Öykü

Madalyon

“Hadi bakalım bir yudum su iç, sadece bir kabus gördün.” Yarısına kadar su dolu bardağı uzatırken bir yandan da kızının saçlarını okşayarak onu avutmaya çalışıyordu. Kız, gördüklerinin etkisinden kurtulmak için babasına sarıldı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.

“O eve taşınmayalım baba, ben burayı çok seviyorum…” babasını daha da çok sıkıyordu şimdi.

“Bu konuyu konuşmuştuk ama. Burada daha fazla kalamayız. Biliyorsun ki benim işyerim artık orada.”

“Ama istersen tekrar buradaki işine geri dönebilirsin, değil mi baba?” Olumlu bir cevap almak istercesine gözlerini babasının gözlerine dikmişti.

“Maalesef, bunu daha önce de söyledim. Oradaki işim buradakinden daha iyi. Böylece sen de daha iyi okullara gidebileceksin ve daha da çok oyuncak sahibi olabileceksin…”

“Ben başka bir okul istemiyorum ve benim oyuncağım var, Sally bana yetiyor.” Kollarını babasından ayırarak yastığının yanındaki küçük oyuncak bebeğini eline aldı ve babasına sırtını dönerek konuşmasına devam etti: “Hem oradaki evde çok korkunç şeyler var, ben orada duramam.”

“Böyle saçma bir şeyi kim söyledi sana. Oradaki evimiz buradan daha güzel, iki katlı kocaman bahçesi olan bir ev.” Ses tonunu biraz alçaltarak “Gitmek istememeni anlıyorum, burayı ve arkadaşlarını çok seviyorsun ama gitmek zorundayız. Zamanla oraya da alışırsın. Hadi şimdi kalk ve elini yüzünü yıka, kahvaltıya inelim. Annen bizi bekliyor” dedi.

“Baba…” yere bakarak konuşuyordu ve Sally de kucağındaydı.

“Evet, prenses.”

“O evde korkunç şeyler olduğunu rüyamda gördüm. Çok korkunç bir yaratık yaşıyor orada baba, çok korkunç…”

“O sadece bir kabustu prenses, böyle şeylere inanma yaşının geçtiğini düşünüyordum, yoksa yanılıyor muyum?”

“Ama baba Sally de söyledi.”

“Sally sadece bir oyuncak bebek ve oyuncaklar konuşmaz. On yaşında bir kız bunu bilmeli. Hadi anneni daha fazla bekletmeyelim, ellerini yıka ve hemen kahvaltıya gel” diyerek kızın yanağından öptü ve odanın kapısını açık bırakarak dışarı çıktı.

* * *

“Yeni eve alışması biraz zor olacak galiba.”

“Bence hepimiz için biraz zor olacak. Ama orayı seveceğinden eminim.”

“Beni kandırmak için masallar bile uydurmaya başlamış. Sally ona orada bir yaratık yaşadığını söylemiş ve bunu rüyasında da görmüş.”

“Onun yerinde hangi çocuk olsa aynı şeyleri yapardı herhalde. Sonuçta on yaşında bir kız ve tüm arkadaşları burada. Her neyse, hemen kahvaltı yapalım. Saat 10.00’da nakliye şirketinden gelecekler. Eşyaların birçoğu yeni eve gitmeleri için hazırlandığından kahvaltı, bu evde kalacak olan eski bir masaya hazırlanmıştı.

* * *

Nakliye şirketinden gelen işçiler öncelikle koltuk, vitrin, dolap gibi eşyaları kamyona taşımaya başlamıştı. Berna salona istiflenmiş kolilerin yanına küçük bir örtü sermiş ve Sally’ye kıyafetler giydiriyor, oyuncak tarakla bebeğin saçlarını tarıyor ve onunla konuşuyordu.

Tarık kızına göz attı ve şu anda onların ayakaltında gezerek işlerine karışmasından daha iyi bir şey yaptığını görünce hiç ses çıkarmadan arkasından geçerek kutuları incelemeye başladı. Kutuların üzerlerindeki yazılara bakarak elindeki listeye sırayla işaret koyuyordu. Her türlü eşya farklı bir kutuya koyulmuştu ve büyük bir titizlikle hem bir kağıda hem de kutuların üzerine not edilmişti.

Kutuların kontrol işini bitirince kızına tekrar bir göz attı ve oyun oynamaya devam ettiğini görünce nakliye şirketi çalışanlarının kamyona yüklediği eşyaları da kontrol etmek için dışarı çıktı.

* * *

“Vazgeçecekler mi Sally? … Evet, orada yaşamamız imkansız. Dün gece söylediklerin gerçekten korkunçtu. … Onlar da bunu anlayacak değil mi?” Berna her cümlesinden sonra Sally’i gerçekten dinliyormuş gibi bekliyor sonra cevap veriyordu. “Peki, sen neden onlarla da konuşmuyorsun Sally?”

“Çünkü Sally bir oyuncak bebek ve oyuncak bebekler konuşamaz. Bunu sabah da söylemiştim prenses. Oyun oynadığının farkındayım ama böyle şeyler konuşmak pek de oyun sayılmaz. Değil mi?”

Berna Sally’e dönerek “Peki Sally, gidelim o zaman. Oradaki canavarı görünce geri gelirler nasılsa.”

“Sana söz veriyorum prenses, orada bir yaratık yaşıyorsa geri geleceğiz.”

“Ama bunu o bize zarar vermeden önce yapmamız gerekiyor baba.”

“Elbette prenses. Benim görevim seni korumaktır.”

Berna babasının kucağına atlayarak ona sarıldı ve ikisi birden gülerek dışarı çıktılar.

“Baba kız bugün iyi anlaşıyorsunuz galiba.”

Tarık “galiba” diyerek güldü ve kızını kucağından indirerek arabanın kapılarını açtı.

* * *

Tarık elindeki kitapları raflara yerleştiriyordu. Her kitap türüne ait bir raf mevcuttu ve rafın ince tahtası üzerine yapıştırılmış bir kağıtta o rafta hangi tür kitapları bulabileceğiniz yazılıydı. Lise yıllarından bu yana okuduğu tüm kitaplar şu anda elinden sırayla geçerek raflara giriyordu. Çoğunun sayfa aralarına not tutmuş olduğu küçük kağıtlar yerleştirmişti. Belki de bu kadar kısa sürede iyi bir kariyere ulaşmasının altında bu kadar düzenli olması yatıyordu.

Kolideki son kitabı da alarak “Fantastik Romanlar” yazılı rafa koyduktan sonra yerdeki boş kolileri alarak odadan çıktı. Berna salonda yine Sally ile konuşuyordu. Sessizce yaklaşarak dinlemeye koyuldu. Çocuklarda bu tür olayların psikolojik rahatsızlıklara yol açtığını biliyordu ve bu yüzden bu oyununu onu kırmadan engellemesi gerektiğini düşünüyordu. Ama öncelikle kızını tekrar dinleyerek oyuncak bir bebekle ne konuştuğunu öğrenmek istiyordu.

Berna babasının yaklaştığını fark etmemişti ve Sally ile konuşmaya devam etti: “Bahçeyi gördün mü Sally? … Evet, sana inanıyorum Sally, o bahçe senin bana tarif ettiğinin aynısı. … Peki, o ne zaman gelecek Sally? … Sally, neden cevap vermiyorsun? … Ne, babam bizi mi dinliyor?” Tarık duydukları karşısında şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Berna bir oyuncak bebekle konuşuyordu ve her nasıl olduysa bebek ona kendisinin onu dinlediğini söylemişti. Ama bu oyunun bir parçası da olabilirdi. Elbette ki öyle olmalıydı, hiçbir cansız varlık konuşamazdı. Berna onun yaklaştığını duymuş ya da karşısındaki bahçeye bakan camdan yansımasını görmüş olmalıydı.

“Berna sana o bebekle oynamanı yasaklamamı istemiyorsan yaşına daha uygun şeyler konuş onla.” Sesi kızına karşı ilk defa sert çıkıyordu. “Şimdi bebeğini odana götür ve tekrar yanıma gel, biraz bahçeyi gezelim bakalım.” Berna hiçbir cevap vermeden babasının dediklerini yaptı.

Bahçeye çıktıklarında güneş batmak üzereydi. Leyla hanım bahçedeki piknik masasını yemek için hazırlıyordu. “Ben Berna’ya bahçeyi gezdireceğim. Sabahtan beri eşyaları yerleştirirken kızımızı biraz ihmal ettik” dedi Tarık.

“Tamam, ama on beş dakikaya gelin yemek yiyeceğiz.”

“Peki” diyerek cevap verdi Tarık ve kızının elini tutarak evin arka tarafına doğru yürümeye başladı.

İki katlı ev büyük bir bahçenin tam ortasında kalıyordu. Bahçenin ön tarafı bir caddeye çıkıyordu ve caddenin bu tarafındaki tek ev de buydu. Karşı tarafında ise yan yana sıralanmış üç tane iki katlı küçük bahçeleri olan evler vardı. Onlardan sonra en yakın olan evler elli metre ileride kalıyordu.

Bahçenin arka tarafında oldukça yaşlı bir çınar ağacı vardı. Dibinde bir insanın eğilerek geçebileceği kadar büyük bir kovuk oluşmuştu. Berna bunu görür görmez babasının elini bırakarak ağaca koştu. Kovuğa yaklaşarak incelemeye başladı. Eğiliyor içine bakmaya çalışıyor, dış yüzeyinde elini gezdiriyordu.

Berna ağacı ilgiyle incelemeye devam ederken Tarık da çevreye göz gezdiriyordu. Evi ilk kez kira için anlaşmaya geldiğinde görmüştü ama çevresini inceleyecek vakti ilk defa buluyordu. Etrafta uzun süredir kullanılmamış gibi görünen birkaç tarla vardı. Arka bahçenin bitişiğindeki tarlanın ortasında duran küçük kulübeyi görünce şaşırdı. Daha önce dikkatinden kaçmış olmalıydı. Berna’nın da yanından geldiğini fark etmeden arka bahçenin bitişindeki çitin üzerinden atlayarak kulübeye doğru yürümeye başladı. Kızı da onu takip ediyordu ve o çitlerin arasından geçmişti.

Tam kulübenin kapısının önüne gelmişti ki kızını hatırlayarak geri baktı ama neyse ki kızı da yanındaydı. Elini kızına uzatarak tutmasını işaret etti ve kızı elini tutunca diğer elini uzatarak oldukça eski görünen ahşap kapıyı ittirerek açmaya çalıştı.

“Oraya girmeyelim baba. Orası tehlikeli, oraya girmeyelim. Sally bana orayı yasakladı baba sen de girme Sally’nin söylediği yaratık orada olabilir.” Babasının elini çekerek ona engel olmaya çalışıyordu ki babası kızının elini bırakarak kapıyı açtı. Tam içeri girecekti ki Berna bağırmaya başladı. “Anneeee, anneeee….”

“Tamam tamam girmiyorum.” Tarık kızının bu tavrından biraz korkmuştu. Babasının kulübeye girmekten vazgeçtiğini gören kız bağırmayı kesti ve tekrar elini uzatarak babasının elini tuttu.

“Aa, baba bak orada bir şey var” diyerek az ilerideki bir yeri işaret etti Berna.

Tarık kızının işaret ettiği yere bakarak “O bir korkuluk. O bu tarlaları korur” dedi.

“Aynen öyle küçük kız.” İkisi de duydukları bu farklı ses yüzünden irkilerek arkalarını döndüler. “Korkmana gerek yok evlat, benim.”

Tarık ev sahibini karşısında görünce şaşırmıştı. Herhalde yerleşip yerleşmediklerine bakmak için gelmiş olmalıydı. “Hoş geldiniz efendim, geldiğinizi duymadım kusuruma bakmayın” dedi.

“Sabah kamyonun geldiğini gördüm ama şehre gitmem gerekiyordu. O yüzden uğrayamadım. Ben de caddenin karşısında oturuyorum. Sanırım bu ayrıntıyı sana söylemeyi unutmuşum. Yaşlılık işte, başa bela…” diyerek sapsarı görünen dişleriyle bir kahkaha attı.

“Buyurun efendim, ön tarafa gidelim. Yemek hazırlanmıştır, hem eşimle tanışmış olursunuz.”

“Ben de bunun için gelmiştim. Yemek hazırmış, yani eşinle de tanıştım. Çok nazik bir hanımefendi. Peki, bu küçük hanımefendi de bana yolda kendini tanıtabilir mi?”

Berna korkuluğa dalıp gitmiş konuşulanları duymuyordu. Yaşlı adam bunu fark ederek kızın kulağına eğildi ve sadece onun duyabileceği bir sesle konuştu. “Onun da bir gün yanına gideriz küçük hanımefendi ama önce olan adını söylersen sevinirim.” Yine dişlerini göstererek korkunç bir kahkaha attı. Berna biraz korkarak babasına yaklaştı ve yaşlı adama cevap verdi.

“Berna, efendim. On yaşındayım.” Babasının elini tutmuştu ve sesi titrek çıkıyordu.

“Tanıştığıma memnun oldum Berna hanım” diyerek kıza ellini uzattı. Berna biraz ürkek bir tavırla yaşlı adamın elini sıktı. Hep beraber ön bahçeye doğru yola koyuldular.

Tarık yemekte ev sahibine arka taraftaki tarlada bulunan küçük kulübede ne olduğunu sormuştu ama yaşlı adam yıllardır boş olduğunu ve kullanılmadığını söyledi. Sohbetin bu bölümünde Berna gözlerini yaşlı adama dikerek pür dikkat dinlemişti.

Yemekten sonra bahçede sohbet ederlerken Berna elinde Sally ile yanlarına geldiğinde yaşlı ev sahipleri elindeki bardağı düşürerek çayını yere döktü.

“Ne güzel bir oyuncak bebek” dedi. Yüzü sapsarı olmuştu ama olabildiğince normal gözükmeye çalışıyordu.

“Evet, onun adı Sally…” Babasına dönerek: “Biz Sally ile çınar ağacının orada oyun oynayacağız baba” dedi.

“Oraya şimdilik yalnız gitme kızım. Hem hava da karardı. En iyisi hep beraber gidelim ve çaylarımızı orada içmeye devam edelim. Sen de oyununu oynarsın.

* * *

Evlerindeki beşinci günleriydi ve Tarık’ın yeni işinde ilk günüydü. Sabah erken saatte kalkmıştı. Duş aldıktan sonra kızına bakmak için sessizce odasının kapısını açtı. Ama kızı ondan da önce uyanmış ve cam kenarında yine Sally ile konuşuyordu. Babasının geldiğini fark etmemişti ve Tarık yine dinlemeye koyuldu.

“O, uyandı mı Sally? … Bunu babam mı yaptı? … Peki, nasıl bir şey? Bir yaratık dedin ama onu bana göstermedin ve ne olduğunu söylemedin. … Yoksa bana yalan mı söylüyorsun Sally? … O zaman en yakın arkadaşına doğruyu söyl. … Benim babam kötü biri değil? Onu nasıl uyandırdığını bilmiyorum.” Bağırmaya başlamıştı. “Benim babam kötü biri değil Sally.” Camı açarak Sally’i aşağı fırlattı.

Tarık odaya girerek ağlamaya başlayan kızına sarıldı. Bu eve taşınma kararı aldıklarından beri kızında olan değişmeler onu çok üzüyordu. Hatta psikologdan bile randevu almışlardı ama ilk görüşmelerine daha iki gün vardı. Kızını kucağına alarak yatak odalarına gitti ve daha uyumakta olan eşinin yanına yatırdı. Berna yavaş yavaş ağlamasını kesmişti. Kızının saçlarını okşayarak yanağından öptü ve kızı gözlerini kapatana kadar yanında bekledi.

Evden çıktığında kızının bebeğini almak için Berna’nın penceresinin altına gittiğinde onu orada bulamamıştı. Çevreye ve yanındaki ağacın dallarına baktı ama göremedi. “Herhalde yaprakların arasında” diyerek saatine göz attı ve ilk günden işe geç kalmamak için arabasına atlayarak yola koyuldu.

* * *

“Alo, baba. Ne zaman geleceksin?” Telefon açılır açılmaz Tarık cevap vermeden Berna konuşmaya başlamıştı.

“Bugün biraz geç geleceğim, prenses. Ofiste halletmem gereken birkaç işim var. Sakın geç saate kadar televizyon seyretme ve doktorunun söylediklerini unutma. Uzun süre televizyon seyretmek ve odanda tek başına oyun oynamak yok.”

“Peki, baba. Biliyorsun ki artık öyle şeyler yapmıyorum. Çünkü Sally beni kandırdı, o senin hakkında kötü şeyler söyledi.”

Tarık normalde kızının bu cümleleri üzerine ona hala böyle konuştuğu için kızabilirdi ama doktor Tarık’a bu durumun yavaş yavaş geçeceğini ve ne olursa olsun eskiden olanları inkar etmeyeceğini söylemişti. Bu yüzden kızına bu konuda oldukça tolerans tanıyordu. “Biliyorum kızım, biliyorum. Şimdi anneni ver bakalım bir de onunla konuşayım.”

“Seni seviyorum baba. Annee, babam telefona seni istiyor.”

“Efendim Tarık, daha gelmiyor musun? Berna sabahtan beri evde koşuşturup duruyor, bugün seni fazlasıyla özledi.”

“Maalesef bugün biraz daha ofiste kalmam gerekiyor. Yetiştirmem gereken birkaç dosya daha var.”

“Bir de bugün ev sahibi geldi ve ben yemek yaparken Berna ile konuştu. Berna onunla konuştuktan sonra Sally meselesine geri döndü. O yaşlı adamı uyarırsan sevinirim. Kızımın beynini bulandırmasını istemiyorum.”

“Tamam canım. Ben yarın onunla konuşurum. Siz kapıları kilitleyin ve pencereleri kapatın. Ben üç dört saat içinde evde olmaya çalışacağım.

* * *

Berna yeni oyuncaklarını televizyonun karşısındaki koltuğa dizmiş bir yandan oyun oynuyor bir yandan da televizyondaki çizgi filmi izliyordu. Leyla hanım da Berna’nın yanındaki koltuğa oturmuş yeni başladığı bir romanı hevesle okuyordu.

“Anne, benim uykum geldi.” Gözlerini ovuşturarak ayağa kalktı Berna.

“Hadi o zaman, hemen dişlerini fırçalamaya. Ben yatağını hazırlıyorum.”

“Tamam” dedi ve koşarak odadan çıktı.

“Sana masal okumamı ister misin bakalım?”

“Anne ben artık dördüncü sınıfa geçtim ve kendi masalımı kendim okuyabilirim.”

“Bak sen küçük prensese” diyerek kızının üstünü örttü. Tam odadan çıkıyordu ki büyük bir sesle irkilerek anne kız çığlık attılar. Sanki biri evin giriş kapısına vurmaya başlamıştı. Berna yataktan atlayarak annesine sarıldı. Leyla öyle korkmuştu ki ne yapacağını bilmiyordu. Cama yaklaşarak aşağıya bakmaya çalıştı ve kapının önünde bir kişinin olduğunu gördü. Birisi ev kapılarını kırmaya çalışıyordu. Leyla kızını kucağına alarak hemen odadan çıktı ve telefonun yanına koştu. Tarık’ın numarasını çevirdi. Telefon tam çalmaya başlamıştı ki elektrikler kesildi. Elektriklerin kesilmesiyle birlikte Berna annesine daha sıkı sarılarak ağlamaya başladı. Leyla kızını kucağından indirmeden duvarlardan yardım alarak üst kata çıktı. Bir odaya girerek kapıyı kapadı ve kilitledi. Evin giriş kapısından hala ses geliyordu. “Bu sadece bir oyun, birazdan baban gelecek ve bizi buradan çıkaracak” dedi kızının kulağına.

“Hayır anne, bu o, ben demiştim. Sally’nin bana söylediği bu yaratıktı.”

“Şşşt…” diyerek kızına sıkıca sarıldı. Tekrar aşağıya bir göz atmak için cama yaklaştı ama bu pencere bahçenin arka tarafına bakıyordu. Etrafa bir göz attı ve ilerideki bir kulübeden ışık geldiğini fark etti. Bu kulübeye daha önce hiç dikkat etmemişti ama Tarık’ı oradan söz ederken duymuştu. Ancak ev sahiplerinin dediğine göre orası yıllardır boştu ve kullanılmıyordu.

“Anne, burada durmamalıyız. Bu evde onun aradığı bir şey var. O buraya gelmek istiyor. Sally bana aynen böyle söylemişti. Babam onu uyandırdıktan sonra böyle olacağını söylemişti.” Kız on yaşındaki bir çocuk gibi değil de olgun bir insan gibi konuşuyordu.

Leyla ne diyeceğini bilemiyordu. Tek yapabildiği tüm yaşananların bir kabus olmasını dilemekten ibaretti. Büyük bir gümbürtü giriş kapısının kırıldığını haber verince ikisi de oldukları yerde kaldılar. Berna hıçkırarak ağlıyordu. Aşağıdaki her kimse onlara ulaşmasına pek fazla zaman kalmamıştı. Birkaç dakika süren sessizliğin arkasından mutfak kapısının kırılma sesi de gelmişti. Bir dakika daha geçmeden bir kapı daha, yatak odası…

“Anne Sally nerede?” dedi Berna. Kızından böyle bir zamanda duyduğu bu soru Leyla’yı şaşırtmış ve biraz da korkutmuştu. “Anne o biliyor. Yaratığı bildiği için nasıl kurtulacağımızı da bilir. O onunla daha önce de karşılaşmış.” Annesinin kollarından kurtularak ayağa kalktı. “Sally’i bulmam gerekiyor anne.” Ağlaması kesilmişti.

Leyla tekrar kızını yakalayarak “Şimdi olmaz tatlım. Birazdan baban gelecek ve bizi buradan çıkaracak. Şu anda bir tek bunu düşünmeni istiyorum.” Yan odadan gelen ses konuşmalarını yarıda kesmişti.

Şu anda o şey yan odadayken koşup kaçabilirler miydi? Silahı olabilirdi. “Elbette ki böyle bir cesarete sahip olan birinin güvenmesi gereken silahları da olmalı” dedi kendi kendine.

Sesler evde dolaşan şeyin gittikçe yaklaştığını haber veriyordu. Tam bulundukları odanın kapısının önüne gelince ses kesildi. Birkaç saniyelik aradan sonra, kapı bir darbeyle sarsıldı. Pencereden içeri sızan ay ışığı kapının önünü zar zor gösteriyordu. İkinci darbede kapı açıldı. Kapının önündeki kişi oldukça yapılı birisiydi. Ay ışığı karşılarındaki şeyin yüzünü aydınlatınca ikisi birden çığlık attı. Karşılarında onlara doğru yürüyen bir korkuluk vardı. Üzerinde oldukça eski bir kıyafet, başında yırtıkları olan bir fötr şapka, ellerinde de eldiven vardı. Ayakları yerinde de samanlar olduğundan onları sürüyerek gelmesi uçuyormuş gibi görünmesine yol açıyordu. Korkudan ne yapacağını bilemiyordu Leyla.

“Onu nereye sakladınız?” ses sanki farklı bir boyuttan geliyormuş gibiydi.

“Aradığın şey bende Lord. Aşağı gelmen gerekiyor. O insanları bırakmalısın. Bebek orada değil.” Ev sahiplerinin sesi arka bahçeden geliyordu. Korkuluk arkasını dönerek hızlıca odadan çıktı. Dışarıdan devirerek kırdığı eşyaların sesleri geliyordu. Leyla kızını sıkıca tutarak odadan çıktı. Elektrikler de gelmişti. Olabildiğince hızlı bir şekilde evden çıkması gerektiğini biliyordu.

Evden çıktıklarında korkuluğun arka bahçeye dönmek üzere olduğunu fark etti ve dönene kadar bekledi. Koşarak çitin kapısını açtı. Tam o sırada Tarık arabaya ani bir fren yaparak evin önünde durdu.

Tarık arabadan iniyordu ki Berna annesinin kucağından atlayarak arka bahçeye doğru koşmaya başladı. Leyla ve Tarık bir an ne olduğunu anlayamamışlardı ama ikisi birden kızlarının peşinden koşturmaya başladılar. Leyla “Arka bahçede yaşayan bir korkuluk var” diye bağırıyordu.

Arka bahçeye vardıklarında ev sahipleri ve korkuluk karşı karşıyaydı. Berna da yaşlı adama yakın bir mesafede onları dinliyordu.

“Bunu yapmamalısın Lord. Bak artık sana Lord bile diye diyorum.”

“Bunu yıllar önce sen de istemiştin ama. Sonra tam emellerime ulaşacakken beni sen engelledin.”

“Evet, senin farklı olduğunu fark ettiğimde ben de sevinmiştim, hatırlıyorum. Ancak sen bunlarla yetinmedin, iyinin değil her şeyin senin olmasını istedin.”

“Daha fazla yaşamana gerek yok. Sen beni bir kez öldürdün, şimdi sıra bende… Ben geri gelebileceğimi ölürken hissetmiştim. Çünkü ben farklıydım. Ve o da öyle.” Sağ koluyla Berna’yı gösteriyordu. “Ona da benim gücüme eşit bir güç bahşedilmiş ama daha onu kullanmayı bilmiyor. Şimdi bana bebeği uzat. Artık ölme vaktin geldi, baba.” Son kelimeyi bağırarak söylemişti.

Tarık ve Leyla donmuş bir şekilde olanları izliyorlardı. Korkuluk yine uçuyormuş gibi süzülerek yaşlı adama yaklaşıyordu.

“Onu bana at” diye bağırdı Berna. “Sally’i bana at.” Yaşlı adam hiç itiraz etmeden elindeki oyuncak bebeği Berna’ya attı.

“Hayırrr!” Korkuluk şimdi Berna’ya yönelmişti. Berna oyuncak bebeğin başını tutarak hızlıca çekti ve kopardı. Korkuluk Berna’ya çok yaklaşmıştı. Elini bebeğin içine sokarak içinden bir şey çıkardı ve boynuna taktı. Taktığı anda her yer aydınlanmış ve yavaşlamıştı. Bir patlama oldu ve korkuluk hareketsiz kaldı.

* * *

“Evet, o benim oğlumdu. Onun farklı bir çocuk olduğunu ilk altı yaşındayken anlamıştım: evdeki eşyaları hareket ettirebiliyordu. Zamanla daha farklı güçleri de ortaya çıktı. On üç yaşına geldiğinde tüm bu yapabildiklerinin sebebini anlamıştı. Ölen annesinin kanı ve ona hediye ettiği boynundan hiç çıkartmaması için tembihlediği madalyondu. Bunlar onu özel biri yapıyordu. Kısa zaman içinde gücünü daha da katladı. Arka bahçenizde duran onunla beraber yaptığımız korkuluğun oraya bir kulübe yaptı ve orada yaşamaya başladı. Bir gece bir gürültüyle uyandım. Korkuluk tam karşımda duruyordu. Ne yapacağımı bilememiştim. Daha sonra konuşmaya başladı. ‘Baba benim’ diyordu. Ne olduğunu anlayamadım. ‘Ben artık ölümsüzüm’ dedi. Yani korkuluğun oraya kulübe yaparak oraya yerleşmesinin tek sebebi buymuş. Ruhunu daha güvenli bir bedene taşımak için orada çalışıyormuş. Artık madalyonsuz da güçlü olduğunu söylüyordu. Ertesi gün elinde bir oyuncak bebekle geldi ve onun da artık madalyon sayesinde güçlere sahip olduğunu söyledi. Ben oyuncak bebeğin konuşmasını hiç duymuyordum ama o onunla konuşabildiğini söylüyordu. Bir gün bebeği kulübesinden çaldım ve artık oğlumun canına kıymaya hazırdım. Çünkü o iyi birisi değildi. Güçlerini kullandığı yerler beni korkutuyordu. Bebekten madalyonu çıkardım ve boynuma geçirdiğimde hiçbir şeyin olmadığını fark ettim. Onu engelleyebilmek için hiçbir şansım kalmamıştı. Madalyonu aldığımı fark etmemesi için tekrar bebeğin içine yerleştirerek yerine koymak için kulübeye gittim. İçeri girdiğimde büyük bir şok geçirmiştim. Kendi bedeni için bir tabut yapmıştı. Oğlumun bedeni karşımdaydı ve hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Tam o sırada arkamdan gelen korkuluk bana saldırdı. ‘Madalyonu ver’ diyordu. O anda aklımdan tek geçen şey bir mucize olup onun oracıkta yere yığılmasıydı ve mucize gerçekleşmişti. Her nasıl olduysa oyuncak bebek madalyon sayesinde yaratıcısını yok etmişti. Oyuncak bebeğin sesini ilk ve son kez o zaman duymuştum. “Ölüm” diyordu… Oradan hemen kaçtım ve ertesi gün gidip tekrar baktığımda korkuluk onu ilk diktiğimiz yerde duruyordu. Oğlumun bedeni de hala kulübedeydi. O kulübeye o günden sonra adım atmadım. O da dün akşama dek ortaya çıkmamıştı.

O bebek kızının bebeğiydi. İlk gün elinde gördüğümde öyle korktum ki. Siz gidip kulübenin kapısını da açmıştınız. O günden sonra geceleri gizlice giderek kulübeyi uzaktan incelemeye başlamıştım ve dün gece korkuluğun orada olmadığını fark ettim. Madalyonun sahibine o kadar yaklaşması ruhunu tekrar canlandırmış olmalıydı. Hemen eve koşarak bebeği aldım. Evet, bebeği kızın camdan attığında oradan almıştım. Devamını siz de biliyorsunuz. Sebebini bilmiyorum ama bu küçük hanımefendi de oğlumla aynı güçlere sahipmiş. Kurtarıcımızın madalyonu yönetebilmesi sayesinde o yok oldu. Her neyse şu anda hepimiz buradayız ve o artık sonsuza kadar dönmeyecek.” Bir yudum su alarak camdan kulübeyi izlemeye koyuldu.

Tarık ve Leyla da hala yaşananların şokundan kurtulamamıştı ve sık sık pencereden korkuluğa göz atarak dinliyorlardı ev sahiplerini.

Berna, Sally ile oyun oynuyor ve bir yandan da yaşlı adamın dediklerini dinliyordu. Artık yaşadığı garip şeylerin sebebini de öğrenmişti. İçinde ters bir ‘S’ harfi bulunan madalyonu eline alarak gözlerini kapadı… bir gece önce olanları düşünüyordu.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *