Öykü

Zamanın Ucunda

Ciğerlerime oksijen doldurmaya çalışırken gözlerimi açtım. Yıllardır nefes almıyormuşum gibiydi. Nefesim öksürüğümle bölünüyor, ağzımdan garip sıvılar çıkıyordu. Kusuyor muydum? Boğazımda bir şey mi kalmıştı? Akciğerlerim yanıyordu. Gözlerim yanıyordu. Sanki odada değişik bir gaz vardı. Alışık olmadığım bir gaz. Garip bir kokusu vardı. Hiç alışkın olmadığım bir koku. Asit mi acaba? Sülfür mü? Zehir mi? Biri beni zehirliyordu belki. Akciğerlerimdeki yanmayı da açıklayabilirdi bu. Oldukça kısa nefesler alabiliyordum. Akciğerlerim hemen doluyordu sanki. Ya ağzım çok büyümüştü, çok hızlı hava alabiliyordum ya da akciğerlerim küçülmüştü sanki. Bulanık görüntü yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Çok ışıklı bir odadaydım. İlk izlenimim hastane oluşuydu ama alışılagelmiş hastane odalarına da benzemiyordu. Misal alışılagelmiş beyaz fayansları yoktu, acillerde bulunun o perde duvarlardan yoktu, beyaz veya mavi giyinmiş doktorlar, hemşireler de yoktu. Odada kimse yoktu. Kapı veya duvar bile göremiyordum. Birkaç kez gözümü hızlı kırpınca görüntü daha da netleşmeye başladı. Camdan bir odada olduğumu anladım. Etrafımı inceleme başladım. İçinde oturduğum tabut gibi içi çökük sedye dışında bir şey yoktu. Sahi bu sedye mi? Uyandığım yer sırılsıklamdı. Sedyenin içi hala yarısına kadar su doluydu.  O sırada camdan duvara biri yaklaştı. İçerideki ışıkların sebep olduğu yansıma yüzünden yüzünün tamamını göremiyordum. Çok küçük, hatta daha ziyade basık burnu ilk dikkatimi çeken uzvu oldu. Gözlerini daha da açıp bana bakmaya başladı, gözleri balıklarınki gibiydi. Göz kırpıyordu ama göz kapakları kapalıyken de gözlerini görebiliyordum. Kocaman siyah gözlerini saydam göz kapakları saklayamıyordu. Gözlerinin beyazı yoktu, kocaman bir iris gibiydi. Cam fanusun içinden ona bakıyordum adeta. Akvaryumda bir balık gibiyim. Tek bir farkla, balıkla yer değiştirmiştim. Sessizce beni inceliyordu. Bugüne kadar beslediğim balıkların benden intikam aldığını düşündüm. Bu da öyle bir rüya muhtemelen. Süs balıklarını doğal ortamlarından mı almıştı pet-shopçu çocuk? Doğaları yoktu ki o balıkların. İnsan üretimiydi çoğu süs balığı. Ben bu düşüncülere dalmışken, konuşmayı o başlattı.

  • Kendini nasıl hissediyorsun Liu?

Li? Liu? Liu kim? Hızlıca odanın içine tekrar baktım. Odada benden başka biri daha var mıydı? Yoktu kesinlikle. Tek başımaydım. O zaman Liu ben miyim? Çok tuhaf bir his bu. Adım Liu değil diye düşünüyorum. Ama gerçek adım ne hiçbir fikrim yok. Bir yandan da sanki milyonlarca adım var, belki Liu bunlardan biri.

  • Liu ben miyim?

Konuşmaya çalıştım ama kelimeler ağzımdan yuvarlanarak çıktı-çıkmadı. Anlamsız hece grupları oluşturduğuma eminim ama o beni hiç tereddüt etmeden anladı.

  • Adının Liu olduğunu hatırlamıyor musun?

Cevabı içerisinde olan bir soruydu bu. Ama daha çok merak ettiğim konu, az önce beni nasıl anlamıştı?

  • Ben az önce anlaşılır biçimde konuşabildim mi?

Tekrardan ağzımla tükürük saça saça bir şeyler mırıldandım. Uyandığım andan kalma sıvılar hala ağzımdaydı. Dilim uyuşmuş gibiydi. Bozuk pirinç lapası gibi bir tat vardı ağzımda.

  • Seni anlamam için konuşmana gerek yok.

İnce dudaklarını azıcık oynatarak cevap verdi. Ağzının içi bir kara delik kadar siyahtı. Dişlerini görmek mümkün değil. Dişleri büyük değil ya da belki de beyaz değildi. Nesin sen lanet olası? Ben neredeyim? Neler oluyor?

  • Öncelikle dişlerim yok. Ben de senin gibi bir insanım. Ya da insan kökenliyim daha net belirtmek olursa. Şu an bulunduğun yer bizim uzay gemimiz. Senin dondurulmuş bedenine ulaşalı 2gün oldu. Bütün organların iflas etmişti, sadece beynin sağlamdı.
  • Bedenim nasıl dondurulmuş? Siz uzaylı mısınız?
  • Teknik olarak sen de uzaylısın. Bedenin öldüğünde vücudunu dondurduklarını tahmin ediyoruz. Muhtemelen tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmışsın ve ileride bu hastalığa tedavi bulunması ihtimali ile kriyojenik bir sıvı ile dondurulmuşsun.
  • Hastalığım neymiş? Tedavisi bulunmuş mu?
  • Çok ilkel bir yöntemle dondurulmuşsun. Muhtemelen geçmişte sadece paranı almak için yapılmış göstermelik bir yöntem. Bütün hücrelerin işlevselliğini yitirmekle kalmamış, yenilenemeyecek şekilde çürümüş.
  • Peki nasıl yenilendim o zaman?
  • Vücudunda kullanmaktan tasarruf ettikleri kriyojenik sıvıları beyninde kullanmışlar. Bütün vücudun çürümüş bir etten farklı olmasa da beyninden aldığımız doku örneklerine göre beynini destekleyebilecek destek organlarını ürettik.
  • Bu vücut bana ait değil yani?
  • …..
  • Cevabın yok mu?
  • Gerçeği sindirmek için kendini tekrar ettiğin bir soru olduğunu öngörmüştüm. Evet, gerçek vücudunun nasıl göründüğünü bilmiyoruz.

Öyle tane tane, duygusuz konuşuyordu ki. Sanki düz yazı okuyordu.

  • DNA’m üzerinden nasıl göründüğümü bulamıyor musunuz?
  • Bizlerin veya senin nasıl göründüğünün bir önemi yok günümüzde. Dış görünüşün sadece ırkını belli ediyor. Karakterin hakkında değil, zekâ seviyen hakkında ipuçları veriyor başka canlılara.
  • Gününüz? Hangi yıldayız?
  • Günümüzde yıl ve zaman kavramları senin algına göre biraz evrilmiş olabilir. Işık hızında çok dolaştığımız için karadaki referans yılların bir önemi yok bizim için. Gemimizin yerel saati var. Seyrimiz başladığından beri 7865gün geçti.
  • Bedenime 2 gün önce ulaştığınızı söylemiştiniz.
  • Gemimizde geçen bir gün dünya günüyle ilintili değil.
  • 2 gün olmadı yani?
  • Günü dünyada nasıl ölçüyorsunuz?
  • Güneşin doğup tekrar batmasıyla oluşan zaman aralığı.

Parmakları benimkinden daha uzun ve inceydi. Daha kalın, hayvanlarınkine benzeyen koyu tırnakları vardı ama 4 parmağı vardı.

  • Peki dünyada her yerde güneş aynı sürede mi doğup batıyordu? Misal kutuplarda olsaydın?
  • O zaman saatimize bakardık, her 24 saatte bir gün geçiyor derdik.
  • Bahsettiğin gün ve saat kavramları dünyanın boyutu, konumu, hızı ve çevresindeki gezegenlere göre şekillenmiş, belirlenmiş kavramlar. Başka gezegenlerde zaman ölçütleri aynı tanımlamalarla bile yapılmaya kalksa, farklı uzunluklarda çıkar.
  • Anlıyorum sanırım. Peki siz nasıl zamanı belirliyorsunuz?
  • Yerleşik yaşam olan yerlerde galaktik atom saatleri kullanıyoruz. Bazı gezegenlerin kendi kabul ettiği yerel atom saatleri de var. Her uzay gemisinin de kendi saati var. Bütün bu saatler birbirinden bağımsız olarak ilerliyor. Eğer bir gezegeni iki kere ziyaret etmiş ve arada geçen zamanı bulmaya çalışacak olursak, zamanları dönüştürme formüllerimiz var. Bunları birbirine çevirebiliyoruz. Sizin döneminizden metreyi, inçe çevirmeye benziyor ya da Fahrenheit’ı, Santigrat’a.
  • Peki benim dilimi nasıl konuşuyorsunuz?
  • Konuşmuyoruz.

Ağzı sanki hep aynı şekilde oynuyordu. Eski filmlerdeki dublajlar gibiydi. Dudaklarının hareketi ile konuştukları eşleşmiyordu.

  • Nasıl yani? Beni nasıl anlıyorsunuz? Ben sizi nasıl anlıyorum?
  • Öncelikle ağzından çıkan seslerin anlamlı kelimeler oluşturmadığını belirtmem gerekiyor. Bu sebeple ağzını oynatmana gerek olmadığını söylemeliyim.
  • Telepatiyle mi konuşuyoruz?
  • Evet
  • Neden daha önceden söylemediniz?
  • İyi bir giriş cümlesi olmazdı.
  • Beni niye kurtardınız peki? Sizin biliminize katkı sağlayamayacak bir ilkellikten geliyorum. Salakça sorular sorup vaktinizi çalayım diye mi dirilttiniz beni?
  • Aslında evet.
  • Nasıl yani?
  • İnsanlık, yani sizin bildiğiniz anlamıyla dünyada yaşam biteli yine dünya tabiriyle yüz yıllar oldu. Bizler önce uzayda daha sonra başka gezegenlerde yaşamaya başladık. Çevresel faktörler, zaman, tıptaki devrimler ve farklı ırklarla çoğalmaya başlamamız ile vücudumuz da farklı bir yöne evrildi.
  • Bizim dünyadayken maymunlarla, farelerle yaptığımız laboratuvar deneylerini siz atalarınızla yapıyorsunuz yani?
  • Biz size büyük önem veriyoruz. Bizim için çok kıymetlisiniz. Sizin yapınızda, davranışlarınızda hala netleştiremediğimiz noktalar var. Sizin geçmişiniz ile ilgileniyoruz.
  • Neden direkt beynime bağlanıp çekmiyorsunuz bu bilgileri?
  • Organik yaşam sonra erdi. Organik-Sentetik yaşamın ortalarındayız. Şu an nesli tükenmiş bir canlısın bizim için, sana zarar verebileceğimiz için beyninden bilgi almamız kurallara aykırı.
  • Kuralları kim koyuyor? Hangi anayasaya bağlısınız?
  • Galaksilerin kabul ettiği evrensel yasalar bir kuantum bilgisayarı tarafından yönetiliyor ve uygulanıyor. Bu sistem bizim her hareketimizi her zaman eşzamanlı olmasa da izleyebiliyor. Her verinin izini sürebiliyor. Bu sebeple yasalara herkes uyuyor.
  • Uymayanlara ne yapılıyor peki?
  • Kurallar belli iken, neden uymasınlar? Herkes kurallara uyuyor. Kurallar uyulacak düzeni belirtmek için var.
  • Kurallara kimse karşı gelmediğini mi söylüyorsun?
  • Çok sıkıcısınız.
  • Aynı zamanda sağlıklı, acılardan arındırılmış, ileri yaşam formlarıyız. Sıkılmak da günümüzde karşılığı olmayan bir duygu.
  • Herkes robot oldu o zaman.
  • Sizin robotlarınızın yerini, biz sentetik canlı formları ile doldurduk.
  • Anlamıyorum. Her şey çok sıkıcı. Politika yok mu artık? Yöneticileriniz yok mu?
  • Politika her zaman var. Hatta farklı gelişmiş yapay zekalar arasında bile protokol farklılıkları bulunabiliyor.
  • Sağcılar, solcular yok mu sizde?
  • İnanmayacaksın ama bizde de sağcılar ve solcular var.
  • Evet, işte buldum. Sizin sağcılarınızdan bahsetsene, hangi dini savunuyorlar? Mesihi bekliyorlar mı hala? Ya Muhammed’i?
  • Dinlerin insan ürünü olduğunu en sağcılar bile organik yaşam yok olmadan çok önce kabul etmişti.
  • Peki ya kürtaj? O yasak mı?
  • Aslında uzun bir süre o da hala tartışma konusu olarak kalmıştı. Ama bu sefer solcular yasaklamaya çalışıyordu. Sağcılar kişilik hakkı olduğunu savunuyor. Solcular ise çoğalma yeteneklerimiz yok olmak üzere olduğu için, her çocuğun dünyaya gelmesinden yanaydı. Tabi bunlar organik yaşamın son dönemlerindeydi. Artık canlılar kendi başlarına çoğalamıyorlar.
  • O zaman ölüme de çare buldunuz?
  • Hücre yenilenmesini bulduk diyebilirim. Ölüme hala çaremiz yok. Ama yaşlanmıyoruz. Hücreler sentetik enzimlerle sürekli yenileniyor.
  • Başka ne için kavga ediyorlar?
  • Misal insan klonlama olmasın, güneş enerjisini kullanmayalım. Nükleer santral kuralım gibi.
  • Çok anlamsız. Güneş enerjisini niye kullanmıyoruz?
  • Ölçümlerimiz neticesinde güneşin enerjisinde milyonda 3 düşüş keşfettik. Bu da güneşin ömrünün azaldığına işaret ediyor. Bu aşırı sağcı örgütlere göre güneşin enerjisini biz tüketiyormuşuz. Canlıların sonunu getirecekmişiz.
  • Buna ben bile gülerim. Peki ya petrolü savunan var mı? Nükleer santraller?
  • Dünya rezerv alanı ilan edilene kadar Birleşik Amerika hala petrol ile çalışan araba üretmeye devam ediyordu. Artık tabi bu arabaların pratik bir kullanım alanı yok. Nükleer santraller de hala aktifti o dönem. Ama hepsi kapatıldı.
  • Birleşik Amerika?
  • Nükleer savaşlardan sonra Güney ve Kuzey Amerika kıtasında tek bir yönetim oluşmuştu.
  • Siz enerjinizi nasıl üretiyorsunuz?
  • Farklı yöntemler var. En çok kullandığımız füzyon ve anti madde reaktörleri.

İçimden konuşmayı bırakmam gerekiyor ama bu şey de robot gibi, duygusuz biçimde karşımda duruyor. Keşke her söylediğini anlayabilsem.

  • Duyguların insanlığın düşünme yetisini kaybetmesine neden olduğunu düşündük yıllarca. Duygusal kararlar, hiçbir zaman mantıklı kararların önüne geçemedi. Bir politikacı kendi çocuğu yaralanmasın diye hiç çekinmeden binlerde çocuğun ölmesine sebep olabilecek şeyleri onaylayabiliyordu. Biz de sentetik çağın başlangıcında pozitif ve negatif duyguları kaldırdık.
  • Saçmalık.
  • Ayrıca robot değilim. Organik-Sentetik bir yaşam formuyum.
  • Yani bir canlısın ama vücudun sentetik mi?
  • Hibrit yaşamın ve teknolojinin gelişmesi ile yapay zekaların da kendi fikirleri, karakterleri olmaya başladı. Yeni oluşan Biyodijital yaşam formlarında hangi tarafın daha baskın olduğunu tahmin etmek zor.
  • Peki ya hayvanlar? Onlar hala katlediliyor mu?
  • Hayvan olarak adlandırdığınız canlılar nükleer savaş döneminde neredeyse tamamen yok olmuştu. Ortak bir komisyon Dünya konservatuvarında şu an hala hayvanları çoğaltmaya çalışıyor.
  • Mezbahalar artık yok yani.
  • Yasaların kontrolünün olmadığı galaksiler arası bölgelerde hala mezbahalar olduğu biliniyor.
  • İnsanoğlu hiç değişmiyor değil mi? Hangi canlıları kesiyorlar şimdi?
  • Aslında insanoğlu değişiyor. Şu an her türlü canlı kesiliyor, insanlar dahil.
  • Organik yaşam sona ermişti hani?
  • Böyle mezbahaların da katkısı oldu tabi. Çeşitli çiftliklerde yeniden ekim yapıyorlar. GDOlu insan diyebiliriz onlara. Eskiden yetiştirdiğiniz tavuklar gibi. Çok kısa ömürleri var, düşünme yetilerini kazanana kadar öldürülüyorlar.
  • İnanılır gibi değil.
  • Ne yiyorsunuz? Nasıl besleniyorsunuz?
  • Yemek yemiyoruz. Soluduğumuz havayı besinle zenginleştiren bir havalandırma sistemimiz var. Nefes alırken ihtiyacımız olan besinleri bu şekilde alıyoruz.
  • Sigara, alkol, uyuşturucu?
  • Kullanılmıyorlar. Aynı etkiyi ışık ve ses frekansları ile daha kontrollü olarak yaşayabiliyoruz.
  • Bana ne yapacaksınız şimdi? Beni inceleyen sizsiniz ama soruları soran benim.
  • Sorduğun sorular bize aradığımız cevapları verdi. Beynini biraz olsun tetikledi ve kavramsal analizimizi bitirdik. Beyninin diğer kısmındaki bilgiler silinmiş olmalı. O konuda yapabileceğimiz bir şey kalmadı
  • E peki şimdi ben ne olacağım.
  • Hiç. Hiçliğe döneceksin tekrardan. Biz de kurtarabildiğimiz başka canlılar üzerinde analizlerimize devam edeceğiz.
  • Öldürecek misiniz beni?
  • Aslında yaşamıyorsun. Bizim algılamanı istediğimiz şekilde algılıyorsun çevreni. Aldığın koku, tat, hepsi simülasyonumuzun eseri.
  • Beynimi destekleyecek beden üretmiştiniz hani?
  • Ürettik ama bir beden şeklinde değil bu beden. Daha ziyade beynine giden birkaç kablo ve damar gibi düşünebilirsin bunu.
  • Peki beni bu şekilde kapatmanıza kuantum yargıcı, adı her ne boksa o yasa koyucu ne diyecek?
  • Sana yaptığımız tamamen yasal bir işlem. Pili bitmiş bir oyuncağa başka bir pil takıp, bütün ışıkları yanıyor mu diye baktık. Şimdi başka oyuncaklara geçeceğiz.
  • Adi balık suratlı, pislik sürüngen seni. Kapatmayın beni, kurtarın beni. Öldürmeyin beni!
  • Hiçbir şey hissetmeyeceksin, korkmana gerek yok. Ayrıca gerçekte balığa benzemiyorum.
  • Kurtar beni bilgisayaaaar! Duy beniiii! Quantuuum!

Oturum sonlanmıştır.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Biraz daha betimleme ve tasvirle desteklense çok daha etkileyici olurmuş ama böyle bile çok ürpertici. Özellikle kriyojenik fikrini beklemiyordum, arada hep tuhaflığıyla beyin kurcalayan bir teknoloji.

    Sonuna kadar fikirleri okumak adına sürükledi, kaleminize sağlık.

  2. Avatar for ozgun ozgun says:

    Biraz uzun olduğunu düşünüp, azıcık betimlemeleri azalttım.
    Keşke devam hikayeleri yazabiliyor olsak burada, o zaman daha özgür olabilir yazı sahipleri.
    Teşekkür ederim yorum yaptığınız için. Ürpermenize sevindim =)

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for aybukethewriter Avatar for ozgun

Zamanın Ucunda” için 4 Yorum Var

  1. Betimlemeden çok diyaloglarla tempolu akan güzel bir öykü yazmışsınız. Eleştirim metnin başında akciğer beyaz, hastane, balık gibi kelimeler çok sık kullanılmış, bir kelimeyi aynı paragrafta iki kez kullanmak anlatımı aksatır. Onun yerine eş anlamlıları veya zamirlerle devam etmek daha pratiktir.

    Kaleminizin devamlılığını dilerim.

    1. Orhan bey teşekkür ederim. Hikayem yayınlandıktan sonra benim de tekrar okuma fırsatım oldu. Bir kaç tekrarlama fark edip, düzenlettirdim. Hala bir iki optimizasyon çalışması bulabiliyorum ama site yöneticilerini tekrar rahatsız etmek istemedim. Akciğer beni de rahatsız etti sizin yorumunuzdan sonra ama “Akciğer” kelimesinin aslında çok da güzel bir kelime olmadığını düşünmeye başladım. Daha basiti olan ciğeri de kullanmak istemedim =).
      Geri bildiriminiz için teşekkürler

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *