Öykü

Umut

Puslu, soğuk bir sabahta, kimsenin tarihini umursamadığı bir zamanda ve kimsenin adını tam hatırlayamadığı bir garda dilenci görünümlü yaşlı bir adam yatıyordu. Sabahın soğuğunu ve garın her yerden gelen rüzgarını umursamadan yatıyordu bir bankta. Elbette bu kimsenin adını hatırlamadığı gardaki ilk yatan değildi ve elbette ilk yanına uğranılacak kişi de olmayacaktı. Derken sislerin arasından bir memur gözüktü, soğuktan üşümüş ellerini cebine atarak, dilenci görünümlü adamın yanına oturdu.”Hayırdır, dayı… Yatacak yerin yok mu? Başka bir yer bulamadın mı?” yaşayıp yaşamadığı belli olmayan adamdan bir hareket gelmedi. Birkaç kez daha böyle bilindik sorularına yanıt alamayınca, dilenci görümlü adamı yokladı. Buna karşı irkilerek doğrulan adam bir şey demeden doğruldu. Yüzü ve kulakları soğuktan kızarmış olan bu adam gerçekten de dilenciye benziyordu, ama daha ilk doğruluş anı bunu hiç de doğrulamıyordu. Memur devrik halde konuşarak devam etti: ”Yok mu yatacak yerin, yok mu kimsen, tanıdığın, sevdiğin? Yoksa birini mi bekliyorsun bu saatte?” bir cevap alamayacağını bildiği halde sordu. Cevap beklemeden de kendi bunu cevapladı: ” Buraya senin gibiler çok gelir, gelenlerin çoğu da senin gibi buradaki banklara oturur, sebebi bellidir. Ya işini arar, ya hayatını ya da çoluğunu çocuğunu, ve biraz kalıp giderler, ama bir gün geri dönerler, bazen aradıklarını bulmuş bazen de bulamamış şekilde, beni de sabah sabah geveze ettikten sonra, söyle dayı kimsin, nerelisin, ne ararsın, ne yaparsın bu bankta? Dilenci görünümlü adam doğrulduğu bankta, memura bakarak ” Çayın var mı? Ya da çorba? Parasını veririm merak etme.”dedi. Memur ilk defa konuşan adamın cevabına şaşırmışken yanıtladı: ”Çay çok sıcak değil ama idare eder.” diyerek çay isteyip istemediğini son kez doğrulayarak kalktı .

Çayını yudumlarken cevapladı:”Para lazım, çok para.” -”Herkese lazım para, bana lazım , şu köşedeki adama lazım, kapıdaki kadına lazım. Sen niye bu kadar çok istiyorsun, yanlış anlama elimden geleceğinden değil.” – ” Ben…” dedi. ” Büyük borca girdim…”- ” Onu ödemem lazım. ” kimin borç için tren garında yattığı görülmüş diye iç geçirdi memur. Yinede konuşmaya devam etti…

İş saati yaklaştıkça gar dolmaya başlamış, memurla yaşlı adamın sohbeti de koyulaşmıştı. Kendinden bu sürede çok bahsetmemişti, ama memur onu yeterince tanıdığını düşünmüştü. Yaşlı adam artık öğleye iyice yaklaştığını fark edince ”Saat kaç oldu?” diye etrafına bakındı, ama bir tane saat göremedi, ”Hayırdır? Acelen mi var dayı?” gülerek sorduğu soruyu net bir tavırla kesti yaşlı adam ”Var tabii! Buralara kadar ben ne için geldim sanıyorsun ya?”- ”Borcum var dedin, borcunu mu ödeyeceksin?” – ”Hayır, borcumu alacağım” – ”E dayı sen büyük borca girdim demedin mi?” – ”Evet dedim, ama alacağımda var buraya onun için geldim, borcumu ödemem için alacağımı almam lazım.” Memur bunu idrak etmeye çalışırken iyice zorlandı, ama anlamadı, herkesin farklı bir derdi vardır nasıl olsa diye kabul etti sadece. ”Saat 10” dedi, memur. Yaşlı adam, hiç de yaşına uygun olmayan hareketle ayağa kalkıp telaşla: ”Geç kalmışım, gitmem lazım benim. Merkeze giden otobüsler nerden kalkıyordu?” – ”Eğer yeri değişti mi diye merak ediyorsan, hayır değişmedi. Buradan çıktıktan sonra caddeye yürü, orda zaten görürsün durakları.” Her şeyini kontrol etmiş, bavulunu sırtlanmış halde memura döndü: ” Her şey için sağ ol, çay için de muhabbet için de, haydi selametle” – ”Görüşürüz dayı, olur da buralarda geçersen ben de buralardayım, çay her zaman veririm. Son kez selam eder gibi başını sallayan yaşlı adam, gardan hızlı adımlarla çıkıp, karla karışık çamurlu yollardan geçerek otobüslerin yolunu tuttu.

 

Otobüs yolcuları alıp götürmek için hazırda bekliyordu. Kalabalık gittikçe azalmış neredeyse herkes koltuklarına oturmuştu.

”Dikkat etsene evladım!” diye kükredi, dilenci görünümlü yaşlı adam. ”Pardon beyamca dikkatsizlikten oldu, görünmez kaza işte ”- ”Görünmez kazası mı olur bu işin, kapının önünde biri gelsin de çarpayım diye bekliyorsun.” – ”Affet beyamca, isteyerek yapar mıyım böyle bir şey!” -”Tamam Tamam! Affettim gitti, şimdi de yolun üzerinde durmada, otobüse geçiyim, hadi haydi selametle!” parasını ödedikten sonra ağır ağır ilerleyerek arkalara doğru gitti, boş kalan tek koltuğa sıkışarak oturdu.

”Çuf çuf çuf çuf… çuf çuf çuf çuf…” ”Sessiz ol! Amcalar,teyzeler kızacak sonra…” yaşlı adam yolun başında aldırış etmediyse de, yan boşluktaki koltuğa bakındı, onu gören kadın: ”kusura bakmayın” diyerek acı halde bakındı.”Önemli değil,ne demek! Ne olacak!” Buna karşılık suratındaki acı ifadeyi atarak başını salladı, çocuğun annesi. ”Kaç yaşında?- ”On yedi” dedi. ”Geçmiş olsun, doğuştan mı?” ”Hayır” dedi çocuğuna bakarak. ”Küçükken oldu, tabi fark edemedik o zaman, doğaldır dedik.” – ”Anladım, iyi gözüküyor.” – ”Sağ olun, işte doktor da uğraştırıyor sadece, sahi sizin çocuğunuz var mı? – ” Var… Yani vardı… Vefat etti.” kadının bir anda yüzü buruldu, midesine bir hareketlenme oldu. ”Başınız sağ olsun” – ”sağ olun…” uzun bir sessizlik olduktan biraz sonra, kadınla çocuğu şehir merkezine yakında indi. Yerlerine de oturan olmadı. Yaşlı adam varacağı yere yaklaştığını anlayınca indi.

O yolda yürürken, saat nerdeyse öğle olmuştu. Şehrin bu kısmı ya da bu sokakları, oldukça sisliydi, kömür kokusunu almamak imkansızdı. Yerlerdeki buzlanmaya rağmen, güçlükle de olsa ilerliyordu. Varacağı yeri görünce durdu, soluklandı, telefon kulübesi bakındı…

Telefonu yüzü buruk bir halde kapattı. Ve binaya doğru yöneldi…

içeri girdiğinde hatırladı ki, buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu, kimine göre çok sayılmasa da onun için uzun zamandı, çok şey geçirmişti buradan gittikten sonra: kendisini gören ilk kişiyi selamladı, tanıdığı biriydi. Yanına gitti tokalaştı, hiç beklemeden patronun yerini sordu:, ”Biliyorum yerini ama bulamazsın şimdi,gel götüreyim, yaşlı adamı da yanına alıp yürümeye başladılar ”Uzun zaman oldu he, yoktun uzun süredir ortalıklarda” ”Öyle oldu, ” – ”Eşin de vefat etmiş,tabi zordu zaten dayanması” pot kırdığını düşünerek devam etti ”Başın sağ olsun” Gelmeye çalıştım ama bir sürü sorun oldu kusura bakma”, karanlık bir koridordan soğuk ama daha ışıklı bir alana geçiyorlardı :”önemli değil, düşünmen yeterdi”- ”Ne kadar oldu? Altı ay? Yedi ay?” – ”Bugünlerde sekiz olması lazım, ” – ”tekrar başın sağ olsun, bir sorun, sıkıntı… Yardım edebileceğim bir şey var mı” – ” yok, müdüre götürsen yetiyor.” Müdürün yanına vardıklarında nefeslendiler, eski tanıdığı müdüre selam verip orda ayrıldı.

”Hoş geldin… uzun zaman oldu, haber alamadık çok senden, başın sağ olsun” – ”sağ olun” – ” sanıyorum ki bir şey için geldin bu zamanda bu kadar yolu” -”aslında evet, sizden alacağım vardı, onu almamıştım, uzun zamandır gelme şansım olmadı” – ”benden?” – ”yani buradan, uzun yıllar çalışmam sonucu, bana bahşettiğiniz ikramiyem. ” Müdür afallamıştı ”üzgünüm ama böyle bir şey mümkün değil” yaşlı adam yüzünü burkarak: ”Sebep nedir, hakkım olanı vermeme sebebiniz.” – ”bir kere bahsettiğimiz ikramiye diye bir şey yok. Ayrıca…” – ”ayrıca Ne? Ben ikramiye verecek olmanızı, buradan ayrılmadan bizzat sizin ağzınızdan duydum, ”- ”duymuş olabilirsiniz ama müdürler dönem dönem böyle şeyler diyebilirler, ayrıca yanılmıyorsam işten ayrılmanızda ne haber verildi, ne de yazılı dilekçe verildi ki bu da sizin sözleşmenizi iptal etmeniz oluyor ki bu zaten dediğiniz sözde ikramiyeyi de geçersiz kılıyor” – ”Ben bu kadar yol tepmiş ve gelmişken, karşımda dikilmiş bunu mu söylüyorsunuz şimdi bana, insafınızı unuttunuz mu?” – ”kusura bakmayın ama bunun insafla alakalı olduğunu dahi düşünmüyorum, hem siz demin de dediğim gibi habersiz bir şekilde çekip gitmişsiniz, sonra da geriye dönüp bir kere ulaşmaya çalışmamışsınız, ve hiç yoklukta bir anda gelip, hatır sormadan var olmamış paranızı istiyorsunuz.” – ”Benim neden ayrıldığımı, ne aceleyle gittiğimi siz gayet iyi biliyorsunuz, ne zorluklar çektiğimi , üzerine de sesimi dahi çıkartmadığımı… Ben size insafsızsınız diyorsam bundan diyorum. Şimdi hakkım olan parayı, ki bunu sizde gayet iyi biliyorsunuz, hiç olmamış gibi görüyorsunuz.” – ”Bu zamana kadar güya hakkınız olan parayı istemediniz de ne oldu da birden şimdi düşünür ister oldunuz?” – ”Ne mi oldu? Gerçekten insafsız kelimesini hak ediyorsunuz,? – ” Madem bir şey olmadı, buraya bunca zaman sonra gelmeniz yersiz olmuş, gidin lütfen! Yoksa zorla gönderilirsiniz” – ”yaşlı adam müdürün aşağılayıcı tavrına dayanamıyordu. Gırtlağına yapıştı,  o anki müdüründe karşı koymasıyla, itiş kakış olup yere düştüler. Yaşlı adam müdürün üzerinde kaldı, arbedeyi duyacak kadar yakında kimse yoktu. Yaşlı adam ” Çocuk Hastalanınca, yanına gittim, çare aradık bulamadık, tanıdığım herkesten yardım istedim, senin sahibinden bile, ama bana mısın demedi? Anlat dedin anlatıyorum, ama sen zaten biliyorsun ki bu hikayeyi, para için son çare tefeciye kaldığımızı da biliyorsun, aldığımız paraya rağmen çocuğu kurtaramadığımızı da biliyorsun. Bir de üzerine borcum kaldığını da biliyorsun. Şimdi soruyorum hakkım olan param nerde?” Müdür iyice silkelendikten sonra gözü korku içinde konuştu ”Veririz hallederiz mühim değil. Sen yer söyle bu akşama kadar veririz.” Yaşlı adam üzerinden kalktı, derin bir nefes aldı. ”Gar! Gara getirirsin. Çok vaktim yok!” Soluklandı, müdürü yerden kaldırmaya tenezzül etmedi, ceketini sildi, bavulunu aldı, müdüre son bir bakış attı: ”Gara yetişmem lazım, bugün son günüm” dedi. Karanlık koridordan geçip, Kimseye selam vermeden dışarı soğuğa çıktı, otobüsün yolunu tuttu.

 

Gara ilerlerken susadığını hissetmişti, gördüğü ilk dükkana su almak için ilerlerken cüzdanını yokladı, bulma umuduyla her yerini aradı, son şans bavulunu baktıysa da bir şey bulamadı. Bir yerde düşürmüştü muhtemelen… Belki de çalınmıştı, ama bunun bir önemi yoktu artık, bulunurdu, alınırdı yenisi. Ondan sonrada hiçbir yerde duraklamadan garın yolun tuttu. Garın girişine geldiğinde saat 4’tü ve treninin gelmesine tam 4 saat vardı. Birkaç metre yakınında duran dilenci görünümlü başka bir adam dışında kimseler yoktu, ama yanındaki adam gerçekten dilenci gibi duruyordu,  ”Hayır dilendiğinden değil de, bu soğuk havada üstünde bir ceketi olmadan durmasından” diye düşündü. Yaklaşık 4 saat boyunca son şansını bekledi, 4 saat boyunca diğer adamda onunla orda durdu. Ama onun için beklediği gibi kimse gelmedi… Uzun bir iç geçirdi ve son umudunu da orda bırakıp gara girmek için yürüdü. Girerken durdu, çantasını bavulunu yola bıraktı. Dilenci görünümlü adamın yanına gitti, ceketini çıkardı ve uzattı.”Al.” dilenci ona baktı, şaşırdı, teşekkür eder gibi başını salladı.”Neden?” diye sormayı ihmal etmedi. Yaşlı adam al dedi tekrar ve ”Belli ki benden daha çok ihtiyacın var, bense buralarda, bu soğukta daha durmayacağım.” dedi. Ve gara girdi.

 

 

Onu eve götürecek trenin gelmesini beklemiyordu henüz.  bir umudu kalmadığını hatırlayınca treni ufukta gördü. hava kararmaya yakınken yardım bekler gibi hüzünle etrafına bakındı, o bütün insanları görüyor ama kimse onu görmüyordu, yardım edecek kimsesi yoktu… O trenin duracağı yere varmıştı ama tren henüz hızını kesmemişti, trenin düdüğü duyuluyordu. gözünü kapadı ve ruhsuz bir şekilde kendini raylara bıraktı…

Umut” için 2 Yorum Var

  1. Merhaba,
    Öncelikle seçkiye hoş geldiniz.
    Güzel bir öykü kaleme almışsınız. Çok duygusaldı, yer yer film tadındaydı. Öyküye girişi başarılı buldum. Okuru merak ettiriyor.
    Yapısal olarak; diyalogları konuşma çizgisi kullanarak paragrafların içinde vermişsiniz. Konuşma çizgisi kullanınca alt alta yazım daha doğru. Paragraf dahilinde olmalıysa diyaloglar, tırnak işareti kullanmanızı önerebilirim naçizane. Daha doğru ve estetik bir kullanım olur.
    Yazım hataları, büyük harf-küçük harf kaynaklı hatalar, rakamların yazıyla yazılmaması gibi sorunlar var. Öykünün yazımı bittikten sonra kontrol okuması yapmanızı öneririm yapmıyor iseniz.
    Anlatmak istediğiniz konu güzel ama anlatımda dediğim gibi bazı hatalar var. Bol bol yazarak ve biraz dikkatle iyi öyküler ortaya çıkarabileceğinizi düşünüyorum.
    Kaleminize sağlık.

  2. Merhabalar, yukarıdaki yoruma katılarak ben de birkaç kelam edeyim:
    ”Buna karşı irkilerek doğrulan adam bir şey demeden doğruldu,” ‘Buna karşı bir şey demeyen adam irkilerek doğruldu,’ daha doğru gibi.
    ”…ama daha ilk doğruluş anı bunu hiç de doğrulamıyordu,” çok sevdim.
    ”Dikkat etsene evladım!” diye kükredi, dilenci görünümlü yaşlı adam. ”Pardon beyamca dikkatsizlikten oldu,” ”Pardon beyamca,” kafidir bence, yanıt için. Tekrar bir dikkatsizlik hoş durmamış.
    Birkaç yerde bağlaç hatası sezdim, göz atarsınız.
    ”kadının bir anda yüzü buruldu, midesine bir hareketlenme oldu,” Yanlışım yoksa baştan sona olaylara yaşlı amcanın gözünden bakıldı. Bu ve bunun gibi birkaç yerde yaşlı adamın algılayamayacağı, bilemeyeceği şeyler aktarılmış. Mesela midesindeki hareketlenme. ”Yüzü buruldu kafidir,” fikrimce.
    ”…kadınla çocuğu şehir merkezine yakında indi,” ”Şehir merkezi yakınlarında,” daha doğru olur gibi.
    ”ceketini sildi,” silkti mi olsa acaba?
    Yukarıda kurcaladıklarımın çoğu kişisel görüşler, yanlış anlamayın lütfen. Öykünüzü çok beğendim; özellikle yazımı, üslubu. Oldukça gerçekçi yazılmıştı öykü, en çok da diyaloglar. Devamını dileyerek gelecek seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *