Öykü

Güzellik

Estetik merkezinin girişindeki büyük varaklı aynanın altına zarif harflerle yazılmıştı:

“Büyüleyici dünyamıza hoş geldiniz…”

Her sabah bu sözleri tekrar ederken sesi hafifçe titreyen Melek, alnındaki doğum lekesini örten zarif dantelli maskenin ardında, kalbini sıkıştıran o tuhaf duyguyla mücadele ederdi. Aynada kendine bakarken, maskenin kenarındaki tüylerin yüzüne dokunuşunu hissediyor, içten içe gerçek yüzünün bu gösterişli dünyaya ait olmadığını düşünüyordu.

İlk görüşme hâlâ aklındaydı. Sevgi Hanım’ın titizlikle çizilmiş kaşlarını hafifçe kaldırarak söylediği sözler zihninde yankılanıyordu:

“Burada güzelliği satıyoruz Melek’ciğim. Sen buranın yüzü olacaksın; böyle bir iz hoş olmaz, değil mi?”

“Burası estetik merkezi,” diye mırıldanmıştı Melek, çaresizce. “Siz düzeltemez misiniz?”

Sevgi Hanım’ın yüzündeki profesyonel tebessüm, hafif bir alayla birleşmişti:

“Elbette düzeltiriz, sadece 30 bin lira. Bir ay çalış, paranı al ve izinden kurtul.”

O gün maskeyi taktığında, alnında bir kusurdan fazlasını gizlediğini hissetmişti Melek. Merkezin kapısından geçen ilk müşterinin, meraklı ve tedirgin bakışlarıyla karşılaşmak zorunda kalmıştı. Ama zamanla maske, beklenmedik bir şekilde ona güç verdi. Sadece yüzünü değil, tüm varlığını örten bir kalkan gibiydi. Sevgi Hanım’ın önerisiyle masasına yerleştirdiği dantelli kutular, tüylü kalemler ve incili süs eşyalarıyla birlikte maskeli Melek, merkezin cazibeli bir sembolü hâline gelmeye başladı.

Müşteriler ona yaklaşırken önce çekiniyor, sonra büyülenmiş gibi yaklaşıyorlardı:

“Bu maskeyle ne kadar büyülü görünüyorsunuz. Keşke biz de böyle zarif bir gizeme sahip olabilsek…”

Melek, her defasında usulca gülümsüyor, içindeki burukluğu bastırarak şöyle cevap veriyordu:

“Her maskenin ardında anlatılmamış bir hikâye vardır. Belki sizinki de maskeniz kadar güzeldir.”

Günler haftalara, haftalar aylara dönüştü. İlk maaşını aldığında, estetik operasyonu yaptıracak gücü vardı artık. Ama yapmadı. Nedenini sorduğunda Sevgi Hanım’a bahaneler uydurdu, oysa içinde başka bir şey vardı: maskenin verdiği gizemli rahatlığa, yarattığı yeni kimliğe alışmaya başlamıştı.

Altı ay böylece geçti. Maskeler değişti, her yeni maske Melek’in kimliğini biraz daha güçlendirdi. Merkezin logosu bile onun gizemli maskesine dönüştürüldü. Sosyal medyada müşterilerin ilgisiyle, “Maskeli Melek” adı altında fenomenleşti. Gelen hediyeler, minik notlar, küçük porselen maskeler… Her biri Melek’in masasında bir kimlik kartı gibi yer aldı.

Sonunda yedinci ay tamamlandığında, bir sabah Melek kliniğe alnındaki iz olmadan geldi. Operasyon gerçekleşmişti. Ancak ilk müşteri, onun yeni yüzünü gördüğünde şaşırarak duraksadı, ardından rahatsızlıkla gözlerini kaçırdı:

“Ah, bütün büyünüz maskenizdeydi sizin. Şimdi sıradan bir güzelsiniz sadece.”

Diğer müşteriler de aynı şaşkınlığı ve hayal kırıklığını paylaştı. Melek, insanların bakışlarında kendi çıplaklığını, savunmasızlığını görüyordu. Gün geçtikçe gülümsemesi soldu, sesi kısıldı. Bir kez daha görünmez olmuştu; maskesi olmadan artık varlığı yok gibiydi.

Bir akşam Sevgi Hanım, onu odasına çağırdı. Masasının üzerinde özenle yerleştirilmiş yeni, zarif bir maske duruyordu.

“Melek’ciğim, müşterilerimiz sana böyle alışmıştı. Masken senin markandı, güzelliğinin sırrıydı bu. Belki yeniden düşünmeliyiz…”

Melek maskeyi sessizce aldı. Parmak uçlarıyla maskenin ince dantelini okşadı. Yavaşça yüzüne yerleştirdiğinde, içindeki garip rahatlama duygusuyla ürperdi. Aynaya baktığında, kusursuz alnını örten o tanıdık gizemin geri döndüğünü hissetti.

Kapı açıldı, içeri yeni bir müşteri girdiğinde Melek, içten gelen derin bir nefesle doğruldu, sesinde eski melodik tınısıyla fısıldadı:

“Büyüleyici dünyamıza hoş geldiniz…”

Aziz Sami Deliveren

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *