Öykü

Ah Sevgili Mari

Taş binanın etrafında süzülüp hanın çatısına kondum. Su oluğunda oturan iki güvercin tuhaf bir durum yokmuş gibi bana bakıyordu. İrice olanı demirciye benzetmiştim. Diğeri de Keşiş Belek’e benzeyebilirdi. Sonra uyandım. Yatak sıcaktı; camlar buğulu, oda gölgeliydi. Yorganın içinde büzüşmüştüm ama ayaklarım yine de yorganın dışında kalmıştı.

Yol yorgunluğu topuklarımdan omzuma kadar tırmanmış, midem ekşimiş ve ağzım acımıştı. Dört koca gün yayan ilerlemiştim. Acınacak halde olduğumu söylemeye gerek yok. Hiç bir tüccar kendini bu duruma düşürmezdi. Yinede mutluydum; sıcak bir yatak, güzel yemekler, gün sonunda kârlı bir alışveriş ve güzel bir kadının tebessümü beni bekliyor olabilirdi.

Hazırlanıp kahvaltı için inmem çok uzun sürdü, neredeyse gün ortasıydı. Bu hanı severdim. Odaları temiz, çorbası lezzetli ve sahibi muhteşem bir kadındı. Yerlilerle alışverişi de oldukça konforluydu: Pazarlık etmezler ve hile ile fitnenin ne olduğundan haberleri yoktur.

İtiraf etmeliyim ki en çok da Mari için buraya gelirdim. Kılıcın Uykusu’nda kalan herkesinde bu sebeple burada bulunduğuna şüphe yok. Güzel saçları omuzlarından akar, kara gözlerinde bir alev gezinir ve buğulu sesi kelimeleri dans ettirir… Muhteşemdir. Bir erkeğin diğer bir erkeği katletme sebebi olabilecek kadar da kırmızı.

Ahşap merdivenlerden indiğimde Mari ile göz göze gelmiştim ve bana günaydın tebessümünü atmıştı. Oracıkta ölebilirdim. Bir yandan ona geçen bahar hediye etmiş olduğum baharat şişelerini dizerken bir yandan da konuşuyordu.

“Reis Bey, silah getirip getirmediğini merak ediyor.” bu soru tehlikeliydi, silah ticareti bu bölgede yasaktı ve bunu soran kasaba reisiydi. “Hayır.” dedim.

“Güzel, o zaman Bay Yetenekli için özel bir şeylerin olmalı?” “Onun istediklerini Başkentte bulabilirmişsin.”

“Başkentte her istediğimi bulabilirim. Hele de limandaki kara borsacılardan… İnan ki Bay Yetenekli memnun kalacak.” çok fazla bilgi vermiştim, kendime küfrederek sırıtmaya devam ettim.

“Geçen seferki gibi olursa seni uçan bir balığa çevirebilirmiş. Kanatlarını hiç durmadan çırparmış ve suya hasret kalırmışsın… Gerisi biraz daha kötüydü.” gözlerindeki afacan ifade asıl şimdi beni öldürmeye yetmişti. Nefesim kesiliyordu.

“Peki, Mari, Bay Yetenekli’ye gününü göstermeden ve kesesini boşaltmaya gitmemden önce bana biraz yemek vermeye ne dersin?”

Tavuk suyu ve taze ekmek… Her zaman güzel bir kahvaltıydı. Kibarca yemek yemeye çalışırken, rüyamı düşünür halde buldum kendimi. Uçuyordum ve bir büyücü tarafından uçan balığa çevrilme tehdidiyle karşı karşıya kalmıştım. Güvercinler tepkisiz beni izliyordu ki şu anda bende güvercinle aynı türden olduğuna inandığım bir yaratığın suyunu içiyordum. Sanırım rüyam bu olacaklara delaletmiş.

Mari ile kısa süren hoş bir sohbetin ardından, tedarik edilecek mallar ve yetiştirilecek siparişler için kasabaya indim. Kendimi akıllı sayardım: Yükte hafif pahada ağır şeyler satmak, katırlar dolusu ıvır zıvır taşımaktan daha kârlıydı. Yıllarca bunun için sağlam bir pazar edinmiştim. Başkentten güneye uzanan her yerde insanlar kıymetlileri için beni tercih ederdi.

Bay Yetenekli, yaşlı bir adamdı. Kafayı yemiş dediklerimdendi. Otlar, iksirler, tuhaf kitaplar, acayip arkadaşlar… Daha güneydeki büyücülere benziyordu. Ama benzemeye çalışmaktan daha öteye geçtiğini sanmıyordum. Tehlikeli bir adam değildi.

Bir kaç değerli taş için oldukça yüklü ödeme yapmıştı. Geçen sefer istediği gibi tuhaf şeyler değildi tabi, bulunması daha kolaydı.

Köyün dışında kuleye benzer, yamuk yumuk, yamalı ve sivri bir binada yaşardı. Böyle tipler nedense bereketli orman sınırlarındaki gölgelikleri ya da neşeli köylerin dışındaki eciş bücüş kayalıkları severler diye düşündüm. Neyse, güzel bir alışverişin sonuna yakındım. Ruh doktorluğu da benim mesleğim değildi. Varsın istediği yerde yaşasın.

Dar patikayı aşıp sağlı sollu yuvarlanmış kayaları geride bıraktıktan sonra çatısı görünen eve doğru yamaç yukarı yürüdüm. Tırmanışın sonunda bir koruluk, evle arama giriyordu. İşte o anda, saklanmaya çalışan Mari’yi gördüm. Hayatımı ve mallarımı korumak için pek çok kabiliyete sahiptim. En başta da her daim tetikte ve dört hatta on dört göze sahip olmam gerektiğini öğrenmiştim. Acemice bedenini gizlemeye çalışan Mari’nin amacını öğrenebilmek için onu görmemezlikten gelmeyi düşündümse de ona karşı zaaflarım vardı.

“Hey, oradaki” diye seslendim. Mari panikle büzüştü ve çarpık bir ağacın ardına saklanmaya çalıştı. Pek başarılı olduğu söylenemezdi ve kendiside bunu fark etmiş olmalıydı. Kendini gösterdi ve bana doğru yürümeye başladı.

“Ben de sana pusu kuruyordum.” dedi, güldüm. “Tamam, açıklamasını yapabilirim. Nasıl göründüğünü bilmiyorum ama kesinlikle anladığın gibi değil.” ne anladığımı bende bilmiyordum ama kadının ciddiyetini de gözden kaçırmamıştım.

“O halde dinliyorum.” dedim. Mari’ye karşı kontrol bana haz vermişti.

“Aslında kötü bir şey yapmak için buradaydım. Yani, kötüden kastım kötü değil, yanlış bir şey.”

“Beni öldürmeyeceğini biliyorum, mallarıma göz dikmediğini de. Kara kalpli bir cadı da değilsin ki öyle olsaydı işim çoktan bitmişti. Peki, burada ne işin var Mari?” aklımdan edepsizce şeyler geçti. Mari’nin yüzündeki gölgelerde ise hüzün vardı. Kendimden utandım.

“O annemindi. Satmak istememiştim ama paraya ihtiyacım vardı. Pişman oldum, geri almak için çok dil döktüm ama nafile! Annemden kalan tek şey olması onun için hiç bir şey ifade etmiyormuş. Ona lazımmış.” konuşurken gözleri dolmuştu.

“Tamam, neymiş o? Sakin ol ve anlat bana.” dedim. Mari, şimdi hiç de o güçlü hancı kadın gibi görünmüyordu gözüme.

“Kolye. Annemin kolyesi, Kir-An Sembolü olan, bakırdan bir kolye. Ona ihtiyacı varmış. Çok para verdi, şimdi pişmanım. Parasını geri vermeyi teklif ettim ama olmaz dedi.”

“Kim? Mari.”

“Bay Yetenekli… Daha önceden de geldim. Üst katta yok, giriş katında da.” dedi. Şaşırdım. Bir büyücünün evine gizlice girmişti, kesinlikle evlenilecek bir kadındı.

“Nasıl yani! Gizlice evine mi girdin?”

“Aslında iki kez.” dediğinde beynim karıncalandı. İşte bu tam bir ustalıktı. Bir büyücünün evine art arda girebilmek kesinlikle hüner isteyen bir şeydi. Mari bana ya yalan söylüyordu ya da damarlarında maharet akıyordu.

“Sadece bodrum kata bakmadım.” dediğinde karnıma bir yumruk yemiş gibi oldum.

Zindanlar karanlıktır, rutubetlidir ve fareler her yerdedir. Yiyecek yoktur, yağmur sızdıran duvarlar siz nerede olursanız olun üstünüzü ıslatır. Kemiklerinize kadar donarsınız ve haykırmalarınızı sadece sizin gibi karanlığı paylaşan esirler duyar. Böyle bir yerde iki sene kalan birisinin bodrum katlarını sevdiği söylenemezdi. Düşünce boğazımı sıkıyordu.

Fark ettim ki, Mari için oraya girme planı yapmaya hazırdım. Ona âşık olduğumu o anda anladım. Kendimi feda edebilirdim. Neden sonra birisi beni dürttü ve kendime geldim. Aptallık! Başka hiçbir şey girişimimin yanıtı olamazdı.

Bir büyücünün en değerli eşyalarını çeşitli tuzaklar ve mühürlerle saklı tuttuğu bir yere girmek ki burası basık, dipsiz ve muhtemelen böceklerin cirit attığı, cinlerin kahkahalarla dans ettiği acayip derecede karanlık dehlizlere açılan, tuhaf yaratıkların kafeslerden kurtulmak için can attığı bir zindana giden yolun girişi olan bodrum katına inmek… Kesinlikle aptallıktı. Bir büyücünün nefretini ve lanetini üzerime çekmeyi hiç söylemiyorum bile.

Mari bana bakarken uzun bir süre nasıl bir işin içine girdiğimi düşündüm. Evet, âşık olabilirdim. Hem de körkütük cinsinden ama bu yine de aklımı kullanmama engel olmamalıydı. Mari’yi avutmalıydım, onu sakinleştirip başka bir yol bulmalıydım. Onu Kılıcın Uykusundaki güzel işine geri göndermeli ve Bay Yetenekliyle konu hakkında görüşmeliydim. Bunları deneyebilirdim. Bir yolunu bulurdum, hep bulmuştum.

Ama bir bodrum katına inmek için hiçbir mantıklı cevap bulamıyordum.

Bodrum katlarını hiç sevmezdim.

Ah Sevgili Mari” için 2 Yorum Var

  1. “Bir büyücünün evine gizlice girmişti, kesinlikle evlenilecek bir kadındı.”

    Devamı gelebilecek bir öykü gibi duruyor, ama gelmese bile gerçekten güzel. Birinin yaşamından fantastik bir kesit, ne öncesi var ne sonrası, bu haliyle de güzel. Ben beğendim gerçekten.

    Tebrikler.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *