Öykü

Cesi

16 senedir Afrika’da, Virunga millî parkı bölgesinde, kaçak avlanmaları önlemek amacıyla, gönülden, tüm sevgimle koruyuculuk yapıyorum. Afrika’nın ilk milli parkı, en önemli canlı türlerin bulunduğu, 7800 kilometrekarelik bir alanı var, burada çalışan ilk Türk’üm. Türkiye’de yıllarca hayvan haklarını savundum, bir sürü yardım toplayıp, sayısız hayvan kurtarıp, yuvalanmalarını sağladım, başladığım ilk yıllarda kötü niyetli birkaç insan tarafından dolandırılmıştım ve benim gibi bir sürü iyilik sever insanlar, üstelik hükümetin adını kullanıp dolandırdılar, her şeyi cebe indirmişler. Bu iğrençliklerle yıllarca savaştım. Gördüğüm bir haber beni Virunga’ya gelmeye itti, Ruanda iç savaşından kaçan insanların çoğu gorillerin yaşam bölgelerine yerleşti, kaçak safariler ve sık sık meydana gelen çatışmalardan dolayı, buradaki gorillerin nesli tehlikeye girdi, en yakın akrabalarımızı korumak için Afrika’ya yerleşip koruyuculuk başvurusunda bulundum. Milli parkta sadece 49 kişiyiz, alanı ve hayvanları korumakta büyük sıkıntı yaşıyoruz ama canlıların çoğuna güvenli alanlarda yaşam imkânı sağladık.

Kendilerini tanrısallaştıran, toplumda zayıfları ezip, güçle itibar kazanmaya çalışan, aciz insanların, doğalarında, kendi hallerinde, zararsız yaşayan tüm canlılara karşı da güç gösterisinde bulunarak, ekosistemi bozup, yaşanılmaz bir dünya kurma derdindeler, kendi ceplerini doldurmaktan başka dertleri olmayan bu mahluklar, Afrika’ya yıllardır kaçak safari merakıyla saldırıyor.

Nöbetimin bitmesine iki saat kalmıştı, hava serinceydi, iki duble viskiden sonra tatlı bir uyku bastırmıştı ve kitabımın son sayfalarına geldiğimde, derin, kahır içinde bağıran bir gorilin sesiyle irkildim. Uykum açıldı, tüfeğimi alıp namluya kurşunu sürdüm, hızlı ama dikkatle sese doğru ilerledim, acıdan kıvranan gorili gördüm, doğum yapmaya çalışıyordu, saldırıp saldırmayacağını düşünmeden yanına gidip yardım etmeye başladım. Acı içindeki yaşlı gözlerinde, yardım istediğini hissediyordum, oldukça yaşlı bir gorildi. Ortalama yaşam süresinin üstünde olduğunu düşündüm. Belki 45-47 yaşlarındaydı ve onu daha önce gördüğümü anımsadım, sol elinde iki parmağı yoktu, avcıların saldırısına uğramış olmalıydı. Yanına geldiğimden bir süre sonra bağırmayı dindirmişti, kolumu sıkıca tutuyordu, veterineri çağırmak istemiştim ama çakır keyiflikten olsa gerek telsizimi yanıma almadığımı fark ettim. Yaklaşık 3 saattin sonunda dişi bir bebek doğurdu, kucağına aldı, temizledi gözlerinde heyecanını görüyordum… Mutluydum, ilk defa bir gorilin doğumuna yardımcı olmuştum, zaten yeni bir hayatın doğuşuna şahit olmak her insana umut ve mutluluk verir. Kulübeye su getirmek için döndüm, gorilin oldukça yorgun olduğu için orada bekleyeceğini biliyordum. Geri döndüğümde yaşlı goril bebeğini emzirirken çok yavaş nefes alıyor, hareketsiz yatıyordu. O an içimi bir korku kapladı, hızlıca yanına gittim, gözlerini açtı bana baktı, yavrusuna baktı, tekrar gözlerini kapayıp nefes alışı durdu, ağlamaya başladım. Bebeği alıp kulübeye götürdüm. Bir yer hazırladım sonra yaşlı gorile bir mezar kazdım, ilk başlarda bebeğe bir üvey anne aradık ama hiçbir goril onu kabul etmedi, böylece bakımını milli park üstlendi ama benim sorumluluğumdaydı adını Cesi koydum. Birbirimize alıştık, benimsedik aynı dili konuşmuyorduk ama birbirimizi anlıyorduk. Cesi, gündüzleri diğer goriller ile vakit geçirirdi ama her gece beraber uyurduk.

Bir akşam silah sesleri ile uyandık. Tüfeğimi alıp, dışarı çıktım, telsizle yardım çağırdım. Merkezden yola çıktılar, Cesi’yi kulübede bırakmaya çalışsam da benimle gelmek istiyordu, agresifleşti ve beni dinlemedi. Onu sese çeken bir şey olduğunu hissettim, sese yaklaştıkça bir grup kaçak avcı, goril sürüsüne saldırıyordu hemen uyarı ateşi açıp ateş etmemelerini söyledim. Kalabalık bir gruptu, neredeyse 8-10 kişilerdi, uyarıyı dikkate almadılar. Cesi hırçınlaşmaya başlayıp, çığlık atıyordu. Goril sürüsü ise kendilerini korumaya çalışıyor, liderleri ve diğer erkeklerle avcılara kayalar fırlatıyorlardı. Merkezden iki arkadaşım yanıma geldi, sayımızın yeterli olmayacağını anladığımızda, bir destek ekip daha çağırdık. Avcılar bize ateş etmeye başladı, karşılık verdik, goril sürüsünün lideri vuruldu. Cesi çığlıkla liderin yanına gitti ve kaçak avcılara o da saldırmaya başladı. Gitmemesi için bağırıyordum ama beni duymuyordu. Hırslandım, avcılara daha seri ateş etmeye başladım ve birini indirdim. Arkadaşlarına yardım etmeye çalışan avcılar da sertleşti çatışma büyümüştü. İstediğimiz destek ekipte gelince biraz nefes aldık, vurulan goril lider ölünce sabrımız kalmamıştı ve amacımız artık avcıları öldürmekti. Bu lanet insanlarla yıllarca uğraştım, hayvanları öldürmesinler, doğaya zarar vermesinler diye çabaladım durdum buraya Afrika’ya kadar geldim. Bir yuva kuramadım ama kendi ellerimle doğurup büyüttüm Cesi’yi kendi kanımdan hissediyordum. O benim evladım, arkadaşımdı ailem gibi ve onun ateş hattında olması beni korkutuyordu. Avcıları indirdik, ölenler oldu, yaralananlar oldu. Kalanları tutuklamak için aşağı iniyorduk o sırada Cesi, avcılara doğru koşmaya başladı, birine saldırdı delicesine vuruyordu. Adamı öldürecekti bir silah sesi ve Cesi’nin çığlığını duydum, zaman benim için durmuştu, uzun bir zamandı Cesi çığlık atarak yere yığıldı, hemen gidip elini tuttum, yarayı bulmaya çalışıyordum bacağında bir kan gördüm baskı uygulamaya başladım ama başka bir yerden elime kan damladı. Kalbinin yakınlarından vurulmuştu, gözleri annesi gibiydi, kıpkırmızı acı içinde gözleriyle bana bakıyordu, elini öptüm, yanağını öptüm sonra nefes alışı durdu… Ağlıyordum, sımsıkı sarıldım o an evlat kaybetmenin acısını anladım. Öfkeyle ayağa kalkıp, tüfeğimi kurdum. Cesi’nin saldırdığı adam ölmüştü ve elinde silah yoktu. Kim ateş etmişti… Uzaklarda yaralı bir avcının ateş ettiğini anladım. Yerde yatıyordu, arkadaşlarım ne yapacağımı anladı ve durmam için beni tutmaya başladılar, durmam için yalvarıyorlardı. Adamın başına gittim kimse beni durduramadı. Silahımı kafasına dayadım, gözümü kırpmadan ateş ettim. 10 kişilermiş dokuzu öldü, birini tutuklandık. Bu olay tüm dünyada yankılandı. İnsanlık bu geceyi duydu, benim daha önce duyduğum haberden Afrika’ya gelmem gibi bu olaydan sonra da dünyanın birkaç yerinden 5-6 kişi daha gönüllü başvuruda bulundular. Birkaç yıl, uzunca bir süre, kaçak Safari olmadı. Kimse buna cesaret edemiyordu. Cesi’yi annesinin yanına gömdüm. Ailesini kaybetmiş eski askerler gibi hissediyorum. Artık daha suskun, insanlara karşı daha öfkeliyim. Buradan asla ayrılmayacağıma karar verdim çünkü kızım bu milli parkta yatıyor ve ben ailemin yanında olmalıyım, her gece olduğu gibi Cesi ile uyumalıyım.

Ege Cem Dikbaş

Gelibolu'da doğdu. Ailesinden dolayı sanata, edebiyata merak sarmış, ortaokulda başlayan video çekme isteği, filmlere dönüşmüş ve sinema aşkını ortaya çıkarmıştır. Lisede kısa filmler çekmiş ve yazmış, üniversitede fotoğrafçılık okurken devam etmiştir, daha sonra kurgu ya yönelip, 10 yılı devirmiş ve hâlâ devam eden bir kariyere sahiptir. Öykü ve senaryo yazma aşkı hep içinde var olmuş ve son 1 senedir bütün vaktini yazmaya ayırmaktadır. Sevdiği her şeyi izler, okur ve dinler, ama Tarih, Gerilim ve Bilimkurgu’ya ayrı bir ilgi duyar. Şef olan eşiyle birlikte İstanbul'da yaşıyor.