[Gazete Küpürü – 29 Mart 2025 / Hüviyet Gazetesi]
İstanbul’da Kan Donduran Vahşet! Palyaço, Üç Çocuğu Öldürdü.
İstanbul’un Beyoğlu’na bağlı Karaköy semtinde dün öğle saatlerinde bir doğum günü eğlencesi sırasında palyaçoluk yapan bir şahsın üç çocuğu bıçaklayarak öldürdüğü öğrenildi. Olay yerine çok sayıda polis ve sağlık ekibi sevk edildi.
Görgü tanıkları, şüphelinin gösteri sırasında aniden sahneden inerek çocuklara saldırdığını ifade etti.
“Ne olduğunu anlamadık, önce şaka sandık” diyen bir tanık, saldırının saniyeler içinde gerçekleştiğini belirtti.
Katilin, işlediği cinayetin sonrasında kaçmaya çalışmayarak polislerin gelmesini beklediği ve polislere hiçbir direniş göstermeden teslim olduğu bildirildi.
Yetkililer, olayla ilgili geniş çaplı bir soruşturma başlattı.
Saffet İnanır’ın Günlüğü, 30 Mart 2025
Haberi aldığım sırada eşimle birlikte tatil planları yapıyorduk. Ne garip, aynı gün aynı şehirde bir çift çocuksuzluklarından arta kalan parayla yaz tatili için turlara bakarken başka aileler evlatlarını kaybediyor. Hayatın bu zıtlığına oldum olası şaşırmışımdır.
Yunanistan’da otel ücretlerinin memlekettekilerin yarı fiyatına geldiğini eşimle tartışaduralım, gece gündüz bana rahat vermemeye ant içmiş telefonum bir anda her zamankinden farklı çalmaya başladı. Kimisi inanır kimisi inanmaz, ben her zaman altıncı hissin varlığına emindim. Telefon, bu sefer çok önemli bir şey için çalıyordu.
Arayan cinayet bürodan Başkomiser Ferman’dı. Pek sevmem, meymenetsiz bir adam. Kaba saba konuşur ve işleri her zaman şiddetle çözmeye çalışır. Kaç kere söyledim kendisine, gelsin bana birlikte bir seans ayarlayalım. Hem daha sakin bir adam olur hem de ben öğrenebilirim neymiş hayatla derdi. Biliyorum onun da kendince sebepleri var. Küçükken babasından şiddet görmüş olabileceğini düşünüyorum. Suçluları döver, küfürler eder, adam yerine koymaz ama bir rütbe bile üstü birisiyle karşılaşsa dut yemiş bülbüle döner. Sonra gider onların da arkalarından söver. Otoriteden -profesyonelliğime her ne kadar yakışmasa da bu söz- it gibi korkuyor, bir o kadar da nefret ediyor. Tıpkı bir gün büyüyünce babasından intikam almanın planlarını yapan çocuklar gibi yalandan bir cesarete sahip. Hiçbir zaman planlarını gerçekleştirmeyecek ancak hıncını da başka şeylerden çıkarmaya çalışacak.
Ancak her ne kadar istemese de insan, hayatın basit kuralları yüzünden bazen bir telefonu açmama hakkından mahrum kalır. Ben de bu mahrumiyete baş kaldırmayarak görevimi yerine getirdim ve telefona cevap verdim. Resmi bir çağrı duymayı beklerken bambaşka bir cümleyle karşılaştım: “Gördün mü?”
Haberleri takip etmeyi sevmiyorum. Zaten gün içerisinde hayatın karanlık yönleriyle defalarca yüzleşiyorum, gerçekten gereği yok. Bundan sebeple komiserin bana bahsettiği cinayet olayını ilk defa o an telefon konuşmasında öğrendim. Meğer ülke yıkılıyormuş da biz uzaktan saçımızı tarıyormuşuz. Olay garip, olay oldukça garip. Komiserden dinlediğim kadarıyla; senelerdir etkinlik firmasının tekinde palyaçoluk yapan bir genç, gösteri yaptığı alelade bir etkinlikte üç tane çocuğu ansızın öldürmeye karar veriyor. Ne bir tepki ne bir isyan ne bir kargaşa… İşini bitirdikten sonra sakince yere bağdaş kurarak oturuyor ve polislerin gelmesini bekliyor. Etraftaki kalabalık, olayın şokuyla katile bırak linç girişiminde bulunmayı, bir fiske tokat bile vurmuyor. Çığlıkları duyan çevre halkın ihbarıyla polis olay yerine geliyor zaten. Polisler olay yerine geldiklerinde; katil, yerinden yavaşça kalkıp teslim oluyor. Polisler tarafından aldığı fiziksel darbelere tepki vermiyor ve ekip arabasıyla götürülüyor.
Olaylar yeterince ilginç değilmiş gibi merkezde daha da karmaşık bir hal alıyor. Komiserin anlattığına göre genç katil ne yemek yiyor ne de su içiyor. Sorulara cevap vermiyor, insanların yüzüne dahi bakmıyor. Telefonda komiser, muhtelif sebeplerden ötürü açıkça ifade edemedi ancak katil gördüğü şiddeti bile umursamıyor. Adeta bir ölü gibi yerinde sabit duruyor ve dünyayı basitçe reddediyor. Normal şartlar altında başkomisere kalsa fazla işi uzatmadan katilin hapse gönderilmesi gerekirken, olayın medyada büyük yankı uyandırması ve çocukların ailelerinin baskıları sonucunda meşhur palyaçomuzun ağzından laf alınması artık elzem hale geliyor. Bu olayların neticesinde de benim telefonum çalınıyor.
Üzüldüm. Oldukça üzüldüm hem de. 3 tane fidanın vahşice katledilmesine üzüldüm. Hiç tadamadım ben evlat sevgisini. Nasıl bir acı olduğunu anlamam mümkün değil ancak haberin detaylarını dinlerken içim parçalandı. Bu bir kenara, belki de toplum içerisinde asla yüksek sesle söyleyemeyeceğim bir başka detaya da üzüldüm. Katile. Gencecik bir delikanlıymış, 27 yaşında. Hayatının baharında.
Bir insan nasıl bu hale gelir? Meslek hayatım boyunca pek çok farklı vakayla karşılaştım. Pek çok farklı cinnet anının ve pek çok farklı planlanmış cinayetin derinliklerine indim. Öğrendiğim bir şey varsa, bu insanlar halkın bahsettiği gibi pür şeytani canavarlar değiller. Hepsinin arka planında bir travma veyahut bir hastalık var. Yetiştikleri çevrede yüzleştikleri hayatın acımasız gerçekleri, psikolojilerinin senelerce durmadan darbeler alması ya da kalıtımsal bir hastalık. İnsanlar sıcak mutlu evlerinde bu insanları rahatlıkla yargılayabiliyorken ben sebepleri araştırırım. Dünyanın en neşeli mesleğini yapan, genç ve sağlıklı bir insanın 3 tane ufacık çocuğu öldürebilmesinin ardında koskocaman bir hayat var, bunu biliyorum. Bu şekilde söylemek biraz etik dışı ancak tamamıyla mesleki bir heyecanla bu dosyada çalışmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Altıncı hissime yeniden dem vurmak isterim ki bu sefer de bir sebep var, çünkü her zaman vardı.
* * *
────────────────────────────────────────
T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ
CİNAYET BÜRO AMİRLİĞİ
────────────────────────────────────────
DOSYA NO: 2025/317
SUÇUN TÜRÜ: Kasten Adam Öldürme (TCK 81)
OLAY TARİHİ: 29 Mart 2025
OLAY YERİ: Beyoğlu / Karaköy
HAZIRLAYAN: Başkomiser Ferman KARACA
ONAYLAYAN: İl Emniyet Müdürü Salih Emre AKYÜZ
OLAY ÖZETİ:
29.03.2025 günü saat 14:37 sıralarında, Karaköy Mahallesi’nde bulunan Janjan Parti Evi isimli iş yerinde palyaçoluk yapan şüpheli Kenan KARAEL (27), doğum günü etkinliği sırasında sahneden inerek üç (3) çocuğa bıçakla saldırmış, saldırı neticesinde Eymen KARACA (6), Elif Su DEMİR (6) ve Mertcan YILDIZ (5) hayatını kaybetmiştir. Şüpheli olay sonrası kaçmamış, sahne ortasında oturarak kolluk kuvvetlerinin gelmesini beklemiştir.
ÖN ARAŞTIRMA BULGULARI:
- Şüphelinin ikamet ettiği adreste yapılan incelemede suç unsuru olabilecek herhangi bir materyale rastlanmamıştır.
- Komşularının beyanına göre şüpheli, “sessiz, kibar ve yardımsever” bir kişi olarak tanınmaktadır.
- Olay günü saat 13.55’te etkinlik alanına girdiğinde elinde çocuklar için balonlar bulunduğu kamera kayıtlarından tespit edilmiştir.
- Saldırıdan dakikalar önce etkinlikte bulunan bir çocukla şakalaştığı ve fotoğraf çektirdiği görülmüştür.
PSİKOLOJİK VE FİZYOLOJİK ÖN DEĞERLENDİRME:
- İstanbul Adli Tıp Kurumu ön inceleme raporuna göre şüphelide ciddi bir psikiyatrik bozukluk bulgusuna rastlanmamıştır.
- Göz teması, konuşma şekli ve bedensel tepkiler normal sınırlardadır.
- Sorulara cevap vermemekle birlikte, sessizliği boyunca herhangi bir ajitasyon, taşkınlık ya da kendine zarar verme eğilimi gözlenmemiştir.
- Yapılan toksikoloji incelemelerinde kanında alkol veya uyuşturucu/uyarıcı maddeye rastlanmamıştır.
TANIK BEYANLARI:
- “Mahallede ‘Kenan Abi’ diye tanınırdı, çocukları da çok severdi.” – (Komşu ifadesi)
- “Sakin, güler yüzlü biriydi, kimseyle kavga ettiğini görmedim.” – (Esnaf ifadesi)
- “Etkinlik başlamadan önce oğluma balon verdi, fotoğraf çektirdi.” – (Etkinlik katılımcısı ifadesi)
SONUÇ VE ÖNERİ:
Şüpheli Kenan KARAEL hakkında soruşturma devam etmekte olup, motivasyonunun tespiti amacıyla ayrıntılı adli psikiyatri değerlendirmesi yapılması tavsiye edilir.
* * *
Saffet İnanır’ın Günlüğü, 31 Mart 2025
Bu sabah adli rapor elime ulaştı. Bu ülkede önemsenmeyen ilkelerden biri de raporlama kültürü. Ortada kocaman bir cinayet var, Uzman Adli Psikoloğa ön bilgilendirme yapmak için rapor hazırlanıp gönderiliyor ve karşılaşılan manzaraya bak. Ne hastanın öyküsü ne cinayetin detayları… Elimde hiçbir şey yok! Peygamber değilim ki ben mucizevi yöntemlerle bütün istenilen bilgileri elde edeyim. Bu işin bir metodolojisi var, yapılması gereken ön hazırlıklar var. Ama ben biliyorum bana neden böylesine pespaye bir rapor gönderildiğini.
Davayı ivedilikle kapatmak istiyorlar!
Bir grup düşük eğitimli faşist, kafalarında kurdukları genel yargılar neticesinde bilimselliği bir kenara bırakıp “mesnetsiz katilin” kellesinin alınmasını istiyorlar. “Bak gördün mü? Adam düpedüz deli, tıkalım içeri gitsin” kafasındalar. Halbuki ben biliyorum; o ifadeler, o tanıklar… Bazıları gerçek dahi olmayabilir! Kafalarından uydurdukları şeyler hepsi. Kanında uyuşturucu var mı yok mu, gerisi fasa fiso. Hele o sözde psikolojik ön incelemeye ne demeli? Emniyetin içerisinde bir tane bile bu bilimden anlayan hatta bu bilime saygı duyan adam varsa diplomamı yırtarım!
Bu raporumsu müsveddenin sayesinde günüm yeterince sinirli başlamıştı zaten. Kendimi 12 Öfkeli Adam filmindeki Henry Fonda gibi hissediyordum, farklarıyla birlikte. Sonuçta ortada kesinlikle bir cinayet vardı ancak ben sadece bu cinayete farklı bir açıdan bakabilme cesareti gösteriyordum. Tüm düşüncelerimle adli müsveddeyi evrak çantamın içerisine tıkıştırdım ve emniyetin yolunu tuttum.
Sevmiyorum bu yeri, emniyeti. Suçun, binanın her zerresine işlemiş olmasından dolayı değil ama. Döküntü duvarlarıyla, çivisi gevşemiş resimleriyle, temiz ayakkabıyı kirletir çamurlu zeminiyle veya içerisinin neredeyse bir küllük kadar sigara kokmasıyla bu binanın içerisi, bana pespayeliği hatırlatıyor. Tam da bu yüzden sevmiyorum işte burayı. Bu pespayeliğin bir amacının olmasını sevmiyorum. Suçluların kendilerini daha da köşeye sıkıştırılmış gibi hissetmeleri için binanın içine bakım veya restorasyon yapılmamasını sevmiyorum. Başkomiserin aklının içi gibi geliyor burası bana. Soğuk, gürültülü ve faşist.
Faşist kelimesine bugün biraz fazla takıldım kaldım. Sanırım sebebi başkomiser. Oysa bugün için kendisiyle hiç karşılaşmadan günü bitirmek gibi uçuk hayallerim vardı. Yine beni her zaman gördüğünde yaptığı gibi ne selamımı aldı ne de insanlık edip gündelik sohbet girişimlerinde bulundu. Kel yumurta kafası ve içerisinde ölü bir arının senelerce fark edilmeden durabileceği karışık sakallarıyla odasından içeri beni “buyur etti”. Odanın içerisinde bir grup polis vakayı tartışıyordu. Her ne kadar kendisini sevmesem de her insana ayrı ahlaki davranışlar uygulayamayacağım için odanın ucundaki çaydanlıkta ikimize çay kattım ve ardından sandalyeme oturmadan hemen önce kendisine uzattım. Hiç sevgi görmemiş bir adamdı bence o, belki benim dostça davranışlarımla gerçek yüzünü görebilirim.
“Sen niye uzanıyorsun bırak Hüseyin katsın ya” diye cevap verdi bana. Ardından çaycı Hüseyin’e görevini yerine getirme konusunda yavaş kaldığı için fırça çekti. Kesinlikle beklediğim davranış bu değildi. Bozuntuya vermedim, hemen vakaya girmek istedim. Elime ulaşmış olan rapordan kesin yargılar çıkaramayacağımı, hastayla ayda iki kere olmak üzere 6 haftalık bir programa başlamam gerektiğini, vakanın oldukça karışık olduğunu ve psikiyatrik bir problemle karşı karşıya olabileceğimizi anlattım. Başkomiser bu teklifime çok sinirlendi. Kendi sözleriyle “Amına kodumun palyançosu 3 çocuğu öldürüyor, sen de gelip bize onu 6 ay tedavi edelim mi diyorsun?” diyerek sert çıkıştı. Küfrüne küfürle karşılık verebilirdim, vermedim. Durumun sandığı kadar basit olmadığını, senelerdir çocuklarla birlikte çalışan birisinin ansızın böylesine bir vahşet saçmasının ardında sebepler olduğunu ve bizim görevimizin bu sebepleri bulmak olduğunu anlatmaya çalıştım.
“Ne sebebi olacakmış Allah aşkına Doktor?” diye kükredi bana. Sözlerine devam etti: “Sana kalsa zaten her suçluya gül vereceğiz, davulla zurnayla karşılayıp bir de alınlarından öpeceğiz”
“Yanlışsın” diyebildim sadece. Bu adama söz anlatabileceğime dair bir inanca sahiptim sahip olmasına rağmen ancak o enerjiyi toparlama konusunda kendime çok güvenmiyordum. “Peki sence ne yapmalı Ferman Bey? Katilin olası psikolojik problemlerini veya yetiştiği çevrenin koşullarını öğrenmeden hemen içeri mi atalım? Böyle mi engelleyeceğiz suçu gerçekten? Bugün bunu tıkarsın yarın ötekisi peydahlanır başımıza. Sorunun kendisini görmek istemiyorsun, gündelik çözümler arıyorsun sen” diyerek, laf anlatacak kuvveti kendimde bulduğumu fark ettim.
Başkomiser bir an bile duraksamadan “Bence ne mi yapmalı? Kafasına iki el ateş etmeli. Bak sana sorunu kökünden çözdüm Doktor. Şunu üç kere tekrarlasak etrafta ne suç kalır ne de suçlu”, dedi. Sinirleniyordum, bir doktor olarak bunun ne kadar yanlış bir bakış açısı olduğunu, hayatta hiçbir şeyin böyle çözüme kavuşamayacağını ve kendisinin faşistçe düşüncelere sahip olduğunu söyledim. Belki en sonunda “Faşistsin sen!” diye de bağırmış olabilirim. Hatırlamıyorum, çok sinirliydim.
“Doktor sen hastalarla uğraşıyorsun ben suçlularla. Bu insanlar kötü, saf kötü. Görmüyorsun, olayların içerisinde değilsin, bilmiyorsun. Herifin teki canı istedi diye üç tane ufacık yavrucağı öldürmüş ya. İnsanın yüreği dayanmıyor. Gerçi sen ne anlayacaksın evlat sev…”
Yarıda kesti. Başkomiser Ferman zannettiğim kadar da kötü bir insan değilmiş belli ki, cümlesini tamamlamama nezaketini gösterdi bana karşı. Odanın içerisi biraz sessizleşti. Sessizliği bozma görevi de bana kaldı. Böyle işte hem yaralarlar hem de toparlamanı isterler. Vaka benim için önemliydi, bir adamın hayatı söz konusuydu ve bu yüzden sessizliği bozmak istedim: “Başkomiser emin ol ben de sevdiklerimden korkuyorum ve insanların acılarını paylaşabiliyorum. Ancak sizden farklı olarak bunu yüksek sesle bağırarak söylemiyorum. Adım kadar eminim ki katilin başına namluyu dayasanız korkup tetiği çekemezsiniz.”
Başkomiserin sinirlendiği yüzünden belli oluyordu, söze girmesine izin vermeden devam ettim: “…Ama ben kendi yöntemimi uygulama konusunda herhangi bir tereddüde sahip değilim. İzin verin en azından bir adli psikolojik rapor hazırlayabilecek kadar görüşeyim. Her insanı böylesine çöpe atamayız. Her sonucun bir nedeni vardır, bu nedeni sizin için bulayım. Sonrası için zaten benim bir yetkim kalmıyor”. İkna edebilirim umuduyla son bir denemede bulunmuştum. Bana herkesin içerisinde ayıp ettiği için midir, sözlerimde daha baskın olduğumdan içine sindiği için midir bilemem, seans için izin verdi. “Sadece tek seans” dedi. “Manyağın teki için bahaneler uydurabilmen için sadece tek bir seans veriyorum, ben hâlâ kafasına sıkma taraftarıyım.”
İstediğimin bir parçasını da olsa koparabildiğime sevindim. Odadaki herkesle tokalaşıp yüzlerine gülerek odadan çıktım. Bu önyargılara dayanamıyorum. Bu kadar keskin hükümler ve fevri kararlar, asıp kesmelerin ve ayrışımcılığın hat safhada olması… Bunlara kısaca faşistler diyemem ben. Canlı, nefes alan, büyüyen, sindiren ve yeri geldiğinde parçalayan bir organizma bu. Tekil bir Faşizm’den bahsetmiyorum, çok daha farklı. “Faşizma”. Tıpkı o katil palyaço gibi. Yüzü gerçek duygulardan uzak, boyalı ve sevimli olmaya çalışıyor. İçerisinde ise yok etmeye karşı büyük bir arzu var.
Yarın için çok heyecanlıyım. Sonunda ruhu gizemli palyaçomuzla görüşebileceğim. Emniyetin içerisinde çıkışa doğru yürürken onu bir yerden bir yere götürüyorlardı, kendisini ilk defa kanlı canlı görebildim. Ruhsuz bakıyor demek için bile fazla ruhsuz bakıyordu. Gözlerinin bir ölüden farkı yoktu. Ayakları yürümüyordu sanki de koluna girmiş iki polisin yardımları sayesinde sürükleniyordu. Omuzları düşük, vücudu sıskaydı. Sebebini anlayamadığım şekilde hâlâ yüzünde boyaları (parçalanmış olsa da) ve üzerinde kıyafetleri duruyordu. Tabii ki de parçalanmış kıyafetlerinin sızıntılarından gözüme çarpan morlukları. Belli ki palyaço üç gündür “Faşizma”dan nasibini alıyordu.
Bu gece sağlam bir hazırlık yapmalıyım. Bir roman yazar gibi hangi konulardan bahsedeceğimi, alacağım cevaplara göre hangi soruları soracağımı teker teker planlayacağım. Tıpkı küçüklüğümde bayramlıklarımla bayram sabahını beklerken duyduğum heyecanı duyuyorum şu anda. Hem bir hastanın hayatını kurtarabilirim hem de meslek hayatımın en ilginç vakasını açıklığa kavuşturabilirim. Bir taşla iki kuş. Bu heyecanımı körükleyen, günlüğüme not almak için en uygun anı beklediğim bir sebep daha var tabii. Palyaço, polisler tarafından götürülürken ruhsuz duruşundan bir an olsun vazgeçti, yüzünü bana doğru çevirdi, doğrudan gözlerimin içine baktı.
Ve gülümsedi.
* * *
────────────────────────────────────────
T.C. ADALET BAKANLIĞI
İSTANBUL ADLİ TIP KURUMU
ADLİ PSİKOLOJİ DEĞERLENDİRME OTURUMU
────────────────────────────────────────
OTURUM TARİHİ: 01 Nisan 2025
DOSYA NO: 2025/317
YER: İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Görüşme Odası 3
GÖRÜŞME YÖNETEN: Adli Psikolog Saffet İNANIR
HAZIR BULUNAN: Başkomiser Ferman KARACA (gözlemci)
GÖRÜŞÜLEN: Kenan KARAEL (şüpheli)
KAYIT TÜRÜ: Ses kaydı, yazılı dokümantasyon
BAŞLANGIÇ SAATİ: 10:02
BİTİŞ SAATİ: 10:34
[Ses kaydı başlatıldı]
Saffet İNANIR: Merhaba Kenan.
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Bu seans, İstanbul Adli Tıp Kurumu’na bağlı Adli Psikoloji Birimi tarafından, 29 Mart 2025 tarihinde meydana gelen Beyoğlu/Karaköy cinayet vakasına ilişkin yürütülen değerlendirme süreci kapsamında, şüpheli Kenan Karael’in psikolojik durumunun tespiti ve ilgili raporun hazırlanması amacıyla gerçekleştirilmektedir.
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Bu görüşmenin ses kaydının alınmasını ve içeriklerinin rapor sürecinde kullanılmasını onaylıyor musunuz Kenan Bey?
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Tarafınızca bu yönde açık bir beyan verilmemiş olmakla birlikte, yapılan bilgilendirmenin ardından sessizliğinizi zımni onay olarak değerlendireceğim ve kayda devam edeceğim.
Kenan KARAEL: Bunu yasal olarak yapamazsın.
Saffet İNANIR: Bu sessizlikle devam edersen her hâlükârda hapse gireceğin için kaydı yakmamızda bir problem olmaz. Formalitelerden kurtulduysak başlayalım istersen. Nasılsın Kenan?
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Sessizliğin aslında pek çok şey ifade ettiği zamanlar gördüm. Bu sessizliklerin de bir anlam olduğunu biliyorum.
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Hayatı oldukça normal geçmiş, kibar, dikkat çekmeyen bir genç. Neşeli bir meslek icra ederek hayatını kazanıyor. Bir gün ansızın delirip 3 tane çocuğu öldürüyor. Herkes bu hikâyeye inanıyor ancak bence boşluklar var. Ruhsuz bakan gözlerinin arkasında bir şeyler olduğunu görebiliyorum.
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Biliyor musun arkandan pek çok şey yazıldı çizildi. İnternetteki insanları bilirsin, hikayeler yazmayı severler. Mesleğin de buna el veriyor. Senden bir korku karakteri, ya da joker çıkartmaya çalışıyor insanlar. Şimdiden viral oldun. Ama bence kimse doğru tahminlerde bulunmuyor.
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Ben senin ne istediğini biliyorum.
Kenan KARAEL: Öyle mi?
Saffet İNANIR: Yalnızca benimle konuşursan sana yardım edebilirim. Haberlerdeki gördüklerimizin ardındaki hakikate ilgi duyan tek kişi benim.
Kenan KARAEL: Seninle niye konuşayım? Sadece işini yapan bir adamsın.
Saffet İNANIR: Ben işini tutkuyla yapan bir adamım. Hayatımda işimden başka vaktimi çalacak bir uğraşım yok. Ve işim sensin. Olay yaşandığından beri büyük bir ilgiyle seninle konuşacağım anı bekledim.
Kenan KARAEL: Ailen? Çocukların?
Saffet İNANIR: Çocuklarım yok, eşimle birlikte tutunuyoruz hayata. Hayatta şu an en önemli önceliğim sensin.
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: İstersen cinayet hakkında konuşalım biraz?
Kenan KARAEL: Olur.
Saffet İNANIR: O güne en başından başlayalım istersen. Sıradan bir iş günüydü senin için. Her zamanki gibi kıyafetini giydin ve yüzünü boyadın. Senelerdir ne yapıyorsan döngüyü bozmadan devam ettin. Ardından bir şey oldu ve bütün düzeni yıktın. Neden oldu bu?
Kenan KARAEL: Bilmem.
Saffet İNANIR: Hayatını baştan aşağı değiştirecek bir hareketi neden yaptığını bilmiyor musun?
Kenan KARAEL: Evet. Boyalardan sıkıldım herhalde.
Saffet İNANIR: Senelerdir aynı hayatı yaşamak gerçekten hepimizi çileden çıkartabiliyor…
Kenan KARAEL: Yok hayır beni yanlış anladın. O an boyalar biraz daralttı beni. Ferahlarım diye düşündüm.
Saffet İNANIR: Sessiz bir cinnet hali olarak mı görüyorsun işlediğin cinayeti?
Kenan KARAEL: Hayır. Çocukları öldürme kararını çoktan almıştım. Boyaların rahatsızlık vermesi sadece kararımı uygulayacağım zamanı belirlemiş oldu.
Saffet İNANIR: Bu kararı ne zaman almıştın?
Kenan KARAEL: Kendimi bildim bileli.
Saffet İNANIR: Kararının maktul çocukların şahıslarıyla bir alakası yok o zaman?
Kenan KARAEL: Çocuk olmaları yeterliydi benim için.
Saffet İNANIR: Çocuklara karşı özel bir ilgin mi var? Neden çocuklar?
Kenan KARAEL: Karşı koyamıyorlar, güçsüzler. Üç tane yetişkine saldırsam içlerinden birisi beni haklardı.
Saffet İNANIR: Sadece birilerini öldürmek istiyordun değil mi?
Kenan KARAEL: Evet.
Saffet İNANIR: Çocukları öldürürken ne hissettin. İçinde pozitif veya negatif bir duygu var mıydı?
Kenan KARAEL: Hayır.
Saffet İNANIR: Ne düşündün o sıra?
Kenan KARAEL: Elektrik faturasını yatırmayı unuttuğumu.
Saffet İNANIR: Senelerdir bunu planladığını söylüyorsun, böylesine bir isteği karşıladığında insanda bir tatmin olma duygusu oluşur.
Kenan KARAEL: Cinayeti planlamıyordum.
Saffet İNANIR: Kararı çok eskiden aldım demiştin.
Kenan KARAEL: Gerçekleştireceğimi biliyordum. Özellikle bir plan yapmama gerek yoktu. Zaten öldürecektim.
Saffet İNANIR: Cinayetleri işledikten sonra çocukları öldürmeye devam etmedin ama. Sakince yerine oturdun ve polisleri bekledin. Senin için yeterli miydi bu?
Kenan KARAEL: Hayır. Devam etseydim birisi beni öldürebilirdi. Kargaşada kimse bana saldırmadı.
Saffet İNANIR: Zekice bir davranış. Daha önceden düşünülmüş üzerinde. Belki de yaşanmış. Geçmişinde adli kayıtlara geçmemiş buna benzer bir olay var mı?
Kenan KARAEL: Hayır yok. Daha önce kimseyi öldürmedim.
Saffet İNANIR: Sicilin tertemiz. Çevrendeki insanlar senden asla böyle bir şeyi yapmayacak birisi olarak bahsediyorlar. Psikolojik rahatsızlık öykün yok. Araştırdım, ailende de yok. Göze çarpan maddi manevi bir problem yaşamamışsın daha önce. Her şey senin zihninin içerisinde olmuş bunca sene. Ne yaşandı orada? Senelerce neler birikti zihninin içerisinde?
Kenan KARAEL: Bir şeyler biriktirmedim eğer gerçekten merak ediyorsan. Bence yaşlı komşuna alışverişte yardım etmekle cebinden parasını çalmak arasında bir fark yok.
Saffet İNANIR: Aralarında neden bir fark olmadığını düşünüyorsun?
Kenan KARAEL: Yeteri kadar zaman geçtikten sonra komşum ölecek. Ve iki davranışın da hiçbir anlamı kalmayacak. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez.
Saffet İNANIR: Peki sen bu iki davranışı da yaptın mı? Yoksa para çalma kısmı 27 yaşında mı ortaya çıktı.
Kenan KARAYEL: Zaman zaman hırsızlıklar yaptım. Paraya ihtiyacım yoktu. Babam da annem de öğretmen, bir şekilde geçinip gidiyorduk. Çaldığım şeyleri de sokağa atıyordum.
Saffet İNANIR: Hiç yakalandın mı? Kimi zaman çocuklar ailelerinin ilgilerini çekmek için hırsızlık, kavga dövüş gibi yaramazlıklara başvururlar.
Kenan KARAEL: Bir kere bile yakalanmadım. Yaşlıdan çalardım, topal bakkal amcadan çalardım, benden yaşça küçük çocuklardan çalardım. Bunlar, bunu fark edebilecek insanlar değillerdi. Akşamında da ailemle birlikte yemek sofrasında güle oynaya sohbet ederdim.
Saffet İNANIR: Peki o zaman aldığın bu aksiyonlarda seni motive eden şeyler neydi? Neden yaptın bunları?
Kenan KARAEL: Tıpkı cinayetteki gibi. Yapacağımı biliyordum. Yaptığımda zevk alıyordum.
Saffet İNANIR: Nasıl bir zevk?
Kenan KARAEL: Sandığın kadar büyük bir zevk değil, konuşmaya değmez.
Saffet İNANIR: Anlayamıyorum. Zarar vermeye karşı bir motivasyondan bahsetmiyorsun. Sadece bunu yapacağını bildiğini söylüyorsun. İlahi işaretler falan mı alıyorsun?
Kenan KARAEL: Bir psikoz atağının ortasında olduğumu düşünmüyorum. Sadece… İçimden bu geliyor. Abim hayatım boyunca benim yanımda durdu. Çocukken sayesinde hiç dayak yemedim, kocaman adam oldum cebime para sıkıştırdı. Yarın abimi öldürsem. Yaşamın kendisinde ne değişecek? Ona layık bir kardeş olmamla onu öldürmem arasında bundan 200 sene sonra hiçbir fark yok.
Saffet İNANIR: O zaman iyi bir insan olmayı seçmek daha mantıklı değil mi?
Kenan KARAEL: Dediğin gibi, anlayamıyorsun. İçimde bu var benim. Yıkım. Hayatın içerisinde de bir palyaçoyum ben. Senelerce boyalarla kostümlerle kendimi saklamayı başardım. Yüzüm asık olsa da güldüğümü görüyor ya seyirciler, ruhum kara olsa da güzelliklerimi tanıdı herkes. Sadece bir gün boyaların verdiği rahatsızlığa dayanamadım, her iki anlamda da.
Saffet İNANIR: Madem bu kadar içine yuva yapmış bu düşünceler, neden kendini ele verdin? O çocukları öldürdüğün için hapse tıkılacaksın. Bütün bu hayatın sana göre amacı bitmedi mi? Artık kimseye bir kötülüğün dokunamayacak.
Kenan KARAEL: O noktada sen devreye giriyorsun işte.
Saffet İNANIR: Ben mi?
Kenan KARAEL: Yardım etmeyecek misin bana? Bir deli raporu… Ve hapiste değilim?
Saffet İNANIR: Yardım edeceğim fikrini nerden çıkardın?
Kenan KARAEL: Yardım edeceksin bana.
Saffet İNANIR: Sana yardım edeceğimi düşündüğün için mi dün yüzüme gülümsedin?
Kenan KARAEL: Dün senin yüzüne mi gülümsedim ben?
Saffet İNANIR: Gözlerimin içerisine bakıp da gülümsedin ya!
Kenan KARAEL: Canım istedikçe rastgele birini seçip yapıyordum onu, cinayet zanlısı bir palyaçonun kendisine tebessüm etmesi insanları çok korkutuyor. O anın talihlisi sendin.
Saffet İNANIR: Tıpkı o gün öldürdüğün çocuklar gibi.
Kenan KARAEL: (Sessizlik)
Saffet İNANIR: Neden sana yardım edeceğimi düşünüyorsun?
Kenan KARAEL: Seansın başında “Senin ne istediğini biliyorum” dedin. Bana takıntılı olduğunu söyledin! Yardım edeceksin sandım!
Saffet İNANIR: Niçin sana yardım edeyim ben? Bir suçluya yardım edecek birisi gibi mi duruyorum?
Kenan KARAEL: Bugün polislerden dayak yiyor olabilirdim. Bu seansı ayarlayarak bana yardım etmiş olmadın mı?
Saffet İNANIR: (Sessizlik)
Kenan KARAEL: Yardım etmeyecek misin bana?
Saffet İNANIR: Hayır Kenan, yardım etmeyeceğim.
Kenan KARAEL: Sen kaybedersin.
Saffet İNANIR: Nedenmiş o?
Kenan KARAEL: Niye polisleri bekledim de kaçmadım biliyor musun? Yarın öbür gün genel bir afla çıkarım geri dışarı. Peki o zaman ilk kimin evine gideceğim biliyor musun? Bana yardım edecekmiş gibi davranan o adamın evine. Olmayan çocuklarını zaten öldürdüm. Şimdi sıra ikinizde…
Saffet İNANIR: Kenan yeter, seansımız burada sonlanmıştır.
Kenan KARAEL: Ama önce seni öldürmeyeceğim. Anlamıyorsun sen beni. İçimdekilere bakıyorsun ama göremiyorsun. Zarar vermenin olağanlığından bir habersin sen. Bunu tatman, görmen lazım. Evine gireceğim, seni etkisiz hale getireceğim, ardından karına saldıracağım. Ona gözlerinin önünde…
Saffet İNANIR: Yeter!
[Ses kaydı burada sona eriyor]
* * *
Bu Saffet kafayı yemiş. Palyaçonun zır deli olduğunu bile bile onu adam yerine koymaya çalıştı. İçerde ne konuştular bilmiyorum ama odadan bağırarak, küfrederek çıktı. Geri zekalı herif, suçlunun da kaçmasına izin verecekti. Polis güçleri olarak ne olduğunu anlayamadık. Doktorun mu peşinden gitmeliyiz diye düşünürken hata yapabilirdik. Ama o orospu çocuğunun kaçmasına izin veremem. Hemen sorgu odasına girdim. Fırsat bu fırsat diye şerefsizin yüzüne bir tane yapıştırdım. Yüzüme aynı aptal ifadeyle bakmaya devam etti. Gerçekten nefret ediyorum oğlum senden. Daha da oynardım seninle ama dua et uzman doktorumuz başımıza iş açtı.
Sorumluluk almam gerekiyordu. Doktora neler olduğunu sormak için evine gitmeye karar verdim. En baştan beni dinleseydi de palyaçonun fişini çekseydik bunlar olmayacaktı. Ama el mahkûm, gidilecek oraya. Ferman’ın toparlayacağını biliyorlar ya istedikleri gibi dağıtabilirler. Bunu da çözeceğiz başka çıkar yolu yok.
Gittim kapılarının önüne. Daha önce bir iki kez evine bırakmıştım bu yumuşak herifi. Eskiden beri sevemedim gitti arkadaş bu adamı. Top gibi geliyor bana. Çocukları olmuyormuş da cart curt, tamamen dümen. Karısına elini sürmüyordur bu. Görmüşlüğüm var karısını süt gibi hatun. Belli onda da bir şeyler var. Yoksa hem böyle güzel olacaksın hem de şu karı kılıklı adamın dizinin dibinden ayrılmayacaksın. Olacak iş değil.
Kapıyı eşi açtı, ayıp olmasın onu izliyorum sanmasın diye kapının tam ağzında durmadım. Başımı fazla kaldırmayarak “Yenge Hanım, Doktor Bey içeride mi acaba?” diye sordum.
“Evet içerde, ne olduğunu anlamadım. Eve çok sinirli geldi bana sarıldı sonra da odasına kapandı. Bugün görüşme yapacaktı, bir sorun mu oldu?”
O kadar da yumuşak değilmiş belli ki, sarılıyor falan. Gerçi bende olsa sarılmada mı bırakırım sadece. Ah işte bir buna bak bir de evdekine bak.
“Biz de bilmiyoruz maalesef. İsterseniz siz içeri geçin benim böyle siz tarafından içeri alınmam uygunsuz olur. Eşinizi çağırın, davanın işleyişi için Doktor Bey’den bilgi almam gerekiyor.”
“Ne uygunsuzluğu canım siz de. Buyurun siz içeri, ben çağırıyorum Saffet’i”
Resmen domuz lan bunlar. Ne ahlak biliyorlar ne edep. Geçtim içeri. Öf bir de evde kedileri var. Alerji yapıyor bende bu hayvan, sevemiyorum.
“Hoş geldiniz Ferman Bey. Kusura bakmayın profesyonelliğime yakışmayacak bir davranışta bulundum.”
Yerim senin profesyonelliğini lale. Aklınca bana şov yapacak. Çay da getirecek misin bana yine?
“Estağfurullah Doktor Bey, sizin de işiniz zor. İçeride neler yaşandığını öğrenmem gerekiyor. Buna göre katilin akıbetini belirleyeceğiz”
Herif sessizce durdu. Gözlerimin içine soğuk soğuk baktı. Ulan bana mı öyle geliyor yoksa ilk defa mı Saffet adam gibi dik duruyor?
“Sevim içeri geçebilir misin?” dedi. Karısı da top gibi gitti içeri ha. Bizim avrat olsa ne kafa bırakır ne bir şey.
“Ferman senden bir şey isteyeceğim”. Hayırlara gelsin, ne isteyecek lan bu. Bir seans daha vermem ha haddini bilsin o da.
“Sen haklıydın Ferman. Bu herifin ölmesi lazım.” Ne diyor lan bu?
“Buyur Doktor Bey?”
“Haklıydın diyorum Ferman, bırak bu Doktor Bey laflarını. Bu pisliğin yaşamaması lazım. Tek bir gün bile. İçinde değil iyilik bulmak, kötülüğünün sebebini dahi bulamadım Ferman! Af vurur, çıkarım dışarı yine öldürmeye devam ederim çocukları dedi. Beni tehdit etti Ferman. Ya beni bırak bu adam çocuk öldürmeye devam edecek. Saklanmadı bile ya, polislerin onu yakalamasını bekledi. Bu adamın yaşamaması gerekiyor, dediğin gibi sorunu kökünden çözmemiz gerekiyor!”
42 senelik ömrümde hiç bu kadar şaşırdığımı hatırlamıyorum. Ne diyeceğim oğlum ben sana. Kafa mı buluyorsun benimle? Ben söze giremeden atladı:
“Kameranın görmediği bir köşede halledemez misin işi? Vardır senin ruhsatsız silahın, severler hem seni emniyette. Kimse de bir çocuk katilini öldürdüğün için bir şey demez. Bitir bu adamın işini Ferman. Bu adam saf kötülük, içinde zarar vermekten başka hiçbir şey yok!”
Gözlerinin içine baktım. 40 yıl düşünsem Saffet’in beni etkileyeceğine inanmazdım. Sakince kafamı salladım. “Demek benim yoluma geldin ha?” dedim. O da sakince kafasını salladı. Ne kadar az konuşursak Saffet’le o kadar iyi anlaşıyoruz. “Benim silahım yok ama bir arkadaşımın var, ondan alırım.” dedim. Ardından tokalaştık, evden çıktım.
Bizim travesti Meltem’in yanına uğradım. Silahı aldım, içine kurşunları dizdim. O kanı bozuğun hayatını sonlandıracaktım. İlk defa Saffet’le aynı fikirdeydik. Böylesine sinirliyken bir anlık rahmetli babama benzedi ilginç bir şekilde. Babam olsa ağzıma bir tane patlatır zorla gönderirdi. Bu adam sadece rica etti. Şu işi bir halledeyim, Saffet’e ziyarete gideceğim. Belli ki onda bir şeyler değişiyor.
Sözüm geçer emniyette, Saffet’in de dediği gibi sevilirim. E bir de hedef namussuzun teki olunca, palyaçoya kuytu bir hücre ayarladık. Kamera orayı çekmiyor. Etraftaki hücreleri boşalttırdık. Tüm emniyet bana destek çıkınca mafya babası gibi hissettim kendimi. Tek sözümle bütün şartları değiştirdik evelallah. Koridorun ucunda durdum. Türkü söyleye söyleye palyaçonun hücresine doğru yürümeye başladım. Biraz da o korksun hayatından. Köpek. Palyaçonun hücre bu Amerikan filmlerindeki gibi, ufak. Kullanmıyoruz orayı zaten. Önce bir güzel döveceğim pezevengi. Sırf zevk için. Kazandığım zaferimi kutlayacağım orada. Ben demiştim, yaşamasına izin vermenin anlamı yoktu. Yavaş yavaş hücresinin önüne geldim. Kapıyı açtım. Hemen saldırmam, gömleğimin kollarını sıvamaya başladım daha da korksun diye. Ama tam karşımda oturuyordu. Sinirimi bozacak kadar sakindi, her zamanki ölü bakışlarını üzerimde tutuyordu. Yüzüne tükürdüm, anasına bacısına sövdüm. Hâlâ sesini çıkartmıyor. Sinirim bozulmaya başladı. Bir tane yumruk vurdum. Bok çuvalı gibi yere yığıldı köpek herif. Hırpalamaya devam ettim ancak hiçbir tepki vermedi. Arada bir öldüğünü sanıp duraksıyordum ancak yaşıyordu. Neden tepki vermiyor lan bu? Daha da hırçınlaştım, daha da sert vurmaya başladım ama bir şey değişmedi. En son yeter ettim artık. Çıkarttım silahı, namluyu yerleştirdim alnının ortasına. Gülümsedi bana. Niye gülümsedi bana?
Neden yaptın oğlum bunu? Anlamsızca korktum. Yarım adım geri çekildim. Lan yalvarsana ayağıma kapan yapma etme diye salya sümük ağla. Niye gülüyorsun lan sen? Çekeceğim tetiği sileceğim gülümsemeni. Ama yapamıyorum. Niye yapamıyorum? Korkuyorum tetiği çekmeye. Neden lan! Niye çekemiyorum ben bu tetiği? Hâlâ gülmeye devam ediyor. Bir kamyon dayak yedi hâlâ gülmeye devam ediyor. Çeksene lan tetiği gebersin gitsin işte. Yapamıyorum Allah kahretsin yapamıyorum. Korkuyorum bu sefer iki adım geri kaçıyorum. O ise bana aynı şekilde bakmaya devam ediyor. Bağırarak küfrediyorum. Çıkıp gidiyorum hücreden. Ne hali varsa görsün!
* * *
Saffet İnanır’ın Günlüğü 02 Nisan 2025
Ferman verdiğim işi yapamadı. Ona güvenmemem gerektiğini biliyordum. Bütün o asıp kesmelerinin boş bir özgüvenden ibaret olduğunu biliyordum. Palyaço hâlâ yaşıyor, yüzünü yeniden boyadı. Bir gün o boyaları sökecek tekrar. Böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum.
- Faşizma - 1 Ağustos 2025
- Ağlayan Maskeleriniz Nerede Acaba? - 1 Mayıs 2025
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.