Öykü

Uyku Eşlikçileri

Ana salon öğrencilerle hınca hınç doluydu öyle ki Rilan olduğu yerde kıpırdanmak için bile boşluk bulamıyordu. Yanındaki arkadaşının acı dolu çığlığı ile ne yaptığını fark edebildi. Mila da kendisi gibi büyücü seviyelerini belli eden yeşil bir cübbesiyle yanında dikiliyordu.

“Ayağımı ezdin.” Mila tek ayağının üzerinde kıvranırken Rilan, birkaç özür sözcüğünü nahoş bir şeymiş gibi ağzında geveledi. Dalgın olan kızın bakışlarını takip eden Mila, kızıl, sarı, kahve ve siyah saç kümelerinden başka bir şey göremedi, Rilan’ın da göremediğine emindi. Bugün son sınıflar için önemli bir gündü, kendileri için değil. Mila bunları düşünürken Rilan’ın neden bu kadar kıpır kıpır ve huzursuz olduğunu bir anda fark etti.

Şehirlerinin en önemli günü olduğu gibi akademinin de en önemli saati hatta anıydı. Altı yılda bir, Tanrı’nın Köpek’i uzun uykusundan uyanır ve on altı gün boyunca kendisini ziyaret edenleri huzuruna kabul eder, insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen isteklerini, yattığı yerden kıpırdamadan sonsuz bir sabırla dinlerdi. Altı yılda bir, on altı gün boyunca şehirleri, güneyin sıcak şehirlerinden, kuzeyin soğuk dağlarına kadar her yerden, kimi masum kimi arsız isteklerini sırtlanıp gelen binlerce insanla dolup taşardı. Azı yerli çoğu yabancı bu kalabalık, şuanda Tanrı’nın Köpek’inin huzuruna varmak için ellerinde kalan son saatleri huşu ile tüketirken akademinin ana salonundaki öğrencilerin bambaşka bir heyecanı vardı. Tanrı’nın Köpek’ine altı yıl boyunca uzun uykusunda eşlik edecek altı rahip adayının isimleri birazdan Başrahip tarafından duyurulacaktı.

Uyku eşlikçileri son sınıfların arasından ama sadece ruhban sınıfından seçilirdi. Akademiyi her ne kadar din görevlileri yönetse de büyü ve sihirbazlık ilimlerinde yetiştirmek için de öğrenciler kabul edilir ama çok fazla ehemmiyet verilmezdi. Başrahip her ne kadar ruhbanlar arasından seçilse de akademideki tüm ilimlere hakim olması beklenirdi. Elbette gençliğinin bir döneminde Tanrı’nın Köpek’i ile de uyumalıydı.

Mila, Rilan’ın omzuna hafifçe dokunarak dikkatini çekmeye çalıştı. “Eminim Berward’ı seçmezler.”

“Seçilmeyecek, amcam söz erdi.” Rilan söylediklerinden emin bir şekilde arkadaşına gülümsedi. Buna rağmen duyuru bitene kadar içi rahat etmeyecekti.

Kalabalıktan yükselen heyecanlı çığlıkların sebebi olan Başrahip’in ufak bir hareketi ile salon katıksız bir sessizliğe büründü. Berward’ı kalabalık arasında bulmaya çalışmaktan Başrahip’in çoktan salonun sonundaki yüksek platforma çıkmış olduğunu fark edememişlerdi.

80 yaşını çoktan geçmiş olmasına rağmen uzun ve dik bedenini örten sade siyah cübbesi akademinin son kademesinde durduğunu vurgularken artık saç kalmamış, bıyıksız ve sakalsız başını örten kukuletasının siyah rengi ise tüm ilimlerde ‘baş’ olduğunu gösteriyordu. ‘En azından Nadwen şehrinde böyle.’ diye içinden geçiren Rilan, Başrahip’in gücünden ve bilgisinden şüphe duyar gibiydi. Başrahibin arkasında dizilmiş allı morlu cübbeler sırası, hocaların da duyuru için hazır olduğunu gösteriyordu.

“Evet, sonunda beklediğiniz gün geldi.” Başrahibin sesinin yaşına rağmen dinç görünen bedenini yalanlayacak şekilde titrek ve kısık olduğunu tüm öğrenciler bilirdi. Büyü hocalarından Faden’in arka sırada kalmasına rağmen işi ele alıp o yaşlı sesi tüm salonda yankılanacak şekilde gürleştirdiğini de. “Birazdan size Uyku Eşlikçileri’nin adlarını duyuracağım ama… öncesinde söylenmesi gereken çok önemli bir konu var. Evet… ben ve tüm eğitmenleriniz kutsal köpeğimize uzun uykusunda eşlik etme onuruna layık olan altı rahip adayını belirledik. Bu demek değil ki bizim seçtiğimiz bu altı kişi illaki bu onuru kabul edecek. Hayatınızdan altı seneyi feda etmenin zorluğunu hepimiz biliyoruz. Şunu unutmayın, daima yerinizi bir arkadaşınıza bırakma şansınız var.” Öğrencilerin tamamı akademi tarihi boyunca seçilen hiçbir rahip adayının bu kutsal görevi reddettiğini duymamıştı. Başrahibin yine de formaliteden bu seçeneklerinin olduğunu hatırlattığını biliyorlardı.

Başrahibin avuçlarının arasındaki parşömen aşağıya doğru genişlerken salondaki heyecan arttı fakat sessizlik isimleri kaçırma korkusu ile çoğaldı. Rilan’a sarılan Mila, Başrahibin ağzından çıkan her isimle birlikte rahat bir nefes aldı. Ta ki Uyku eşlikçilerinin altıncısı olarak Herad oğlu Berward’ın ismine kadar.

“Amcam beni kandırdı.” Rilan kanının damarlarında donduğunu hissediyordu. Mila ilk defa söyleyecek bir şey bulamadığını fark etti. Arkadaşını teselli edemeyeceğini bildiği için sadece kıza daha sıkı sarılmaktan başka bir şey elinden gelmiyordu.

***

“Çok uykum var…” Mila, Rilan’ın onu sürüklemesine karşı koyacak gücü kendinde bulamıyor yine de çenesi uykuluyken bile çalışmaya devam ediyordu Genç kız geceliğinin ne zaman bir cübbe ile yer değiştirdiğini bile hatırlamadığını fark etti. Rilan’ın arkasından kızlar bölümündeki yataklarını terk ettiklerinde, akademinin koridorlarında saatin tam gece yarısı olduğunu duyuran davullar belli belirsiz yankılandı.

Rilan, onu tek kolu ile duvara yapıştırırken Mila esnemesini boğazından geriye gönderen arkadaşının ince elleri ile susturuldu. Rilan’ın kımıldamaması ya da ses çıkarmaması için uyaran bakışları göz kapaklarını zorlayan o tatlı uykuyu yakalayamayacağı kadar uzaklara kaçırdı.

Arkadaşı rahatlayıp ellerini üzerinden çektiğinde Mila “Bu gece nöbetçi öğretmen kim?” diye aceleyle sordu.

“Sonunda uyanabildin mi?” Rilan’ın sitemkar sözleri karşısında Mila mahcup bir şekilde yüzünü buruşturdu. Rilan koridoru tekrar kontrol ederken “Rahip Dorat” diye fısıldadı.

Mila duyduğu ad karşısında dizlerinin boşaldığını hissetti. Dayandığı duvar boyunca yere doğru kayarken “Öldük biz!” diye sessizce feryat etti.

Rilan, Mila’yı tam zamanında yakasından yakalayıp ayağa kaldırdı. “Korkunun ecele faydası yok. Hadi!” Köşeden çıkarak karşı koridora yöneldi. “Berward bizi altıgenin orda bekliyor.” Mila’yı da peşinden sürüklemeyi ihmal etmedi.

“Tanrım! Başka yer bulamadınız mı buluşacak?”

“Neresini isterdin? Kızlar tuvaletini mi?” Rilan, Mila’nın önerisi ile üçünün en son buluştukları sekiz ay önceki olayı anımsatırken gizli bir haz duydu. Gece yarısı tuvalete kızlardan birisi gelince Berward’ı fark edilmeden oradan çıkarabilmek için Mila ani bir kararla şekil değiştirme büyüsü yapmıştı. Kıza benzetmeye çalıştığı Berward’ın göğüslerinden biri büyüyüp diğeri aynı kalmakta ısrar etmiş, üstüne üstlük saçları ile birlikte sakalları da büyüyünce, Rilan gelen kızı uyutmak zorunda kalmıştı. Yine de onları basanın uyur-gezer Niranda olması sadece büyük bir şanstı. Aynada kendisini gören Berward’ı ve gülmekten onu eski haline döndüremeyen Mila’yı sakinleştirebilmek için akla karayı seçtiğini hatırladığında intikamın hazzı iki katına çıktı. İki saniye sonra ise Mila’nın arkasında tekrar kıkırdamaya başladığını duyduğunda Berward’ın o halini arkadaşına hatırlattığı için kendini tekmelemek istedi.

Altıgene gidebilmek için yatakhanelerin olduğu kanattan ayrılıp dersliklerden çıkmaları ve tapınağın ön bahçesine ulaşmaları gerekiyordu. Derslik ve yatakhanelerde düzeni öğretmenleri sağlarken tapınağın içinde ve çevresinde Kutsal Şövalye’ler nöbet tutuyorlardı.

Berrward’ın şövalyelerle ve elbette ki hocalarla arası çok iyiydi. Çalışkanlığı ve uysal hali ile tam bir örnek öğrenciydi. Zaten o yüzden de kutsal köpeğe eşlik etmesi için seçilmemiş miydi? Rilan Berward’ın bu kadar akıllı ve çalışkan olmasına bir kez daha lanet ederken buldu kendini.

Berward’ın dediğine göre nöbetçi şövalyelerden birisi onların geçişini görmezden gelecek, altıgene girdiklerinde zaten görülmeyecekleri için bir sorun çıkmayacaktı. Bahçenin gerisindeki veranda boyunca dizili kalın sütunlardan birisinin arkasına sığındıklarında “Ama hangi şövalye?” diye mırıldandı.

Mila, bir süre sonra bahçenin o tarafına doğru gelen şövalyeyi gördüğünde sırtını sütuna dayayıp inledi. “Alacağın olsun Berward.” Rilan ilk anda arkadaşının neden böyle ani tepki gösterdiğini anlamamıştı. Şövalye yakınlarına gelip adamın yüzü ay ışığında meydana çıktığında Rilan gülmesini saklamak için eliyle ağzını kapamaya çalıştı.

Mila’nın çakmak çakmak gözleri karanlıkta bile parlıyordu. Derin bir nefes alan kız sütunun arkasından ayrılırken baston yutmuş gibi kaskatıydı. Fakat iki saniye sonra şövalyeyi selamlarken ki sesini duyduğunda Rilan, arkadaşının kendini kontrolüne hayran kaldı.

“İyi geceler Aron.” Mila, ay ışığında görülmesini saylayacak şekilde durmuştu. Rilan göremese de en parlak gülümsemesinin yüzüne yerleştirdiğinden emindi.

“İyi geceler Mila.” Şövalyenin heyecanlı sesi, kıza olan tüm ilgisini ortaya çıkarıyordu.

Rilan karanlıktan çıkarken Aron için üzüldüğünü hissetti. Kim bilir Berward şövalyeyi ayarlayabilmek için Mila ile ilgili Aron’a ne teklif etmişti. Kırda Mila ile bir ikindi yürüyüşü ya da Mila’nın saçlarından bir tutam mı? Sürekli uzak durmaya çalıştığı bu hayranına böyle yakalanmakla Mila bunu hak etmişti. Berward’ın intikamı daha da acı olmuştu.

Rilan, çok fazla vakitleri olmadığını hatırlatmak için Mila’nın omzuna hafifçe dokundu. Şövalye Aron, arkadaşından daha hızlı kavrayarak “Sonra görüşürüz.” diyerek geleceğin ve elbette ki Berward’ın vaat ettiklerinin heyecanıyla nöbet yürüyüşüne döndü.

Altıgen şeklindeki yapının altı tane açık taştan blokları yarın sabah kapatılmayı bekler vaziyetteydi. Bloklar yerine oturduğunda içinde kalanın sadece gökyüzünü görebileceği şekilde, köşeli, taştan bir silindir biçimini alacaktı. Önlerindeki bloğu aşıp içeri girdiklerinde Berward çoktan gelmiş iki büyücü kızı bekliyordu.

Sanki sabah altı yıllık uykuya dalacak kendisi değilmiş gibi esmer yüzü sakinlikle onlara gülümsedi. “Neden illa bu arada buluşmak istediğini anlamadım Rilan ama bu Mila’ya çok pahalıya patladı.”

“Sağ göğsün hala sızlıyor mu?” Mila kollarını göğsünde kavuşturmuş alayla rahip adayına gülümsedi. Dişlerini sıktığı dudaklarının ayrılmamasından belliydi. Kıza dönüşüm sırasında ve onu normale döndürmeye çalışırken Berward’ın büyüyen ve küçülen tek göğsünün ona verdiği acıyı unutmamışlardı.

Rilan son anda aralarına girerek birbirlerini didikleyecek olan arkadaşlarını durdurdu. “Eğer tek kelime daha ederseniz, karışmam haberiniz olsun.” Araları, her zaman bu kadar kötü olmasa da çoğu zaman ikisini birbirine bağlayanın kendisi olduğunu düşünürdü. Birbirlerine değer verdiklerini biliyordu ama karakterleri o kadar zıttı ki birinin ak dediğini diğeri farkında olmadan kara olarak görüyordu. Rilan her iki tarafında geçici ateşkesi karşısında rahatladı. “Berward, yarın o aptal uykuya dalamazsın.” diyen büyücü kız söze hiç beklenmedik bir noktadan, damdan düşercesin girdi.

“Ne?!” Her ikisi de tapınağın ve akademinin kutsal saydığı bir tören ve mevki için Rilan’ın bu şekilde konuşmuş olmasına inanamamışlardı.

Rilan taştan lahitin yanına gelip tiksintiyle süzdü. “Hepsi sahte. Tapınaktakiler hepimizi kandırıyor. Geçtim Tanrı’nın köpeğini içinde tozdan başka bir şey yok.”

Mila, Berward’ı uyumaması için kandırmak adına Rilan’ın bu kadar ileri gidebileceğine inanamıyordu. Tapınağa ve Başrahip’e, kendi amcasına yalancı demekle kalmıyor bunca yıldır eğitimini aldıkları, inandıkları her şeyi yerle bir etmeye çalışıyordu.

Berward’ın öfkeyle soluduğunu görmedi adeta hissetti. “Saçmalık bu? Ben gidiyorum.”

Genç adam dönüp gidecekken Mila onu durdurdu. “Bekle.” Rilan’a döndü. “Ne dediğinin farkında mısın?” derken sesinden hissettiği dehşet anlaşılıyordu.

Rilan lahit sırtını vererek umursamazca yaslanması Berward’ı daha da çileden çıkardı. “Çekil oradan Rilan.”

“Peki… peki.” Rilan iki elini de havaya kaldırarak taştan tabuttan uzaklaştı. “İnanmıyorsanız açın bakın.”

“Binlerce yıldır açılmadığını sen de biliyorsun.” Mila, Berward’ın aksine kendini toparlamayı başarmıştı.

“Altı yıl öncesine kadar eminim dediğin doğruydu.” Rilan meydan okuyarak bakıyordu artık her ikisine de.

“Ne demek istiyorsun açık açık söyler misin?”

“Berward haklı Rilan.” Mila bu kez barış bayrağını tutanın kendisi olduğunun farkında değildi. “Ağzındaki baklayı bir an önce çıkar.”

“Akademiye geldiğim gün, altı yıl önceki kutsal günlere denk gelmişti. Amcam beni karşılamak yerine tapınaktaki büyük bir sorunu örtbas etmekle meşguldü. Odasına götürüldüğümde beni yatakhaneye göndermedi. Akademideki ilk gecemi onun dairesinde geçirmeme izin verdi. Özel kütüphanesindeki koltukta uyuduğumu zannediyordu. Ya bu sebepten ya da telaşından çok dikkatsizce davrandı. Bütün konuşmaları duydum. O gece tapınağa bir hırsızın girmişti ve buradaki bir büyücünün yardımı ile lahiti açmıştı, rahiplerin bunu konuştuklarını açıkça duydum. Hırsızlar bulmayı umdukları o değerli hazine yerine Tanrı’nın köpeğinin kemiklerini bile bulsalardı bence çok şanslıydılar. En azından onu satabilirlerdi ama eminim kimse Tanrı’nın bile olsa bir avuç tozu almak istemezdi.” Rilan, anlattıklarının etkisinden emin olamadan iki arkadaşını süzüyordu.

“Hırsıza ve büyücüye ne yaptılar.” Mila, duymak istemediğini hissediyordu.

“Amcamın emri ile sabaha kalmadan öldürüldüler.” Rilan minnetle Mila’ya baktı. Ona inanıyor olmasa bu soruyu sormazdı. Yine de Mila korkuyla bir adım gerilerken eliyle boynunu kapatmıştı. Bakışlarını Berward’a kendisine inanmasını istediği asıl kişiye çevirdi. “Neden uyumaman gerektiğini anladın mı şimdi?”

“Eminim o gece buraya annenden koparılıp getirildiğin için çok korkmuştun ve seni zorla buraya getirdiği için amcana için için kızıyordun. Bu yüzden…” Berward’ın artık sakinliğe kavuşmuş sesindeki acımayı yakaladığında Rilan kızardığını hissetti.

“Yalan söylemiyorum.” diyerek adeta yalvardı.

“Yalan söylemediğini biliyorum. O korkmuş küçücük aklına eminim o gece yaşanmış bir hırsızlık olayı nasıl görünmüştür, kim bilir. Bunu şimdi bize söylemen bile bunun ispatı. Benim uyku eşlikçisi olmamı istemediğin için yıllar önceki bir olayı şimdi hatırlayıp böyle bir noktaya bağlamanın başka bir sebebi olamaz zaten.”

Rilan, yanlış anlaşıldığı için büsbütün kızardığını hissediyordu. “Hayır yanılıyorsun. Yıllardan beri unutmadığım bir şeydi.”

Berward hafife alarak güldü. “Peki bunca zaman inanmadığın bir şeyle nasıl kalabildin burada?”

“Siz vardınız… Sizinle olduğum sürece nerede olduğumun önemi yoktu ki.” Rilan ağlamak üzere olduğunu hissediyordu. “Lütfen inan bana.” Çaresizlikle yalvardı. Mila çoktan yanına gelmiş kollarını omzuna dolamıştı bile. “Lütfen… uyuma.”

“Ne söylersen söyle artık anlamsız. Seçildiğim için çok gururluyum, ailemde öyle ve bunu asla reddedip onları utandırmayacağım” Berward, yine o her zamanki gibi ne istediğini bilen sakinliği ile önlerinde dikiliyordu. Mila genç adamın inancının büyüklüğünü ve tapınağa olan sadakatinin derinliğini ancak şimdi tam anlamıyla kavrayabildiğini hissetti.

Başrahibin silueti Berward’ın omzunun üzerinden belirdiğinde Rilan iki eli ile yüzünü örtmüş ve bu yüzden amcasının geldiğini fark etmemişti. Mila ve Berward saygı ile bakışlarını yere indirdiler. Başrahibin ne kadar zamandır orada olduğunu bilmiyorlardı ve konuştuklarının ne kadarını duyduğunu da. O söylemedikçe bir şey sormalarının imkanı da yoktu.

Mila’nın kollarının arasından yeğenini alırken, “İkinizde odalarınıza.” diyen titrek sesinde otoriteden başka bir şey yoktu. Kara cübbesinin geniş kol yeninin ardında kaybolan Rilan’ı da yanında götürürken arkadaşının artık hıçkırıklarını duyamıyordu.

***

O gece lahitin önündeki buluşmamız üçümüzün bir arada görüldüğü son andı. Başrahip Rilan’ı yanımızdan alıp götürdükten sonra Berward’a ve bana yatakhanelerimize kadar eşlik eden öğretmenlerimiz yanımızda olmasaydı yine birbirimize hiçbir şey söylemeden ayrılır mıydık emin değilim. Ceza almamıştık fakat Rilan ancak sabaha doğru yanıma dönmüştü. Gözlerindeki kızarıklığı saymazsak iki saat önce çaresizce ağladığına dair her hangi bir iz kalmamıştı üzerinde.

O konuşmak isteyene kadar hiçbir şey sormadım. Konuşmak istediğinde de dilinden dökülen her bir isteğini içim kan ağlayarak kabul ettim. Elimden başka bir şey gelmezdi ki. Saatler önce sadece bizimle olabilmek için inanmadığı, sevmediği bir hayata katlanan birisinin arzusunu geri çevirmem mümkün değildi. Kardeşim gibi sevdiğim bu kızın istediği her şeyi o saatten sonra benim canımı yaksa bile yapacaktım ve yaptım da.

Başrahibin odasında neler konuşulduğunu anlatmadı fakat sabahki törende uyku eşlikçilerine uzun uykularına dalmalarında yardımcı olacak, tören iksirinden birkaç yudum çalmıştı. Törene katılmak istemediğini, çok hasta olduğunu söyleyerek diğer kızları odamdan uzaklaştırmayı başardım fakat görünenin aksine görünmeyen çok farklıydı. Yüzlerce öğrencinin arasından gözbağı büyüsü ile Rilan’ı altıgenin içine kadar görünmeden fark edilmeden nasıl götürebildiğimi inanın ben de bilmiyorum. Kimse altı yıllık bir uykuya kaçak olarak dahil olmak istemeyeceğinden lahitin etrafındaki korumalar hiç denecek kadar azdı, en çok buna bel bağlamıştık ve öyle de oldu.

Rilan’ı benden başka kimse göremiyordu. Onun gözlerimin içine bakarak iksiri içişini hatırlıyorum bir de ardından sanki teşekkür ederim dercesine kıpırdayan solgun dudaklarındaki mutlu gülümsemeyi. O Berward’ın özlemine dayanamayacağı için onunla uyumak istemişti. Peki, ben bu altı yıl boyunca ikisinin yokluğuna nasıl dayanacaktım.

Ayini sorsanız emin olun tek kelime söyleyemem çünkü etrafımdaki hiçbir şeyi görmüyordum, duymuyordum ama hala taş blokların, altıgen platformun üzerine kapanırken çıkardığı ses kulaklarımdadır. Bazen o sesin hatırlattıklarının dehşeti yetmezmiş gibi Berward ya da Rilan’ın yerine altıgenin içine hapsedildiğime dair gördüğüm kabuslarla uyanırım.

Uyku Eşlikçileri” için 5 Yorum Var

  1. güzel bir hikaye olmuş ve inanır mısın bitsin istemedim 🙂 Mila’nın bundan sonraki halini, maceralarını dinlemek isterdim…

  2. Selamlar,

    İçin için insanı hüzünlendiren tatlı bir masal olmuş bu. Üç arkadaşın arasında geçen, beraberliği sorgulayan hoş bir öykü okumuşuz.

    Tanrı’nın Köpeği gerçekten var mı yoksa bir hayalden mi ibaret ben de merak ettim. Hoş Rilan neden yalan söylesin? Fakat onca yıldır bu konudan bahsetmeyip tam da böyle bir zamanda konuşması akla soru işaretleri getirmiyor değil.

    Tek tük eksiklikler var tabii ama gittikçe çok daha iyisi olacağına inanıyorum. Yazmaya devam etmelisin 🙂 Kalemine sağlık.

  3. Esvedcim okumuş olman bile beni heyecanlandırdı, üstelik bir de beğenmiş olman. Söyleyecek söz bulamıyorum inanki.

    Magicalbronze, hissettiğiniz hüznü yazarken aynen hissettiğimden dolayı özellikle son bölümlerde ağlayacağımı fark ettiğimde alelacele yazdığımı itiraf ediyorum. Tanrı’nın Köpeği ve Rilan’ın davranışları konusunda ise açık veremiyeceğim, benim de şüphelerim var ama bu Mila üzerinden hikayeye devam etme isteğimi perçinleyen bir durum. Umarım ileriki zamanlarda hep birlikte öğreniriz… Okumanıza sağlık.

  4. Her zaman olduğu gibi canlı karakterlerin ve akıcı kaleminle ortaya çıkarttığın bir başka hikayeyi yine zevkle okudum. Diğer okuyucuların yorumlarına katılarak devamının geleceğini umuyor ve buz dağının görünmeyen kısımlarıyla bizleri tanıştıracağın günü iple çekiyorum.

    Bihter 🙂

  5. Selamlar;

    Güzel bir hikayeydi. Gerek üç kahramanımız arasındaki güçlü bağ, gerekse oluşturduğunuz arka plan gerçekten hoşuma gitti. Anlatımda ufak tefek aksaklıklar olsa da yazdıkça ve zamanla bunları atlatacağınızı düşünüyorum.

    Seçkiye hoş geldiniz 🙂

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *