Öykü

Yaşamaya değer bir hayat için…

Virginia fikirlerine sahip çıkmak konusunda pek kararlıydı. Dünya düzeni her dönem bir şekilde gelip geçmekteydi. Geçmişe bakıldığında hafızamızın tazelenmesini sağlayan en önemli şey yazıydı. Belli ki yazmak anı bir nevi kaydetmekten öte zamanı da ileriye aktarmanın en önemli yoluydu. Zamanın akıp geçiyor oluşu bile en basit bir tereddüdü yadsımanın saçma ikilemine bir nevi şahitlikti. Virginia çocukluktan beri hayallerine ve gerçek yaşantısına renk katmaya bayılırdı. Her daim gülen suratı, sırtında taşıdığı kamburu her ne kadar belli etmese de yadsıyamıyordu da. Zamanın en derin şahidi yüzlerdeki çizgilerdi. O da bunları inkâr etmiyordu. Aslında bu denli kırışık suratına aynada baktığında yaşanmış yılların yazı kadar olmasa da bir o kadar suratına işlemiş olduğunu kendide biliyordu. Hayatın türlü oyunları ve gündelik yaşamın keşmekeşi onu istediği hiçbir istekten uzaklaştıramazdı. Dışarıdan gülen bir yüz ifadesi takınıyor oluşu onun mutlu olduğu anlamına gelmediği gibi, hayatın zor yanını yadırgayıp bu tavrını suratına yansıtması anlamına da gelmiyordu. Her daim düşünen, sorgulayan, yadırgayan ve sınayan bir yapısı vardı. Kazanmış olduğu toplumsal kimlik dışında asıl sahip olduğunu düşündüğü aydın kimliği onu Dünya konumunda daha apaçık aydınlatır olmuştu. Çocukluk yıllarının kötü zamanlarını adeta odasının ortasına çizdiği bir nevi girdaba akıtmıştı. O günleri o girdapla birlikte uzaklaştırıp hiç hatırlamamayı yeğlerdi o zamanlar. Gerçekten de zor geçen günlerdi. Küçücük bir İngiliz köyünden bir üniversite hocalığına kadar uzanan bir hayatın aslında öğretici ancak bir o kadar da zor yıllarıydı çocukluğu. O yıllara dair asla unutmak istemediği tek şey belki de yüzünde bugün bile iz bırakan derin çabalardı. Çabalarını, çalışmalarını asla unutmayı kabul edemezdi. Yıllar sonrasında girdabına bakış açısı değişecek ve onu en büyük zenginliği olarak görecekti. Bugün burada bile olması o yıllardaki çabalarının tartışmasız bir ödülüydü. Çevresinde, okulunda, öğrencileri arasında, akademik kariyeri boyunca hatta ülkesi ve kıtası da dâhil her daim saygı gören birisiydi. O bu günlere nasıl geldiğini öğrencilerine de anlatıyordu. Onların da tıpkı onun gibi silkinip, gerçek amaçları uğruna çabalamaları gerektiğini söylemişti. Yazı yazmaya hayrandı. Gerçek dünyanın her türlü duygusunu bir insan nezdinde pek tabi yaşamak kolay değildi. Ancak küçük yaşlardan beri kazandığı bir alışkanlık olarak yazma huyu vardı. Durmadan yazardı. Gerçi o bu konuda şanslı insanlardan biriydi. Her daim yazı yazmasını sağlayacak bir bilgi birikimini oluşturabilmişti. Ayrıca bu konuda da yetenekliydi. İlk zamanlarda amaçsız bir şekilde yazardı. Günlük hayatın ızdıraplarını, anlamsızlığını ancak yazarak üzerinden atabiliyordu. Yazdığı şeyleri çocukken saklardı. Giysi dolabının altına kendine özel bir bölme yapmıştı. Yazdığı şeyleri buraya koyuyordu. Bu bölme onun dünyadaki en büyük hazinesiydi. Bir gün gelecekti ve o hazine gün yüzüne çıkacaktı. Hatta öyle büyük bir korkuyla yazardı ki evde en ufak bir tıkırtı bile onun yazdıklarını hemen saklamasına neden olurdu. Çocukluk yıllarında yaşadığı o yoksul hayatı aktarıyordu yazdıklarına. Gezip gördüğü her yeri, yaşadığı her şeyi öyle iyi bir tasvir ile anlatıyordu ki bugün bu yazıları tekrar okuyan biri onun yaşadığı acıları, ufak mutlulukları ensesindeki tüyleri ürpererek adeta kendi oradaymışçasına yaşıyordu. Bu engin anlatım özelliğini o da yadsımıyor ancak onunla dalga geçer bir mütevazı tavırla gülümseyerek karşılıyordu. Bugün gerek üniversitedeki öğrencilerine, gerek verdiği konferanslardaki dinleyicilere hep yazmanın önemini vurguluyordu. Her konferansında odasına çizdiği girdaptan bahsederdi. Bu onun için bir milattı. Bu girdabı bugün bile tüm gerçekliğiyle yanında taşıyordu. Adeta onun bir parçasıydı ama ondan uzaklaşmasını istediği birçok şeyi içine alan bir çöp kutusuydu. Asla o girdapta taşınan onca anıyı tamamıyla silmek istemezdi. Onları bir kenara koymuş, kendinden soyutlamıştı. Ancak hala o girdap onun en büyük zenginliğiydi. Onca anı kesinlikle bir çırpıda silinemezdi. Bugün kırklı yaşlarını geçmişti. Yayınladığı onca kitap vardı. Pek çok konuyu ciltlerce yazmıştı, hem de bıkmadan ve usanmadan. Hayatında büyük önemi olan babasını hiç unutmadı. Hala ondan bir parça yüreğinde kazılı duruyordu. Annesi hayattı ve hala köylerinde yaşamaktaydı. Ancak geçmişten pek çok farkı vardı annesinin de, en önemlisi artık sefil ve yoksul bir hayat yaşamıyordu. Ömrünün baharında mutluluğu bulmuştu, belki de huzuru bulmuştu. Virginia bugüne kadar bir kere evlendi. Yirmi seneyi aşkın evliliğinde kocasına hep iyi bir eş oldu. Hala ilk gün ki gibi âşıktı kocasına. İyi bir ailenin en büyük nimet olduğunu biliyordu. Kendisi tek çocuktu ancak kardeş özlemi kendi çocuğuna yaşatmamıştı. Üç kız çocuğu vardı. Hepsi bugün iyi bir hayat için çabalıyorlardı. İnsanların, özellikle de kızların hayatlarında var olma çabalarını hep destekledi. Onlara hep sahip çıktı. Toplumun hiçbir ayrım gözetmeksin tüm bireylerin eşit olduğu hayat felsefesini içtenlikle taşıyordu. Öğrencilerine de özellikle yazmak, kendini geliştirmek, iyi bir insan olmak gibi pek çok, çağın çağdaş var oluş yöntemlerini aktarmaya çalışıyordu. Bundan sonra tek hayat gayesi buydu. Yazdığı onca kitabı hep en çok satanlar listesindeydi. Yeni nesle bırakılacak en büyük mirasın yazmak ve kenedini geliştirmek olduğunu savunurdu. Her daim güçlü bir kadın oldu. Ancak asla feminist bir yaklaşımda bulunmadı, ona göre. Pek tabi, toplumun eşit bir halk kitlesinden oluşması hayali ancak daha aşağı konumda bulunan kızların topluma kendi kimlikleri yargılanmadan atılması gereği ile gerçekleşebilirdi ancak. Bu ifade onun en önemli vurgusuydu. Bu feministlikten öte hümanistlik ile daha iyi bağdaşıyordu. Tamamlaması gerektiği tek bir şey vardı belki de Virginia’nın. Onun da girdaba bırakıp zamanda yoğrulması gerektiğini belirttiği her türlü şeyi yazmalıydı. Girdabın dibini bulmalı. Onları oradan çıkarmalı ve yazmalıydı. O kitap öyle bir yerde olacaktı ki nasıl bir insan tüm bir insanlık için küçük ancak paha biçilemez bir değer ise, bu kitapta bu dünyada bir güneş kadar galaksi için küçük ancak insanlık için bir o kadar önemli olacaktı. Kitap onca yaşanmışlığı, zamanı, ideolojiyi içince barındıracaktı. Gelecekteki pek çok hayatı etkileyecek, pek çok yaşama ayrı bir renk olacaktı. Virginia bunu biliyordu. Bu hayatta bu denli güçlü, bu denli istekli olarak ilk defa bu kadar büyük bir iç çekimle bir kitabı yazması gerektiğini hissediyordu. Muhakkak bir insanın tüm arka planı o kitapta var olacaktı. Ancak bu kitap onu nesiller sonra bile tanınan bir insan olmasını sağlayabilirdi.

Virginia yaşadığı onca şeyi asla inkâr etmedi. Hep çalıştı, hep didindi, hep var olma çabası içinde oldu. Asla geçmişini yadırgamadı. En başta sorguladı. Neden demeyi hep bildi. Yaşamın hiçbir insanın hayatına değmeden yaşanabilecek bir yaşam olmadığını çok iyi biliyordu. Hayat bir insana bahşedilen en büyük nimetti. O da bu nimete en derin saygı duyarak onu hep baş tacı yaptı. Ömrünün son iki yılını Girdap adlı kitabını tamamlamaya çalışarak geçirdi. En nihayetinde, öldüğünde masasında o çok istediği kitabı tamamlamış halde bulundu. Kitap ile birlikte birkaç satır da bırakmıştı geleceğe. Satırlarında:

“Hayatı yaşayın. Yaşamakla kalmayın ve tüm girdaba bıraktığınız asıl sizleri de yazıya dökün. Dökün ki yarın doğan bir çocuk o girdaplarda var olan sayısız birikimi damarlarında hissedebilsin’’

Yaşamaya değer bir hayat için…” için 4 Yorum Var

  1. Selam, öyküde, hikayenin odak noktası olarak alınan belli kelimelere sürekli bir vurgu var, “yazı” gibi. Ancak bazı yerlerde virgül eksikliği o kelimeye öykünün içinde daha güçlü bir karakter kazanmasını sanki hafifçe engellemiş. Üçüncü cümlenin sonu ve dördüncü cümlenin başına bakarsan belki ne demek istediğimi görebilirsin. Bir çok yerde “yazı” olarak geçiyor ancak dil bilgisinde belgisiz belirteç bulunmuyor. Bu yüzden “yazısı-yazısına-yazısında” bir şekilde cümleye uygun bir yapı okumayı kolaylaştırırdı. Eğer burada “yazı”nın kendisi karakterize edilip bir kişilik yaratılmak amacı vardıysa da büyük harfle başlayıp bu etki verilebilirdi. Bu yöntemi bende sıklıkla kullanırım. Kullanışlı da oluyor. Bununla beraber cümleler içinde kelime oyunlarını çok sevdim. Genel yazıdaki dozu da güzel vermişsin, böylece felsefik bir döngüye girmeden, hikayenin akışını alçaltıp yükselterek kurgulamışsın. Tebrikler  Başka bir husus, gözünün önünde akanları kağıda geçirirken bazen bize tam olduğunu düşündüren cümleler, bizim için öyle olmakla birlikte başkaları için öyle olmayabiliyor. Örneğin “Her daim gülen suratı, sırtında taşıdığı kamburu her ne kadar belli etmese de yadsıyamıyordu da.” Bir kaç kelime ile şahane bir cümle olabilirdi. “Neyi yadsıyamıyordu, Kamburu mu? O halde hayata gülen suratının kamburuna rağmen, güldüğünü” daha iyi görmek isterdim. Bazı kelimelerin kullanışını tekrar gözden geçirmek istersin belki. Örneğin birey bir “toplumsal kimlik” kazanamaz, ancak toplumun ona yüklediği bir sıfatı yaşayabilir. Aydın, entellektüel, anne, kahraman, devrimci, halk düşmanı, gözüpek delikanlı gibi… “Dünya konumunda” göndermesi ve evrenselliğe kapsayıcı yaklaşımla ve birey olarak bütün içindeki tekil payı çok güzel vermişsin. Bazen iki kelime yetiyor değil mi? J Buradan sonrasında hikaye zaman içinde öne arkaya gidip geliyor. Bence oldukça samimi bir şekilde yazmışsın. Sıcak. İlk hikayeni de okudum. Büyük işler başarmayı isteyen ve bunu yapabilen, yapmak uğruna kendini feda eden karakterler. Belki biraz otobiyografik?Bana çok sevdiğim bir sahneyi hatırlattı… Günün birinde büyük bir savaşçı genç bir leydiye sormuş: “-Siz neyden korkarsınız hanımefendi?” ve kadın cevap vermiş “-….büyük işler başarma isteği hatıradan ve gönülden silininceye kadar parmaklıklar arkasında kalmaktan!”. Devam et arkadaşım. Senin sonunun öyle olmayacağını biliyorum. Keza ne savaşçının ne de leydinin sonu öyle oldu J Elinize ve Düş Gücünüze sağlık.

  2. Merhaba.
    Çok başarılı bir karakter betimlemesi yapmışsınız. Bu yeteneğinize hayran kaldım. Oldukça iyi kurgulanmış ve okuyucuya aktarılmış. Anlatım ise fazlasıyla yoğun geldi bana. Bu olumsuz bir şey değil ama takip etmekte zorlanan okuyucular için biraz hafifletilebilir bence. Bir de şu dikkatimi çekti: Çok uzun bir paragraf kaleme almışsınız, daha kısa paragraflar olsaydı onun yerine, bence yazının takibini kolaylaştırabilirdi.
    Sonuç olarak çok güzel bir öykü olmuş, tebrikler.

  3. Akıcı bir öyküydü. Özelliklere geriye dönüşleri harika dizmişsin. Uzunluk, başlanğıç, süreklilik ve bitiş uyumlu olmuş. İleriki aylarda öyküyü devam edip Virginia’ya geri dönüş yapacakmışsın gibi hissettim.

    Gözüme takılanlar:
    Az sayıdaki kelime tekrarları,
    Uzun parağraflar.
    Ayrıca: “Yazdığı şeyleri” yerine “Yazdıklarını” diyebilirsin.

    Tebrikler, başarılar…

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *