Öykü

Yazık.. çok yazık…

Merhaba Beste. Bu mektubumun biraz geciktiğinin farkındayım, ama emin ol ikna edici mazeretlerim var. Hoş bu yazıyı okuduktan sonra benim kaçığın teki olduğunu düşünüp yazışmayı bile kesebilirsin fakat senden rica ediyorum, en azından sonuna kadar oku. Saçma görünse bile. Zaten bu saatten sonra yazmasan da darılmam. Darılacak vaktimin kaldığını sanmıyorum. Nedenini anlayacaksın.

Daha bir hafta olmadan başlıyor anlatacağım bu olaylar zinciri. Öncelikle rüyalarım. Evet, rüyalarım. Geçen haftanın sonlarına doğru görmeye başladığım bazı rüyalar vardı, ve o günün içerisinde gördüklerim bir nebze de olsa gerçeğe dönüşüyordu! İlk olarak yaşlı bir bayanın elinde baston ile yolun karşı tarafına geçmeye çalışırken bir kamyonetin altında kaldığını gördüm. O günün sabahında özellikle böyle rüyaları pek fazla görmeyen birisi olarak, aşırı derecede korkmuştum. Olayı hemen anneme anlattım, fakat her zaman çok meşgul olan annem sadece iki kelime ile olayı çözüme kavuşturdu; “Kabus gördün.”

Fakat okula gitmek için yola çıktığımda, ışıklarda otobüsü beklerken yolun karşı tarafından gelmekte olan oldukça hoş bir bayana spor arabasının çarptığını gördüm. O zaman rüyam ile bir an olsun bağdaşlaştıramadım olayı, çünkü farklılıklar vardı. O anın şoku ile aklımdan uçup gitmişti ve eğer bu gördüğüm rüyalar devam etmeseydi, onunla alakası olduğunu belki de hiçbir zaman bilemeyecektim.

Sonraki gün, hayvanat bahçesindeydim rüyamda. Tek başıma geziyordum. Kaplanın olduğu kafese gelince, içerisinde bir temizlik görevlisinin olduğunu ve orayı süpürdüğünü gördüm. Kafesin sahibi olan kaplan ise ikinci bir kafese koyulmuştu. Fakat ben adama bakarken birden ikinci kafesin kapağı açıldı ve kaplan duraklamaksızın temizlikçinin üzerine atladı. Gözlerimin önünde adamı yemeye başladı! Hayatımda kan dahi görmeye dayanamayan ben böyle bir görüntüyü nasıl hayal edebildiğim anlayamadım. Gözlerimin önünde bir katliam sahnesi vardı. Sonrasında terler içinde uyandım. Kusmuştum. Düşünebiliyor musun Beste? Uyurken kusmuştum. Hemen annemin yanına koştum, benim bu halimi görünce endişelenir gibi oldu fakat alnıma dokunduktan ve üzerimi sildikten sonra, bir şeyimin olmadığına kanaat getirerek, yüzüme bir öpücük bile kondurmadan işine gitti. Moralim çok bozulmuştu, sinirli bir şekilde okul kıyafetlerimi giyerek yola koyuldum.

Yine ışıkların önünde bekliyordum. İlginç bir şekilde sokak neredeyse boş gibiydi. Sadece bir iki araba geçiyordu caddeden. Çok mu erken çıktım acaba diyerek saatime baktım, hayır hiçbir yanlışlık yoktu. Yolun karşı tarafında bir çöpçü gördüm. Kaldırım kenarlarını temizliyor ve önüne gelen çöp konteynırlarının içini karıştırıyordu. Pek dikkat edilecek bir şey değildi aslında, çöpçünün işi buydu ne de olsa. Fakat beklemekten sıkılmış olan ben, yapacak en iyi şeyin bu olduğuna karar vermiş olmalıydım ki onu izliyordum. Temizliğini yaptıktan sonra bir diğer çöp konteynırını karıştırmak için kapağını kaldırmaya başlamıştı. Fakat tam o anda üzerine konteynırın içinden çıkan bir pitbull atlayınca bayılmanın eşiğinden döndüm. Köpek adamın üzerine atlamış ve ağırlığı ile onu geri kaldırımın kenarına düşürmüştü. Adamın kafası kaldırımın kenarına çarpmış ve kanlar akmaya başlamıştı. Köpekte bu arada adamı parçalama işine koyulmuştu. Zaten sabahtan boş olan midem, kusma isteğiyle bir kez daha karşı karşıya gelince, yaşadığım korku ve şokun etkisiyle de orada yığılıp kalmıştım.

Gözlerimi açtığımda evde, kendi yatağımda yatıyordum. Neler olduğunu o an tam olarak hatırlayamıyordum, rüya görmüşüm gibi geliyordu. Eve ne ara getirilmiştim, o zavallı çöpçüye ne olmuştu.. Meraklanmıştım. Fakat hala daha olayları birbiri ile özdeşleştirememiştim. Daha sonra annemden, beni yan komşumuzun bulduğunu ve eve getirdiğini öğrenmiştim.

O günün ertesinde, yine bir rüya gördüm. Boş ve göz alabildiğince uzun bir çölde yürüyordum. Her tarafta kum vardı, güneş kavurucu derecede sıcaktı. Terliyordum, susamıştım. Üzerimde beyaz renkte bir giysi vardı. Tam olarak nasıl ifade edildiğini bilmiyordum çünkü hayatımda ilk defa görüyordum. Yürüyordum ama neden yürüdüğümün farkında değildim. Koskoca bir hiçlikte dolanıyordum. İlginç olan bunun bir rüya olduğunun farkında oluşumdu. Ne yazık ki uyanamıyordum. Yürümeye devam ettim. Artık sadece yere, kendi gölgeme bakıyordum. Rüyadaydım, ama ölüyordum.. Bedenimdeki su isteği içimi kavuruyordu. Uçsuz bucaksız çölde yapayalnızdım. İşte bunu düşündüğüm an yan tarafımdan benim yaşlarımda bir erkek çocuğunun yürüdüğünü fark ettim. Benimle aynı giysiyi giymişti ve gözleri önünde sabit olarak yürüyordu. Sarışın tenliydi. Kısa saçları, küçük bir burnu ve o uzaklıktan rengini seçemediğim kısık gözleri vardı. Yanımdan geçiyor ama bana bakmıyordu. Belli ki fark etmemişti. Yanına gittim ve ona seslendim. Karşılık vermedi, hatta duyduğuna dair herhangi bir belirti bile göstermedi. Daha da bağırdım, elimi salladım ama önüne bakmaya devam ediyordu. Sinirlenmiştim ve ona iyice yaklaşarak dokundum.

Dokunduğum an durdu. Yalnız yüzü hala sabit bakıyordu. Gözlerinin ela olduğunu fark ettim. Sadece ağzından sessiz birkaç kelime çıkıyordu. Ne dediğini anlayamıyordum, kulağımı iyice ona yaklaştırdım. Ve şu iki cümleyi duydum:

“Kule-kuleye ulaşmalıyım. Kule-kule tek çıkış yol.”

Ne demekti şimdi bu dedim kendi kendime. Biraz daha dinledim fakat bu cümleleri tekrar tekrar söylemekten başka bir şey yapmıyordu. Birkaç soru girişiminde daha bulundum fakat nafile bir çaba içerisinde olduğumu anlayarak çocuğu bıraktım. Bıraktığımda tekrar o eski sessiz haline bürünmeye ve ilerlemeye devam etti. Benim de yapacak daha iyi bir işim olmadığından, onu takip etmeye başladım.

Yorgunluk bedenimi iyice ele geçirmişti. Önümde yürüyen çocuk daha yeni yola çıkmışçasına devam ediyordu. Ben ise derman kalmamış halimle, son bir güçle peşinden gidiyordum. Fakat daha fazla dayanamadım, ayaklarım yerden kesilmeye ve bedenim derin bir boşluğa düşmeye başladı. Fakat tam bunlar olmadan önce, o birkaç saniye zarfında çocuğun önünde uzun ve siyah karartılı bir şey gördüm. Ne olduğunu anlayacak kadar vaktim olmamıştı.

Yine terler içinde uyandım. Daha sabah olmamıştı. Fakat bedenim gereğinden fazla sıcaktı, ayrıca rüyamdaki kadar susamıştım. Hızla kalkarak mutfağa doğru yöneldim. Kalkarken bir an tökezledim, oldukça yorgundum. Düşünsene Beste, yorgundum! Sanki rüyam gerçekmiş gibi, hem susamış hem yorgun!

Mutfağa gidip bir bardak su daha içtikten sonra, yemek masasına oturdum. “Neler oluyor böyle?” diye sordum kendi kendime. Birkaç gündür gördüğüm rüyalar ve hemen ardından gelen olaylar ne anlama geliyordu diye düşündüm. İşte o an fark ettim aradaki bağlantıları.

Yaşlı bayanın kamyonet altında kalması ile genç bayanın spor arabasına çarpması. Sonradan olan kaplan ve temizlikçi olayı ile çöpçü ve köpek vakası. Evet! Sonunda fark etmiştim, rüyamda gördüğüm şeyler gerçek oluyordu. İnanılması zor fakat düşündükçe daha da mantıklı gelen bir durumdu o an benim için. Sadece bir şeyi anlamamıştım. Son gördüğüm rüyadan ne gibi bir felaketin olacağı. Tamamen kendimle alakalıydı ve uyandığımda, rüyayı yaşamış gibiydim. Ama ne ölüm vardı ne de kötü bir olay. Sadece o çocuk. O da yürüyordu, bir şey olmamıştı.

Günün sabahında yine normal şekilde çıktım evden ve otobüs için ışıkların oraya gittim. İçimde tarif edemeyeceğim bir korku vardı. Her an bir şey olmasını bekler gibiydim. Fakat hayır, bir şey olmamıştı. Normal bir şekilde otobüsüm gelmiş ve okula gitmiştim. Hayat tekrar normale dönmüştü, daha doğrusu ben öyle sanıyordum.

O günün akşamı eve geldiğimde annem sofrayı hazırlıyordu. Babamsa televizyonun başına geçmiş her zaman ki gibi haber kanallarını dolanıyordu. Ayrıca bir çok insanın aksine ulusal haber kanalları yerine adet edindiği yerel kanallara yöneliyordu. Yine birisini açmış, son gelişmeleri takip ediyordu. Her zamanki gibi. Odama yöneldim, ve o anda haberlerden “son dakika” sesi ulaştı kulağıma. Girmeden bakayım dedim. Haberi dinlediğimde, küçük dilimi yutmamak için koltuğa tutunmak zorunda kaldım.

“Sayın seyirciler, elimize geçen son dakika haberini aktarmak istiyoruz sizlere. Bugün yaklaşık yarım saat öncesinde, mahallenin çocuk parkında bir ceset bulundu. On üç yaşlarında bir erkek çocuğuna ait olan cesedin kimliği henüz tespit edilemedi. Çocuk, parkta bulunan oyuncak kulenin içinden çıkarıldı. Küçük çocuğun ölümü başka bir çocuğun annesine haber vermesi sayesinde öğrenildi. Ayrıca ailesinin hala ortaya çıkmaması yüzünden..”

diye devam ediyordu haber. Haberde çocuğun yüzü görünüyordu. İnanamazsın Beste ama o çocuk rüyamda gördüğüm çocuğun ta kendisiydi! Daha kendim inanamıyordum olaya, olayları tam unutmuşken tekrar doluşmuşlardı aklıma. Çocuğun oyuncak kulenin içerisinde bulunması ise beni ayrıca korkutuyordu. Rüyamda, kendisinden duyduğum o sözler.. Düşünmek istemiyordum, bir an önce odama girmek ve uyumak istiyordum. Uyumak…

Hayır, artık uyuyamazdım. Bu ölümlerin nedeni bendim. Ne zaman rüya görsem, sonuçları korkunç oluyordu. Benim yüzümden kimsenin acı çekmesi gerekmiyordu. Yatağa oturup kararlı bir şekilde sözcüğü tekrarladım. Uyumayacağım, uyumayacağım, uyumayacağım.. Fakat on üç yaşındaydım, kitaplarda okuduğum süper kahramanların güçlerine sahip değildim. Uykuya dalmıştım.

Yine o çöldeyim. Tek başıma. Tam da düştüğüm yerde. Her şey aynıydı, önümdeki siyah ve uzun -ki artık bunun bir kule olduğunu anladığım- karartı bile. Fakat çocuk orada değildi. Ölmüştü.. Ölmüş ve rüyamdan da çıkmıştı.

Bir süre bekledim. Bir şeyler olur sandım, başka birisi gelir dedim. Fakat olmadı. Önümdeki kule, heybetiyle dikiliyordu. Daha fazla bekleyemedim, kuleye yürümeye başladım. Hızlı ve sabırsız adımlarla..

Kulenin önüne geldiğimde, boyumun neredeyse dört katı bir kapı ile karşılaştım. Kule muazzam büyüklükteydi benim için. Korkuyordum, ama heyecanlıydım da. Çocuğun dedikleri aklıma geldikçe, içten içe olayların biteceğini düşünüyordum. Kulenin tek çıkış yol olduğunu söylemişti. Artık kulenin yanındaydım. Şimdi sadece içeriye girmek kalmıştı.

Kapılardan birisi hafif şekilde içe doğru aralıktı. Aralıktan içeriyi görmeye çalıştım fakat hiçbir şey gözükmüyordu, zifiri karanlık dışında.Kapıyı zorla da olsa iteklemeye çalıştım. Dört katım büyüklüğünde belki de tonlarca ağırlıkta olan bir kapıyı on üç yaşındaki bir kızın açabilmesi ne kadar imkansız değil mi? Ben de böyle düşünüyordum, fakat işte bu bir rüyaydı. Rüya olduğuna da kapıyı zorlanmadan, sanki bir kitabın sayfasını çeviriyormuşçasına açtığım da daha fazla inandım. Ve yine daha fazla beklemeden kendimi zifiri karanlığa doğru attım.

Birkaç saniye boyunca sadece karartı gördüm. Girdiğim kapı da ortadan kaybolmuştu. Sonra etraf yavaş yavaş aydınlanmaya başladı loş bir kızıllığa büründü. En azından nerede olduğumu görecek kadar. Hiçbir şey yoktu. Sadece çok eski olduğu belli olan, aşınmış tuğla duvarlar ve yukarısı ise alabildiğince boşluk. Bir hiçlik…

Yürümeye başladım, ama çölden farksız bu ortamda ne yapabilirdim ki. Korkmuştum, boş boş durmak ve hiçbir ses duymamak ile daha da korkuyordum. Yürümek en azından bir işe yarıyordu. O sırada arkamda, ayak sesleri duyunca durdum ve döndüm. Kalbim yerinden çıkacakmışçasına döndüm.

O çocuk. Ölen çocuk oradaydı. Bana bakıyor, gülümsüyordu. Yanıma yaklaştı ve gülmeye devam ederek konuşmaya başladı.

“Buraya gelmekle yanlış yaptın küçük kız, hem de büyük bir yanlış. Kule’ye gelmen ile sonunu hazırlamış oldun. Yazık.. çok yazık…”

Bu sözleri duyunca korkudan deliye döndüm. O masum yüzlü, ölmüş çocuk neler söylüyordu öyle. Cevap vermek istedim fakat ağzımı kıpırdatamadım. Fakat o çocuk sakinlikle konuşmaya devam ediyordu.

“Seni küçük aptal, haberleri izlediğin ve benim ölümü kuleden çıkardıklarını göre göre buraya gelmeye nasıl cesaret edebildin? Yarın bu saatlerde o kuleden senin cesedini çıkartacaklar aynen benim gibi. Yazık.. çok yazık…”

Bunları söyledikten sonra daha ben bir şey diyemeden arkasını dönüp karanlıklara karıştı. Ağlamak istiyordum fakat o kadar korkuyordum ki onu bile yapamıyordum. İşte o ara tekrar düşmeye başladım ve düşüşten sonra uyandım. Titriyordum, soğuk terler akıyordu bedenimden. Daha fazla tutamadan hüngür hüngür ağlamaya başladım. Hemen annemin ve babamın yatak odasına koştum. Onlara olanları anlatmaya çalıştım, itekledim, cimcikledim fakat kalkmadılar. Defolup zıbarmamı söylemekten başka tek kelime etmediler.

Şimdi Beste, işte o rüyayı gördüğüm gündeyim. Annem ve babam bana bir yabancıymışım gibi davranıyorlar ve artık gerçekten öleceğimi düşünüyorum. Beni en iyi sen tanıyorsun Beste, sanırım bu sana yazacağım son mektubum olacak. Çünkü bu akşama büyük ihtimal ölmüş olacağım. Artık korkmuyorum, çünkü biliyorum ki öldüğümde annem ve babam bile üzülmeyecek çünkü beni tanımayacaklar. Tıpkı o çocuğa olduğu gibi. Fakat her şeyden öte, en azından bu olayları bilen birisi var. Bu sensin Beste, benim en yakın arkadaşım. Benim mektup arkadaşım. Seninle yüz yüze tanışamamış olsak da benim en sevdiğim arkadaşım olacaksın. Umarım bir gün cennette karşılaşırız.

Kendine çok iyi bakman ve mutlu bir hayat geçirmen dileğiyle,
Sevgiler
Selen.

***

Selen’in yazdığı mektubu okuyan – Selen’in Beste sandığı- kişi, kağıdı düzgünce katladı ve hemen önünde duran şöminedeki alevlere attı. Ateşin içinden acı verici bir cıyaklama duyuldu.

“Aptal, küçük kız.” diye mırıldandı. “Aptal ve bu kadar olaydan sonra, böyle çocukça davranan küçük kızlardan nefret ediyorum. Planıma en çok yaklaşan kişi olmasına rağmen bu da beceremedi. Belki başka bir gün başka birisi.. Ama bunun için denilecek tek şey var. Yazık.. çok yazık…”

Bu sözlerin sahibi , çocuk parkındaki oyuncak kulenin içinde ölü olarak bulunan on üç yaşındaki erkek çocuğuydu.

Yazık.. çok yazık…” için 9 Yorum Var

  1. ilk yorumu kaptım geyiklerine mi girsem 😛

    burada okuduğum en sağlam yazılardan biri. kurgu harika, anlatımın harika 😀 tebrikler 😀

  2. Çok güzel kurgu. Rüyalar aleminin gerçekle daha da vahşileşerek birleşmesi klasik bir tema olsa da çocuğun ölmesi meselesi biraz ilginç geldi bana. 13 yaşında bir kızı intihara sürükleyebilecek süreç gibi ama onun için de burda etki eden anne ve babası, anne ve babasının neden bir anda yabancıya dönüştüklerini tam anlayamadım açıkçası.

    Bir de ben kuleyi siyah değil kırmızı sarı turuncu gibi renklerle tam bir park kulesi olarak beklerdim 😀

    Güzel yazı abi tebrikler 🙂

  3. Kainatlar Savaşı’nın yeni bir bölümünü bekliyordum, beni şaşırttınız. Çok güzel bir hikaye olmuş, ellerinize sağlık. Özellikle son kısmı oldukça çarpıcı. Tebrikler…

  4. Abicim okudum sonunda söz verdiğim üzere. İyi ki unutmamışım o sözü bak, kaçırcakmışım canım hikayeyi.
    Okuduğum ilk hikayen bu sanırım. Hakan abi neymiş de bilmiyormuşuz diyorum şimdi içimden. 🙂
    Çok çok güzel olmuş. Kurguya zaten laf yok. İmla kısmına da dikkat ettim yakalar mıyım diye, bir tane çarptı gözüme o da iyi. 😛
    Sonuç olarak tebrik ederim. 🙂

  5. Nihayet okuyabildim öykünü abi. Yorumuma gelirsek, kule olayı işin içine girene kadar sıradan bir öykü gibi görünmüştü gözüme. Sonra çocuk ve kule işe dahil olduğunda, sonunu merak etmeye başladım. Sonunda da beklediğimi buldum diyebilirim. Tüm kalıplardan sıyrılıp, özgün bir kılıfa sokmayı başarmışsın hikayeni. :))

    Özellikle son kısımla işe mistik bir hava katmayı başarmışsın. Hatta biraz düşününce, o son kısımdan “koca bir roman” çıkarılabilirmiş gibime geldi. Belki bu sadece bir giriş bölümüdür, kim bilir? 😛

    Eline sağlık abi, Kainatlar Savaşı’na ara verip böyle farklı bir tat sunmakla iyi etmişsin.

  6. Ana karakterin küçük bir kız çocuğu olduğunu hikayenin ortalarında anlayabildim ve tek sıkıntım bu yönde oldu. Final destination havası var biraz. Anlatım şeman her zamanki gibi düzgün ve akıcı. Devam ettirilebilir nitelikte aslında ama yazmaya devam edecek olursan sanki takla bile atsan bu hava tekrar yerine gelmez gibi duruyor.

    Güzel.

  7. Herkese yorumlarından, beğenilerinden ve eleştrilerinden dolayı sonsuz teşekkürler.

    Kainatlar Savaşı’na küçük bir ara vermek ve bu şekilde farklı bir deneme yazmak amaçlı tek bölüm olarak tasarladığım bir öyküdür bu. Sonunu o şekilde bırakmamın nedeni iste, tamamen okuyucu odaklı olması içindir. Yani aynı hikayeni okuyan farklı iki kişi, hikayenin devamı, o çocuğun kim olduğu yahut bunun ne anlama geldiğini çok farklı bakış açıları ile yaklaşabilirler. Amacım aslında biraz da bu havayı yaratabilmektedi.

    Beğenmeniz beni ayrıca mutlu etti. Tekrar teşekkürler. 🙂

  8. Fİnal destination tanımlamasına katılıyorum. Ancak bunların hepsinin başka birinin planı olması ve bu ana planın ne olduğunun ortaya çıkmaması hoşuma gitti :).

    Ana karakterin de bir kız olmasını da ilerleyen s<atırlarda öğrenmek güzel oldu. Tam bir netlik yoktu hiçbir zaman. Anlatım ve tanımlamalar doyurucuydu ayrıca.

    Başarılı bir hikaye olmuş Hakan :). Rüyarlarının aynen çıkması yerine, gerçek hayatta daha farklı ama rüyaya gönderme yapar biçimde gerçekleşmesi güzel bir taban olmuş hikayeye.

    Ellerine sağılk. Böyle farklılıklar iyi oluyor 🙂

  9. Üzerinde düşünülmüş bir hikaye olduğu bence apaçık ortada.

    Kule, rüyaların gerçek hayattaki farklı yansımaları, beklenen fakat bilerek yapılmış bir tam doyurmayan son… Bunlar gerçekten hikayeyi çok güzel bir noktaya taşımış bence.

    Bir-iki tane ‘ki’ ve ‘de’ hatasını profesyonel kitap editörleri bile gözden kaçırır deyip tekrar ve tekrar tebrik ediyorum. 🙂

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *