Öykü

Hekim Bey – Alacalı Ağaç

NOT: Okuyacağınız bu öykü HEKİM BEY adlı öykünün devamı niteliğindedir.


Böylesine kara bir geceden daha kara olan ne olabirdi ki, kurumuş bir kuyunun dibi mi yoksa umutsuz bir adamın bakışları mı. Hayır, bu karanlık geceden de kara olan sadece günahlardı.

Ve şeytanlar, onlar ne geceden ne de günahlardan daha karaydı. Kendilerinin ardında ilerleyen bunca kişi varken.

***

Hekim rızası dışında bir adım geriledi.

“O zaman acele etmeliyiz. Alacalı ağacın yaprağını alıp sürünün yanına dönebilirsek, onları kurtarmaının yolunu bulabilirim.”

İri kurt sırtını hekime, yüzünü kara ağaçlara taraf döndü.

“Dediğin şey imkansız hekim bey, ikimiz de o geçitten geçersek çıktığımızda haşereye av olmaktan kurtulamayız. Ben dışarda kalıp onu oyalayacağım, sen işini çabucak halletmeye bak.”

Hekim sargılı başınını sallamakla yetindi. Geçide doğru hareketlendiği sırada kurtadamın sesi onu durdurdu.

“Eğer ben ölürsem…”

“Senin için sürüne ilacı veririm.”

“Hayır, hayır onu demeyecektim hekim bey, eğer ben ölürsem seni çok acılı bir sonun beklediğini söyleyecektim. Beni öldüren yaratık sana ne yapar bir düşünsene.”

Kurtadamın kahkahası geceyi doldururken, hekim dudaklarının arasına sıkıştırdığı küfürle geçide doğru koşmaya başlamıştı bile.

***

Hekim ancak dar geçidin önüne geldiği an ardına bakabildi. Tam o sırada, ağaçların arasından fırlayan belli belirsiz kara gölge kurtadamın üzerin atıldı. İri kurt ağırlığını bacaklarına vererek darbeyi baltasıyla engelledi. Bundan sonrasını anlamak güçtü. Gölgeden daha kara olan haşere ile kurtadam arasında vahşi bir dövüş başladı. Kurtadam yer yer kara haşererinin bedeni ardında kayboluyor, ardından bir anda ortaya çıkıp koca baltasıyla amansız hamleler yapıyordu. Örümceği andıran haşare ise her darbeyi önceden görmüşçesine engelleyip, yeni darbeler için açık arıyordu.

Tam anlamıyla büyüleyiciydi, vahşi doğada, bu iki büyük yaratık arasındaki denk savaş, hekimin nefesinin tutulmasına neden oldu.

Hekim, iri kurdun korkutucu narası ile kendine geldi. Dikkati toplayan adam yapması gerekene odaklanıp geçitten içeri koşmaya başladı.

***

Daralmaya başlayan geçitin her iki tarafında kabartılmış kurtadam figürleri vardı. Hekim geçitte hızla ilerlerken figürlerin de onunla beraber koştuğu hissine kapıldı. Burası kurtadam ve sürüsü için kutsal bir mekan olmalı.

Dar geçit yerini genişçe bir mağaraya bıraktığı anda hekim gördü onu. İşte ordaydı! Tam karşısında; Alacalı Ağaç.

Ağaç geceye rağmen, mağaranın tepesindeki açıklıktan gelen beyaz ışık altında tüm duruluğu ve heybetiyle ayaktaydı. Beyaz ve kusursuz gövdesi, bir ağacın sahip olabileceği tüm renkteki yapraklarıyla bütünlük içindeydi. Hekim buranın yeryüzünden bağımsız bir yer olduğuna neredeyse emindi artık. Buradaki tanrısal gücün varlığı sorgulanamazdı.

Hekim, huşu içinde ağaca yaklaştı. Tahim edebileceğinin en güzelinden bile daha güzeldi.

Ama sahip olması gereken yapraklar vardı. Hekimin avucuna oturan uygun taşı bulması fazla vaktini almadı. Üzgünüm.

Taşı atmak için hamle yapacağı sırada ses tüm mağarayı doldurdu.

“Ben de üzgünüm lakin senin gibi yıkmıyorum, değil mi?”

Ses, ağacın gıcırdayan vücudundan çıkmış gibiydi. Hekim duyduğu korku yüzünden elindeki taşla kalakaldı. Mağarada yankılanan ses devam etti.

“Üzgün olmak yıkımı meşru kılsaydı, insanlar kırılan bir dal için bile günlerce ağlayabilirdiler.”

Hekim elindeki taşı yavaşça yere bırakıp doğruldu. Bu ormana düştüğünden beri karanlıktan gelen garip sesler, artık daha az garip geliyordu ona.

“Ben.. Benim sadece yaprağına ihtiyacım vardı… Ve sen… erişemeyeceğim kadar yüksektesin.”

“Erişemediği şeyi hedef göstermek insanlara özgü yeteneklerden, seni suçlamıyorum. Ama taşı atmadan önce özür dileseydin… Neyse yaprak için geldin demek.”

Hekim uzun süredir içinde tuttuğu soluğu farkedip titrek bir nefes verdi. Nasıl bir yeredeyim, kubaba adına. Konuşan kurtadam ve bu ağaç.

“Öyle sanırım… her zehri şifaya çevirdiği söylenen yaprak…”

“Evet, her zehri, günahlar dahil.”

“Günahlar mı?”

Alacalı ağaç konuşmadan önce yapraklarını salladı. İç çekmiş gibiydi.

“Neden burda olduğunu bilmiyorsun değil mi? Buranın neresi olduğuna dair hiçbir fikrin yok,” Hekimin sessizliği duyan ağaç sözlerine devam etti.

” Dediklerime iyi kulak ver çünkü söyleyeceklerim insanlık adına verililen en eski savaşın miladından bugüne kadar olan kısım kısa öyküsüdür.

Günahlar ve şeytanlar, insanlar yeryüzüne geldikten sonra ortaya çıktı. Sayısızca şeytan, kült günahıyla beraber gelip yerleşti göğün altına.

Birbirine denk üç şeytan, aralarında bağ kurup kendi bölgesini yarattı ve bu alanları toprakları bellediler. Şu an; Ber, Mu ve Da adında üç güçlü şeytanın oluşturduğu üçgenin merkezinde benimlesin.

Kurtadamlar ise şeytanları yok etmek için görevlendirilmiş onurlu savaşçılardı. Bu onurlu savaşçılar şeytanları farklı zaman ve mekanlarda olduğu gibi tekrar yenebilirdi fakat (formlar içinde en dengeli olan üçgen) bağ öncekilerden farklıydı.

Bu yüzden kurtadamlar, şeytanların bölgesine defalarca saldırmalarına rağmen dengeyi bozamadılar. Kurtadamların saldırıları sürerken bir yandan da insanoğlunun işlediği günahlar bu üçgemlerin güçlenmesine neden oluyor, tüm uğraşların boşa çıkartıyordu.

Günahların insan ırkını zehirlediğini gören kurtadamlar farklı bir çözüm yoluna başvurdu. Kadim kattan getirilen Alacalı Ağaç tohumları her üçgenin merkezine bir fedai tarafından ekildi. Şeytanlar güçlenmeye devam ederken alacalı ağaçlar da sessizce filiz verdi.

İşte o günden beri, bu şeytan üçgeni içinde, yeryüzüne yayılmaya çalışan günahları temizliyorum. Tıpkı bir vücuttaki zehiri temizler gibi. Bermuda Şeytan Üçgenine hoş geldin, türünün yıllar önce başlattığı şeyi beğendin mi?”

Hekim öylece ayakta dikili durdu. Birkaç gün öncesinde ona çocuk masalı gibi gelecek şeyler, şimdi korkutucu birer gerçekti… Hekim, dışarda haşereyle savaşan kurtadamı düşünüp hızlıca konuştu.

“Dalından alacağım birkaç yaprakla zehirlenmiş kurtadamları tedavi edebilirim. Eminim onlar da sana yardım edecektir.”

Hekim, ağacın ilk defa güldüğünü hissetti, ya da ona benzer bir şeyi.

“Dışarda haşereyle savaşan iri, kıllı yaratık hah! belki bir zamanlar kurtadamların sahip olduğu onura sahipti ama yıllar önce şeytanlarla olan savaşımızda, ‘Eğer insaları yok edersek şeytanları güçten düşürebiliriz’ deyip birçok masumun öldümüne neden oldu. Onun bu hareketi yüzünden üçgenler daha da güçlendi. Yaşananlardan sonra geri dönüşü olmayan bir yola sürüklendik, onurlu kurtadamalar başka zamana ve mekanda yardım etmek için ayrılırken, o iri yaratığı ise bu üçgenin içine hapsettiler. Onun için üzülme, o ve sürüsü yaptıklarının cezasını ödüyor. Cezası verilen suç, üçgeni zayıflatacaktır; buna inan”

Hekim ne söyleyeceğini şaşırmıştı, konuşmadan önce bir anlığına durakladı.

“Ben bir hekimim ve bu hastalığı tedavi etmezsem benden sonra yaşayanlara kötülük etmiş olurum. Belki de bu hastalığın tedavisini bulmadığım için bir halk benim yüzümden acılı bir ölüme sürüklenecek… Hayır… Yaprağa ihtiyacım var.”

“Aydınlık yolun üzerindeki engellerden korkup, tamamen karanlık yola başvuran bir yaratığa da yardım edeceksin hekim, ne yaptığını iyi düşün.”

“Karanlıkta kaybolmuş birine ışık tutmadan geri dönmesini nasıl beklersin ki”

Beyaz ağaç iç çekerken sahip olduğu tüm yaprakları salladı. Ortaya çıkan ses, yüzlerce kuşun aynı anda kanat çıpması gibiydi. Onca sesin ardından birkaç yaprak dalından kopup hekimin önüne düştü.

“İnsanoğlunun böylesine zıt uçlarının bulunması oldukça hayret verici, seni uyardım lakin bundan sonra yapabileceğim herhangi bir şey kalmadı. Çok istediğin yaprak şimdi ayaklarının önünde duruyor. Seçim senin istersen sessizce üçgenden çıkmana yardım edebilirim ama fikrin hala değişmediyse geldiğin yoldan git.”

Sefa Tursun

Hekim Bey – Alacalı Ağaç” için 4 Yorum Var

  1. Geçen ay merakla bekliyordum ne olacağını fakat şimdi yine aynı şey! Yine marakla bekliyorum!..
    Gayet akıcı bir öykü olmuş. Okurken her şey zihnimde adeta yaşıyormuşum gibi canlandı; tasvirlerin yerli yerinde…
    Ve giriş kısmındaki cümlelere bayıldım. Muazzam iletisi olan cümleler… Okuyup yorum yaptığın hikâyemdeki benzer şeyler düşünmüşüz gibi. Fakat sen daha vurucu ve kaliteli bir şekilde düşüncelerini aktarmışsın yazıya…
    Eline sağlık, yeni seçkilerde görüşmek ümidiyle…

    1. Yılın şu vakitleri her zaman yoğun oluyor, kusuruma bakmayın 🙂

      Cömertçe değerlendirmede bulunduğunuz için teşekkür ederim ve sanırım evet, ikimizin de düşünceleri benzer, belki bir ton koyu veya açık ama sonuçta aynı renk. İlerde farklı renklerde buluşmak ümidiyle 🙂

      Esen kalın.

  2. Selamlar Sefa,
    Bence burada çok güzel işler yapılmış. Büyük bir keyifle okudum. Açıkçası, böyle bir ağacı görsem elime taş almak yerine haşereyle tanışmaya giderdim. Ancak, Kahraman ve ağaç arasındaki konuşma için böyle bir geçişe ihtiyaç duyduğunu anlayabiliyorum. Kelimeleri özenli seçtiğini görüyorum. Bazen bir cümleyi doğru kelimeleri bulmak için bir gün aklımda çevirdiğim oluyor.Aynı özeni sizde de görmek beni sevindirdi. Mesela bu cümleyi ben şöyle yazardım: “Kendilerini izleyen (ardından ilerleyen) bunca kişi varden.”. Belirtmeliyim ki hikayende kahraman olarak Hekim’e değil, Kurtadam’a bağlandım okuyucu olarak. Hekim Bey, ana eksende dönüyor ama Kurtadam daha baskın. Bu yüzden Hekim için başka planın yoksa, böyle kalabilir eğer varsa ipleri onun eline vermeyi düşünürsün belki. Seninki gibi bir yazarlık seviyesi bence gelişmeye devam etmeli. Bu yüzden gördüğüm bazı noktaları paylaşmak isterim:
    “Üzgün olmak yıkımı meşru kılsaydı, insanlar kırılan bir dal için bile günlerce ağlayabilirdiler.”Burada mantıksal silsilede yıkımın meşru kılınmasının tam karşılığını günlerce ağalamkta bulamadım. Çünkü hikayenin buraya gelişinde Hekim, Üzgünüm diyerek yapmak üzere olduğu eylemi meşrulaştırıyor. Bu yüzden Ağaç, bir dal kırmanın insanları günelrce ağlatacak bir eylem olduğunu ifade etmesini beklerdim. “Üzgün olmak yıkımı meşru kılsaydı, insanlar günlerce ağlayarak bir dal parçasını kırmaya hak kazanmaları ne kadar doğru olurdu?”… Başka bir şey, olay silsilesine dikkat ettiğini görüyorum Belki Hekim taşı ağaca henüz atmadığından, “ama taşı atmadan önce özür dileseydin…” kısmına bir daha bakmak istersin. Bence senin seviyendeki bir yazar, metin içinde “Neyse” kelimelerini kullanmak yerine okuyucuyu bir cümle ile diğer konuya yönendirmeli. “Ağacın hayal kırıklığı devasa gövdesinden yayılan acı dolu bir şarkı gibiydi. –O halde, sadece yaprak için geldin?” gibi…
    “Evet, her zehri, günahlar dahil.” Zehri şifaya çevirmesi, tamam ama Günah kısmı tam bilemedim. Burası şöyle olabilir mi? “Evet, her zehri… Üstelik, her bir yaprağımla günahların ağırlığını insanların omuzlarından aldığımdan haberin de yok sanırım. Ayrıca, kült kelimesini hangi anlamda kullandın merak ettim? Kült olmuş günahlarsa, göğün altına yerleştiklerinde kült olmamaışlardır henüz. Eğer Din anlamında kullandıysan günahların dini gibi bir şeyi mi kastettin. Belki burada şöyle bir şey yerini bulur; “sayısız şeytan insanoğlunu yoldan çıkarmak için türlü parlak paketlere sardıkları günahları getirdiler yanlarında ve yerleştiler göğün altına.”
    Bundan sonra ki Ber, Mu, Da Şeytan güzel bir üç youn kesiştiği ve karakterize edildiği başarılı bir fikir. Ben çok beğendim. Üç yol(Trivium)dan ibaret bir diagram olmuş. Bu şeytanların neden bu bağı kurduğuna dair bir neden çok faydalı olurdu. Sadece göğün altına yerleşmelerinden ziyade özel bir amaçları varmış gibi geldi. Alacalı ağaçların tohumlarının her üçgenin merkezine birer fedai tarafından ekildiğini söylemişsin, acaba buradan anlamamız gereken “Üçgenin, şeytanlar tarafından yönetilen her bir köşesinin merkezine ekilen tohumlar mı?” Çünkü tek bir üçgen okudum?
    “… Onun için üzülme, o ve sürüsü yaptıklarının cezasını ödüyor. Cezası verilen suç, üçgeni zayıflatacaktır; buna inan”. İnsanları öldürdükleri için suçun üçgeni “zayıflatmış” olmasını beklerim. Eğer bu suç, ileride üçgeni zayıflatmayacaksa…
    Tüm bunların dışında, hikayenin sonunu bağlama şeklin, sebeplerin ve gerekçelerin, mantık silsilen bence çok güçlü. Tebrik ederim… Yukarıdakiler ise eğer ben olsam nelere dikkat ederim demek içindi. Bütünlüğünün güzelliğini etkilemeyen ancak görmek için baktığımda acaba böyle nasıl olurdu, dedirten şeyler. Engellenemeyen bir okuyucu merakı diyelim 🙂

    Eline ve düş gücüne sağlık
    Sevgiler
    Dipsiz

    1. Okuyup değerlendirmede bulunduğunuz için teşekkür ederim. Yapmaya çalıştığım şeyi beğenmeniz beni sevindirdi 🙂

      Kelime seçimlerinde dediğiniz gibi özenli olmaya çalıştım. Bence, “izlemek” insanın damağında daha çok iz sürmek, takip etmek (ama bilinçli bir takip misal av-avcı) tadı bırakan bir kelime. “Ardından ilerlemek” ise sanki bir kervanı canlandırıyor gözümde, uzunca bir kuyruk ve bu kuyruğun peşine takılan onlarca kişi, yolu tayin eden sadece öndeki kişi…

      Pek uzun yazacak fırsatı bulamıyorum malesef bu yüzden öykünün gidişatı da seçkinin konusuyla değişebiliyor. Sanırım bağlandığınız karakterdeki baskınlığın dengesizliği bu yüzden 🙂

      Aslında ağacın “Üzgün olmak yıkımı meşru kılsaydı, insanlar kırılan bir dal için bile günlerce ağlayabilirdiler.” söylemiyle insanoğlunun çıkarları için yalandan göz yaşı dökebilecek türden varlıklar olduğuna vurgu yapmak istemiştim. Hekimin taşı atmadan önce “üzgünüm” deyişi aslında hekimi haklı çıkarmıyor. Ağacın hislerini düzgün aktaramamış olabilirim, af ola ^^

      Değindiğiniz “Neyse” ve “Günahları dahil” öykünün sonunda bana bağırıyorlardı “bizi değiştir!” diye. Lakin onlara kulak asmayınca engellenemeyen bir okuyucunun merak radarından kaçamadım 🙂 iyi ki varsınız.

      Kült kelimesiyle her şeytanın bağlı olduğu, uğruna çalıştığı (gücünü aldığı) günahı belirtmek istedim. Misal açgözlülük günahına bağlı x şeytanı ya da kıskançlık günahına bağlı y şeytanı gibi 🙂

      Aralarında üçgen bağ kurmalarının bir nedeni üçgenin en dengeli ve sağlam form oluşu. Şöyle düşünelim; üçgen bir masanız olsaydı bir ayağını dengelemek için hiçbir zaman kağıt parçasına ihtiyacınız olmazdı. Şeytanların göğün altına yerleşmesine değinecek olursam, öyküdeki şeytanların mantarlara benzediğini söylemek yanlış olmaz sanırım; uygun ortam buldukları yere gelip çoğalıyorlar :):)

      Aslında yeryüzüne gelen sayısızca şeytanın kurduğu üçgensel bölgenin her birinin merkezine, fedailer tarafından ekilen tohumlar var. Hekim yalnızca bu ağaçlardan birine rastladı. Belki daha açıklayıcı bir cümlenin öykü içinde yer edişi bu sorunu ortadan kaldırabilirdi.

      Öyküme zaman ayırıp değerlendirmede bulunduğunuz için tekrardan teşekkür ederim. Farklı seçkilerde buluşmak üzere. Esen kalın

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *