Öykü

Shayla ve Daywen Efsanesi

“Bir sorun var” diyor Shayla, Narmini’e. Bu kadar zamandır konuştuğu her konuya “Hı hı ya da evet” demişdi, anlayamamasına bir az bozuluyor Shayla. Asık suratından anlaması gerekiyordu, amma kız geldiğinden beri altın pazarından aldığı mücevherlerinden bahsedip durmuşdu.

“Ne sorunu?” diyor Narmini. Masaya uzanıp ballı şerbet kadehini alıyor.

Şayla kapının yanındakı köle hizmetçiye bakıyor “Bizi yalnız bırakırmısın Zel?” diyor. Zel hiç bir şey demeden hafifce baş eyip odadan ayrılıyor.

Kapı kapanınca “Şu kölelere fazla nazik davranıyorsun Shay” diyor Narmini.

“Onlar köle diğil. hizmetçi” diyor Shayla ve başını aşağı dikiyor. Arkadaşının hemencecik konuyla ilgilenmemesine bir kez daha bozuluyor amma bir şey söylemiyor. Sonunda bu konuda ondan başka konuşacağı kimse yok.

“Problem nedir?” diyor Narmini? Kuzu yahnisinden bir parça alıp çiyniyor ve Shaylanın yemeğine dokunmadığını ancak şimdi fark ediyor.

Shayla karnına bakıyor, ama Narmini önüne bakdığını zann ediyor. Anlaşılan içini dökmesi için arkadaşının bir soruya daha ihtiyacı var. “Beni korkutuyorsun Shay. Neler oldu anlatsana”

Shayla nasıl diyeceğini bilemiyor. Aslında konuyu açdığı anda pişman olmuşdu. Bunu kendim hall etmeliydim.

“Seni babanın altın balıklarını öldürdüğünden bu yana hiç böyle endişeli görmedim Shay. Beni korkutuyorsun” diyor Narmini. Bu sefer gerçekden korkuyor. “Durum ondan daha vahim mi?”

“Çok vahim Narmin, çok” ağlayacak gibi olsada bunu her şeyi anlatdıktan sonra yapmayı düşünüyor. Narmininin başını okşayarak -arada bir de öpücük kondurarak- onu teselli edip “Her şey iyi olacak Shay, her şey iyi olacak” diyerken hüngür-hüngür ağladığını hayal ediyor. “Hatta o dünya serveti balıkların hepsinin ölmesini tercih ederdim” diyor Sahyla.

“O kadr ciddi mi? Hadi anlat o zaman. Bir şeyler olduğunu hiss etmişdim zaten”

“Gebeyim Narm”

“Neeee?” diyor Narmini çiynemeye devam ederken. “Nasıl bu kadar dikkatsiz ola bilirsin?” diye karşılık verse de Narmininin o kadar da etkilenmediği yüzünden okunuyor. Tabii etkilenmez, bu konu balıklar için endişe edelecek derecede endişe veririci. Asıl mesele kimden hamile kaldığımı öğrendiğinde olacak. “Sen şehrin en zengin tüccarının kızısın. Vali babamdan sonra şehirdeki en seçkin adam” diye anacanlı bir tavırlarla azarlıyor, bir tarafdan da yemeğine devam ediyor. Bu sinir bozucu.

“Bir orman koruyucusundan”

Kelime havada asılı kalıyor.

“Bir orman bekçisinden mi?” çiğnemeyi durduruyor ve düzeltisinin doğrulanmasını bekliyor Narmini. Orman bekçileri askerdi, on altı yaşını doldurmuş her alt tabaka köy çoçuğu bir yıl için bu vazifeyi üstlenirdi. Aslında kanun her kes içindi, amma Narmini ve Shaylanın ailesi gibi zengin çocukları nedense bu vazifelerde hiç görünmezdi. Onlar sadece sarayın güvenliğinde hizmet ederlerdi yada hiç etmezlerdi. Ormanda bekçilik yapanların işi ise daha zor ve tehlikeliydi. Ormanın derinliklerinde nöbet tutar, ifritlerin, qohlların, devlerin ve daha bir sürü canavarların şehre yaklaşmasını engellerlerdi. Tabii bir de orman koruyucularının.

“Orman koruyucusundan” diyor Shayla, sesi nerdeyse bir fısıltı.

“Şu yarı hayvan yarı insan şeylerden mi?” her kelimesiyle gözleri bir az daha büyüyor Narmininin.

“Evet Narm. Evet onlardan biri” başını kaldırıyor ve Narmini’e bakıyor. Kız ona sanki onun bir orman koruyucusundan bebek beklediğini duymuş gibi bakıyor ki, zaten öyle.

“Eğleniyorsun sadece. Ciddi olamazsın” diye gülmeye ve çiynemeye başlıyor.

“Hayır Narm. Ciddiyim”

Çiyneme duruyor ve Narmini arkadaşının gerçekden ciddi olduğunu anlıyor. Yemeğini düşürmeden söylemek için yutuyor ve “Sen_ Aklını_Mı kaçırdın” diyor, her kelimesini yüksek sesle vurguylayarak.

“Bilmiyorum. Oldu işte. Onu seviyorum”

“Onlar doğaüstüler. İnsan değiller. Şeytanın çoçukları onlar. Bizlere düşmandırlar biz de onlara düşmanız” diye sanki düzete bilicekmiş gibi bildiği her şeyi sıralıyor, amma Shaylanın omuzlarının düşmesinden yüreğinin kasılmasından başqa bir şeye yaramıyor bu.

“Onlar hakkında her şeyi biliyorum. Lütfen, bana yardım etmen lazım. Her geçen gün büyüyor ve ne yapacağımı bilmiyorum. Çok hızlı büyüyor” Karnını kucaklıyor. Narmini kızın karnına ordan her an bir canavar çıkacakmış gibi bakıyor ve bu Shaylanı daha da korkutuyor. Ona söylememeliydim.

“Bir büyücüyle konuşmalıyız. Baban eve dönmeden o şeyi hemen yok etmeliyiz”

Hayır” bunu kendisinin de düşünmesine karşın kelimenin ağzından çıkmasına engel olamıyor. Aslında konuyu da bu yüzden açmamış mıydı?

“Başka ne dememi istiyorsun? O şeyi doğuracak mısın?”

O şeyi… O bir insan değil…

“Bunu yapamam Narm. Daywene demeden yapamam. Bilmeye hakkı var”

“Daywen de kim?” aslında tahmin ediyor, ama yine de soruyor. “Yüce Malar ana, o orman koruyucusu mu? O bir insan değil Shayla, bebeği umursayacağını mı sanıyorsun? O sadece seni istemiş”

Daywen insan demek istiyor, amma değil “Ben onu seviyorum, o da beni seviyor. Bunu kendi söyledi Narm. Hem insanlarla orman koruyucaları arasında ilişkiler olduğunu her kes biliyor”

“Bu yıllar önceydi Shayla. Hatta yüzyıllar önce. Bize saldırmalarıyla her şey bitmişdi ve bir de asla düzelemez. O şeyi yok etmelisin Shay, lütfen”

“Ondan o şey diye bahsetme! O benim bebeğim”

“Tamam bebek olsun, amma doğarsa kıyımlara yol açacak bir bebek”

“Ne demeye çalışıyorsun? O sadece bir bebek, bu bebeğin Malar ana kehanetindeki Jahl olabileceğini mi söylemeye çalışıyorsun?”

Aslında bunu düşünmemişdi Narmini, amma ola bilirdi. Malar ana dininde Jahl’ın insandan ve doğaüstü bir yaratıkdan doğacağı ve bütün kötüleri bir araya getirip insanların sonunu getireceğine inanılıyordu. “Belki ola bilir, amma demek istediğim o değildi. Sen basit bir köylü değilsin, şehrin en zengin insanın kızısın, vali babamın danışmanlarından birinin. Şehir işlerinde bizzat fikri sorulan biri Shayla. Büyük kardeşin kale askerlerinin ikinci kumandanı. Böyle bir şey ortaya çıkarsa orman korucularıyla aramızdakı ateşkes kalkar. İkiniz de idama mahkum edilirsiniz. Sonra kim bilir neler olur”

Dayweni düşünüyor. Ona söylemeli miydi? Bilse nasıl davranırdı? Ne yapardı? Onu düşünmek içinde bir az rahatlamaya neden oluyor. “Sen dediğin büyücüyü bul. En kısa zamanda gidelim”

“Şehirden olmaz, burdan uzak bir yerdeki büyücülerden bulmamız lazım. Biliyorsun işte kurnazdırlar, kim olduğmuzu öğrenirlerse tehdit ede bilirler. Ah Shay, hala inanamıyorum bu nasıl oldu? O yaratık…” Shayin yüzündeki öfkeli bakışı görüyor “Daywen… Nasıl olduda… İnanamıyorm” Narmini gülüyor. Bu tür heyecan verici şeyler her zaman qarip bir ilgiye ve eğlenceye neden olurdu, tabii kendi başına gelmemişse.

Bir çözüm yolunun bulunduğundan mıydı ya Daywenden bahsediliyor olduğu için miydi bilmiyor, amma kefi yerine geliyor Shaylanın. “Şey, beni kurtarmışdı. Ormandayken yalnız dolaşıp mantar topluyordum ve bir erkek geyikle karşılaşdım. Sanırım çiftleşme mefsiminde oldukları için sinirliydi, yada elbisemin rengi onu kışkırtmışdı, beni gördüğünde boynuzlarını yere sürüp sanki düelloya çağırıyormuş gibi sesler çıkardı. Yerimde donup kalmışdım, en iyisinin bu olduğunu düşünüyordum, amma şimdi düşününce pek öyle gelmiyor. Sanırım bunu ayılarla karşılaşanda yapmalısın” diyor. Narmininin bakışlarından onun da aynı fikirde olduğunu, ona bir aptal gibi bakdığını anlıyor. “Burnundan dumanlı nefesler alıp veriyordu Narm. Bir görseydin, sanki çaydanlık kaynıyordu içinde. Sonra üzerime koşmaya başladı. Sanki dünyada en nefret etdiği şey benmişim gibi beni yok etmeye geliyordu. O an dönüp koşmaya başladım, amma işimin bitdiğini bilyordum. Şu elbiselerle daha hızlı koşamazdım. İşte o an kulağımın dibinden –Bak yemin ederim tam şurdan- bir ok ıslık çalarak geçdi. Bir an arkaya bakdığımda geyiğin devrildiğini gördüm, boynuzları kırılmışdı, sanırım boynu da. Hemen okun fırlatıldığı yere doğru bakdım ve onu gördüm” Shayla gülümsüyor, bu gülümseme Narmininin de yüzüne bulaşıyor. Kız sanki şehir caddesinde yakışıklı bir şövalyenin onu kurtarmasını anlatıyor.

Yayını aşağı indirip bana baktı. “Küçük kızlar neden buraya gelmek?” dedi.

“Aynen böyle mi dedi?”

“Evet, öyle konuşuyor. Şimdilerde bir az düzeltdim ama…”

“Onunla hala mı görüşüyorsun? Çıldırdın mı sen?”

“Sadece bir kaç kez” diye yalan söylüyor Shayla. “Duymak istiyormusun? Güzel, bırak da anlatayım” Qarip bir aksanı vardı, amma hoşuma gitmişdi. Yüzündeki o küstah ve kendinden emin gülümsemesi de.

Hemen rahibe Sesilinin orman koruyucularını gördümüzde anlatdıklarını hatırladım. Ona “Orman koruyucuları buralara nasıl gelir?” dedim. “Burası insanlara ait”

Yayını belinden asarak yaklaşmaya başladı. Bir anlık bana geldiğini düşündüm, amma sadece yanımdan geçip geyiğe doğru gitti. Kokusu bir qaripdi, yani ne hoşlanacağın ne de hoşlanmayacağın bir tür kokusu vardı, amma ben hoşlandım. Ter kokusu da alıyordum amma hoşlandım. Boyu benden bu kadar uzundu” elini yukarı kaldırıyor. “Ormanın her yeri ait koruyuculara. Küçük kızlara tehlikeli” dedi ve okunu geyiğin alnından çıkarı verdi.

Bir anlık durup onun ayaklarına ve boynuzlarına bakdım. Hiç orman koruyucusu gördünmü?”

“Elbetde gördüm”

“Hayır canlı olarak” Aslında görmediğini biliyor Shayla.

“Hayır sadece kitaplarda gördüm”

Bunu duyduğuna mutlu olmuş gibi “İnan bana Narm kitaplardakı gibi diğiller. Orda korkunç görünüyorlar, ama öyle diğiller. Çok güzeller” Narmini ona Sen delirmişsin diyen bir bakış atıyor. Shayla buna aldırmadan devam ediyor. “Bedenlerinin buraya kadarı insan” göbeğini bir az aşağısını işaret ediyor. “Tabi boynuzlarını saymazsak. Burdan aşağısı ise…”

“Keçi ayakları” diyiveriyor Narmini insafsızca.

“Hayır”

“Ne? O da mı yalan?”

“Hayır. Aslında evet keçi, ancak…”

Narmini bir kaşını kaldırıyor Eee?

“Evet keçi, ancak onlar kötü değiller Narm. İnan bana kötü değiller”

“Ya da sen böyle olmasını istiyorsun. Neyse, devam et”

“O gün başka hiç bir şey konuşmadık. Sabahsı yine oraya gitdim. Saatlerce dolaştım. Oraya niye dönmüşdüm bilmiyordum. Aslında biliyordum. Onu görmük için gitmiştim, teşekkür etmek istemişdim ve ona çörek yapmışdım, ama saatler uzadıkça ve onu görmedikce tam şurada bir acı hiss etdim. Artık fikir de aptalca gelmeye başladı, sonuçda ne bekliyordum ki? Geldiğim patikaya doğru yürüyüp bir daha gelmemek üzere ordan ayrılıyordum ki, “Küçük kız nereye gitmek” dedi ağaçların arasından bir ses.

Dönüp geriye bakdım, hiç kimse yoktu. Sonra birden gövdeli bir palamutun arkasından beliriverdi. Dün gördüğüm gibiydi, belinde ok kılıfı yüzünde o küstah gülümseyişi. Onu gördüğüme sevinmişdim, ancak bunu belli etmedim. “Ne zamandır burdasın?” dedim.

“Uzun zamandır” dedi ve yaklaşmaya başladı.

“Sabahdan beri burda olduğumu görüyormuydun. Benimi izliyordun?”

“Kız insanlar gibi konuşmaya başladı” dedi.

“Ben bir insanım zaten” dedim.

“Oysa Daywen onu bir meşe perisi zann etmişdi” dedi. O zaman benimle dalqa geçdiyini düşünüp kızmışdım amma sonra dediğine göre beni meşe perisine benzetmesinin sebebi içimde gördüğü saflığım ve güzelliğimmiş. Onlar insanların içini okuya biliyormuş ve benim içimde de diğer insanlardakı gibi kibir görmemiş.

“Sabahdan beri burdaysan neden çıkıp kendini göstermedin?” Buna gerçekden kızmışdım.

“Kızı izlemek güzel” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Artık düz karşıma gelmişdi. Yine o kokuyu almaya başlamışdım ve çıplak bedenini de hesaba katarsak aklımı başımdan alıyordu.

“Ben… Ben sadece teşekkür etmek için geldim. Bunları da sana hazırladım” dedim ve sepetdeki kuru üzümlü çörekleri ona uzatdım. Sepeti alıp bir bana bir de sepete baktı. Sonra üzerindeki çarşafı nazikce kaldırıp çöreklerden birini aldı. Hala sıcakdı ve dumanı tütüyordu. Çörekden bir ısırık alıp çiynemeye başladı. Tadını şahane bulmuşdu qaliba, bir sonrakı ısırığı diğerinden daha büyük oldu ve bu kadar çöreği üç ısırıkta bitirdi. Sonra diğerlerini aldı ve ardı-ardına midesine indirdi. Yandakı palamutun yanına yaklaşıp oturdu ve yemeye devam etdi. Bende oturdum ve onu izledim. Beni unutmuş gibiydi, sadece çöreklere odaklanmışdı. Yerken çıkardığı seslere, ovurtlarının şişmesine güldüm birden. O kadar komik görünüyorduki.

Beni sanki o an fark edip o da güldü. “Kız neden eğlenmek?”

“Hiç bir şey” dedim, bu beni daha da güldürdü.

“Kız da yemek ister mi?” deyip kendi yarıladığı çöreyi bana uzatdı.

Çöreği aldım, ama yemek istediğimden değil onun verdiği için. Küçük bir ısırık alıp çiynemeğe başladım.

Birden gür bir kahkaha atdı. “Kız kuşlar gibi yemek. Çok az”

Sanki normalde onun gibi yiyorum da şimdi nezaketen küçük lokmalarla yiyormuş gibi “Aç değilim” dedim.

Bu sefer o beni izledi, gözlerini kaçırmadan her lokmamı seyr etdi, kabalık etdiğine dair ufacık bir düşüncesi yoktu. Zaten benim de umrumda değildi, bu hoşuma gidiyordu.

“Kız yarın gelmek yine?”

Bunu hiç düşünmemişdim, ama gelmek istiyordum. Bunu her şeyden çox istiyordum. “Geleceğim” dedim. Bir çocuk gibi sevinerek gülümsedi ve yemeğe devam etdi. Bitirdiğimizde orda bir az da oturup sohbet etdik. İçimde bir şeyler kıvırılıp dans etmek istiyordu sanki.

“Kız korkmuyor mu?” dedi.

“Senden mi? Hayır” dedim o andaca.

“Benden korkmamak görüyor Daywen. Kendi insanlarından”

Sanki durumun vahimliği o an kafama batdı ve ayağa kalktım. Her an devriyelere yakalana bilirdik, ve ya tanıdık birileri gelip beni bir orman koruyucusuyla göre bilirdi. “Ben… Ben evet gitmeliyim” dedim ve döndüm.

Kolumdan yakalayınca ürktüm ve ona döndüm. Yüzünde üzgün bir ifade vardı. “Daywen kızı korkutmak yok. Gitmesini istemek yok” dedi. Heyecanlandığı için aksanı daha da kötüleşmişdi.

“Ügünüm ama gitmeliyim”

“Ben onu korur. Yayımın üzerine yemin etmek. Bir az kalmak?”

Bu beni bir az sakinleştirdi, ama çok da değil. “Şimdi geç oldu Daywen. Benim gitmem gerek. Merak edip beni araya bilirler. Bu ikimiz için de iyi olmaz”

“Kız yarın gelecek?”

“Evet geleceğim” dedim.

“Daywen teşekkür etmek ister. Ekmeklere” dedi ve bir adım atıp düz karşımda durdu. Başımı kaldırmadam gözlerini görmem mümkün değildi, boynum ağrıyana kadar yukarı baktım ve o anda sıcak bir öpücük kondurdu alnıma. Başımdan bedenime doğru yakıcı dalgalar yayıldı Narm. Yüreğim deli gibi atıyordu. Sonra kılıfına uzandı ve ordan beyaz bir papatya çıkarıp bana uzatdı. Aldım ve kokladım. Güzel kokuyordu, ama onun kadar güzel değil.

Sonrakı her gün orda buluştuk. Ona her gün ayrı-ayrı tatda çörekler götürdüm; Ballı, portakallı, zencefilli, kara üzümlü- bildiğin hepsinden, ama bir kere bile arasındakı farkdan bahs etmedi, sadece yedi. Zamanla bir-birimizi tanımaya, hakkımızda her şeyi öğrenmeye başladık. O bir avcıydı ve ormanın diğer yanında av bulamadığı için buralara kadar geldiğini söyledi. Ondan başka daha beş erkek, altı kız kardeşinin olduğunu ve kabilesinin genişliğinden bahs etdi. Kabilesindeki en güçlü, en hızlı koruyucuymuş”

“Hangi erkek kendini şişirmezki?”

“Hayır samimiydi Narm. Öyle bakma, gerçekten” diyor Shayla. Narmini Devam et diyen bir bakış atıyor.

“Neyse inanma zaten. Bir gün vücudundakı yara izlerini sordum ona.

“Bunu bir ayı yapdı” diyerek omuzundakı pembeleşmiş çizgileri gösterdi. “Bu kardeşimle savaşdım. Bu da ağaçdan düşdüm”

“Peki ya bu” deyip kaburkasının üzerindeki derin çizgiyi sorduğumda bir an durdu.

Sonra “İnsan yaptı” dedi. “Savaşırken oldu”

“Dokuna bilir miyim?” dediğimde zaten elimi orasına götürmüşdüm. Elimi çizgi üzerinde gezdirirken birden elimi yakaladı. “Shayla qıdıklıyor” dedi ve ikimizde güldük, ama elimi brakmadı. Ve sonra da… oldu işte.”

“Yüce Malar ana çok romantik” diyor Narmini “Ama o şeyi yok etmeliyiz” son cümlesi Shaylaya tokat gibi çarpıb bütün gülümseyişini silyor.

“Biliyorum” diyor Shayla, ama emin değil. “Sen büyücüyle ilgilen”

“En kısa zamanda” diyor Narmini. “Neyse, hall ederiz” diye teselli ediyor bide. “Hey nerde kalmışdım? Ha şu yakutlu bilerziği aldığımda…”

İşte yine başlıyor. Hiç bir yardımı olmayacak. Ne de olsa sorun onun sorunu değil. Diye düşünüyor Shayla. Fikri Daywende kalarak “Hı hı yada evet” demeye başlıyor.

* * *

Palamutun serin gölgesinde oturmuş Dayweni beklerken karnını kucaklıyor yine. Son günlerde kendisi de anlamadan çok yapıyor bunu. Bazen orda bir kıpırtı hiss ediyor ve bir avcı sessizliyi ile durup yine olmasını beklerken hiç olmuyor, sanki çocuk da onunla oyun oynamak istiyor, ama belkide kıpırdamanı kendisi uydurmuş olabilir. Sonuçda bu kadar çabuk olamaz. Daha bir ay bile olmadı ki. Shaylanın gördüğü gebeliklerde kızların karnı ikinci ayından belirginleşmeye başlardı, kıpırtılar ise beşinci aydan. Ama bu insan yavrularına aitdi, belkide orman koruyucularında farklıdır.

Yapraklar hışırdıyor, bu tanıdık ve hoş bir ses. Tabi vahşi bir ayıya da ait olabilir, ama Shayla Daywene ait olduğunu biliyor ve yanılmıyor. Orman koruyucusu belinde ok kılıfı, kıvırcık saçları ve iriyarı bedeniyle ağacın arkasında beliriyor. Sanki ikisi de aynı aynanın karşı taraflarından bir-birilerine bakıyormuş gibi aynı anda gülümsüyorlar.

Daywen Shaylanın karşısına gelip saçlarına uzanıyor ilk. İri ve nasırlı parmakları saçlarının arasında geziniyor, sonra resmini çiziyormuş gibi kulaklarının kenarında ve dudaklarında. İşte duruyor ve eyilip Shaylanı öpüyor. Daywen onu kucağına alırken Bu işte hala beceriksiz ama iyi bir ilerleme kayd ediyor diye düşünüyor Shayla. Bir anda hislerinin esiri oluyor ve orman koruyucusunun iri ve güçlü kolları arasında, onun başdan çıkarıcı kokusu altında her şeyi unutuyor. Daywen boğazında ve göğüslerinde geziniyor, Shayla kafasını kıvırcık saçlarına daldırıyor ve yapıyorlar. Her ikisi için çok kısa sürüyor ve bitdiğinde alınlarında ter damlalarıyla gülüyorlar. Daywen bu kadarıyla yetinmeyecek, Shayla bazen ona yetişemiyor ve o an olmasa da sonrasında düşündüğünde çok hoşuna gidiyor bunlar.

Palamutun altına oturup dinleniyorlar ve Shayla “Sana bir şey söylemem gerekiyor. Çok önemli” diyor.

“Ben sana diyeceğim var. Önemli. Ama ilk sen söyle” diyor Daywen. Shayla onu ilk kez bu kadar ciddi görüyor ve endişeleniyor.

Elbisesinin eteğiyle oynamaya başlıyor; büküyor, eyiyor, katlıyor, açıyor.

Saniyeler dakikalara dönüşdükce “Daywen dinliyor” diyor Daywen.

“Ben… gebeyim” sonra anlıyormu diye ona bakıyor. Daywen donup kalmış, yüz ifadesinden ne hiss etdiyini anlamak zor. Belki de gebeliğin ne olduğunu bilmiyor “Gebeliyin ne olduğunu biliyor musun? Yani bir…”

“Bebek” diyor Daywen. Gülümsüyor. Sonra yine “Bebek?” diye soruyor.

“Evet” diyor Shayla. Gülümsemesi onu bir az rahatlatıyor.

“Daywen mutlu. Çok seviniyor ve seni seviyor” diyor. “Dinlemek istiyor”

“Neyi?” diyor Shayla şaşırmış gibi.

“Bebeği” diyor ve eyilip kulağını karnına dayıyor. Bebek bunu anlamış gibi kıpırdanıyor ve Shayla bunun gerçek olduğundan emin. Seni yaramaz çocuk. Ben isterken yapmıyorsun, ama baban geldiğinde seni yerinde tutamıyorum. Orda bir dakika öylece durup başını kaldırıyor Daywen ve “Shaylam artık benim. Onu son kanıma kadar koruyacak ve daim yanında olacak” diyor. Çok mutlu görünüyor ve Shaylaya kendini güvende hiss etdiriyor bu, ama sadece bir anlık sürüyor. Kafasında Peki nasıl olacak? diye beliriveren sorudan hemen önce.

“Ne yapacağız Daywen? Çok korkuyorum”

Daywen onun ellerini avuçlarına alıp öpüyor. “Shaylam benimle gelmeli. Uzaklara”

“Yapamam” diyor Shayla. Elini de çekmek istiyor ama bu kabalık olur.

“Shaylam beni… sevmemek?” diyor ve yüzünde üzgün bir ifade beliriyor. Nerdeyse ağlıyacak.

Shayla dayanamıyor ve onu öpüyor yine. “Hayır, hayır. İnan bana seni çok seviyorum, ama… Nereye? Nereye gide biliriz?” Daywen bir orman koruyucusu olarak hiç bir şehirde Kabul görmezdi. Gidebilecekleri tek yer doğaüstü şehirleri ola bilirdi ki, orda da Shayla Kabul görmezdi. Üstelik şimdiye kadar en uzak Restor şehrine gitmişdi. Yemeği yemek, içkisi içki olmuşdu. Bir dediği iki olmamışdı ve açlık nasıl olur hiç bir fikri yoktu Shaylanın. Daywenle bu rahatlıkların hangisi mümkün ola bilirdi? Onu çok seviyordu ve sadece kendi rahatlığını düşünmek değil bu –en azından öyle olduğunu sanıyor. Başka türlü şartlara ne kadar uyum sağlaya bilir? Bebeklerine iyi bir hayat nasıl verebilirdi?

“Daywen her şeyi yapar. Seni seviyorum papatyam ve bu oğlak bizi birleştirir” eliyle Shaylanın karnını işaret ediyor “Avlanırım, ev kururum, size korur ve kollarım. Yeterki benimle gelsin” diyor Daywen nerdeyse yalvarır gibi. “Tehlikeli zamanlar yaklaşmakta”

“Tehlikeli zamanlar mı?”

“Evet papatyam”  Daywenin yüzü ciddileşiyor, donuk gözleri geleceği görüyormuş gibi bir noktya dikilib kalıyor “Sınırlar gergin, kurtadamlar ve ifritlerin ordularını birleşdirdikleri haberi almak. Buraya gelecekler. Ondan önce hemen gitmemiz lazım”

“Ben böyle bir şey duymadım” diyor Sahyla. Erkek kardeşi şehrin ikinci dereceli kumandanıydı. Bir şeyler olsa bilirdi öyle değilmi? Bilirdi ve söylerdi.

“İnsanlar bilmez. Henüz bilmez ama çok yakında öğrenecekler”

Bu Daywenin uydurduğu bir yalan ola bilir mi? Beni aldatıp kaçırmayı planlamış olabilir mi? O andaca düşüncelerinden utanıp kızarıyor. Daywen istese bunu çoktan yapardı ve Shaylanın buna karşı koyabilecek bir gücü yoktu. Onu sadece bir koluna alıp istediği yere götüre bilirdi. “Bilemiyorum bana zaman vermelisin. Bunu düşünmem lazım”

“Zaman çok az. Karanlık zamanlar gelmek” heyecanlandığında aksanı tamamen bozuluyor Daywenin “En çabuk gitmek”

“Tamam. Yarın burda cevabımı sana söyleyeceğim”

“Ben her zaman burda olmak. Çabuk ol”

“Tamam” diyor Shayla ve ordan ayrılıyor.

Şehire döndüğünde hava karararıyor ve kalabalıkda huzursuzluk hiss ediyor. Dükkanlar, hanlar, pencereler: hepsi kapatılmış, insanlar bir oraya-bir buraya yürüyor? Şehir muhafızları da ortalıkda görünüyor ve insanlara bağırarak evlerine dönmelerini tenbihliyorlar. Ne olduğunu soranlar aynı cevabpları alıyorlar: Evlerinize gidin ve kapıları sıkı-sıkı bağlayın. Bu huzursuzluk veriyor ve Shayla bir eliyle yeherden tutarak diğer elini karnına götürüyor. Dönmeli miydi? Bunun Daywenin dedikleri ile bir ilgisi var mıydı? Daha sabah normal gününü yaşayan şehir bir kaç saat içinde bu kadar değişe bilir miydi?

“Sahyla!” Abisi arkadan bağırıyor. Shayla atını geri döndürüyor ve abisinin arkasında beş atlıyla ona doğru koştuğunu görüyor. “Yüce Malar aşkına ne yapıyorsun burda?” diyor ulaştığında. “Eve haber göndermişdim. Hiç kimse ben söylemediğim sürece evden ayrılmamalı”

“Neler oluyor Sharman? Saldırı tehlikesi mi?”

“Hemen eve dön! Ben demediğim müddetcede ayrılma ordan”

“Ama…”

“Hemen!” diyor kardeşinin öfkeli sesi.

Shayla atını döndürüyor dörtnalla eve koşmaya başlıyor. Abisinin “Ona eşlik edin, eve bırakdıkdan sonra kuleye gelin” söylediğini duyuyor. Peşinde iki kale askeriyle eve doğru at sürerken Daywenin sözleri durmayan bir davul gibi gümlüyor kulaklarında: Karanlık zamanlar geliyor. Karanlık zamanlar geliyor…

İşte bu an uzaklarda bir yerlerde uluma sesleri duyuluyor. Önce güçlü bir tane, sonra ise insanın içini üşütecek derecede bir sürü. Kale askerleri bağırmaya, emirler yağdırmaya başlıyorlar.

“Neler oluyor?” Shayla arkasındakı askerlerden birine soruyor.

“Kurtadamlar diyor” biri.

Diğeriyse “Yolunuza devam edin hanımım” diyor ve diğerine kızqın bir bakış atıyor.

“Saldırı altında mıyız?”

“Lütfen soru soru sormayın hanımım. Yolunuza dikkat edin. Nerdeyse geldik”

Üstü demirci Qaerenin yaptığı demir çiçek süslemeleriyle kaplı ahşap kapının önünde duruyorlar. “Siz gide bilirsiniz” diyor Shayla.

“Hayır sizin eve girdiğinizden emin olmalıyız” diyor esmer olan. “Kapıyı açın. Hanım Shayla geldi”

Ahşap kapı açılıyor ve Shayla atını istemeyerekde olsa içeri sürüyor. Bura gelmemeliydim. Fırsat varken Daywenle kaçmalıydım. Şimdi nerde acaba? Ahşap kapı arkasından bağlanıyor ve köle hizmetçiler atı almak için yaklaşıyorlar, ama Shayla inmiyor. Bir eve bir kapıya bakıyor. Evin önündeki havuzda babasının altın balıklar yüzüyor. Oraya her baktığında aynı şeyi geliyor aklına. Onları fazla besleyip hepsini öldürdüğünde daha beş yaşında olması. Öldürdüğümde.  Uzaklarda uluma sesleri gitdikce güçleniyor. Sonra top sesleri katılıyor bu sese. Gecenin karanlığında kulağa iblislerin şarkısı gibi geliyor. Etraf gürlüyor, patlıyor, sarsılıyor hepsi de Shaylanın şehirden ayrılma isteğini güçlendiriyor, ama atıyla taş zeminde daireler çizimeye devam ediyor. At ahıra doğru yol alırken kapıya doğru gidiyor, sonra yine ahıra doğru. Ah Malar ana, ne yapmalıyım? O an başını aşağı dikip karnına bakıyor ve sanki içindeki bir ses Burası artık güvenli değil fısıldıyor kulağına.

“Kapıları açın”

“Ama hanımım…”

“Dediğimi duydunuz! Kapıyı açın”

Ve kapı açılıyor. Shayla atı dürtüp o güne kadar hiç sürmediği bir hızla sürüyor atını. Yola çıktığı anda Şehir kapıları tarafında gür bir ışık görüyor. Yanqın. Şehre girmişler mi? Atını diğer tarafa doğru sürüp şehrin arka kapısına doğru gidiyor. İlerledikce gitmek bir az daha güçleşiyor. İnsanlar karmaşa içinde ve beyaz atını yavaşlatıyorlar. “Çekilin, çekilin” diyor Shayla ama sesi kitlenin içinde eriyip kulaklara ulaşamıyor. İnsanlar atı nerdeyse son anda görüp yolu açıyorlar, bazıları o kadar şanslı değil, eziliyorlar ve bu Shaylanın ağlamasına sebep oluyor. Keşke Daywen burda olsaydı. Onu ve bebeklerini korur, burdan çıkarırdı. O bunu başara bilirdi, bir yolunu mutlaka bulurdu.

İlerledikce kitleyi yarmak daha da güçleşiyordu. Durmamalıyım. Bebeğim için Daywen için.

Kapıların önüne ulaşdığında bir insan deniziyle karşı-karşıya buluyor kendini. Atını dürtüyor, bir yandan da insanlara yol açmaları için bağırıyor. Aslında her kes bağırıyor. Kapıları açın. Bizi burda tutamazsınız. Şehir düşüyor…

Shayla bir şekilde kapıya ulaştığında nöbetçilere “Ben kale kumandanı Sharmanın kardeşi Shayla” diyor. “Abim kapıları açmasnızı emr ediyor” diye yalan söylüyor.

Nöbetçilerden biri meşaleyi yüzüne tutuyor ve onu tanıyor. “Hanım Shayla? Ama bu mümkün değil, biz öyle bir emir almadık. Her kez şehirde kalmalı”

“Şehir düştü görmüyor musunuz? Kapıları açmalısınız”

Artık her kez susuyor ve tek umutları Shaylaymış gibi ona bakıyorlar.

“Kapılar açılamaz. Emirler böyle”

“Size abim dedi diyorum, kumandanınız”

Arka tarafdan hırıltılar ve ulumalar geliyor, evlerin damlarında karanlık gölgeler beliriyor. Gecenin karanlığından dolunayın gür ışığına doğru uzanıp zafer edasıyla ulumaya başlıyorlar. Sonra gölgeler çoğalıyor inanılmaz bir hızla o evden- bu eve zıplayıp kitleye doğru yaklaşıyorlar. Bütün kitle aynı anda seslere doğru dönüyor. Çığlıkların yükselmesi an meselesi oluyor. Shayla dönmeden önce son gördüğü insanımsı vahşi yaratığın bir insanın boynundan irice bir parça koparması oluyor. Shayla çığlık atıp “Açın şu lanet kapıyı” diyor ve nöbetçiler hemen harekete geçiyorlar.

İnsanlar Shaylanın elbisesini çekiştirmeye başlıyorlar. Sanki aralarında en güvende olanı Shaylaymış gibi. Deri şapkalı orta yaşlı bir adam onu attan düşürmeye çalışıyor. Shayla adamı tanıyor; bu pazarda ona gülümseyerek ipek parçalar sunan adam, ama şimdi o adam diyil, şimdi sadece hayatda kalmak isteyen adam. Nöbetçinin biri mızrağını boğazına saplıyor o adamın. Adamın kanı yüzünde kırmızı çiller bırakırken Shayla bir kez daha çığlık atıyor. Bu diğerlerini kısa bir zamanlık geri püskürtüyor, ama kurtadamlar insanları boğazladıkça bu uzun sürmüyor.

“Lütfen kızımı al” diyor bir kadın. Ağlayan kızını çoktan atın üstüne yerleştirmiş. “Lütfen onu koru. Sana yalvarıyorum”

Shayla ne deyeceğini bile bilmiyor. Aklı o kadar karışmışki kucağında annesine doru anlaşılmaz kelimeler söyleyen kızı kucaklıyor. Doğru olanı yaptını biliyor sadece.

Kapılar açılıyor ve insan denizi kale kapılarından dışarı dağılıyor.

Bu manzaraya uzaktan bakan biri at üstünde iki insanın ordan uzaklaştığını göre bilir. O kapıdan çıkanlar arasında, hatta şehirde yaşayanlar arasında hayatda kalan iki kişi.

* * *

Şehirden güvenli bir mesafe uzaklaştığını sandığında atını mahmuzlayıp geriye çeviriyor Shayla. Yanan şehrine bakıyor ve şehrin ölüm saçan ışıkları gözyaşlarında parlıyor. Abileri, arkadaşları: tanıdığı her kes ölüyor orda. Şehir ölüyor. İnsanlar ya yanıyor yada kurtadamlara yem oluyor. Karşısındakı küçük kız da ağlıyor. Boğuk sesiyle bir şeyler söylüyor, ama Shayla “Anne” den başka kelimeni seçemiyor.

Yolda karanlık gölgeler beliriyor. Hırlamalar ve toprağın ezilen sesi geliyor. İnanılmaz bir hızla onlara doğru koşuyorlar. Üzerine bahs oylanılan köpeklere benziyorlar ama bunların köpek olmadığını biliyor Shayla.

“Yüce Malar ana, sen bizi koru” diyor ve atını döndürüp ormana doğru sürüyor.

İlk önce araları açılmıyor, ama ormana ulaşdıklarında hızları azalıyor ve küçük bir an içinde Shayla öleceklerine nerdeyse emin. Dolun ay yavrularına yol açmak istiyormuş gibi bu gün her zamankinden daha parlak. Shayla geriye bakıyor ve en az beş tanesinin gitdikce yaklaşdığını görüyor. Malar ana sesimi duy. Bize yardım et. Atını dürtüyor, kamçılıyor. Atının bu dolambaçlı yollarda elinden gelenin en iyisini yapdığını ve arkalarından gelen o şeylerden en az kendisi kadar korkduğunu biliyor ancak bir şey yapmadan da duramıyor.

Shayla görüşdükleri yere gitdikce yaklaşdıklarını görüyor. Hiç bir şey tanıdık gelmiyor, ama ağaçların sıklığından az kaldığını anlıyor. Bundan sonrasını ayakla gitmeli aslında, ama atı durdurmanın hayatlarını durdurmak olacağı kesin.

Arkasından gelen qarip seslere dönüyor ve kurtların ağaçlara atlayıp maymunlar gibi irelilediğini görüyor. Qarip olan şey, kurtadamların ağaçlarda yerdekinden daha hızlı olması. İri qoriller gibi o ağaçdan bu ağaca zıplayıp gitdikce yaklaşıyorlar. İşte o an bir tanesi –Belli ki yeterince yaklaşdığına inanmış biri- zıplıyor üzerlerine. Kısa bir an için Shayla öleceklerini anlıyor. O şey kollarını açarak üzerlerine zıplarken bile atının uzunluğundan daha uzun. En azından sol elinin bir hareketiyle Shayla ve kızı atdan düşürecek.

Tabi bu düşünceler ok fırlamadan önceydi. Shaylanın kafasının üzerinden bir ok ıslık çalarak insanımsı yaratığın kalbine ya da kafasına batıyor. Shayla ireli bakıyor, burası yolun sonu. Ne yapacağım ben? Oku atan Daywen miydi? Bizi kurtara bilicek mi?

İşte o an Daywen ağaçların arasından fırlayıp inanılmaz hızla okları yerleştirip fırlatıyor. Beş saniye içinde beş ölü kurtadamın cesedi yolda uzanmış oluyor. Daywen bir müddet etrafı control ediyor sonra Shayla ve küçük kıza doğru dönüyor. Küçük kızı ya fark etmemiş yada umursamıyor. Yalnızca Shayla.

Shayla atından inip Daywenin iri kolları arasına atlayıp hüngür-hüngür ağlıyor. “Her yerdelerdi. Bütün ailem öldü” diyor. Bir tarafdan da Daywenin inanılmaz hızla atan kalbinin gümlemelerini dinliyor. O da çok korkmuş ve hala korkuyor, ama bunu belli etmiyor.

“Daywen burda. Onu ve oğlakı koruyacağına yemin etdim” diyor. Sözleri soğuk kışda üzerine örtülen yorganın sıcaklığı gibi tatlı ve güven verirci. “Burası çok tehlike. Hemen gitmek, yoksa yine gelirler”

“Tamam” diyor Shayla. Gözlerini siliyor ve ölenler için yas tutup göz yaşı dökmeyi sonraya bırakıyor. Zaten yaşadığı şok o kadar yeniki onları tam anlamıyla kafasına oturtamamış.

“Küçük kız bizimle gelmek?”

“Evet bizimle gelecek” diyerek hala at üstündeki küçük kıza doğru dönüyor. Kız yerinde donup kalmış, sanki haraket etse Daywenin onu parçalara ayıracağından korkuyor. Rahibe Sesilyenin öğrencilerinden biri. “Annesi verdi. Onu da korumalıyız, artık bizim sorumluluğumuzda”

“Elbetde. Hemen yola o zaman” Daywen Shaylanı rahatca ata bindiriyor. Yeherden tutup güneye doğru dönüyor. Shayla niye güneye gitdiklerini sorgulamıyor, Daywene güveniyor ve seviyor. Bir şekilde başarıcaklarını biliyor. Daywenle bir oldukları müddetce her şeye hazır hiss ediyor kendini.

Karşısındakı küçük kızı kucaklayıp saçlarından öpüyor, bir an adını sormak istiyor ama bunu sonraya saklıyor. İleride konuşacak çok zamanları olacak.

Önüne bakıyor ve yıllar sonra Daywen ve Shayla efsanesi olacak yolculuğa çıkıyorlar.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *