Mezarlık çok sessizdi. Bu ürkütücü sessizliği bir kedinin umarsızca miyavlayışı kesti aniden. Ama o da uzun sürmedi, kedi gecenin karanlığına karıştı.
Gece bekçisi Mark bugün yoktu. Çocuğu hastalandığı için izin almış, gelmemişti. Bu yüzden ortalık her zamankinden de tekinsiz gözüküyordu.
Bu derin sessizlik daha fazla uzun sürmedi. Ortalara doğru bir ışık ortaya çıktı. Siluetler hızla büyümeye başlamıştı
“Sence burada ne işimiz var Zore? Ben korkuyorum, haydi buradan defolup gidelim.”
“May… Gerçekten bir tavuktan farkın yok. Bu işi bugün halledeceğiz.”
İki adam yavaş ve temkinli adımlarla, ellerindeki fenerleri uzağa tutarak mezarlığın içlerine doğru yürüyorlardı.Gecenin bu en ıssız saatini seçmiş olmalarının sebebi tabii ki masum bir ziyaretin çok daha ötesindeydi.
Daha iriyarı olanı, diğerine seslendi.
“May! Buldum, işte burada!”
Bir mezar taşını işaret ediyordu. Yakından bakılırsa bu mezarlığın Andrea Joshan’ın Mezarlığı olduğu görülebilirdi. May yavaş ve ürkek adımlarla adamın yanına yaklaştı. Çok korktuğu ve orada olmak istemediği her halinden belliydi.
“Tanrı aşkına Zore, şimdi ne yapacağız?”
“Hiçbir şey mankafa. Yerini bulduk. Asıl işi yarın halledeceğiz.”
İki adam, geldikleri yönden sabit hızlı adımlarla geri döndüler.
Ağaçların yaprakları adeta rüzgârın ıslığıyla dans ediyordu.
*
Mezarlığın sessizliğini koruduğu bu gecede, bekçinin hala olmayışıyla ortam boş bırakılmıştı. Aslında yedek bekçinin gelmesi gerekirdi. Fakat yedek bekçi diye biri olmadığı için boş kalması kaçınılmazdı.
Hava daha serin ve ürkütücüydü. Gökyüzünde tek bir yıldız dahi yoktu. Derken sarı ışıkla ortam bir anda aydınlandı. İki ışık topu tıpkı dün gece olduğu gibi mezarlığın içlerine doğru tutulmaktaydı. İri yarı adam önde, daha cılız olanı arkada, dün tespit ettikleri mezarın yanına geldiler. Ama bu defa kendilerinden daha çok emindiler. Cılız olana bile bir güç gelmişti sanki.
“Tamam, şimdi ben işaret verdiğimde başlıyoruz.
“Evet!”
İki adam kazma ve kürekle işe koyuldular.Bir süre sadece mezarı açmak için yaptıkları kürek ve kazma darbelerinin çıkardığı sesten başka bir ses duyulmadı.
Ardından adamların “Ah, ölüyorum.” Sesleri duyuldu.
Yorulduklarını söylüyorlar, sitem ediyorlardı.
“Bu kadar uğraşıyoruz. Eğer bir sonuç çıkmazsa, elimden çekeceğin var.” Dedi May.
“Bak bak bak cin olmadan adam çarpmaya çalışıyor. Sen çeneni kapalı tutarsan, ancak o zaman başarılı oluruz.”
Sonra bir homurtu koyuverdi Zore. İşine geri döndü.
Mezar kazma işi tahmin ettiklerinden, çok daha zor bir işti. Dakikalar birbirini kovalıyor, zaman geçiyordu.
“Keşke biraz daha erken gelseydik…” dedi Zore, hayıflanarak.
“Ben sana söylemiştim.”
“Demesen şaşardım May.”
Sonunda May’in kazması sert bir şeye çarptı. Bu tabut olmalıydı. Yaklaştıklarının haberini veriyordu. Bunun yarattığı heyecanla daha da hızlı çalışmaya başladılar. Bir kurdun uluması sessizliği yırtıp geçti. Aynı anda May, kazmayı kenara fırlatıp, yerinden zıpladı.
“Ah, lanet olası.”
“Biliyor musun May? Bazen senin karı filan olduğunu düşünüyorum.” Sonra kendi esprisine dakikalarca güldü, durdu. Gülerken pos bıyığının kalkıp indiği kısık ışıkta görülebiliyordu.
May ona cevap vermedi.
“Aha! İşte başardık!” Zore bunu büyük bir coşkuyla haykırıyordu. Mezarlık şehrin çok dışında olduğu için sesini ancak, yoldaki domuzlar duyabilirdi herhalde. May’de gülüyordu.
İki adam, güçlükle tabutu toprak yığınının içinden çıkardılar.
“Hazır mısın May?” dedi Zore.
May, temkinlikle başını eğdi.
Tabutun kapağını sert bir hamleyle açtı adam, kaslı kolları bunda hiç zorlanmamasını sağlamıştı.
Ölü, bir mermerin soğukluyla karşılarındaydı.
Daha yeni öldüğü her halinden belliydi. Gözleri şişmemiş, dudakları siyaha dönmemişti.
Taze ölüye yaklaşan, ilk Zore oldu.
“Merhaba bebek!” dedi. “Korkmana gerek yok, nasılsa ölüsün değil mi?” Kahkahalarla gülüyordu.
“Tamam Zore, daha fazla uzatma!” dedi May.
“Tamam, tamam.” Dedi pislikçe Zore.
Birden bir ağacın dalı gürültüyle yere düştü. Kenardaki kedi kovuğa kaçtı. Bir köpek uğuldadı.
Ölünün göz kapakları aniden açıldı. Zore’nin boğazını yakaladığı gibi yere devirdi. Sonra kan çanağı olmuş açık yeşil gözleri May’in gözleriyle buluştu. May, dilini yutacaktı neredeyse. Ölü kadın dirilmişti. Fakat hiç konuşmuyordu.
Yavaşça doğruldu. Saniyenin yüzde biri süratle May’in yanına ulaştı. Adamın boynunu çevirdi, yere devrilen adam son kez nefes aldı ve öldü.
Zore ayağa kalkamıyordu. Arkadaşının öldüğünü görünce anlık bir felç geçirmişti sanki. Ölü May, bir dakika geçmeden dirilmişti. Zore bunların akıl almaz bir kâbus olduğunu ve birazdan pislik evinde uyanacağını ümit ediyordu. Ancak her şey kâbus olamayacak kadar sahiciydi.
May, kıpkırmızı gözleriyle Zore’ye yaklaşıyordu. O da hiç konuşmuyordu. Ölü kadın da yanındaydı, onun koluna dokunuyordu. Yüzü yerde yatan Zore’ye dönüktü. Zore dua bilmezdi. Son nefesinde ne yapması gerektiğini de bilmiyordu. Sadece yerde öylece yatıyordu. Hala aptal gibi tüm bunların iğrenç bir kâbus olduğunu düşünüyordu.
Ona göre birazdan uyanacaktı.
Zore kafasını kaldırdığında, hayattaki tek arkadaşının ay ışığında parlayan kırmızı gözlerini gördü.
“May…” dedi kısık sesiyle. “May…”
2 GÜN ÖNCE
Duman altı olmuş ve bira kokan bir pubda oturan iki adam kafa kafaya vermiş, hararetli biçimde tartışıyorlardı.
“Bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz.”
“Zor bir şey değil May. Bizden tek istedikleri ölünün gözleri.”
“Ne diye istiyorlar ölünün gözlerini?”
“Zengin bir iş adamı evinde bir koleksiyon yapıyormuş, sadece Andrea denen karının gözlerinin renginde gözleri eksikmiş.”
May ona cevap vermedi. Bir sigara yaktı.
“Sadece bir çift göz M. Sadece bir çift göz alacağız ve şu lanet bira ahırlarından kurtulup istediğimizi yaşayacağız!”
“Öyle mi diyorsun?” May, fikre sıcak bakmaya başlamıştı. Zore onu zayıf noktasından vurmuştu. May yaşadıkları ortamdan nefret ediyordu.
“Öyle diyorum adamım.”
“Peki ya ruhlar?” May bunu öyle kısık sesle söylemişti ki, Zore’nin anlaması için tekrar etmesi gerekmişti. “Canlanan ölüler?”
“Saçmalama May! Öyle şeyler romanlarda ve aptal korku filmlerinde olur. Biz ne bir romanda yaşıyoruz ne de korku filminde.”
“Mezarlıktan söz ediyoruz Zore.”
“Bak, dostum. Öyle saçmalıkları kafana takma. Ruhlar, canlanan ölüler, gulyabaniler falan yok.”
May tam ağzını açacaktı ki…
“Yarın gidip yerine bakıyor, diğer günde işi hallediyoruz.” Dedi Zore. Birasını kaldırıp büyük bir yudum aldı.
ŞİMDİ
Zore yerde onlara arkasını dönmüş kıvrılmış yatarken, canlanan ölüler onun iki yanında bekliyorlardı.
Sessizlik can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Her geçen saniye daha da uzayarak geçiyordu sanki.
Sonunda bir tıkırtıyla tabutun kapağı kapandı. May elinde bir şey tutuyordu.
En sonunda buz gibi bir sesle konuştu.
“Seni öldürmeyeceğim dostum, korkma.” Dedi. Sonra bir şey uzatarak, “Al” dedi.
Zore ona doğru döndü, dizlerinden ve ellerinden yardım alarak güçlükle doğruldu. Arkadaşına baktığında onun solgun yüzüyle karşı karşıya geldi. Biraz önce, öldüğünde, yere düşen fenerin camı kırılmıştı.Ancak ışığı kesik kesik geliyor, May’in yüzüne çarpıyordu.
“Neler oluyor May? Hiçbir şey anlamıyorum.”
May, elinde kadının gözlerini tutuyordu.
“Bunları al ve o adama götür. Hayatının geri kalanını gönlünce yaşamana bak!”
“Sen…” dedi Zore. Gözyaşlarına engel olamıyordu.
“Er ya da geç buluşacağız zaten.”
İriyarı adam ürkek adımlarla uzaklaşır, May’de gecenin karanlığına karışırken iki dost son kez birbirlerine baktı.
SON
Selamlar;
Bu ay ikimiz de arka plan olarak mezarlığı kullanmışız 🙂 Eh, konu “diriliş” olunca akla mezarlıkların gelmesi kaçınılmaz oluyor sanırım.
Hikayenize gelirsek “şimdi” yazan yere gelinceye kadar gayet merak uyandırıcı ilerliyordu. Mezarlığın içindeki arayış, ölünün canlanması vs. çok güzeldi. Bardaki ayrıntı da güzeldi ama “şimdi”den sonrası biraz havada kalmış sanki.
Kadın tabuta girdi sanırım ama o kısım sadece bir tıkırtıdan ibaret olduğundan anlamak hayli güç. Sonra ne oldu da gözlerini May’e teslim etti? May nasıl oldu da birden dile geldi? Bu kısımda biraz daha ayrıntıya girilmesi daha iyi olurmuş.
Çünkü giriş ve gelişme kadar sonuç bölümü de önemlidir. İlk ikisi ne kadar iyi olursa olsun sonuç kısmı ağızda acımtırak bir tat bırakırsa bir önemleri kalmıyor.
Her ne olursa olsun bu seçkide de yer aldığınızı görmek ve sizden bir hikaye okumak zevkliydi.
Kaleminize sağlık…
Merhaba!
Her zamanki gibi yorumunuzu merakla bekliyordum. Okuyup, yorum yaptığınız için başlıca teşekkür ederim.
Aslında bu hikayeyi defalarca okudum. Seçki’ye yollayıp yollamamakta çok kararsız kaldım. Anlayacağınız gibi bu kararsızlığın tek nedeni, Şimdi bölümüydü.
Sonun ben de biraz havada kaldığını hissediyordum.Ama elimde olmadan örtbas ettim. Son daha iyi olabilirdi bence de.
Teşekkür ederim, içimdeki sesin doğruluğunu onayladığınız için. 🙂