Öykü

Gözcü Gordo

Sınır Orman’ı baştan başa dolaşan kuş cıvıltıları giderek azalıyordu. Yavaş yavaş çöken karanlık, küçük orman sakinlerinin sağ kalma mücadelesi verecekleri yeni bir gecenin daha başlamak üzere olduğunu haber veriyordu. Gordo, çıkınındaki kurutulmuş et ve buğday ekmeğini çıkararak karnını doyurmaya başladı. Yemeği bitince üzerinde durduğu eğri büğrü ahşap gözcü kulesinden gün batımını izleyerek ninesinin hazırladığı meyve suyu karışımını yudumladı.

Gordo, geceleri ormanın sessizliğinde nöbetini tutarken korucu olacağı günlerin hayallerine dalardı. Gelecek yaz ilk talimlerine başlayacak ve o fiyakalı korucu kıyafetiyle köyde gerine gerine dolaşmanın hazzını tadacaktı. Hava iyice kararınca kulenin tepesindeki küçük kulübesine girip cebinden çakısını çıkardı ve kulübe duvarına kazıdığı mızrak figürüne odaklandı. Her gözcü geleneksel olarak görevi süresince bu duvara kendi hünerini yansıtır ve altına da imzasını atardı. Bu işte pek yetenekli olmayan Gordo mızrağını tamamladı ve altına tarihi ve adını ekledikten sonra karşısına geçip şöyle bir baktı. Yüzünü buruşturup tekrar yerine döndü. Bu esnada koca bir pibaz kuşunun birkaç adım ötesinde ona doğru bakmakta olduğunu gördü. Uzun gagalı, iri gövdeli, mavi tüylü ve kısık gözlü bu hayvanların yüz yaşına kadar yaşadıkları söylenirdi. Oldukça zeki olan pibazların en büyük hüneri hırsızlıktı. Yemek aşırmaları dışında bazen sadece eğlenmek için insanların çeşit çeşit eşyalarını çalar sonra da bunları olmadık yerlere bırakırlardı. Gordo’nun köyünde dolaşırken bacasında şapka olan bir ev ya da dallarında çeşit çeşit pipoların asılı olduğu bir ağaç görmek gayet normal sayılırdı. Gordo, pibazların kendilerine has bir şaka anlayışı olduğunu düşünürdü. Köy halkı pibazları tüm tuhaflıklarına rağmen sever, onların kolayca aşırabilecekleri yerlere yemekler bırakırlardı. Pibazlar bazen gagalarında bir pabuç ya da oyuncakla alçaktan uçarak köyün çocuklarını dakikalarca peşlerinden koşturur, ufaklıklar iyice yorulunca gagalarındakini düşürür ve kahkahayı andıran ötüşleriyle gözden kaybolurlardı. Bu tuhaf kuşlar korkutucu görünüşlerine ve garip huylarına rağmen köy halkı tarafından köyün vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilirdi ve onlara asla zarar verilmezdi.

Gece ilerledi. Haftalardır nöbet tutan Gordo içinden “Bu son” diye geçirdi. Yarın sabah yeni gözcü gelecek ve görevini devreden Gordo köyüne geri dönecekti. Yıllardır hiçbir olağanüstü durum yaşanmamış olmasına rağmen köyün giriş yollarına dikilmiş olan dört gözcü kulesi hâlâ önemseniyor ve buralarda görev alacak gençler titizlikle eğitiliyordu. Gordo, ninesinin anlattığı hikâyelerde vahşi Mormotların köylerinde neler yaptıklarını defalarca dinlemiş olmasına rağmen pek çok yaşıtı gibi bunları pek ciddiye almıyordu. Ne de olsa beş nesilden fazla bir süredir tek bir Mormot gören bile olmamıştı. Bununla birlikte geçilmesi yasaklanmış olan Sınır Orman’ın derinliklerinde neler olup bittiğini bilen de yoktu.

Gordo battaniyesinin altına girdi ve karanlığı yaran ay ışığının aydınlattığı uçsuz bucaksız yeşilliğe bakarak yine düşüncelere daldı. Bir süre sonra göz kapakları giderek ağırlaştı. Gözlerini açıp kapaması arasında geçen süre giderek uzuyordu. Tam bu esnada sağ kolunda aralıklarla bir acı hissetmeye başladı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kulede kendisine eşlik eden pibazın sivri gagasıyla kolunu gagaladığını fark etti. Bir yandan kolunu sıvazlarken bir yandan da hayvana “Bu sefer neyin peşindesin beleşçi?” diye çıkıştı.Pibaz, pek alışık olmadığı sesler çıkarıyor ve olduğu yerde geniş kanatlarını açıp kapatarak tüm heybetiyle dikiliyordu. Gordo ayağa kalkmasıyla birlikte adeta donup kaldı.

Kısa bir süre önce ay ışığı altında sessizce oynaşan yaprakların altında şimdi sıra sıra dizilmiş meşale ışıkları bir sel gibi akıyordu. Gordo ağzı bir karış açık bu etkileyici görüntüye bakarken ayak parmaklarından saçlarının ucuna kadar bir sıcaklık yayıldığını hissetti. Işık seli o kadar hızlı ilerliyordu ki kuleden merdiveni aşağı sarkıtıp köye ulaşmasının imkânsız olduğunu hemen anladı. Yarım kulakla dinlediği gözcü nizamı eğitiminde öğrendiklerini uygulama zamanı gelmişti. Olan bitenin gerçek olduğuna inanamayarak hemen kulübesine koşup titreyen elleriyle çıkınını karıştırmaya başladı. Aradığını bulamayınca bütün çıkını yere boşalttı. Üzerinde adının kazılı olduğu gözcü düdüğünü kapıp hemen dışarı çıktı.

Gordo’nun görev yaptığı gözcü kulesi Sınır Orman’ın bitişiğindeki son kuleydi. Bu noktadan köye kadar üç kule daha vardı. Kuleler arasındaki mesafe düdük sesinin duyulabileceği şekilde özenle ayarlanmıştı. Son kuledeki gözcü düdüğünü öttürdüğünde bir sonraki kuleye uyarı gönderilmiş oluyor, bu şekilde devam edilerek köyün girişindeki gözcüye kadar ulaşılıyordu. Köye uyarı gittiğinde tüm köy halkı yıllarca çalışılarak hazırlanmış olan yeraltı sığınaklarına gizlenip tehlike gelmeden kendini koruyabilecekti.

Gordo düdüğünü dudaklarına götürdüğünde ayakları titriyor, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Derin bir nefes alıp düdüğünü öttürmeye çalışsa da bir türlü kendini toparlayamıyor daha şiddetli ağlıyordu. Başını çevirip aşağı baktığında ışık selinin çok daha yakına geldiğini hatta önden giden birkaçının neredeyse kuleye varmak üzere olduğunu gördü. İçinden, “Son görevim, son görevim” diye sayıklarken titremesine hâkim olamadığı elleriyle düdüğü bir kez daha dudaklarına götürüp üflemeye çalıştı. Tam bu esnada aşağıdan atılan bir mızrak kulübenin duvarına büyük bir gürültüyle saplandı. Kaba saba yapılmış bu mızrağa bakakalan Gordo henüz eğilmeye fırsat bulamamışken atılan ikinci bir mızrak bu kez tam sağ omzunun altına saplandı. Yere yuvarlanan Gordo acı içinde kıvranmaya başladı. Duyduğu fiziksel acı, köyünü koruyamamış olmanın getirdiği duygusal acıyla birleşerek dayanılmaz bir işkenceye dönüşmüştü. Gözyaşları yerde birikmeye başlayan kanına karışan Gordo çaresizlik içinde olduğu yerde hırıltıyla nefes alıp vermeye çalışıyordu.

Artık ayağa kalkamayacak durumda olan Gordo yattığı yerde kısık gözleriyle ona bakan pibazı gördü. Avucunun içinde sıktığı kan içinde kalmış düdüğünü kuşa doğru uzattı ve artık neredeyse fısıltı şeklinde duyulabilen sesiyle, “Pibaz… Kule… Uç…” dedi. Kafasını sağa sola çevirerek uzun uzun Gordo’ya bakan Pibazsakince birkaç adım attı ve gagasıyla Gordo’nun avucundaki düdüğü alıp havalandı. Gordo sırtüstü yatarak gökyüzünü izlemeye başladı. Hayatının son anlarında yıldızları izlerken aşağıdan geçenlerin homurtuları ve etrafı yakıp yıkma sesleri adeta kulaklarını yırtıyordu. Artık bütün köyün kaderi pibazın düdüğü nereye götüreceğine bağlıydı. Belki köyde bir samanlığa bırakır, belki bir ağaca asar, belki de yuvasına kadar götürürdü. Artık ağlamıyor sadece sonunun bir an önce gelmesini istiyordu. Bir süre bu şekilde kaldı. Sonra gökten bir yıldız kaydı. Uzaklardan bir düdük sesi işitildi. Gordo gülümseyerek son nefesini verdi.

Gözcü Gordo” için 16 Yorum Var

  1. Şahsen hikayene BAYILDIM!!! Kısa ve önemli durumları anlatan yazıları ve öyküleri severim.Bu da öyle bir iş olmuş açıkçası.Sonuna kadar sıkmadan okuttu hikayen.Zaten sonuna ulaşmam çok zaman almadı 😀
    Tek bir şey söyleyeceğim negatif olarak,o da saldırıya uğrayacak olan köyün önemini okuyucuya aktarmak.Eğer bu öge de kısa ve öz bir paragrafla aktarılırsa benim açımdan çok tatlı bir iş olur.Yeni seçkilerde de görmek dileğiyle.

  2. Çok beğendim. O kulede, Gordo’nun yanında izledim olup biteni sanki. Helal olsun. Harika bir öyküydü. Enes bahsetmese köy ile ilgili bir paragraf neden yok diye düşünmezdim ama Enes’e katılıyorum. Yerinde bir şey söylemiş. Güzel bir paragraf zaten güzel olan öykünün etkisini önemli miktarda artırırdı.

    1. Öyküde köyün çok anlatılmaması eksiklik hissi yaratmış sanırım. Yorumunuz için teşekkür ederim.

  3. Merhabalar ve hoş geldiniz seçkiye. Birkaç tavsiye de benden olsun naçizane -artık ne kadar haddimse-. Öncelikle daha etkili bir giriş okuyucuyu öyküye çekecektir. Sonraki ise tam olaylar başladığı sırada, yani öykünün heyecan düzeyini artırdığınızda araya eklediğiniz bilgilendirici paragraf o etkiyi zayıflatıyor, öyküyü monotonluğa sürüklüyor. Sonra tekrar bir toparlanma evresi derken… Neyse fazla kurcalamadan biraz da öveyim: Gayet yaratıcı bir öyküydü, anlatımızı okuması rahat ve üslübunuz gayet yerinde, belki biraz süslenebilir bilemiyorum. Ayrıca öyküdeki yaratıcılık da bende büyük beklentiler uyandırdı. Kim bilir gelecek seçkilerde sizden birbirinden ilginç öyküler okuruz belki 🙂 Öykünüzü gayet beğendim ve gelecek seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum.

    1. Bahsettiğiniz bilgilendirici bölümün öykünün hızını biraz kestiğini ben de yazarken fark ettim ve bu yüzden olabildiğince kısa tutmaya çalıştım. Eleştirileriniz için teşekkür ederim.

  4. Hakan öncelikle ellerine sağlık. Öykün gayet güzel gerçekten. Bana göre bazı öyküler, konu odaklı olup karakteri anlatırken, bazıları ise karakter odaklı olup konuyu anlatır. Sanıyorum ki senin hikayende önemli unsur konudan ziyade karakterin kendisiydi. Yani Gordo. Bu sebeple yapacağım tek eleştiri Gordo ile alakalı olacak. Bence okuyanın Gordoyla empati kurması için, bize Gordoyu biraz daha anlatabilirdin. Tek hayalinin Korucu olmak olduğunu belirtmişsin. Ama bu bence yeterli değil. Nedenlerini de bize biraz verseydin, sanıyorum ki okuyan ve Gordo arasındaki bağ daha güçlü olurdu. Sevgi ve saygıyla 🙂

  5. Dediğiniz gibi karakter odaklı bir öykü yazmaya çalıştım. Gelen yorumlar genelde köyden ve Gordo’dan daha fazla bahsedilmesi gerektiği yönünde oldu. Bu durum hem eksikliğimi görmem hem de merak uyandırmış olmam açısından beni sevindirdi açıkçası. Yorumunuz için teşekkür ederim.

  6. Merhaba, hoş geldiniz. Sayın Osman’ın ve Sayın Umut’un yorumlarına katılıyorum. Öykünüz güzel ve akıcıydı. Ellerinize sağlık. Yanlış anlamazsanız ve uygun görürseniz karakter konusunda birkaç şey de ben eklemek istiyorum. Belki bu yöntemi yapmış olabilirsiniz.
    Karakter oluştururken şöyle bir yol izleyebilirsiniz;
    1. Karakterin ismi nedir?
    2. Kaç yaşında
    3. Cinsiyeti
    4. Ailesi yaşıyor mu?
    5. olaylar karşısında tepkisi nasıl?
    6. zeki mi, aptal mı, duygulu mu?
    bunlar gibi bir çok şey eklenebilir. Şimdilik yukarıda sorduğumuz sorulara cevap arayalım.
    1. Gordo
    2. yirmili yaşlarında
    3. Erkek veya kadın
    4. Gordo ailesini küçük yaşta haydutların saldırısı nedeniyle kaybetmiştir. Bu nedenle köyünü korumak için adım atmış ve gözcü olmuştur.
    6. Büyük bir olay yaşandığında heyecanlıdır yerinde sabit kalabilir.
    6. zeki ve duygusaldır.
    Örnek: “Gordo gördüğü manzara karşısında heyecandan düdüğünü dudaklarına götürdüğünde ayakları titriyordu. Köyünün başına geleceklerini düşündüğünde gözlerinden yaşlar süzüldü. Derin bir nefes alıp düdüğünü öttürmeye çalışsa da bir türlü kendini toparlayamıyor daha şiddetli ağlıyordu.”
    Buna benzer bir çalışmayla karakter canlı kanlı önümüzde duracaktır. Gelecek seçkilerde görüşebilmek dileğiyle…

    1. Merhaba, vakit ayırıp tavsiyelerde bulunduğunuz için çok teşekkür ederim. Benim karakter yaratma yöntemim biraz farklı. Zeki bir karakterin bir yerde aptalca bir karar vermesi ya da cesur bir karakterin beklenmedik şekilde korkuya kapılması bana daha gerçekçi geliyor. Karakterleri özelliklerine göre kalıplara sokmak istemiyorum açıkçası. Beşinci sorunuzda yazdığınız olaylara tepki konusunda karakterin tahmin edilemez olmasını tercih ediyorum. Örneğin bu öyküde Gordo’nun kulede düdüğü üfleyemeyecek kadar kendini kaybedeceğini yazana kadar ben de bilmiyordum 🙂

  7. Merhaba,
    Çok temiz yazılmış bir öyküydü. Anlatacağını direk anlatan, dolambaçlı yollara girmeyen, duygusal ve yer yer neşeli.
    Göze batan bariz bir kusur göremedim. Temayı güzel kullanmışsınız. Kuşları çok sevdiğim için pibaza da kanım ısındı, finalde de gayet güzel kullanmışsınız kuşu.
    Diğer seçkilerde de okumak isterim öykülerinizi.
    Kaleminize kuvvet.

    1. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim Öznur Hanım. Gelecek seçkilerde görüşmek üzere…

  8. Merhaba 🙂
    Sanırım seçkideki ilk öykün? Aramıza hoş geldin 🙂
    Gerek anlattığı şey olarak, gerek diyara dair sunduğu ayrıntılar olarak çok beğendim. Özellikle o tatlılar tatlısı kuşu… Hoş bir gizemi, kişiliği ve merak ettiriciliği var. Bilirsin, insanlık olarak bir başka türle “dostça” iletişim kurabilme açlığımız var ya… İçimdeki o açlığa hitap etti.
    Öykünde iki minicik yazım sıkıntısı fark ettim. Büyük meseleler değil, hemen hepimiz yapabiliyoruz. İlkinde:
    “durumda olan Gordo yattığı yerde kısık ” diye ortasından kestiğim cümlede “Gordo”dan sonra virgül olmalıydı sanırım.
    İkincisinde: “bakan Pibazsakince birkaç adım attı”diye aldığım yerde, “Pibaz”dan sonra boşluk olmalıydı 🙂

    Anlatımına diyeceğim yok. Temel temaları kullanarak, en az kelimeyle mevzuyu anlatmışsın. Yine de, karakterin yaşadığı dehşeti daha derin hissetmek isterdim. Köydeki insanlara karşı hislerini bilmek, başarısızlığın onun için ne menem bir şey olduğunu tatmak… Bunun için de, sanırım, bize hem karakteri hem de diyarı biraz daha tanıtmalı, öykünü uzatmalıydın.
    Olsun. Dert değil. Bu hali de yeterince güzel bence.
    Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

    1. Merhaba,
      Evet, seçkideki ilk öyküm, hoş bulduk 🙂
      Öyküyü sevmenize çok sevindim, güzel yorumlarınız için de çok teşekkür ederim.

  9. Öyküye harika detaylar ekliyorsunuz:
    Her gözcü geleneksel olarak görevi süresince bu duvara kendi hünerini yansıtır ve altına da imzasını atardı.
    Aradığını bulamayınca bütün çıkını yere boşalttı.

    Osman Eliuz’un yorumuna katılıyorum. Bilgilendirme kısmı ritmi yavaşlatmış, ki siz de fark etmişsiniz. Bunun haricinde yüksek bir temposu vardı, heyecanla okudum. Benim pek beceremediğim bir teknik. Elinize sağlık. Tekrar görüşmek dileğiyle…

    Ayrıca küçük bir öneri sunmak isterim; “meyve suyu” yerine hoşaf gibi bir kelime kullanmanız öykünün dünyasına daha uyacaktır diye düşünüyorum.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *