Merkezdeki zamanının çoğunu meditasyon yaparak geçirmişti. Gözlemciler onun bu sayede sakinleştiğini ve beyin dalgalarını yavaşlattığını düşünürken o bu süreci gücünü kontrol etmeyi öğrenmek için kullanmıştı. Verdikleri antipsikotikler her geçen gün ağırlaşıyordu ve oradan çıkmasaydı planını asla gerçekleştiremeyecekti. Sadece yapmayı istediği şeyleri düşünerek önce kattaki tüm hasta bakıcılar ve güvenlik görevlilerini aynı anda öldürdü ardından Long Island’daki binayı yerle bir etti, şimdide JFK havaalanına gidiyordu. Tüm çocukluğu boyunca o hastaneden bu araştırma merkezine savrulmuş durmuştu. Hiçbir şey bilmedikleri insan beyni hakkında araştırma yapan bir avuç şarlatanın deney maymunu olmuştu.
Havaalanına gitmeden önce Queens’teki evine uğradı. Üst kattaki çalışma odasının zemininde, halının altına yerleştirilmiş kasayı açtı ve yüzlük banknotlar haldeki binlerce doları çantasına koydu. Babası çok güçlü bir telepattı. Onlarca zengini manipüle ederek milyonlarca dolar kazanmıştı ancak yıllardır babasından haber alamamıştı. Onun ise telepatik güçleri yoktu, istediklerini yaptırabilmesi için insanlara zarar vermesi ya da korkutması gerekiyordu.
Pekine giden Çin havayolları uçağında ekonomi sınıfı koltuklar çok dardı ancak geçen yılların çoğunu bir yatakta bağlı ya da bir odada kilitli geçirdiğinden bu onu çok rahatsız etmiyordu. Yüksek uğultu sesine rağmen gözleri yavaşça kapandı. 9 yıl önce bir Haziran gecesi Queens’teki odasında uyuyordu, babası onu en son yattığı klinikten eve getirdikten sonra bir not bile bırakmadan gideli on gün olmuştu. Bir dakika içinde siyah üniformalılar odasına dalıp başına bir torba geçirdiler ve uzun süre dönemeyeceği evinden çıkardılar onu. Çocukluğunda koyulan şizofreni teşhisi, toplum güvenliği bahanesiyle onu devlete ait gizli bir araştırma tesisine yatırmalarına yasal bir kılıf olmuştu. Onu götürdükleri tesiste çok sayıda insana ve hayvana gizli testler yapılıyordu. Devletler ve gücü olan diğerleri kendi kazançları için insan hayatını hiçe sayıyor, özgürlüklerini ellerinden alıp onlara acı çektiriyorlardı.
Merkezdeki ilk günü, onu bağladıkları EEG cihazı dördüncü denemede tamamen bozulmuştu. Nörobilimciler dehşet içinde tartışıyorlardı, bu olamazdı! Normal bir insanın beyin dalgaları 13-30 Hz aralığında olurdu. Bazı insanlarda Gama seviyesi denilen yüksek frekanslardaydı bu dalgalar ve 30-100 Hz aralığında ölçülürdü. O’nun beyin dalgaları 300 Hz ‘i geçmişti ve yükseliyordu. Makinede yüklü yazılım, sistemi korumak için kendini kapatıyordu! Bu dünyada keşfedilen ilk ve muhtemelen tek Omega seviyesi insandı o. Sonraki yıllar sayısız enjeksiyon ve ilaç denemesiyle geçti. Gündüzleri yanında bir güvenlik görevlisiyle merkezin bahçesine çıkabiliyordu ancak geceleri odasında kilit altındaydı. Malum bu büyük potansiyelin nelere sebep olabileceği belirsizdi. Yıllar geçtikçe içindeki öfke de gücüyle birlikte büyüyecekti.
Fazla uyuyamadığı 21 saatin sonunda Pekin’e indiklerinde uzun bir pasaport kontrolü onu bekliyordu ve neredeyse Guiyang’a aktarma uçağını kaçıracaktı. Hava alanından otele vardığında saat neredeyse akşam 6 olmak üzereydi. O gece iyi bir uyku çekecekti çünkü sonraki günler bunu yapamayabilirdi.
2016 yılında Çin dünyanın en büyük radyo teleskobunu, FAST’i tamamladı. Bu 500 mt çapındaki dev çanak anten nötron yıldızlarından kara deliklere kadar birçok astronomik olayı inceleme imkânı da sunuyordu. Çinliler 70 MHz ile 3.0 GHz arasında değişen frekanslarda çalışarak çok geniş bir radyo spektrumunu tarayabilen bir teleskopla sadece uzayı mı gözlemleyeceklerdi dersiniz. Bu dev çanak anteni Guizhou eyaletinde, ormanların arasındaki doğal bir çöküntü alanına inşa ederek onu adeta sakladılar. FAST gelen yayını yüz milyon kattan daha fazla kuvvetlendirerek yansıtabiliyordu.
Otelden kiraladığı motosiklet ile dev anteni yukarıdan izleyebileceği turistik fotoğraf noktasına gitti. Otobüslerle Çin’in farklı bölgelerinden gelmiş ziyaretçiler yüksek bir noktadan FAST ile selfie çekiyorlardı. Tek kişi olduğundan kalabalık grupların arasından sıyrılarak kenardaki korkuluklara kadar gelmesi kolay oldu. Şimdi yapması gereken konsantre olmaktı. İçinde nefretiyle büyüyen gücü bu dev anten sayesinde tüm dünyaya yayabilecekti. Birinin artık bu hastalıklı ve çarpık medeniyeti cezalandırmasının zamanı gelmişti. Dünyadaki pek çok şehir ya bir fayın üzerinde ya da çok yakınındaydı. Tek yapması gereken binlerce yıldır büyük bir hareket yapmamış bu fayları alt üst etmekti. Onun inanılmaz beyin dalgaları FAST sayesinde sınırsız bir boyuta gelecek ve gezegenin her yerine ulaşacaktı. Gözlerini kapadı, titremeye başlayan bacağı yüzünden korkuluklara sıkıca tutundu. Birkaç dakika sonra kafasındaki tüm sesler sustu, yer kabuğunu ve tüm o kıvrımları, çatlakları görüyordu. Kor çekirdeği bir portakal gibi sıktığını düşündü ve tüm dünya o anda titremeye başladı. Sadece on dakika sonra Amerika’nın batı kıyıları okyanusa gömülürken doğu Avrupa yerle bir olmuştu. Güney Amerika kıyılarının tsunamiyle yıkılmaları için yaklaşık otuz dakika gerekecekti. Dev çanak antenden dünyaya kıyamet yayılıyordu adeta. Kendi bulunduğu noktadan 300 Km’lik bir güvenlik çemberi yaratmıştı, bu çemberin dışında kalan neresi varsa yıkımdan etkilenmişti. Kaç insanın öldüğü belli değildi ama o bunu önemsemiyordu zaten. İnsanlar sevgi ya da merhameti hak etmiyorlardı.
Kiralık motora atlayıp Guiyang hava alanına vardı. İnsanlar telaş içinde koşuştururken, uçaklar birbiri ardına havalanıyorlardı. Çin’den ayrılmak için kiralık özel bir jet buldu ama firma sahibi ve pilot kabul etmeyince kafalarını patlatmak zorunda kaldı. Olan bitene şahit olan bir başka pilotu önce tavana yapıştırdı ardından adam havadayken boğazını öyle bir sıktı ki, zavallı onu uçurmayı kabul ettiğinde mosmor olmuştu. Uçağa ulaşana kadar önlerine çıkan birkaç polis ve görevliyi de hızlı ama acılı bir şekilde öldürdükten sonra uçuşa geçtiler. Putrajaya’ya indiklerinde de hava alanında bir karmaşa hakimdi, kimse nereden geldiklerini sormadı. Yıkım sırasında bu bölgeye mümkün olduğunca az zarar vermeye çalışmıştı, buna rağmen komşu Endonezya neredeyse tamamen yok olmuştu. Hava alanında tahliye için bekleyen servis şoförünü, onu şehir merkezine götürmeyi kabul etmesi için biraz nefessiz bırakması yetmişti. Malezya başkanlık sarayının büyük kısmı yıkılmıştı, çok sayıda insan enkazda kalanları kurtarmaya çalışıyorlardı. Dev yıkıntının üstünde çalışan halkın arasından geçerek yüksek bir noktaya çıktı, durdu ve ellerini iki yana açtı. Yavaşça yerden bir metre kadar yükseldi, ardından enkazın üstündeki dev beton bloklar havalanıp yan taraftaki nehrin üstüne düştüler. Çevredekiler şok olmuş olup biteni izliyorlardı. Daha önceden çalıştığı şekilde, iki elini dua eder gibi gökyüzüne çevirip “ Allah “ diye bağırdı ve tekrar ellerini açıp kalan enkazı alandan temizledi. Üzerlerindeki enkaz kalkınca çok sayıda insan canlı şekilde yüzeye çıktı. Biraz ileride kompleksin bir kısmı yanıyordu, nehirden dev bir su kütlesini kaldırdı ve büyük ateşi söndürdü. İzleyenlerden biri “nabi” diye bağırıp yıkıntılar üzerinde secde etti. Ardından tüm kalabalık secde etti, “nabi” tezahüratlarıyla kalabalığın arasından havada kayarak geçti. Yıkıntıların oluşturduğu tepenin üstüne çıktığında beton blokları kırarak bir taht oluşturması görülmeye değerdi. Bunu yaparken elleriyle dramatik hareketler yapsa da asıl gücü sınırsız beyin dalgalarında saklıydı.
Tahtına oturdu ve aşağıda onu peygamber sanıp secde edenlere baktı. Uzun zaman araştırmıştı; dünyayı alt üst ettikten sonra yaşamak için halkı körü körüne inançlı ve doğal olarak güzel, kendine yeten bir ülke bulmalıydı. Dünya toparlanmaya çalışırken o Hint okyanusunda kendi cennetinde, ona tapan cahil ama ona iman eden halkıyla çok mutlu olacaktı.
- Deus Ex Machina - 1 Kasım 2025
- Aykırı Palyaço - 1 Ağustos 2025
- 00.01 - 1 Mayıs 2025
- 0’ın Altından - 15 Ocak 2025
- 0,000001 - 1 Eylül 2024
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.