Gözlerini tavana çevirip derin bir iç çekti. Elerini klavyenin üstünden hala çekmemişti. Başını sağa sola çevirerek rahatlamaya çalıştı. Oturduğu eski püskü koltuğunun üstünde rahatsızca kıpırdadı. Koskoca eve kafa tutar gibi sert sert bakındı duvarlara. Gözü kitaplığına takıldı. Aniden çıkan ılık bir rüzgar gibi bir tebessüm geçti gitti yüzünden. Arkasına yaslandı ve yanında duran sigara paketine uzandı. Yavaşça çıkardı sigarasını ve ateşe verdi. Derin bir nefes çekerken zehrin içine işleyişini hissetti. Bir müddet içinde tuttu nefesini ve başını yukarı kaldırarak dumanı özgürlüğü ile kavuşturdu. Japon mahallelerini andıran pembe balon şeklindeki lambasından çıkan ışığın önünde dans eden dumanı seyretti bir süre. Sigarası bitene kadar aynı sahneyi defalarca tekrar etti. Sigaranın kül tablasında sönerken ki halini inceledi ve gülümsedi. Bakışlarını tekrar bilgisayarının ekranına çevirdi. Ne yapacaktı? Sağ alt köşedeki saate takıldı gözü; gece 3:02’yi gösteriyordu. “Uyumalı mıyım?” diye geçirdi zihninden. “Yapacak daha iyi bir şeyin var mı?” diye sordu kendi kendine. “Yok galiba” diyerek yanıtladı yine kendini. Bilgisayarını hızlıca kapattı ve mutfağa doğru hantal adımlarla ilerledi. Işığı yakmadan bir bardak kaptı kendine ve içine suyu boca etti. Suyu içmeden önce üç saniye durdu düşündü. Her yudumda suyun o lezzetini yaşattı kendine. Boğazından akıp gidişinin keyfine vardı. “Ne kadar da güzel su içmek” dedi kendi kendine.
Bir bardak daha su doldurduktan sonra yatağının yanındaki yer yer parçalanmış, çekmecesi bozuk komodinin üzerine bıraktı. Telefonunu her zaman yaptığı gibi yastığının altına fırlattı. Etrafına baktı iyice ve odasının kapısını sıkı sıkıya kapattı. Böyle yaptığında sanki yalnızlığının bir kısmını dışarıda bırakıyormuş gibi hissediyordu. Kendini kandırdığını biliyordu ama buna inanmak ona iyi geliyordu. Işığı söndürdükten sonra çocukluğundan beri ayrılmadığı yorganın o tanıdık kokusunu içine çekti ve başını yastığına koydu. Adını yalnızlık koyduğu diğer bir yastığına sarılarak gözlerini yumdu. Yatağının içindeki o yumuşacıklık hissini yaşadı kısa bir süre. Yastığının altındaki o tanıdık telefonunun verdiği rahatsızlığı, yatağının tam beline gelen kısımdaki çıkıntının verdiği huzursuzluğu, eskimiş parkelerinin yersiz yersiz çıkarttığı tıkırtıların korkusunu yaşadı. Böyleydi işte. O kadar yalnızdı ki diğer insanların pek dikkat etmediği şeylerin tadına varırdı. Kapattığı gözlerinin ardında kendiyle konuşmaya başladı.
Başkaları…
Ne olmuş başkalarına?
Biliyorsun işte.
Hayır bilmiyorum. Hem bilsem de duymak istiyorum. Anlatmayacak mısın?
Anlatacağım elbette.
Başkaları işte, hayatlarının hareketliliğine o kadar çok alışmışlar ki fark etmiyorlar böyle güzellikleri. Yatağa yattıklarında o huzuru bulamıyorlar. Zihinleri asla rahatlanmıyor. Yenidünyalara küçücük bir kapı açmayı başaramıyorlar. Uyurken bile yaşadıkları dünyada kalıp ertesi günün telaşına kapılıyorlar. Ne acı değil mi?
Hem de çok.
Oysa sen ve ben öyle değiliz. Anlıyorsun değil mi?
Anlıyorum sahip.
Söyleme şöyle! Ben senin sahibin değil yoldaşınım.
Bu konu hakkında defalarca tartıştık ve ikimizin de haklı olduğuna karar verdik. Biliyorsun.
Neden karanlıklar içindeyiz biz?
Çünkü yaratmaya başlamadın da ondan.
Haklısın. Öncelikle her zamanki konuşmamı yapmaya başlıyorum.
Heyecanla bekliyorum.
Gündüzün üstünü örtse de güneşsiz bulutlar. Her karanlık yanında aydınlığı getirir. Gecenin içinde zayıf kalsa da ay ışığı; güneşin altında eriyip gitmez karanlık. Nasıl söndürürse su ateşi, ateş de isterse yakıp buhar eder suyu. Her gece gözlerimizi esir ettiğimiz karanlık, küçük bir kapıyı aralamamızla bize getirir aydınlığı.
Yine kar yağıyor sahip.
Biliyorum ve biliyorsun karı severim.
Evet, kar tanelerinin ışığı getirdiğini düşünüyorsun.
Sadece ışığı mı? Oysa kar, bize masumiyeti, mutluluğu, sevinci, kederi ve huzuru da getirir. Ne güzel yağıyor değil mi?
Hem de nasıl. Şu manzarayı görüyor musun? Üstümüze kar yağarken aşağıdaki orman nasıl da güneşi selamlıyor. Muhteşem.
Gerçekten öyle. Haydi, aşağı inelim mi ne dersin?
Olur.
Çok sıkıyorsun kendini. Bırak da bedenin coşkuyla karşılasın havayı. Kar tanelerinin yanından yumuşayarak geçip gitmesine izin ver ve içine çek rüzgarın getirdiği kokuyu.
Kapalı göz kapaklarının ardına vuran gün ışığı ile araladı gözlerini. Sıkılgan bir tavır sergiledi kendi kendine. Uyuşuk adımlarla kalktı ve odasının perdesini sıkıca kapattı. Yeniden yatağına oturup elini yastığının altına atarak telefonunu çıkardı. Saat 13:05’di. Telefonu yerine bırakırken etrafına bakındı ve kısa bir süreliğine düşündü. “Yapacak daha iyi bir şeyim yok,” diye mırıldandıktan sonra yarısı soğumuş yatağının içine girdi yeniden. Sırtını, perdeleri yarıp geçmek isteyen güneşe döndü ve yorganını kafasının üstüne kadar çekti. Yine o tanıdık kokuyu ciğerlerine çekti. Dudaklarındaki yarım tebessümle yumdu gözlerini.
Yine beni yalnız bıraktın sahip.
Ah! Biliyorsun zihnim ne kadar sevse de seni, bedenim uykuya yenik düşecek kadar hain bana.
Bedeninin uykuyu bu kadar sevmesi çok tuhaf geliyor bana.
Bana da öyle. Söyle bakalım bugün beğendin mi kendini.
Bayıldım. Kanatlarımın olması hoşuma gidiyor biliyorsun.
Özgürlüğe uçmak güzel ama yürümeyi ve koşmayı da en az uçmak kadar sevdiğimi biliyorsun.
Kuzgun olmak güzel sahip çünkü ne zaman kendimizi loş bir ortamda bulsam koşmak zorunda kalıyoruz.
Haklısın ama bir ejderhayla göklere süzülmenin, bir atın üstünde ufka koşmanın ve karanlık getirenler ile savaşmanın sıkıcı olduğunu söyleme bana.
Değil ama biliyorsun arada sırada böyle hissetmek de çok güzel.
Görüyorum da yine siyahın mavi parlaklığına aldanmışsın.
Yarın ne olacağız sahip?
Düşünmedim. Yarın da belki dansçı oluruz. Duyduğumuz güzel bir melodiye kendimizi kaptırıp içimize dolan huzurla dans ederiz.
Kulağa güzel geliyor.
Belki bu sefer de sen hayal kurarsın ve sen benim sahibim olursun.
Yapma sahip! Hayal ürünleri ne zamandan beri hayal kurabiliyor?
İnsan yaratıldığından beri…
Gecenin bu saatinde öylesine dolaşırken nasıl oldu da bu öyküye denk geldim? Daha ilginç olanı gözlerim yarı uykuluyken neden hikayeyi okumaya karşı kendimi zorunlu hissettim? En ilginç olanıysa azıcık uçuk bir kafayla öyküyü nasıl sevebildim?
Diyaloglar güzeldi. Aradaki paragraflar ise ayrı bir güzeldi. Böylesine güzel bir öykü için kutlarım sizi.
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Biraz geç oldu ama bu gece de bakasım geldi =) Ruh haliniz yönlendirmiş diyelim.
Umarım öyküler yazmaya devam edersiniz. Bakın bekliyor olacağım 🙂