Öykü

Eksik Hatıralar Durağı

Bengü Akagül’e…

Ötekilerin hepsinin yıkılıp çözüldüklerini görmüş oldukları için, içlerinden belki de böylesine sarsılmaz bir direniş için gereken gücü hangi gizli kaynaklardan almış olabileceğimi sormaktaydılar.

Satranç – Stefan Zweig

1.Aklımı Çeler Melodik Bakışlar

Bir taş attığımı düşünüyorum bazen denize. Ama yarılıvermiyor Musavari bir titreyişle. Zaten Musa da bir taş atarak yarmamıştı ya Kızıldeniz’i, neyse…

Bulutlar misali baloncuklar yüzüyor hayal bahçemde. Bunun tek sebebi yalnızlık oluyor genelde. Yalnızken insan daha çok düşünür çünkü. Daha çok hayal eder. Zaman daha yavaş akar.

Akmadı.

Öyle hissederiz çoğu zaman, ama hızını değiştirmez zaman. Bilincinde miyiz peki bunun?

Zaman zaman.

İstemsizce mutlu oluruz, istemsizce ağlarız ve istemsizce severiz aslında. Duygularımıza karşı koyabilmeyi kimse öğretmedi çünkü bize. Duygusuz insan mı olmak daha zordur, yoksa duygularına karşı koyamamak mı?

Hoş bir melodi okşadığında kulaklarımızı ve sıcak bir meltem yaladığında vücudumuzu, güzel bir kadın sureti belirivermez mi zihnimizde?

Biliyorum, genelleme yaptığımın farkındayım elbette, ama o gün bir kadın sureti belirivermişti zihnimde. Bunu ben istemedim herhalde. Zira duygulara karşı koyulamadığını belirtmiştim birkaç cümle önce.

Hoş bir melodi ve sıcak bir meltem.

Melodi de olabilirdi kadının adı (bakmayın öyle), Meltem de.

Ama ikisi de değildi. Çok şükür!

Nereden mi biliyorum? Henüz öğrenemedim de ondan. İnsanlar olarak en büyük hobilerimizden biri bilmediğimiz şeyler hakkında yorum yapmaktır.

Yapmamalıyız.

Hani der ya bir yazar, “O ana kadar bir şeyi kaybetmek için önce elde etmek gerektiğine inanmıştım. Neticesinde, sizin olmayan bir şeyi kaybedemezsiniz…“*1 devamında ise yanıldığından bahseder, ne de güzel getirir cümlenin sonunu:

Çünkü ben, gördüm ve kaybettim.“*1

Görerek kaybetmek, severek kaybetmekten yeğdir, der ve geçerim.

Kaybetmek.

2.Dünyanın Gerçekleri Aslında Hayallerdir*2

Rezidansının balkonundan sarkan bir adamın gülümsemesiyle, hasır koltuğuna oturup yorulmuş ayaklarını dinlendiren bir çiftçinin gülümsemesi eşit değil midir sizce?

Aynı mutluluğu simgelemez mi gözler, yoksa farkındalık mı yaratmak isterler?

Bilinmez.

Bilenler bilir ama. Genelde bilinmez.

Sevmez mi bizi hayat yeterince, yoksa biz mi sevemeyiz hayatı gerektiğince?

Bu da bilinmez.

Bilinmezlerle dolu bir dünyada yaşamak niye peki?

Niye?

Peki.

Şirine güzel olmasaydı eğer, sever miydi onu bütün şirinler?

Yoksa güzel olmakla mı alakalıdır sevilmek? Yetmez miydi yufka yürekli oluşumuz?

Nasıl olsa rızık Allah’tan!

O korur ve kollar bizi. Sever bizi O, kimse hatırlamadığında bile.

Yalnız kaldığımızda yaratıcıya mı sığınırız, hayalini bile kurmaktan mutluluk duyduğumuz insana mı?

İnsan insana sığınır mı demeyin.

Deneyin.

Özgür olun ve korkmayın.

Korktuğunuz zaman yenilirsiniz çünkü.

Yenilmek istemezsiniz.

Değil mi?

Dik durun ama kimseye de diklenmeyin” der ya hani yüce gönüllü bir adam, ne de güzel der. Ne de güzel özetler durumu.

Sevin.

Sevmekten de korkmayın. İnadına sevin. Kaybettiğimiz şeyleri daha çok sevmeliyiz. Daha çok sevmeliyiz ki hayallerimizi gerçekleştirebilelim. Çünkü hepimiz tek bir hayalin ortaklarıyız.*3

İnadına sevmek.

3.Tekdüze Hayat Kalabalığı

Kökten değiştirmek mi gerek sıradan hayatımızı, yoksa her geçen gün yeni bir şey eklemek mi?

Direnmek yeter bazen.

Salisenin, saniye, dakika ve saatten daha olgun olduğunu öğrenmiştim geçenlerde.*4

Henüz parlayamamış genç bir yazar adayından hem de.

Eski bir mücevherin yeni bir sahibe verilmesi çok acı sonuçlar doğurabilir. Mücevher de durdukça yıllanmaz mı?

Amenna!

Acı bir sonuç, bitmemiş bir eylemden daha kötüdür.

Sonuçlardır insanı bitiren, başlangıçlar değil!

Otobüsün en arka koltuğunda başını cama yaslar ve düşünürsün?

Neyi?

Ölümün provasıdır aslında o. Kimse bilmez.

Tarihle yaşıtmış güzellik.*4

Peki ya mutluluk, o da tarihle yaşıt mıdır?

Orada bir duralım. Orada. Tam orada!

Güzellik mutluluk getirdi de biz mi bilmedik?

Hep kalacak olan, ebedi olan kalmalı. Onu üzmemeli, onu sevmeliyiz.

Karşılıksız bırakılmamalı bir yaz gününde sıcak bir meltemin vücudumuzu yalaması.

Kısıtlamalara karşı çıkmalı ve özgürlüğümüzü savunmalıyız.

Çünkü biz, aynı toprakta yetişen, ayrı dallarda yeşeren, aynı rüzgarda devrilen çiçekler gibiyiz.

Çünkü biz, aynı yağmurdan dökülen, ayrı dağlardan süzülen, aynı denizde can veren nehirler gibiyiz.*5

Ve şimdi…

Kaybettiğimiz şeyleri inadına severek direnişe geçebiliriz.

 

*1: Düzbeyaz Bey’in Kelebek Leşi Koleksiyonu adlı öyküden / Onur Selamet

*2: Berenice adlı öyküden / Edgar Allan Poe

*3: Varolmayanlar adlı kitaptan / Doğu Yücel

*4: Üç Maymun Ya da İnebahtı Zaman Patladı adlı öyküden / Onur Altan

*5: Biz Senle adlı şarkıdan / Cem Adrian

Eksik Hatıralar Durağı” için 6 Yorum Var

  1. Harika bir yazı dizisi olmuş. Elinize sağlık.
    “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür; ve bir orman gibi kardeşçesine; bu hasret bizim…” : Nazım Hikmet/Davet

  2. Ellerine, kalemine sağlık Bahricim. Bir şeyler yazayım diyorum ama sen gereken ne varsa anlatmışsın. Son cümleni yazarak bazı şeyleri vurgulamış olayım en azından.

    Ve şimdi…

    Kaybettiğimiz şeyleri inadına severek direnişe geçebiliriz.

  3. Hoş bir yazı olmuş. Hani yemeği yersiniz hoşunuza gider ama daha doymadan yemek biter ya, sanki biraz daha devam edilse iyi olurdu ama bu şekilde de çok güzel. Okurken sıkılmadığım, güzel bir yazı.

  4. Merhabalar. Bireyi merkeze alan hikâye türünde bir örnek olmuş.(edebiyat öğretmeni gibi oldu. 😀 ) Neyse. Kelimeleriniz, felsefeniz ve cümleleriniz ilgi çekici olmuş. Ellerinize sağlık…

  5. Senin yazıların zaten hep böyle ki.

    Harika!…

    Kimseye diklenmeden dik durmak zor olabilir… Severim çokça çoğu şeyi, ama maalesef, inadına sevemem bağzı şeyleri.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *