Yolun ortasında duran kediyi korkutmaya çalıştım ama hareket etmedi. Rahatsız olmamıştı. Gözünü ayırmadan baktığı şeyin ne olduğunu anlamak için başımı eğdim. Gördüğüm bir kitaptı. ‘Altın Tuz’ yazıyordu üzerinde. Ne yazarının adı vardı ne de önsözü. Okumaya yeltendiğimde bir adam belirdi yanımda. Karamel rengiydi saçları. Elimden aldı kitabı. Gözlerime bakarak kitabı açtı ve suratıma üfledi altın tuzları. Gözlerim acıyordu. Karnıma bir kanca takılmış da beni çekiyorlarmış gibi. Midem bulanıyordu. Her şey dönüyordu ve ben yok oluyordum. Sonra birden durdu. Kanca bir yere takılmıştı belki de. Gözlerimi zorlukla açtığımda deniz kıyısında olduğumu anladım. Ama nasıl?… Rüzgâr. Şarkıyı duyabiliyor fakat sözlerini anlayamıyordum. Beni çağırıyordu, hissedebiliyordum. Suya doğru yürümeye başladım. Belki saçmalıktı. Ama. Bu müzik. Bir at bekliyordu beni kıyıda. Yeleleri yerinde sazlar vardı. Gözleri ise kırmızıydı. Başını eğdi hafifçe. Beni davet ediyordu binmem için. Çok soğuktu at. Damarlarında kan dolaşmıyor muydu? Kıyıdan uzaklaştık. Artık su omzuma geliyordu. Sonra boynuma. Sonra. Denizaltındaydım. Şarkıyı anlayabiliyordum.
Nefes alabilmek. Su altında nefes alabiliyordum! Saçlarım gözümün önüne geldi. Altın sarısıydı. Ayaklarıma bakmaya çalıştığımda, balıkların kuyruğuna benzediğini anladım. Ben denizkızı mı olmuştum! Balık sürüleri etrafımı sardı. Kedi balıklarıydı. Denizhalkı balıkları dağıttı etrafımdan. Fakat atın üzerinden indiremediler beni. At bir su şeytanıymış. Beni öldürmek için denizin derinliklerine getirmiş. Kalbimi yemek istiyormuş. Su şeytanları saf sevgiyle beslenirmiş. Kalbim temiz mi benim, sevgim saf mı?… Etraftaki yosunlar, su bitkileri hortum olmuş bir yere doğru akıyordu. Yavaş yavaş yok oluyorlardı. Bay Karamel ağzını açmış, bir vakum gibi yutuyordu hepsini. Karnı kocaman olmuştu. Vakum ağzı durdu. Bay Karamel kocaman göbeğini sıvazladı. Sonra ağzını yeniden açtı. Ağzından sarmaşıklar çıkıyordu. Su şeytanını sardı da sardı. Sıkılıyordu su şeytanı. Attı beni üzerinden. Ben ayrılınca attan sarmaşıklar hızlandı, uzadı. Su şeytanı görünmez oldu. Bay Karamel geldi yanıma. Kollarımdan tutup yukarı çekmeye başladı. Bu kez denizhalkının prensesi tutundu kuyruğuma. ‘En kıymetlin, en kıymetlin,’ dedi. Bay Karamel, saçından bir tutam aldı, üfledi prensese. Altın bulmuş gibi sevinmişti. Saçı aldı avucuna, okşadı. Sonra da yuttu. Yüzü aydınlandı, gözleri ışıldıyordu. Göğsünden çıkarıp elime tutuşturduğu ‘Altın Tuz’ kitabıydı. Bay Karamelle yukarı çıkmaya başladık. Rengârenk balıklar, denizin altındaki gökkuşağıydı. Yüzeye yaklaştıkça güneş ışığının sıcaklığını tenimde hissedebiliyordum. Işınların değdiği yerlerdeki balık pullarım kayboluyor, insan tenine dönüyordu. Suyun üzerine çıktığımızda nefes nefeseydim. Parmaklarımın arasında kalan deniz tuzuydu. Silkelemeye çalıştığımda Bay Karamel engelledi beni. Yaldızlı bir kese çıkardı cebinden. Tuzları doldurduk içine. Kıyıya çıkıp kumların üzerine uzandık. Yorgundum. Bilmek istiyordum. Sustuk. Bekledim. Bay Karamel’e dönüp baktığımda kalbinin üzerinde bir yara vardı. Kanıyordu. Karamel rengi saçları solmuş gözlerinin ışıltısı gitmişti. Su şeytanının değdiği yerdi. Yaldızlı keseyi açtım. Tuzları döktüm yaraya. Dumanlar çıktı kalbinden. Pis bir koku yayıldı. Sonra da kapandı yara. Hiç olmamış gibi.
Parmaklarımın arasında tuzlar. Elim kaşınıyor. Bay Karamel hiç olmamış gibi.
İlginç bir öyküydü. Kısaydı ama okuması zevkliydi. Kaleminize sağlık. 🙂
Önümüzdeki aylarda yeni öykülerinizi görmek dileğiyle.
tesekkur ederim yorumunuz icin. ben de ayni temennideyim. ilham hep bizimle olsun diyelim (:
Çok hoş ve farklı geldi bana bu öykü. Peri masalı gibi :). Elinize sağlık.
tesekkur ederim yorumunuz icin. peri masali ifadesi cok hosuma gitti (:
Oldukça değişik ve okuması keyifli bir hikayeydi. Bana peri masalından çok rüyaları anımsatı. Hani her şeyin apansızca girdiği, kontrol edemediğiniz düşler olur ya… Onlar gibi. Kaleminize ve ellerinize sağlık.