Öykü

Kan Çoğalır

Bastırılmış bir isyan sessizliği kapladı etrafımızı. Kimse çıt çıkarmıyor birbiriyle göz göze gelmeye cesaret edemiyordu. Ya da onca endişenin üstüne kimse bu durumu bozmak istemiyordu. Göz ucuyla Cihat’ı süzüyordum. Sol ayağının ucunu sessizce yere vurmaya  başlamıştı bile. Avına saldırmaya hazırlanan kedilerin kıçlarını salladığı gibi garip bir şekil almıştı ayağı. Birazdan ortalığı karıştıracak hamlesini yapacaktı ve bu beni korkutuyordu. Bunun üzerine karşımızdaki adamların tekinsizliğiyse her an şiddete döneceğe benziyordu. Tek umudum onların da bizden korkmuş olmasıydı.

İçlerinde iri olanı ellerini yumruk yapmış, diğerleri ise onun ne yapacağını bekliyordu. Burada olmaması gereken bu adamlar planımızı suya düşürecek saldırganlığa çoktan sahipti. Gece bekçisini geçmek kadar kolay olamayacaktı hiçbir şey artık.

“Ecdadını sikeyim, biz bunca yolu niye geldik Ali,” diye patladı bir anda Cihat. Sesi o kadar gür çıktı ki iri yarı adam Cihat’ın üzerine çullanıp onu yere sermişti bile. Diğer ikisi bana doğru saldırmak üzereyken belimdeki avcı bıçağını çekip onlara savurunca aniden geriye atıldılar.

Bıçağın bir yere çarptığını hissettim. Sağımdaki adamcağız can havliyle kolunu tutunca gördüğüm kan haklı çıkardı beni. Ne olur olmaz diye aldığım emanete kan çoktan sıçramıştı.

Cihat bir yanımda hırıltılar çıkartıyordu. Adamın elleri boynuna kenetlenmişti. Bir taraftan ben de alt edilmemeye çalışıyordum. Kolundan yaralanan, korkudan yere çökmüş, içimizdeki en yaşlı ve çelimsiz olanıysa kendini savunacak bir şeyler bakınıyordu.

Cihat’ın hırıltıları dikkatimi dağıtınca tekrar onun olduğu yere baktım. Boynundaki elleri unutmuş kafasından kayan peruğunu yerine tutturmaya çalışıyordu. Gülmeme elimdeki bıçağın ağırlığı engel oldu. “Hayatta kalmalısın,” diye parıldıyordu floresan ışıklarının altında.

“Yetiş Alii!”

Peruğu ve Cihat can çekişiyordu. Bu yardım çağrısı adamın kürek kemiğinde “Ahhh” sesiyle son buldu. Tene giren bıçağın iç gıcıklayan sesi gücün bana geçtiğini haber veriyordu.

Zavallı adam sırtına giren bıçağı çıkarmak için kanat çırpıyordu.  Kan çoğaldıkça garip bir şekilde soğukkanlı davranıyordum. Her şey yavaşlatılmış film kareleri gibi gözümün önünde cereyan ediyordu.

Adamın pençelerinden kurtulan Cihat onu sol tarafına doğru fırlatıp ayağa kalkmayı başardı. Yaşlı olan adam eline bir kürek almış üzerime yürüyordu. Diğeriyse hala kolunun derdindeydi. Haplanmış değildim ama kalp atışlarımı duyabiliyordum. Onca yavaşlık arasında en hızlı olan kalbimdi.

Kürek üzerimde paralanmak üzereyken Cihat adamın sırtındaki bıçağın kabzasına asılıp çıkardı ve üzerime gelen yaşlı adamın sağ dizinin üzerine saplayarak iki büklüm kıvrılmasını sağladı ama hala keldi.

Elimizde üç yaralıyla kalakalmıştık. Yaralarına göre büyükten küçüğe dizilmiş halde karşımızda acı çekiyorlardı. Adamları bağlayamadığımız için Cihat elinde bıçakla başlarında bekliyor ben de orada bulduğum iki çuvala captagonları dolduruyordum.

İşim çabuk bitti. Cihat’ın gözüne “Ne yapacağız şimdi,” diye bakıyordum. Fena yakalanmıştık. Tüm plan üzerime yıkılmış cevap bekliyordu.

Önümdeki çuvalın birine elimi atıp birkaç hap çıkardım. Cihat neredeyse havada kaptı ödüllerini. Ben de nasibimi aldım ganimetimizden. Cihat bir yılan gibi kıvrılmaya başladı.

“Oğlum bunlar bizi gördü, n’apcaz şimdi?”

“Bırakıp gidelim.”

“Bizi gördüler diyorum oğlum sana.”

Cevapsız bıraktım bir süre onu.

“Buldum lan. Gözlerini oyalım. Tarif edemezler bizi.”

“Saçmala birader. Gözlerini alınca hafızalarını da mı alacağız?”

Cevap vermeye bile yeltenmedi. İri adamın sağ gözünü çıkardı. Acının, çığlıkların, yalvarmaların arasında altı gözü ayaklarının altında eziyordu.

Tamam, lan işte, hallettim. Bunlarda bizi tanıyacak hal kalmadı artık.”

“Senin kel başına sokayım Cihat,” diyerek elindeki bıçağı çekip aldım. Zaman üstüme üstüme geliyordu. Sonra üçünün de boğazı önümde akana kadar savurdum aramıza aldığım bıçağı.

Sonra bekçi kulübesinin önünde durdurdu Cihat beni. Çok geldi bana yerde debelenen adamın kalbinde açılan yara. Sırıtıyordu Cihat kafası parlarken.

“Uzaya çıkarız lan biz bu kadar hapla.”

“Çıkmadan önce kelini örtmek istersin, al şunu,” diyerek peruğunu uzatıp ona verdim. Dediği gibi uzaya kadar yolumuz vardı.

Kan Çoğalır” için 4 Yorum Var

  1. Merhaba, hoş geldiniz seçkiye.
    Argo ve küfür karakterlerin gerçekliği için gerekliyse de biraz rahatsız etti açıkçası. Onun haricinde kısa, aksiyonu bol, mizahî öğeler barındıran, bol kanlı ve haplı bir öyküydü. Film sekansı gibiydi.
    Emeğinize sağlık.

  2. Öncelikle hoş geldiniz. Kısa bir olayı gözler önüne sermiş, karakterlere belli bir gerçekçilik katmışsınız. Bazı sahneler abartılı olsa da ziyanı yok güzel bir öyküydü. Elinize ağlık.

  3. Merhaba, hoş geldiniz. Bazı yerleri rahatsız verici olsa da aksiyonlu, güzel, kısa en önemlisi de karakterler gerçekçiydi. Ellerinize sağlık.

  4. Merhaba,

    Biraz geç oldu, affedin. Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Daha güzel öykülerde buluşmak dileğiyle.

Cem Ardıç için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *