Öykü

Bagajda At Nalı

Uçuşan polenler, toprak yoldan yükselen tozlarla karışarak yüzüne doğru esiyordu. Anahtarı çıkarmak için elindeki çantaları arabanın üzerine bıraktı. Düzgün durmayan poşetlerin içinden birkaç küçük parça arka camdan yuvarlanarak bagaja çarptı.

Kaputtan çıkan sese karşılık bagajın içinden tıkırtılar duyuldu. Tırnağın demire değdiğinde çıkardığı seslere benziyordu. Yere düşen eşyaları almak için eğilirken kırmızı renkteki kaputa iki kere vurarak , “Ses çıkarma” diye söylendi.

Sabahtan beri aksilikler yaşıyordu, yatağın sol tarafından kalkmıştı, aynayı düşürüp kırmıştı, kara kedi kapıdan çıkarken önünden geçmişti, kediden kaçmaya çalışırken merdivenin altından geçtiğini farketmemişti bile. Aslında uğursuzluklara inanmazdı ama hepsi üstüste gelince biraz tedirginleşmişti.

Pantolon cebinden anahtarlığı çıkartarak arabanın kapısını açtı. Elini uzatarak arka kapının kilidini yukarı kaldırdıktan sonra arka kapıyı da açtı. Çantaları tek tek arka koltuğa yerleştirmeye başladı. Poşetlerdekiler yolda tümseklerden geçerken dökülmesin diye ağızlarını bağlayarak yerleştiriyordu. Arabanın üstündeki son poşeti almak üzereyken eline bulaşan kanı farketti. Parmaklarını birbirine sürterek geçirmeye çalıştı ama kuru kan çıkmamıştı. Burnuna kan kokusu gelince ön koltuğa geçerek torpido gözünden ıslak mendili çıkarttı. İçinden bir tane çekmeye çalıştı. Birkaç tane ardarda gelince “hay bin kunduz” diyerek ıslak mendili yandaki koltuğa fırlattı. Kapıyı çekerek emniyet kemerini takarken bir daha söylendi :

“Her seferinde tak çıkar, tak çıkar sinir oluyorum şu kemere. Daha kolay bir şey icat etseydiniz ya şu iş için.” Dikiz aynalarını kontrol ederken elindeki kan izlerini temizliyordu. Rahatlamak için ağzına gelen şarkıyı mırıldanmaya başladı.

Sesini bagajdan gelen tıkırtılar bölünce, “Patladın mı, tamam seni özgür bırakıcam dedim, sabret, daha ne istiyorsun, bekle biraz daha” diye söylenmeye başladı. Birkaç saniyelik rahatlığı bir anda yerini gerginliğe bıraktı yine.

Anahtarı deliğe sokarak marşa basmıştı ki aklına bir şey geldi. Vites kolunun etrafındaki boşlukları karıştırırken dikiz aynasından sallanan çam ağacına bakıyordu. Elleriyle girintilerin aralarını iyice karıştırdı. Aradığını bulamamış olacaktı ki garip sesler çıkarmaya başladı. Bir yandan da söyleniyordu.

“Başka aksilik çıkmasa şaşardım zaten, nerede şimdi bu, evde mi unuttum yoksa”

Eve bakmak isterdi ama kemeri zaten yeni taktığından çıkarmak istemiyordu. İyice sinirlenmeye başlamıştı. Torpido gözündeki tüm eşyaları tek tek koltuğun üstüne indirdi, kapı kenarındaki cepleri kurcaladı, arka koltuğa, koltukların altına, poşetlere, her yere baktı. Sonra sinirli bir şekilde emniyet kemerini çıkararak araçtan indi. Eve doğru giderken bagajdan gelen sese aldırmadı.

Bir yandan artan sıcaklar ve hızlı hareket etmesi boncuk boncuk terlemesine neden olmuştu. Elinin tersiyle alnındaki biriken terleri sildi. Elinin tersini de kot pantolonuna sürterek ıslaklığı aldı. Etrafına bakındı, meşe ağaçlarıyla çevrili ufak bir arsaydı. Yıllar önce bir arkadaşının tavsiyesiyle şehrin gürültüsünden uzakta biraz kafa dinlemek, stresinden kurtularak haftasonları dinlenmek için burayı satın almıştı. Başını sokacak kadar bir kulübe olsun yeter diye düşünmüştü ama 2 katlı bir ev inşa etmişti. Zamanla türlü türlü hayvanlar getirerek bir çiftlik haline dönüştürmüş, her hafta gelerek onlarla ilgilenmeye başlamıştı. Çeşit çeşit hayvanlar vardı, çok alışmıştı hepsine ama artık buraya gelmek çok zor oluyordu. Ya tamamen buraya yerleşecekti yada ayda bir defa zor gelecekti. Uzun aralar bıraktığında da hayvanlara ne olacağını tahmin bile edemiyordu.
Eve doğru ilerlerken esen hafif rüzgar biraz rahatlatmıştı. Kollarını açarak rüzgarın koltuk altlarını serinletmesini istiyordu. Gözlerini kapatarak birkaç saniye bekledi. Kafasının içinde yükselen şarkıya ses verdi. Güneş bulutların arasından tekrar yüzünü gösterince hemen eve gidip unuttuğu eşyayı almak istedi. Merdivenin kenarındaki kuyunun pompasını aşağı yukarı çekerek gelen suda ellerini yüzünü kafasını iyice ıslattı. Enerjisi yerine gelince hızlıca merdivenlere yöneldi. Basamakları çıkarken ayağı takılarak düştü. Başının üst tarafını korkuluklara çarpmıştı. İçinden gelen tüm küfürleri sıralamaya başladı.

“Hay ben böyle işin…”

Merdivenlere oturdu ve sessizce beklemeye başladı. Kuşların cıvıltısını, ağaçların hışırtısını, rüzgarın sesini dinledi. Uğursuzluk getiren şeyler gerçek miydi acaba? Evin kapısının üstüne astığı at nalına baktı, inanmasa da uygulamaya devam ediyordu. Kalkınca evin yan tarafına astığı nazar boncuğunu yanına almaya karar verdi. Gözlerini etrafta gezdiriyordu. Arabaya doğru baktığında üstündeki poşeti farketti. Onu bile orada unutmuştu. Aradığı da muhtemelen onun içindeydi.

Bagajdan gelen seslere artık iyice gerilmişti. Merdivenlerden kalkarak bagaja doğru ilerledi. Ağaçlardan gelen hafif meltem yüzüne doğru çarptı. Hızlıca bagaj kapağını açarak içerden kafesi çıkardı.

“Ne var ya, ne istiyorsun, bunca sene ilgilendim seninle, biraz daha sabretsen ölür müsün? Tamam hadi, sen istedin. Burada özgürlüğüne kavuşturayım o zaman seni.”

Kafesin kapağını dikkatle açarak kızıl akbabanın çıkmasını beklemeye başladı. İri kuş şimdi fazla hareket etmiyordu, etrafını süzüyordu sadece. Eğri kafasını kafesten dışarı uzatırken havayı kokluyor gibiydi. Sahibine baktı. Gözlerini ayırmadan inceliyordu. Arabaya doğru baktı, bagajı inceliyordu. Havayı tekrar kokladı.

Sonra bir anda kafesten dışarı fırlayarak arabanın üstüne doğru uçmaya başladı.

“Eyvah” dedi sahip, sabah hazırladığı tavşan o poşetteydi, eline kan da ondan bulaşmıştı zaten.

Poşetin içinde unuttuğu eşyayı almak için son bir hamle yaptı. Ani hamle akbabayı ürkütmüş olacaktı ki poşeti kaptığı gibi havalandı. Sahibi evin çatısının üzerinden uzaklaşan kuşa hayretle bakarken gözü kapıdaki at nalına takıldı.

Bagajda At Nalı” için 2 Yorum Var

  1. Keyifli bir hikaye olmuş eline sağlık.
    Bagajdaki şeyin ne olduğunu önceden hissettim açıkcası ama ben asıl adamın elinin neden kanadığı merak ettim 🙂 Hikayenin sonunda da cevabını öğrendim.

    Açıkcası biraz kısa olmuş gibi geldi bana ve tüm şansızlıkları tek bir paragrafta yazman iyi durmamış fikrimce. Bu kara kedi, merdiven altından geçme kısımlarını kast ediyorum. Bize çaktırmadan sıradan bir günüymüş gibi anlatabilirdin bence bu şansızlıkları ve biz tüm parçaları sonradan birleştirebilirdik.

    1. Teşekkür ederim okuduğunuz ve yorumladığınız için, daha önce cevap yazmıştım ama yorumum nedense sisteme düşmemiş. Sanırım daha önce yorumlar onaylandıktan sonra görünüyordu, o gün 4-5 öyküye yorum da yazmıştım hiçbiri gitmemiş.

      Yıllar sonra yazmaya tekrar başlayınca bu tarz hatalar yapmak gayet doğal galiba, tekrar okudum da şimdi yazsaydım çok daha farklı bir öykü olurdu herhalde. Şanssızlıkları ayırmak iyi fikirmiş, ben direk olarak gergin bir hava katmak istediğimden öyle yazmıştım o kısmı. Öyküde önemli olan kısım akbaba ve kan durumu olduğu için hızlıca geçmişim.

      Tekrar teşekkürler :).

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *