Baharın gözlerini kısarak dağların arkasından göründüğü vaktin huzuruyla başlıyordu gün. Bir şarkıdan, uzakta olan ama hepimizin olan köyden mutluluk dökülüyordu. O gün güneş ışınlarına takılan uçurtmalarla baharın rayihasında büyüyen gülüşler vuku buluyordu. Yüreğinde bir mevsim büyüten analar, çocuklarına Hıdırellez’in hikâyesini anlatıyordu. Hızır ismini ilke kez duyan çocuklar, doğanın bereketli topraklarına basarak koşuyorlardı bilinmeze. Bilinmezin sessizliğine. Köyde bir hareketlilik vardı. Kalaycı Behçet, ovanın kalbine kurdu ateşi. Büyük kazanlarda yemekler tahta küreklerin uçlarında lezzete uzanıyordu. Bisikletçi Remzi, sıraya sokmuş çocukların bisikletlerini tamir ediyor, hepsinin lastik jantlarına fosforlu bilyeler, yıldızlar takıyordu. Yemyeşil ovada yıldızlı, rengârenk tekerler dönüyordu. Uçurtmalar babaların görevi olup, gökyüzüne yüzleri değen onlarca insan bu mutluluğa ortak oluyordu. Gözleme kokularının kaynağına gittikçe Ayten Ana’nın ara sokaklara çıkan yol ayrımlarına benzeyen ellerinden lezzete ortak olunuyordu. Mevsim de gün de en güzel elbisesini giymiş, serçe kuşlarından bir koroyu salmıştı köyün kalbine. Yapraklar ıslık çalarken, şişman bulutlar ritim tutarak yol alıyor, boynuyla omzunun arasına keman sıkıştırmış ayçiçeklerine, bir göçmen ağıtı tutturan insanlar eşlik ediyordu. Hıdırellez, insanın doğanın tüm imgelerine karıştığı bir gerçekliğin hali oluyordu. Ovanın kalbinde kaynayan kazandan tahta tabaklara dökülen yemeklerle devam eden günün en heyecanlı anları köyün geleneksel oyunlarının oynandığı alanda gerçekleşiyordu. Çuvalın içerisine girip yarış yapanlar, yoğurdun içerisinde altın arayanlar, uçurtmanın en yükseğe çıkması yarışı, minik ellerin boyama etkinlikleri, ağaçların dallarından alınan destekle kurulan renkli salıncaklar, halat çekme oyununu kazanan ve yıkılan tarafa elini uzatan yürekli insanlar ve zamanı değerli kılan doğanın hayal üstü gerçek altı anı. Gün batıyor. Akşamın kızıllığında ovanın kalbine bu sefer eski lastikler getiriliyor. Hıdırellez ateşi sembolik olarak yanmaya başlıyor. Ateşin üzerinden atlayan insanlar bütün kötülüklerin bu sayede altta kalacağına ve bir adımda yeniden başlangıçların tazeliğinde huzur bulacaklarına inanıyorlardı.
7 yaşında Ahmet annesine Hıdırellez ne anne? Diye sordu. Annesi uzaklara baktı cevabını sınır ötesi bir geçmişte arar gibi. Sonra ortada yanan ateşe gözleri dikkat kesildi. Sonra elini yavrusu Ahmet’in başına koyarak, Hıdırellez baharın doğum günüdür oğlum. Dedi. O yüzden mi ateş yaktılar anne dedi. Evet, oğlum mumlara nasıl üflüyorsak bak o insanlar da üzerinden atlayarak ateşe rüzgâr yapıyorlar. Birazdan söner dedi. Ahmet anlamlandıramadı. Bu ateş çok büyüdü üflemeyle sönmez ki dedi kendi kendine. Annesi kısa bir süreliğine arkadaşlarının yanına gitti. O sırada köy alanındaki bütün çocukların yanına gidip, kulaklarına “Bugün baharın doğum günüymüş. Ateşi tek başıma üfleyerek söndüremem, hep birlikte üflersek söndürebiliriz, bana yardım edin” dedi. Ahmet yaşlarındaki köyün tüm çocukları ateşin etrafına dolaşıp nefeslerini tüm güçleriyle ateşe doğru tutup hıdırellezin doğum gününü kutlayıp ateşi söndürmeye çalışıyorlardı. Bir ara hepsi durdu. İçlerinden biri Ahmet’e seslendi. “Olmuyor Ahmet bırakalım” dedi. Ahmet “hayır dedi. Bir şey unuttuk. Gözlerimizi kapatıp elimizi kalbimize götürelim. Annem hasta olunca böyle yaparım iyileşir.” deyince. Ateşin etrafındaki bütün çocuklar gözlerini kapattılar, ellerini minik gövdelerine götürüp heyecanlı atan kalplerine götürdüler. Ahmet bağırdı sakın açmayın. Anneler, babalar çocukları görünce ne olduğuna anlam veremiyorlardı. O sırada sağanak bir yağmur başladı. On saniye içerisinde şiddetini giderek arttıran yağış ateşi hızlıca söndürmüştü. Aileler çocuklarının yanına gelip onları kucaklarına aldıklarında hepsi sevinçten bağırıyordu. Gördünüz mü ateşi söndürdük. Ahmet işe yaradı. Ahmet doğum günü ateşini söndürdük. Ahmet mutluluktan annesine sarılırken annesi,“Ahmet oğlum ne oldu herkes niye sana sesleniyor” deyince. Ahmet umut dolu bakışlarıyla ve saçlarından süzülen yağmur suyuyla birlikte annesine şöyle dedi:
“Anneciğim hıdırellez’in doğum gününü kutladık. Mumlara üfler gibi üfledik. Bunu da gözlerimiz kapalı ve ellerimiz kalbimizdeyken yaptık. Tıpkı sen hastayken seni iyileştirdiğim gibi” dedi.
Annesi de “ah güzel yürekli oğlum o zaman hadi aynı anda bağıralım duysun bizi bahar: Doğum günün kutlu olsun Hıdırellez…” diyerek köyün derinliklerinde gözden kayboldular…
Yazarin Emeğine sağlık:)
Çok etkileyici.Okunması gerekir.
Çok güzel kaleminize sağlık ?
Bana yer yer çoçukluğumda okuduğum hikayeleri anımsattı ve bilirsiniz ki çocukluk güzeldir 🙂
Böyle hikayeleri daha çok görmek isteriz.
Merhaba,
Seçkiye hoş geldiniz. Kelimelerle bir Hıdırellez resmi çizmişsiniz. Konudan ziyade benim dikkatimi çeken öykünün dili oldu. “O gün güneş ışınlarına takılan uçurtmalarla baharın rayihasında büyüyen gülüşler vuku buluyordu. ” gibi bir anlatım, öykünün konusuna ağır kaçıyor sanki. Zaten bir süre sonra ifadeyi oldukça sadeleştirmişsiniz, özellikle diyalog ve devamı sahnelerde. Başlangıcı da sade yapsaydınız ya da devamını da daha süslü bir anlatımla getirseydiniz öykü daha bütünlüklü olurdu fikrimce.
Kaleminize sağlık.
Öznur hanım değerli yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Öykü seçkisi ile buluşmanın mutluluğu ile yazdım. Önerilerinizi dikkate alacağım. Selamlar.
Merhabalar, Sayın Öznur’un yorumuna da katılarak, diyologlar çok hızlı geçiştirilmiş gibi geldi bana ve bazı yerlerde cümle bitmeden nokta koymuşsunuz. Yazım diliniz güzel, sıkmıyor kendini okutturuyor. Ek olarak “Bugün baharın doğum günüymüş,” kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi herhalde 🙂 Seçkiye hoş geldiniz diyerek sonraki seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum. Ellerinize sağlık.
Seçkiye hoşbulduk Osman bey. daha nice öyküleri bu platformda paylaşmak ve üzerine konuşmak umuduyla. Sevgiler.
Beni Istanbulu’un kalabalığından Anadolu’daki çocukluğuma götürdü. Kalemine Sağlık Onur’cum. ?
Merhabalar tasvirleriyle hıdırellez coşkusunu yansıtan güzel bir paylaşım olmuş.. Kaleminizin gücünün hiç tükenmemesi dileğiyle..
İnsanın içini sıcacık eden bir hikaye, tıpki Hıdırellez ateşi gibi… Yüreğinize sağlık.
Umut dolu bir bakış emeğine,kalemine sağlık 🙂
Çok akıcı ve etkileyici.Başka hikayelerinizi de okumak isteriz
Kültürün canlılığını güzel yansıtmışsınız. Kaleminize sağlık. ?
Öyküyü bitirdiğimde bulutlara bakıp gülümserken buldum kendimi. Umut dolu,yeni başlangıçlar çekti içim. Baharın taze kokusunu getirdi bir rüzgar ve bir kuş Edip Cansever’i fısıldadı kulağıma;
“Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır…”
Kaleminizden çıkan bu öykü ‘an’ ımıza ışık saçtı. Yüreğinize sağlık, sevgili yazar.
Okumaya başladığım andan itibaren sanki hikayenizin içinde gibi hissetim kendimi devamını görmek dileğiyle kaleminize , yüreğinize ve emeğinize sağlık …
Hep yaz ki çocukluğumuzu unutmayalım, ruh sağlığımızı koruyabilelim ! 🙂
Kaleminize sağlık ..
Anneannem geldi aklima, onun sıcacık sesiyle anlattığı hıdırellez hikayeleri canlandi hafızamda. Okurken adeta Ahmet’i ve çocuklari uzaktan izleyen gözlerden biri gibi hiseettim, yazım dilin güzel ve akici hiç sıkmadan bir solukta okudum çok keyifliydi, kalemine ve hislerine sağlık ?
Yüreğinizin kaleminizden aktığı belli 🙂 yüreğinize sağlık
beğenmedim.
Yaşamın telaşesinden uzaklaştığım anlardan biri oldu. Yazım dilin çok güzel ve hislerini çok güzel ifade ediyorsun. Bize de bunu yaşatıyorsun bu çok önemli. Devamının gelmesi ümidiyle yüreğine sağlık ?
Ahmet’in elini kalbine koyup ateşin söndürmesini dilemesi bana tıpkı yürekte yanan baba acısını da söndürür mü dedirtti … Okurken yeniden hayallere yaşanmışlıklara değinmek gibi oldu …