Öykü

Sör Ragnar’ın Muhteşem Hikayesi

Sir Ragnar için demirler bir güven kaynağı olmuştu. Kendini bildiğinden beri etrafında demirler vardı. Büyüdükçe demirler de büyüdü onunla birlikte, demirler büyüdükçe, demirler dışındaki şeylere olan güvensizlik de o kadar büyümüştü. Aslında doğduğunda Ragnar için durum hiç o kadar da umutsuz değildi. Annesi ona hamileyken, demirin arkasındakiler, onu dışarı çıkarmış ve anlatılanlara göre dünyanın en korkunç yeri olan demirlerin bulunmadığı orman denilen bir yere götürüp bırakmışlar. Sonra onu gözlemişler de gözlemişler. Ragnar dünyaya gelince de annesini öldürüp onu da küçük bir kafese koyup geri götürmüşler.

Sir Ragnar, şimdi iri cüssesi ve uzun hortumuyla çocukluğundan beri çıktığı meydanlara bir kez daha çıkacak. Yeterince büyümüştü, buna rağmen, bakıcıların kızgın demirleri canını hala acıtıyordu. İhtiyar Jorge kendisine uçtuğu uzak diyarlardan bahsederdi hep. Diğer fillerin ve aslanların korkunç olduğunu düşündükleri ormanı öylesine överdi ki, bazen hayvanlar kendi aralarında düşünmek zorunda kalırlardı. Çoğu zaman Jorge’nin bunamış olduğuna karar kılar, onu başlarından atarlardı. Ama Sir Ragnar, Jorge’nin hikayelerini dinlemeyi hep severdi, yanındaki kafeste bulunan Efendi Chrispi o kadar neşelenirdi ki bu öykülerden, kafesinin tepesine tırmanıp bağırırdı, bu da Ragnar’ı bakıcılar gelip de Chrispi’ye Tanrı Sopasıyla vurana kadar çok eğlendirirdi.

Bugün de Jorge küçük kafesinden dışarı bırakılmış, sirkin içinde biraz dolanmış tekrar Ragnar’ın başına konmuştu, tırnaklarıyla onu biraz rahatsız etse de bu buruşmuş ayakları çekebileceğini biliyordu Ragnar.

“Hey, genç adam, dışarıda seni görmeye gelmiş bir demir dolusu adam var.”

“Beni mi dedin?” diye cevap verdi Ragnar.

“Evet tabi, neden Tanrının Sopasıyla o kadar karşılaştığını sanıyorsun?”

“Ama..” Ragnar’ın kafası karışmıştı. “Loverett benim kutsandığımı ve o yüzden acı çektiğimi söylemişti.”

Jorge bir an cevap vermese de sonra gülmekten filin başında çizikler bırakarak yere yuvarlandı. Uçarken bile demirlere çarpmaya başlamıştı gülmekten, sonunda kafesin kapı koluna kondu.

“Beni güldürdün küçük şey. Loverett’in tek derdi süslenmek. Bakıcılar ona sopayla bir kez dokunmuş mu sordun mu?”

“Dokunmadıklarını söyledi.”

“Tabi dokunmazlar! Kocaman bir arkan var, ama göremiyorsun küçüğüm. Yanık izleriyle dolusun. Öyle tüyleri olan bir hayvana bunu yapamazlar!”

“Bana benim önemli olduğumu söyledi.”

“Önemlisin tabi, önemlisin, senden para kazanıyorlar, kocaman yetenekli bir aptalsın, daha ne olsun.” Koca kahkahalarıyla sirki boydan boya aşıp pencerenin pervazına konup dışarıyı seyretmeye başladı.

Ragnar üzülmüştü. Jorge onu hep bu tarz şeylerle üzüyordu, arkasını döndü ve kafesin kıvrımından geçip yemek yediği ve yıkandığı bölüme geçti, oradan Loverett’in kafesi görünüyordu.

“Hey, Love. Sana neden sopayla hiç dokunmuyorlar.”

“Bunu söyledim ya hayatım, ay, neden böyle sorular soruyorsun, ben senin kadar özel değilim.” dedi Loverett tembelce.

Ama Jorge dedi ki..”

“Jorge bunağın teki, sana kaç defa onun sözlerine inanmamanı söylemiştim.”

Tam bu esnada bir gürültü koptu, bütün hayvanlar bağırarak gürültünün geldiği tarafa döndüler. Loverett’in melemeleri her yerden duyuluyordu, açıkça korkmuştu. Sir Ragnar’ın derdiyse özel olup olmadığıydı ve gidip kafesin ön bölümüne uzandı. Önünden koşuşan bakıcılara hiç önem vermiyordu. Jorge hızla uçarak kafeslerin üzerine geldi.

“Hey, sirke gelmiyorlarmış, vuuu, muhteşem, uyanın arkadaşlar, dışarıdakilerin ellerinde koca koca demirler var, sirk kapılarını kırıyorlar. Bağırıyorlar, uyanın, gidiyoruz, vuuu.”

Khavmi, koca bir kükremeyle herkesi susturdu.

“Ben hiçbir yere gitmiyorum bunak herif. Köle olmaya niyetim yok, öyle demedi mi bakıcılar, salak.”

“Asıl burada köleyiz.” Arka ayaklarını kaldırıp demir kapıya çitmeler atan Zlatan’dan gelmişti ses.

“Sen nerden bilirsin? Daha geleli bir hafta olmadı, güzel yemeklerimizi bile tadamadın.” dedi Loverett korkudan sesi titreyerek.

“O yüzden biliyorum ya seni aptal. Dışarıda yeşil otlar var, buradaki aptal samanlar değil. Ben o otların üzerinde koşarken, sevgilim Gina’yla oynaşırken, iki herifin arkamdan geldiklerini duymamıştım. Sonra da buradayım.”

“Ouv, hikayen acıklıymış dostum, neyse ki kurtulmuşsun.” dedi Love.

“Ballı otlar aşkına! Ne kurtulması sayıklıyorsun hala!”

Khavmi’den bir kükreme daha duyuldu.

“Köle olmayacağım.”

Sir Ragnar dışında kimse karşıdan koşarak gelen büyük bakıcı Joe’yu fark etmemişti. Ragnar da önemsemediği için kimseye seslenmemişti. Oysa Ragnar, Joe ile küçüklüğünde tanıştıklarından beri nasıl biri olduğunu biliyordu. O zamanlar aslan Khavmi’nin bakıcılığını üstlenmişti Joe, onu sık sık dışarı çıkarıp bir şeyler yapıyor, geldiğinde Aslan bitkin ve bezmiş durumda Joe’ya minnettar oluyordu. Şahsen tanışmasıysa bu olayla ilk karşılaşmasından dört gün sonra, Joe’nun ona talim yaptırmak istemesi sonucu olmuştu. Tanrının Sopası’nı arkasına dokundurduğunda Sir Ragnar ilk kez böyle bir acıyla karşılaşmış hızla öne atılıp kuyruğunu sallamış, ve Joe’nun suratında koca bir yarık açmıştı. O yarığın izlerini görmek hala mümkün. Tabi sonra Joe, ona Tanrının Sopasıyla üç kez daha dokunup sakinleştirmiş ve ne kadar özel olduğunu, bundan kaçarsa köle olacağını anlatmıştı. Ona burada yemeklerinin olduğunu kendilerini seven insanların olduğunu söylemişti. Ragnar o günden beri Joe’yu hem seviyor hem de nefret ediyordu.

Joe hızla Seben’in camdan kafesine yaklaştı. Kapağını elindeki demirle kırıp yılanı kollarıyla kaldırdı ve dışarıya doğru koştu. Bunu son anda gören Jorge, çığlığı bastı ve hızla adamın kafasına doğru uçtu.

“Seben, ısır onu seni tembel hayvan. Isır, seni öldürecek!” dedi, ama yılanın ağzından tembelce üç kelime çıkmıştı.

“Defol git ihtiyar.” Adam kapıdan çıkınca Jorge hemen geri döndü ve bağırmaya başladı.

“Gördünüz mü!? İşte Seben’i silah niyetine kullanacak!”

“Hayır! Onu gezdirmeye çıkardı.” diye bağırdı Khavmi. Jorge dışarıdan gelen çığlıkları duyunca o tarafa doğru yöneldi. Sonunda olaylar Sir Ragnar’ın da dikkatini çekecek boyuta ulaşmıştı. Her zaman Jorge’nin dürüst olduğuna inanırdı dışarıdan gelen bağırtılara bakılırsa, Seben ölmüş insanlar sirke akın etmeye başlamıştı. Ragnar Love’a döndü.

“Galiba Jorge haklı, hadi, sen çıkabilirsin oradaki saman kabını itersen.” dedi. Love sözü dinlemedi ve arkasını dönüp uzandı. Ragnar da arkasını dönüp başıyla kafesin önündeki demirleri yamultmaya çalıştı. Demirler ezildikçe, Ragnar’ın içi burkuluyordu, tüm hayatını onlara mal etmişti, onlar olmasa yaşayamayacaktı. Ama şimdi onlardan kurtulmaya çalışıyordu. Joe kapıdan hışımla geçene kadar Sir Ragnar kafese kafa atmayı sürdürdü.

Joe Khavmi’nin kafesini açtı ve hayvanın arkasına sopayı dürttü, hayvan büyük bir hızla kapıya doğru koştu ve orada kükredi. Dışarıda ani bir sessizlik oldu, Jorge kapının yanındaki tribün koltuklarından birine yerleşmiş Khavmi’yi izliyordu. Ragnar bir değişiklik olduğunu fark etti. Khavmi bir kez daha kükremişti, bu sefer sesinde gerçek bir güven ve güç vardı. Jorge kahkahayı bastı.

“Neymiş özgürlük süpürge kafa!”

Joe ise Khavmi’nin arkasından dikkatle yaklaşıyordu ki hayvan aniden arkasını dönüp adama ve elindeki sopaya baktı. Adam sopayı göstererek bu senin der gibi bir işaret yaptı. Ragnar, Khavmi’nin kafasının karıştığını anlamıştı. Ama Jorge kapının üzerindeki pencereye çıkıp bağırınca, dışarıdaki insanlar tekrar kapıya yüklenip gürültü çıkardılar ve Khavmi sert bir pençe hareketiyle Joe’nun sopayı tutan elini parçaladı. Tüm hayvanlar ürkmüş, kötü olan bir şeyi onun nasıl yaptığını düşünüyorlardı. Jorge’yse neşeyle trapez salıncaklarında sallanmaya çalışıyordu. Khavmi çok büyük bir kükreme patlattı. Şimdiye kadar hiçbir hayvanın hissetmediği muhteşem bir özgürlük ve güç duygusuyla Joe’nun üzerine atladı. Joe’nun yardım çığlıklarına arka odaya koşan üç bakıcı yetişmiş iğnelerle Khavmi’yi vurmuşlar ama hayvanın adamın kafasını koparmasını önleyememişlerdi. Son bir kükremeyle kendini yere bırakan hayvan bir adım daha atamadan uykuya daldı.

Bakıcılar hızla ana kapının önüne büyük engelleri koydular ve telefonlara koştular. Birkaç dakika içinde takım elbiseli telaşlı bir adam anahtarları bakıcılara teslim edip arka kapıdan çıkıp gitmişti. Bakıcılar, bütün hayvanların kafeslerini tek tek açıp onları arka kapıya doğru sürmeye başladılar. Jorge endişeyle bağırıp bakıcılara saldırınca Sir Ragnar kendisine Sir lakabını takan aslanın yerde yatışını tekrar gördü ve içinde uyanan büyük bir güçle hortumunu Tanrının Sopası’nı tutan bakıcıya salladı. Bakıcı hızla demirlere çarptı. Zlatan tüm gücüyle çifte atarak kendisini zaptetmeye çalışan adamı uzaklara fırlattı, sadece Loverett korkmuş bir şekilde arka kapıdan çıkmış ve bekleyen kamyonun arkasına binmişti. Diğer hayvanlar Sirkin içine dağılmış, kalan bakıcıları halletmişler ve bağıra çağıra şarkılar söylüyorlardı, iki bakıcı sürünerek kapıdan çıkıp kamyonu uzaklaştırdılar. Sir Ragnar Loverett’i bir daha hiç görmedi, ama başka alanlarda değerlendirildiğine dair söylentiler duydu.

Adamlar kapıyı kırıp içeri girdiklerinde hayvanlar saldırmak için hazırlandılar. Ama manzarayı gören şort ve kısa kollu bir gömlek giymiş olan kadın büyük bir sevinç çığlığı koparınca herkes sakinleşip birbirine sarıldı. Jorge sonunda arkadan gelen sesleri anlamıştı.

***

Sir Ragnar demirlerden çıkarıldıktan üç yıl sonra ormanda yaşamını sürdüremediği için açlıktan öldüğünde aklında o sesler vardı.

“Sirklerde hayvan kullanımına son! Yasal köleliğe son!”

Özgürcan Uzunyaşa

İstanbul'da yaşıyorum. Film yapıyorum. Üç arkadaşımla birlikte Marşandiz Fanzin'i çıkarıyorum.

Sör Ragnar’ın Muhteşem Hikayesi” için 6 Yorum Var

  1. Renkli bir dünya gibi görünüp aslında acıklı bir hikaye meydana getiren bu yazı, anlatım olarak sade ve başarılı, yaratılmak istenen atmosferi özellikle konuşmalar veriyor.

    Kölelik kavramına yalın kat olmayan derinlemesine bir düşünce ile yaklaşılmış, sondaki ibare bunun en büyük destekçisi. Ufaktan Hobbes’un Leviathan kavramına bağladım bu fikri.

    Senin kadar iyi yorum yapamasam da umarım yazıyı beğendiğimi ifade edebilmişimdir dost, tebrikler. 😀

  2. Öncelikle hikayenin ismini gördüğümde yaşadığım şaşkınlıktan bahsetmek isterim. Çünkü ikimizde aynı ayda, aynı isimi, farklı hikayelerde, farklı karakterler için kullanmışız. İlginç bir tesadüf…

    Hikayeye gelirsek oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim. Üçüncü paragrafa gelinceye kadar karakterlerin hayvan olduğunu anlayamadım. Bir ara da isimleri karıştırdım. Ama taşlar bir kez yerine oturduğunda keyifle okudum hikayeyi. Kalemine sağlık…

  3. Karakterlerin hayvanlar olduklarını ben de başlangıçta düşünemedim, “kölelikten asilliğe yükselen birisinin hikayesidir olsa olsa” şeklinde bir düşüncem vardı başlarken. Sirkler ile ilgili hissettiklerimi kaleme dökmüşsün, yazını ne kadar övsem azdır.

  4. Ben de başta anlayamadım hayvanları. Hatta kafese konuldu falan dediğinde bile, hala insan olarak düşünüyordum. Sonradan düştüğüm yanılgıyı fark ettim.

    Vermek istenen öğüt açısından şahane bir öyküydü. Ama anlatımnı biraz karışık bulduğumu söylemeliyim. Bunun dışında hayvanlar için kullandığın isimler çok yaratıcıydı, sen mi buldun Özgür? 🙂

    Ellerine sağlık, iyi bir öyküydü gerçekten.

  5. Çok teşekkürler yorumlarınız için, ben kötü olduğunu düşünmüştüm 🙂

    Hayvanların hayvan olduğunun zor anlaşılması için kasmıştım biraz. Çünkü sirklerde uygulanan temel şey, hayvanların hayvan olmalarının ötesindeki becerilerinin sergilenmesi. Hatta hayvanları bile hayvanlıktan çıkarmaya çalışmak.

    @Darly

    İsimler gerçekte var olan isimler zaten de, hikayeye yerleştirdim sadece. Ha, Ragnar ismi Mount And Blade’den 😀

  6. Evet diğer yorumlardan pek farklı bir şey söyleyemeyeceğim. Bir de okurken sanırım dikkatsiz bir anımdaydım. Olay örgüsünün ne olduğu ilerledikçe anlamamıza rağmen aslında dikkatle baktığımıza anlatmak istediğin olayın ne kadar keyifli olduğunu görüyoruz. 🙂

    Ellerine sağlık, bence ilginç ve daha sonradan geliştirilebilir bir öykü olmuş.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *