Öykü

Karton Asansörümle Yıldızlarımı Kurtarmak

Dünyaya bir çocuğun her şeyi gören gözleriyle baktığı bir yaştaydım.

Hayatımın; hem en çok korktuğum, hem de en çok mutlu olduğum gecesiydi.

Evimizin bahçesine çıkmış, terden sırılsıklam olmuş hâlde top koşturuyordum. Bababım biberlerini ekmek için açtığı çukurlardan birine ayağım takıldı, yere yuvarlandım. Doğrulduğum sırada gökyüzüne gözüm ilişti. Tüm yıldızlar gitmişti, her gece hiç bıkmadan saatlerce saydığım, tek tek isim verdiğim yıldızlarım kaybolmuştu.

Nereye gittiğimi bilmez hâlde evin içinde koşturup, “Anne! Anne!” diye bağırmaya başladım. Annem mutfakta yemekten kalan bulaşıkları yıkıyordu. Elindeki tabağın suyunu yerlere dökere endişeyle bana döndü. “Ne oldu Salih,” dedi korkuyla. “kardeşine bir şey mi oldu yoksa?”

“Yıldızlarım anne, kaybolmuş!”

Yüzündeki korku yerini rahatlamaya, akabinde öfkeye bıraktı. “Hiç olur mu öyle şey?” elindeki tabağın sularını etrafa sıçratarak kapıyı işaret etti. “Hadi doğru odana. Ders çalış.”

Korkudan ne yapacağımı bilemez halde odama gittim. Yıldızlarımı bir daha göremeyeceğimden öyle çok korkmuştum ki odamın ortasında duran kocaman kutuyu baş parmağı çarpmadan önce fark edemedim.

Şaşkınlıktan gözlerim yemekte yediğim köfteler kadar açılmıştı. Bu kutunun ne olduğunu biliyordum. Geçen gece okuduğum kitaptaki şeydi bu. Tek farkı o camdan, bu ise kartondandı.

Hemen çantamı kapıp yolculuğumda işime yarayacak şeyleri içine tıkıştırmaya başladım. Enerji için bol bol şekerleme, tuvalet kağıdı, izlediğim tüm filmlerde kahramanın yanında bulunan ip ve fener, fazladan pil, gezgin şapkam, biraz daha şekerleme, matematik ödevim.

Çantamı asansörün içine bıraktım. Annem beni merak etmesin diye ona bırakmak üzere bir not yazıp, yatağımın üzerine koydum.

“Beni merak etme anneciğim. Yıldızlarımı kurtarıyorum.”

Asansörün üzerinde her biri farklı renkte olmak üzere sayısız tuş vardı. En yukarıda, tam ortada, masmavi bir renkle yazılmış “Yukarı” tuşu vardı. Hiç vakit kaybetmeden tuşa bastım.

Kutu sallandı, kutu döndü… Ve kutu durdu.

Ne bulacağım bilemediğim için korkudan elim titremeye başladı. Geri dönmek istedim bir an ama hemen vazgeçtim. Yıldızlarımı bulacak, yerlerine geri koyacaktım.

Kutunun kapısını yavaşça açtım. Karşımda duran yer bir çöplüğe benziyordu. Yıldızlarımı çöpe mi atmışlardı! Ama olamazdı, yapmazlardı.

Gözlerimi çöplüğe dikip neler var diye incelemeye başladım. Çoğu, metallarden oluşan yığınla çöp, üst üste dizilmiş etrafa pis bir koku yayıyordu. Daha önce hiç almadığım bir kokuydu. Garip hissettiriyordu, annemi pazarda kaybettiğimi düşündüğüm zamanlardaki gibiydi.

“Pişt, pişt.”

Korkudan zıplayarak birkaç adım geriye doğru sendeledim.

“Korkacak bir şey yok, arkanı dön hadi Salih.”

Adımı söylediğini çok şarşırmıştım. Nereden bilebilirdi ki? Adımı söylemenin korkumu azaltacağını filan düşünmüştü galiba ama feci şekilde yanılmıştı. Ellerimin buz kestiğini hissedebiliyordum ama yine de kendimi zorlayıp yavaşça kafamı çevirdim. O bir maymundu! Boyu en fazla bacaklarım kadardı, gri-beyaz tüyleri vardı. Gözleri sıkılmış bir ifade ile bakıyordu.

“Söyle bakalım, ne içim buradasın? Kim attı seni buraya?”

“Hiç kimse.”

“Ne işin var o zaman burada? Hem şu kutuda ne?”

“Kutu değil o, asansör,” diye itiraz ettim. “Yıldızlarım kayboldu, onları arıyorum. Gördün mü hiç?” diye ekledim üzüntüyle.

“Şu parlak küreleri mi diyorsun?” dedi şaşkınlıkla. Anlaşılan daha önce kendi isteği ile buraya gelen hiç olmamış. Kim çöpe atılmak ister ki?

“Yıldızlarım küre şeklinde değil, onlar… ” onlar ne şeklindeydi sahi? O şeklin adını bilmediğimi fark ettim. Ama çizebilirdim. “Buldum! Onlar yıldız şeklinde.” deyip elindeki kelem ile not defterine yıldızın şeklini çizdim. “İşte bak, böyle gözüküyorlar.”

Not defterine son bir kez bakıp cebine geri koydu. Eliyle sakalını kaşıyarak, “Ben bilmem ama Remus’a sorabilirsin.” dedi pek bir kendini beğenmişlikle. Sanki sorumun cevabını o vermişti.

“Ona nasıl ulaşabilirim?”

“Buraya nasıl geldiysen öyle; isteyerek.”

“Ama ben buraya gelmeyi istemedim ki.” dedim usulca. Maymunun yüzüne bakmak için kafamı kaldırınca artık orada olmadığını gördüm.

Hayal kırıklığı içinde, elimde bir isimden başka bir şey olmadan asansörüme bindim tekrardan. Açlıktan midemin guruldadığını duyunca, çantamtan şekerlemeleri çıkarıp bir kısmını güzelce mideye indirip, bir daha bastım, ‘Yukarı’ tuşuna.

Kutu sallandı, kutu döndü ve kutu durdu.

Asansörümden dışarı çıkınca kendimi bir yol ayrımında buldum. Yolun ortasında birisi duruyordu. Maymunun bahsettiği Remus olabileceğini döşünüp ona doğru yürümeye başladım. Adama yaklaştıkça yüz hatlarını daha iyi seçmeye başladım. Bu bir kurttu! Hayır, hayır, İnsandı! Bir türlü emin olamadım. Yüzü sürekli değişiyordu sanki.

Gözlerini gözlerime dikmiş, hiçbir şey yapmadan bana bakıyordu. Adamdan hem korkuyor hem de… Annemin kullandığı bir kelime vardı. Buldum, huzurlu! Adam da aynen öyle hissettiriyordu korkunun yanında.

“Re-remus?” sesimin titremesine engel olamamıştım.

“Evet Salih, hoş geldin.” dedi hırıltılı bir sesle. “Neyi bilmek istiyorsun?”

“Yıldızlarımın nerede olduğunu.”

“Sağ tarafı biliyor musun, Salih?” dedi kaşlarını havaya kaldırarak.

Sarımsak kokan elimi havaya kaldırıp, elimin tarafında olan yolu işaret ettim.

“Güzel,” dedi içini çekip. “o zaman o yoldan gitme.” deyip maymun gibi o da bir anda ortadan kayboldu.

Çantamdan ipimi çıkarıp bir ucunu belime, diğer tarafını asansörüme bağlayıp soğan kokan yolu takıp ettim.

Yolun sonuna geldiğimde onları gördüm. Oradaydılar! Yıldızlarım, dostlarım… Sonunda onları bulmuştum ama nasıl eski yerlerine götürecektim ki? Bunu hiç akıl edememiştim.

Düşünürken atıştırırım diye biraz daha şeker almak için çantama uzandım. Elim sert bir şeye çarptı.

Fener! Tabii ya!

Bir ucu asansöre bağlı olan ipin belime bağlı ucunu çözüp fenere bağladım. Ve ipi yıldızlarıma doğru sallamaya başladım. Daha önce babamla izlediğim Kovboy filmlerindeki gibi ipi önce çevirdim, sonra yıldızlarıma gönderdim. Fenerin yıldızlarıma tutulduğundan emin olduktan sonra asansörüme koşup, ‘Ev’ tuşuna bastım.

Kutu sallandı, kutu döndü, döndü, döndü, döndü…

Okul çıkışı bindiğim dönme dolap çok hızlanınca hissettiğim şeyleri hissetmeye başladım. Gözlerim karardı ve sanki boşluğa düştüm.

Gözlerimi açtığımda kendimi karanlık bir yerde buldum.

Bir an neler olduğunu unutmuştum. Asansörümün içinde olduğumu hatırlar hatırlamaz hemen asansörden çıktım. Yıldızlarıma bakmak için koşa koşa bahçeye doğru yöneldim. Merdivenleri inerken içimi bir korku kapladı. Ya orada olmasalar? O zaman ne yaparım?

Kapıyı açıp kendimi bahçeye attım. Çoraplarım ıslanmış toprağa batıp batıp çıktı. Toprağın neden ıslandığı ve toprağa batmış çoraplarım hiç umrumda değildi o an. Çünkü yıldızlarım gökyüzündeydiler. Onları kurtarmıştık.

Ben ve karton asansörüm başarmıştık.

Karton Asansörümle Yıldızlarımı Kurtarmak” için 9 Yorum Var

  1. Çok tatlı bi hikaye olmuş 🙂
    Yıldızlarım gökyüzündeydiler. Onları kurtarmıştık 😉
    Gerçekten güzel .. yıldızları bende çoook severim bu yüzden dikkatimi çekti =)

  2. Bu güzel öykü için teşekkürler. Keşke öykü daha uzun olsaydı, yıldızlara ulaşmak için uzun bir macera olsaydı, ben de saatlerce bıkmadan, usanmadan okusaydım.

  3. Olayları uzatmadan bağlamışsınız ve öykünüzü ilginç karakterlerle harlayıp içimizi ısıtan bir yazı yazmışsınız. Elinize sağlık.

  4. Hikaye guzel olmuş. Tek karakterli bir hikaye olmuş. Umarım ilerideki hikayelerini karakter sayısını arttırır Yüzüklerin efendisi benzeri yeni bir fantastik roman yazabilirsin. Su an yazdığın hikayeyi yazı hayatındaki tek hücreli bir organizma ya benzetiyorum. Umarım ileride insan organizmanın gibi karışık ve uyumlubhijayeler yazarsın.

  5. Şeker ve zıpır bir öykü olmuş. Açıkçası ben kahramanımızı Salih olarak görmeyi reddettim ve zihnimde tatlı ve uzun kulaklı bir kız çocuğu hayal ettim. Eminim Salih adındaki oğlan çocuğumuz iyi biridir ama karakterimizle pek uyumlu değildi 🙂 Bir de her şey çok hızlı ve detaysız gelişti. Birazcık Chopin eşliğinde sakinleşerek daha fazla tasvire yer vermeniz hikâyeyi daha güzel kılabilirdi 🙂 Bunlara karşın zevkli bir öyküydü tabi. Tebrik ederim.

    1. Charlie’nin Çikolata Fabrikası’na gönderme yapmak istediğim için karakteri erkek yaptım. 🙂

      Hikaye çok geç saatte gelen bir ilham ile yazıldı, tembel yapimdan dolayi hemen unutmamak için çabucak yazdım. Keske biraz daha uzatsaydim diyorum ama. :'(

      Degerli yorumunuz için teşekkür ederim.

okanakinci için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *