ilham alınan eser
E.A. Poe – Kuzgun
1.
“Oğlum,” diye başlayan her cümle acıklıdır bir nebze. Acılı daha da güzel durur hatta üstünde. Hayır, sandığınız gibi babamı kaybetmedim. En azından şimdi değil. Bundan tam üç nesil önce kaybettim onu. Kaybetmek de denemez aslında biliyor musunuz? Bıraktım.
Üç nesil öncesinde babamı bıraktım. Özeti buydu bu kadar lafzanın. Buraya nasıl geldiğimizi asla anlatamam sizlere. Anıların tekrar tasviri siliniyor belleklerimizden. Sadece benim değil, birlikte yaşadığımız herkeste durum aynı. Anı kelimesi sizin zamanınızdaki bir kelimeyle eşdeğer değil artık. Yürürlükte olmayan bir kelime kalmış, sizin zamanınızda Retro diyorlarmış buna. Biz de bir karşılığı yok. Hiç bir şey hatırlamıyoruz. Belleklerde kalan ufak tefek izler. Sorunlu tipler olarak görüyoruz onları, çağdaş değiller.
Siz bilgi çağında yaşamış olanlar çok önemli bir şeye sahipmişsiniz. Şimdiki zamanda “bilgi” kullanılmıyor. Dedim ya anı bile tutulmuyor. Bizdeki bilgi soyuttan öte sıvı bir kavram, akıyor ve yerine ulaşasıya kadar gidiyor. Bendeki bir bilgiyi başkasına aktardığımda o bilgi siliniyor. Bunları içimde tutuyordum bugüne kadar ama yazmayı buldum. Bilgiyi yok etmeden aktarabilmenin bir yolu bu. Sordum çevremdeki en yaşlı kişilere. Sesleri bir yere aktarmamız mümkün mü diye? Kimse bilgi vermedi, ölmeye yakın kişiler bilgilerini saklıyorlar artık bizden, yaşından dolayı hiç bilgi kalmamış ellerinde, olanları da yanlarında götürecekler.
Babamın bir zamanlar var olduğunu hissediyorum, ama var olduğunu bilmiyorum. Hislerimiz duruyor, sadece bilgiler kısıtlı. Bu aşamaya nasıl geldiğimizi sorguluyorum ama hiç yol belirmiyor. Sorgulamak işe yaramıyor. Bir şarkıda geçiyordu, suya yazı yazmak gibi, aynı öyle görebilirsiniz bu dediklerimi. O şarkıyı söyleyen kadını bir daha görmedim, müzisyenler, eğer sözlerinde bilgi aktarıyorlarsa, çabuk unutuluyorlar, çünkü bir kez söyleyebiliyorlar şarkılarını. Bu yüzden kullan at müzikler yapılmaya başlandı. Bir istek yapıyorsunuz, zaten sizin bildiğiniz bir şarkıyı makineler size çalıyorlar. Mekanikleşme her safhada son raddede.
Hatırladığımız şeyler, annemizin babamızın veya gen aktarıcımızın bize aktarabildiği kadar. Bu arada çoğaltıcılar sizin zamanınızda var mıydı bilmiyorum, ama anne ve baba kesinlikle vardı, bana bu aktarıldı. Aktarıcılar konusu ise çok karanlık, genlerimize işlenmemiş sanırım öyle bir detay. Şimdi çıkmam gerekecek. Sesimi korumam gerek. Sana daha sonra konuşmaya devam edeceğim.
2.
“Oğlum,” hoş geldin hayatımıza. Sen doğduğunda ben hayatta olmayacağım. Bunu sesli olarak dinlemeyeceksin. Belki de okuyamayacaksın. Son zamanlar hayat o kadar çabuk değişiyor ki. Senin için fazlasıyla endişeleniyorum oğlum. Hafızam eriyor günden güne. Adını sürekli tekrar ediyorum içimden. Resmine bakıyorum. Dedem diyordu hep, her şey unutulur, her şey unutulmalı, her şey unutulacak. Çok büyük bir öngörü sahibiydi. Ancak öngörüden öte songörü geçerli şimdi. Bilgiler kime aktarılıyorsa onda kalıyor. Bu yüzden herkes songörü peşinde. Algılarını konuşmalarının sonuna odaklıyorlar. Sonyargılarımız yüzünden kimse kimseyle konuşmasını bitiremiyor. Çağımızın vebası bu iletişimsizlik, bizi bitirecek yegane hastalık. Korkuların ortaya çıkmasıyla başlıyormuş. Tüm teşhisler, tanılar bu şekilde. Doktorluk mesleği de bitti, kalpazanlara kaldı ortalık. Para karşılığı bilgi satılıyor. Eğer aynı bilgiyi başkasına satıyorsa o kalpazanın ipini çekiyorlar, çünkü dolandırıcı olduğu ortaya çıkıyor.
Çok kötü bir çağdayız oğlum, kayıp rıhtımlardayız. Denizler ayrık, sesler silikleşiyor. Çok özlüyorum seni..
3.
Bir çocuğunuz oldu bay Poe, sesiyle kendime geldim. Erkek mi diye sordum. Başını üzgünce sağa sola salladı. Elimi ceketime attım. Arayışımın kaynağını cebimde arıyordum sanki. Yine olmadı, sigara içmem lazım. Ender sigara içerim ben. Böyle zamanlara saklarım.
Herkes yazdıklarım yüzünden böyle olduğunu söylüyor. İçimden bir his tüm yaşadıklarımı, korkularımı kimseye aktaramayacağımı söylüyor.
Birazdan gidip tekrar yazacağım. Öyküm şekillendi iyice. Yazacağım ellerim kanayınca kadar, bu son öyküm olacak. Sonra tüm kelimeler aklımdan silinecek. Yazdıkça unutacağım. Kitabı öylesine etkili yazacağım ki bendeki yok olmanın aynısını okuyan herkes yaşayacak.
Eve bir hışımla girip yazmaya başlıyorum. En başına her zamanki gibi Edgar Allan diye başlık atıyorum.
“Hislerimiz çocuklarımıza bıraktığımız bir mirastır.” Ana temam bu olacak, “Ancak bilgiler kaybolur,” bu gelişme kısmı, bilgilerin kaybolmaması için gen aktarıcılar ekleyeceğim hatta. Bunu çok açamıyorum, bilimsel dayanaklar değil hikayem. Olmazsa sonuna doğru öykünün anlaşılması için geçmişe de yolculuk yaparım. Bunu da kurallı yapmam lazım, önce bir nesil atlarım, oğul- baba rolüne bir bakış atarım, sonra da babanın babasına geçerim. Bu iş oldu. Bir de bakmışım elimde kalem yazmaya başlıyorum.
“Oğlum,” diye başlayan her cümle acıklıdır bir nebze. Acılı daha da güzel durur hatta üstünde…
Dedem diyordu hep, her şey unutulur, her şey unutulmalı, her şey unutulacak… ???
“Songörü”yle Türkçemize yeni bir kelime kazandırmış olabilirsiniz 🙂 Çok farklı bir kurgu ve çok farklı bir anlatım. Elinize sağlık.
İletişimsizliğe bir gönderme idi, teşekkür ederim yorumunuz için.
Sonyargı da güzel bir sözcük. Aklıma Monty Python’un Cümle Tamamlayıcısı skeci geldi. Karşıdaki bitirmeden cümlenin sonunu söylüyordu. Var öyle insanlar günümüzde de, ukalalık yapıyorlar.
Hayalgücünüze ise şapka çıkarmakla iktifa ediyorum.
Merhaba, belirttiğiniz videoyu izledim, ben de zaman zaman yapıyorum çok beklediğimde karşı tarafın sözünü tamamlıyorum. Bu yüzden sabır güzel bir aydınlanma aracı olduğunu tekrar hatırladım.
Çekilen videolardan, reklamlara kadar tüm süreler kısaldı, insanların tahammülleri kalmadı. Kimse kuyruk görmek istemiyor, hemen fikir sunuyor, uygulayıcılar azaldı, fikir üretenler arttı. Çağın getirdiği durumlar bunlar ve artarak gideceğini düşünüyorum ileride de.
Çok teşekkürler, sağ olun yorumunuz için.
sevdim 🙂
Merhaba,
Farklı ve güzel bir öyküydü. Öyküde biraz distopya havası var, iletişimsizlik konusunda ki distopyayı severim.
Kaleminize sağlık.
Merhaba,
Teşekkürler, ben de bayılırım distopya içeren öykülere.
Merhaba;
Bilginin kayıp gitmesi düşüncesi çok güzeldi. Benim takıldığım nokta bilginin aktarımı ya da korunmaması konusunda oldu. Sanki burada oluşturduğunuz düşüncenin ya da kurgunun gerçekliği konusunda bir ikna bölümü vardı. (Yanlış algılamış olabilirim ama tasarladığınız dünyayı kendinize de kabul ettirmek için açıklıyormuşsunuz gibi geldi) Roman olacak denli geniş bir konu. Ellerinize yüreğinize sağlık
Merhaba,
Evet belirttiğiniz gibi bir ikna süreci oluştu, bu da öyküleştirme süreci nedeniyle oldu. Daha uzun bir yazı olarak anlatabilirdim düşüncelerimi ama belli bir kısıtla karşılaştığınızda maalesef ki ikna yoluyla gitmek gerekiyor. Yüz üstü bırakmak da istemedim açıkçası. Asıl durum bundan bir kaç yüzyıl sonra insanların düşüncelerini belleklerinde tutamayacağı olgusuydu, bu yüzden bir bilgiyi aktardığınızda o bilgiyi unutuyorsunuz.
Bu fikri Luc Besson, flash bellekle anlatıyor, ben de akışkanlar mekaniği ile 🙂
Teşekkür ederim düşünceyi genişlettiğiniz için.
Roman olabilmesi için çok daha fazla bilim kurgu romanı okumam lazım,
Sevgiler.