yürümeye başladı.

Katılımcılar profosörün bir çeşit canlandırma yaptığını sanıyorlardı. Profosörün asistanı da katılımcılarla aynı kanaatte olsa gerek, daha önce hiç görmediği şeyler yapan profosörü dikkatlice izliyordu. Profosör katılımcılardan birine gözünü dikmiş kaçmaya çalışıyordu. Bütün katılımcılar dikkatle onun bir sonraki hamlesinin ne olacağını bekliyorlardı. Sonra ardında ki basamağı farkedemeyen Profosör sırt üstü yere düştü ve kafasını yere çarptı.

Katılımcılardan bir kaç tanesi koşar adım profosörü kaldırdılar. Profosör sadece iyi olduğunu söyledi. Ancak katılımcının biri onu kolundan utup kaldırdı ve sahneye doğru ilerlemee başladılar. Profosör bu katılımcının yanında olmasındna memnun olmasa da elinden bir şey gelmediği için ilerlemeye devam ediyordu. Bu arada genç ve güzel asistanı da koşar adım yanlarına gelmiş ve profosörün diğer koluna girmişti.

Konferanstan 1 gün önce,

Vakit gece yarısını biraz geçiyor olmalıydı. Her zaman ki gibi rutin iş, çekilmez trafik derken üstüne çıkan toplantı da cabasıydı. Şehir dışında olan eşini aradı. Havadan sudan bir kaç kelime konuştuktan sonra telefonu kapattı ve televizyonu açıp kanepeye uzandı. Tam dalmak üzereyken telefonunun mesaj sesini farketti. Şu her zamanki market mesajlarından biri olsa gerek diye düşündü ve kalkmadı. O halde uykuya daldı.

Çığlıklar atarak kan ter içinde gözlerini açtı. Uzun zamandır görmediği kabuslardan birini görmüştü. Bir teknenin içinde bir grup asker onu boğmak istiyorlar ve aynı anda boğazını sıkmaya başlıyorlardı. Tam ölmek üzereyken uyanmıştı. Sonra yerinden kalktı ve odanın ışıklarını açtı. Sanki bir korku tünelinin içindeydi. Birileri onu sürekli takip ediyorlardı. Hayatının son 19 yılında sürekli kabuslar görüyor, kanter içinde uyanıyordu.

Televizyonu açıp yeniden uzandı ama bir türlü uyku tutmuyordu. Kalktı tabletini eline aldı. Ä°nternet tarayıcısını açtı ve Albay Korkut SARIBEY yazdı. Tarayıcı binlerce seçenek arasından en yenileri getirdi. Gelen seçenekler içinden en güncelini taradı gözleriyle ve 2 gün önce yer alan bir habere tıkladı. Haberde 1986 yılında Akdenizde batan Sezar 2 adlı deniz altı faciasından saÄŸ kurtulan 3 kiÅŸiden biri olan Albay Korkut SARIBEY’ in evinde iÅŸkence edildikten sonra başına poÅŸet geçirilerek oksijen yeteriszliÄŸinden öldürüldüğü yazıyordu. Haberin yanında da Albay’ın gençlik yıllarına ait bir resim yer alıyordu. Hafif dolgun etli, gözlüklü resimde ki adamı görünce aradığı kiÅŸi olduÄŸunu anladı.

Haberi okurken renkten renge girdi. Ne yapacağını ÅŸaşırdı. Albay’ ın ölümü onu çok etkilemiÅŸti. Ama en çokta Albay’ın öldürülüş ÅŸekli insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. IÅŸkence ve poÅŸetle oksijensizlikten hayatını kaybetmesi bir mesaj olmalıydı. Albay’ı kim ne diye öldürecekti ki. Haberi okuduktan sonra Albay’ın ölümü ile ilgili daha fazla bilgi almak için tarayıcıya yeni ÅŸeyler yazdı lakin daha fazla bir bilgiye ulaÅŸamadı. Åžu anda öğrenebildiÄŸi tek gerçek bilgi Albay’ın öldürüldüğü, katilin bulunmadığı ve Albay’ın ölüm ÅŸekliydi. Albay’ ı öldüren kiÅŸi o kazada saÄŸ kurtulanlardan biri olmalıydı. Katil kendisi deÄŸildi, o zaman geriye tek seçenek kalıyordu o da AsteÄŸmen’di. O kazadan resmi istatistiklere göre sadece üç kiÅŸi kurtulmuÅŸtu.

Sonra Servet SARÄ°H yazdı. Profosör’ ün resmi geldi ekrana. Evet oydu bu AsteÄŸmen. Daha güncel bir habere bakınca Servet SARÄ°H’ in sabah bir hotelde konferansa katılacağını öğrendi. Konferans saatini not aldı.

19 yıl önce,

Rutin dalışlarından birini yapan denizaltında 22 mürettebat vardı. Serdar Denizaltı’ ya geldiÄŸi günlerde Ä°lk baÅŸlarda her ÅŸey gayet güzeldi. Albay sert duruÅŸlu, kimselere yüz vermeyen, ama iÅŸini iyi bilen, her an her ÅŸeyi farkedebilecek titiz bir adamdı. AsteÄŸmen iletiÅŸim alanında doktorasını tamamlamış 35′ li yaÅŸlarda güler yüzlü bir adamdı. Zaman zaman Albay’ ın da talimatı ile askerleri topluyor onlara iletiÅŸim dersleri veriyordu. Bu derslerde insani deÄŸerler, öfke kontrolü, iletiÅŸim teknikleri, empati gibi konuları iÅŸliyordu. Ona karşı bütün askerlerin sempatisi vardı. Askerlerin içinde agresif davrananlarla da bire bir görüşmeler yapıyor ekibin huzurunun bozulmasını engelliyordu. Denizaltında herkesin güvenini kazanmıştı.

Bir gün denizaltı ile 100 metre kadar dalış yapmışlardı ki, denizaltının motorları bir anda durdu. Albay, Makinist, Makinist Yardımcıları ve Asteğmen hemen müdahale etmeye çalıştılar. Ama sorun her neyse motorları bir türlü çalıştıramadılar. Denizaltı kısa sürede denizin dibine gömüldü. Durum merkeze bildirildi.

Albay teknik ekiple ve Asteğmenle toplantı yaptı. Toplantı sonrası Asteğmen mürettebatı topladı ve açıklama yaptı. Sonra onlara şu anda en çok ihtiyaç duydukları şeyin sabır ve yardımlaşma olduğunu anlattı. Konuşmanın hemen ardından askerlerin arasında bir uğultu başladı. Kimi geride ki sevgilisini, kimi anasını, kimi babasını düşünüyordu. Buradan sağ çıkamama olasılığı hepsini alt üst etmişti.

Asteğmen bütün askerlerle birer birer konuşuyor onları teskin etmeye çalışıyordu. Bu arada merkezle görüşen Albay arızayı merkeze iletti ve beklemeye başladılar. Aradan geçen bir kaç saate rağmen arıza ile ilgili bir sonuç alınamamıştı. Denizaltıda ki bütün cihazlar durmuştu. Merkezle yapılan ikinci görüşmede sadece sakin olunması, her şeyin yoluna gireceğini belirten yuvarlak cümleler kuruluyordu.

Süreç ilerledikçe denizaltı mürettebatının huzursuzluÄŸu artıyordu. Herkes bir an önce belirsizliÄŸin sona ermesini istiyordu. O esnada askerlerden ikisi ağız dalaşına girdiler ve akabinde yumruklaÅŸmaya baÅŸladılar. Bu aÅŸamada Albay AsteÄŸmen’i olayı durdurması için uyardı. Ama AsteÄŸmen iletiÅŸimci kiÅŸiliÄŸini bir kenara bırakmış bu ölüm kutusundan nasıl saÄŸ kurtulacağını düşünüyordu. Tam bu esnada Albay’ın bağırmasıyla kendine geldi ve olaya müdahale etti.

Birazdan Albay’ın yanına giden AsteÄŸmen onunla konuÅŸtuktan sonra askerleri topladı ve her zaman ki tatlı diliyle “ArkadaÅŸlar ÅŸimdi birikte makine bölümüne geçeceÄŸiz. Arızayı görmenizi ve panik yapmamanızı istiyorum” dedi. Bu esnada Albay bir köşede sinsice olanları izliyor ve AsteÄŸmeni onaylıyordu. AsteÄŸmen askerlerle birlikte motor kısmına geçti. Burası daha küçük dar bir alandı. Içeride bulunan 2 daimi personel akerlerin neden geldiÄŸini anlamamışlardı.

AsteÄŸmen Albay’ı çağırması gerektiÄŸini söyleyerek makine bölümünden çıkarken askerlerden birine kapıyı açık bırakmaması talimatını verdi ve asker içeriden kapıyı kapattı. AsteÄŸmen diÄŸer tarafa geçtikten yarım saat kadar sonra 19 kiÅŸinin bulunduÄŸu alandaki oksijenin adım adım azalmaya baÅŸladığını farkettiler. O esnada ne yapmaları gerektiÄŸini düşünürken makinist kapıya yaklaÅŸtı ve ÅŸifreyi yazdı. Kapı açılmıyordu. Neye uÄŸradıklarını ÅŸaşırmışlardı. En kötüsü de bütün oksijen tüpleri diÄŸer taraftaydı.

Birazdan askerlerin hepsi gözünü makiniste çevirdi. Makinist ne söyleyeceÄŸini bilemez bir halde telefona yöneldi ve Albay’a ulaÅŸmaya çalıştı ama nafile telefonu açan yoktu. Askerler kendi aralarında tartışmaya baÅŸladılar. Sonra içeride bir panik havası hakim oldu birazdan hepsi ölecekti. Çünkü burası denizaltının en dar alanıydı. Ağız dalaÅŸları neler oluyor sözleri arasında birileri Makniste ve yardımcısına bir kaç yumruk attılar. Onların karşılık vermesi üzerine kavga büyüdü. Kavga bulaşıcı bir hastalıkmış gibi yayılmaya baÅŸladı. Herkes sarhoÅŸ gibi bilinçsiz bir ÅŸekilde saÄŸa sola saldırıyorlardı. En sakin olanlar bile bu kavganın içinde yer aldılar. Ne için kime karşı mücadele ettiklerini bile bilmiyorlardı. Bu belki de bir kaç saat fazla yaÅŸamak için baÅŸkalarının ölümünü istemekten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Cebinden çıkardığı yedi atmış beÅŸle bi kaç kez saÄŸa sola ateÅŸ eden makinist bir kaç askeri hakladıktan sonra üzerine saldıran askerler tarafından vahÅŸice öldürüldü. Silahı alan saÄŸa sola ateÅŸ ediyordu.

Serdar olan biteni bir köşeden izliyordu. Onlara iletiÅŸimi anlatan empatiyi sempatiyi anlatan 35 yaÅŸlarında geniÅŸ omuzlu, geniÅŸ alınlı, güler yüzlü, müthiÅŸ iletiÅŸimci, gönül adamı Servet SARÄ°H onlara hayatının oyununu oynamıştı. Oysa askerlerden bir çoÄŸu için denizaltında en güvenilir kiÅŸi Servet SARÄ°H’ ten baÅŸkası deÄŸildi. En kötüsü de Servet kapıyı ona kapattırmıştı. ArkadaÅŸlarının halini göz yaÅŸları içinde izliyordu. On beÅŸ yirmi dakika içinde sekiz, on kiÅŸi yere serilmiÅŸti ve her taraf kan içindeydi ortam ölüm kokuyordu. Bir arkadaşının omzuna vurarak sen neden yaÅŸam için savaÅŸmıyorsun dediÄŸini duyduÄŸunda ölmek yada öldürmekten baÅŸka ÅŸansı kalmayan insanlardan biri olduÄŸunu farketti. Ama bu aÅŸamada ne ölmek ne de öldürülmek istiyordu. Servet kadar aÅŸağılık, Albay kadar alçak, ÅŸurdaki zavallılar kadar da bencil olamam dedi kendi kendine. Sonra alemi bir daha görmeyecekmiÅŸ gibi yüz üstü yere uzandı ve ölümü beklemeye baÅŸladı. Bu esnada çığlıklar, bağırtılar durmak bilmiyordu.

Bu hengame süredursun Albay ve Asteğmen diğer tarafta birer sigara yakmışlar kahve eşliğinde içiyorlardı. Birazdan merkezle tekrar irtibata geçtiklerinde Albay personelin büyük bir kısmının motor bölümünde kilitli kaldığını şifreyi bilmedikleri için kapıyı açamadıklarını, kısa sürede yardım gelmesse burada bulunan mürettebatın oksijen yetersizliğinden ölebiceğini söyledi. Merkezden biraz daha dayanmaları gerektiğini, binlerce tonluk bir denizaltıyı kurtarmanın kolay olmadığı hususu belirtiliyordu.

Bu esnada motor bölümünde vahşet başını almış gidiyordu. Askerler arasıda iki arkadaş el birliği yapmış önlerine geleni deviriyorlardı. Silahta mermi bittiği için kiminin kafasını duvaralara vuruyorlar, kiminin de bıçak ve sopalarla öldürüyorlardı. Diğer askerler de darbenin nereden geleceğini bilemedikleri için tetikte bekleyip birbirlerine saldırıyorlardı. Bu esanada ekip oluşturmuş olan iki arkadaş aşağı yukarı bütün ekibi haklamışlardı. Birazdan yerde yatan askerlerin nabzını kontrol edip, yaşayanların boğazlarını sıkarak öldürmeye başaldılar.

Onu geride bekleyen bir eÅŸi, iki çocuÄŸu ve annesi vardı. Mukavemet etmeyecekti normalde ama bu ÅŸartlarda saldıran o deÄŸildi. Onun nabzını kontrol etmeye gelen askeri farkedince sıranın kendisinde olduÄŸunu anladı. Ani bir hareketle karşısındakini saf dışı bıraktı. Saldırganın dalgınlığından yararlandı ve onu bıçakladı. Adamın ÅŸahdamarından fışkıran kanla birlikte böğürerek yere yığınılışını izlemek onu çok üzmüştü. Sonra ki adam arkadaşının ölümünü görünce eline geçirdiÄŸi metal bir sopa ile üzerine gelmeye baÅŸladı. Tam bunu indirecekken ani bir hareketi ile yerde kaldı ve o da bıçak darbeleri ile yere yığıldı. Birazdan içeride yaÅŸayan tek canlı oydu. Etrafta tam 18 ceset vardı ve ne yapacağını bilmiyordu. Gözleri Burhan’ı aradı ama göremedi. Muhtemelen yüzüstü yatmakta olanlardan biri de oydu. Onu o halde görmek istemediÄŸinden dolayı olduÄŸu yerde kaldı.

Profosör sahneye geldiÄŸinde hala kendisine gelmemiÅŸti. Profosörün koluna girmiÅŸ olan yabancı adam asistana gerekeni yapacağını, kendisinin doktor olduÄŸunu, asistana konferansı bitirmesini, Profosör’le kuliste olacaklarını söyledi.

Profosör tam empatiye baÅŸlamışken Burhan’ı farketti. Onun kazada öldüğünü düşünmüştü. Çünkü o kazadan resm’i kayıtlara göre sadece 3 kiÅŸi kurtulmuÅŸtu. Albay, Serdar ve kendisi. Olaydan sonra da bir daha hiç bir ÅŸekilde haberleÅŸmemiÅŸlerdi. Ne Albay’la ne de Serdar’la. Zaten Serdar olaydan sonra hastane de hem Albay’a hemde Servet’ e küfürler etmiÅŸ ve bir daha karşısına çıkarlarsa öldüreceÄŸini söylemiÅŸti. Profosör Burhan’ın gözlerine bakınca ölümü gördü. Adım adım ölümden kaçmaya çalıştı. Sonra düştü. Düşünce koluna girenlerden biri kendini doktor olarak tnaıtan Burhan’ dı. Ama profosör dumura uÄŸramıştı. Hayatının en utanç verici anlarından birini yaşıyordu.

Profosörle birlikte kulise doÄŸru ilerlemeye baÅŸladılar. Kulise doÄŸru giderken “e Servet empatiyi mi anlatıyorsun hala? Albay’ ın ölümünü de okumadın deÄŸil mi? Ä°letiÅŸim uzmanı, bay mükemmel. Nereye kadar bu empati, sempati bunlar sadece para kazanmak ve sahtekarlık için mi kullanılıyor? Tanıdın mı beni? Sizin o iÄŸrenç planınızı duyduÄŸum için seni takip etmedim ve makine bölümüne geçmedim Servet biliyor musun? Ä°ki gün, iki gece yemedim içmedim. Sizi izledim neden biliyor musun o tarafta olduÄŸumu bilseniz beni de öldürürdünüz.”

“Nasıl ya çavuÅŸ o sadece bir kazaydı. Ayrıca senin o kazada öldüğünü düşünmüştüm” diyen Servet’in bu sözü muhatabını epey kızdırmıştı. Servet bir ara kaçmayı ve bağırmayı düşündü ama Burhan’ın ani bir hamle ile kendisini öldürebileceÄŸini düşündüğü için sesini çıkarmadı. Belki onu ikna edebilirdi. “Bak o askerleri diÄŸer kısma geçirmesek ve o kapının ÅŸifresini deÄŸiÅŸtirmesek bu gün sende hayatta olmazdın sevgili Burhan. Hayatını bana borçluyken neden intikam almak gibi saçma sapan ÅŸeylere dalıyorsun ki.”

“Evet Servet ben neden yaÅŸadım biliyor musun? Size empatiyi öğretmek için. Bu gün empati yapacağız Servet. Sen o iletiÅŸim zırvalarını konferanslarda yada üniversitede öğrencilerine anlat. Anımsıyor musun çığlıkları Servet, diÄŸer taraftan gelen çığlıklar bile sizi azıcık bir ÅŸey etkilemedi. Oysa bir ay önce ki sunumlarından birinde göz yaÅŸlarını tutamamış gazetelere haber olmuÅŸtun. NeymiÅŸ efendim doÄŸanın dengesi bozuluyormuÅŸ Çevremize karşı hayvanlar kadar duyarlı deÄŸilmiÅŸiz, neymiÅŸ efendim sokaÄŸa atılan annelerin feryatları zatı ÅŸahanelerinin içini daÄŸlıyormuÅŸ ÅŸerefsiz, piç kurusu seni. Bu gün sana empatiyi öğreteceÄŸim Servet.” Bu esnada kapısını kilitlediÄŸi oda da Servet’ in aÄŸzını baÄŸlamış, bir sandelyeye oturtup ellerini de baÄŸlıyordu. Servet hipnoz olmuÅŸ gibiydi. Hiç karşılık vermeden başına gelecekleri bekliyordu.

“Sizden sonra hiç yaÅŸamadım lan. Yıllarca ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde yattım. Ä°laçlarla uyuttular beni. Neden iki tane pisliÄŸin hayatı 20 kiÅŸininkinden daha deÄŸerliydi. Åžerefsizce yaÅŸamaktansa, ÅŸereflice hepimiz birlikte ölsek daha güzel olmaz mıydı Servet? Akıl hastanesinden 3 gün önce kaçtım niçin biliyor musun? ArkadaÅŸlarım mesaj gönderdi. O iki ÅŸerefisizi bize gönder dediler. KeÅŸke Albay’ın ölümünü izletebilseydim sana pislik herif ama üzülme ya, seninkisi de onunkinden çok farklı olmayacak. O ÅŸerefsiz geberirken bütün kurgunun sana ait olduÄŸunu söyledi biliyor musun Profosör? Biz sana her ÅŸeyimizi güvenmiÅŸtik lan ….. koduÄŸum.”

Servet başına gelecekleri anladığında iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸti. Burhan Cebinden çıkardığı bıçakla Servet’ in kulaklarını ve burnunun biraz deÅŸtikten sonra, servetin aÄŸzının içine soktuÄŸu bıçağı saÄŸa sola iterek dilini de kesti. Sonra kanlar içinde sızlanan adamın kafasına poÅŸet geçirdi ve odadan çıktı.

Konferansı sonlandıran asistan Hülya kulise yöneldi. Kapıyı açtığında gördükleri karşısında dehÅŸete kapıldı. Her yanı kanlar içinde, kafasına poÅŸet geçirilmiÅŸ Profosör’ü farketti. Nabzını kontrol ettiÄŸinde profosörün öldüğünü anladı. Hemen polisi aradı.

Tam konferas yapılacak hotelin oto parkına girmiÅŸti ki yaklaÅŸmakta olan Amblansı ve polis araçlarını farketti. Geç kalmış olmalıydı. Ambulansın başında beklemeye baÅŸladı. İçeriden gelen genç kadın ambulans ÅŸoförü ile konuÅŸtuktan sonra ambulans geri döndü. Serdar genç kadına seslendi. “Pardon bu gün burada bir iletiÅŸim konferansı olacaktı. Bir bilginiz var mı?” görevli “Ä°letiÅŸim konferansı vardı ama konferansı veren Profosör önce fenalaÅŸtı daha sonra da kuliste vahÅŸice öldürüldü” dedi. Görevlinin yanına yaklaÅŸtı, “Nasıl öldürülmüş ” dedi. Görevli fısıltı ile bir sır veriyormuşçasına “Profosör başına poÅŸet geçirilerek havasızlıktan ölmüş” dedi ve hızlı adımlarla içeri geçti.

Ambulansın yanından ayrıldı. Telefonuna gelen sms’ i farketti. “Yıllar sonra seni görmek güzeldi be badi. Buraya kadar beni çağırıyorlar. ArkadaÅŸların selamı var. Burhan 1986 devre 4” yazılı mesajı okudu. Sağına soluna baktı ama kimseleri göremedi. Arabasına bindi. Ne yapacağını bilmiyordu. Aracının içindeki sakinleÅŸtiricilerden birini aldı ve birazdan gelecek olan eÅŸini karşılamak üzere otogara yöneldi…

Empati” için 2 Yorum Var

  1. Selamlar,

    Güzel baÅŸlayan, heyecanlı devam eden ama son kısmı birazcık karmaşıklaÅŸan bir öyküydü. GiriÅŸ ve geliÅŸme kısımlarınız çok çok baÅŸarılıydı. Profesörün sahnedeki tavırları, denizaltında yaÅŸananlar… Kesinlikle gayet iyiydi.

    Ä°ÅŸ, Burhan’ın ortaya çıkmasıyla karışıyor aslında. O noktadan sonra her ÅŸey çok hızlı, hatta apar topar geliÅŸiyor. Bu da kafa karışıklığına yol açıyor ister istemez. Çünkü herkes konferans salonunda üçüncü ÅŸahsı görmeyl beklerken karşımıza o ana kadar sadece bir yerde adı geçen Burhan çıkıyor. Belki baÅŸ karakterin de bir adı olsa ve Burhan’dan 1-2 kez daha bahsedilse bu yaÅŸanmazdı.

    Yine de keyifle okudum, ellerinize sağlık

hacı imrağ için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *