Köyde büyüdüm ben, dış dünyadan haberi olmayan bir kız, ailesinin yanında kalan. Küçük yerlerde açıklanılmaz kalır öbür dünyadan gelen kimi şeyler. Büyük şehirlerde çıkmazlar ortaya, çekingenlerdir, ya da çıksalar bile, belki topluma ayak uydurmak; belki kendi ruh sağlıklarını korumak için, tepkisiz kalır insanlar.
Köyümüz ufak bir köydü, yirmi hane belki vardı, belki yoktu, ailemle beraber yaşadığımız derme çatma ev, köy merkezinden uzaktaydı, bir yanımız köye bakardı, iki yanımız bozkırla çevrili, birde, bir bataklık vardı. Ben yattığım yerden bataklığı görebilirdim.
Kimi uzun kış geceleri, soba söndüğünde, bataklığı izlerdim, dışarıdan geçen biri, ayakkabılarının sesinden sırf, sessiz sanardı bataklığı, ama en ufak ses bile bittiğinde, çıt çıkmazken, gecenin bir yarısı, sinek bile uçmazken soğukta, onları duyardınız.
Kemikler, uğultular; hatta kimi zaman, çığlıklar. O kadar sessiz ki, nefes alırsan kaybedeceksin onları, o kadar narinler ki, duymak bile diyemezsin ona, hayır, hissetmek, hissetmek bu, duymak değil. Başka bir şey bu.
Bunu bilen tek insan mıydım? Babam bu evde kalmıştı büyürken, kardeşlerimin de bilmesi gerektiği muhakkak değil miydi? Ancak ne zaman bataklıktan bahsetsem, gözlerinde ufak bir şaşkınlık görürdüm.
Bu şaşkınlık görmediklerinden değildi tabii, neden benim gördüğümden, koskoca bataklık niye dikkatimi çeksin şaşkınlığından ibaretti.
Bataklığı her gece dinlendim ve dinledim. Geceler günlere, günlerse aylara dönüştü, ve sonunda bir gece, gene uyanıkken uyuduğum yatağımda, anamın babamla konuştuğu sözler geldiler kulağıma.
Kesik kesik konuşuyordu annem, heyecanlıydı “Çetin, İlknur’u verme zamanı, ekinler olmayacak, para yok, kız on üçüne gelmiş…” Babam düşünceliydi “Elbet onun da vakti gelir Hatice, ama kime?” “Ağa gelmecek mi bir haftaya? Oğlu yok mudur?” Babam mutlulukla başını salladı, “Doğru diyosun, doğru…”
O gece, gözüme girmedi bir damla bile uyku, ablamın yüzüne bakakaldım, ve bataklık her gece olduğundan daha sessizdi, sesler kesilmişti adeta, bana izin veriyorlardı, gözümün önündeki çığlığı duymam için.
Bir hafta sonra, ablama haber verildiğini duymadım ben, ama hissettim, gözlerindeki çöküklükten, mutlulukla kıvrılan dudaklarının düzlüğünden, ve, dahası, göz bebeklerinden hissettim onu, artık baktığımda, gözlerinin içinde mutluluk yoktu, ölüydü gözleri, sönüktü ferleri…
O gece yattığımda, uyuyakaldım, o gece dinleyemedim bataklığı, ve o gece, bataklığın ne olduğunu, tam anlamıyla anladım.
Beni rüyalarımdan çekip uyandıran, yıldırım gibi bir sesti, fırlayıp pencereden dışarı baktığımda, ablamı gördüm, tüfek ellerinden kayıp yere düştü, bedeni geriye sendeledi, ve gürültülü bir sıçrama sesiyle, bataklık ablamı kucakladı, ve ablam kayboldu böylece.
Kendimden geçtim, yeniden uyandığımda, beni uyandıran, anamın bağırışları oldu “İlknur! İlknur!”, ama artık İlknur için çok geçti, cesedini bulamadılar, sadece silahı, ve İlknur böylece unutuldu, aynı Songül’ün de unutulacağı gibi.
Ailem köyden büyük kente göçtü birkaç yıl sonra, ama o zamana kadar, bataklığı dinlemeye devam ettim, ve İlknur gittikten sonra, bataklığa bir ses daha eklenmiş gibi geldi. Başka bir çığlık, başka bir ruh…
BitirdiÄimde aklıma gelen ilk Åey bu. Biri bu öyküyü devirse Åiir oluverecekmiÅ gibi. Uç uca eklenmiÅ bir sürü cümle ve devriklik… Öyküler elbette devrik cümleler yardımıyla yazılabilir. Ancak bunun tüm öyküye sirayet etmesi dilimizin algısına terstir ve zihni yorar. O nedenle eÄer bir Åiir yazmıyorsanız devrik cümleyi ya kısa tutmalı ya da bu cümlelerin sayısını azaltmalısınız.
BildiÄim kadarıyla dilimizde “açıklanılmaz” diye bir kelime yok. BaÅka bir Åey ifade etmeye çalıÅtıÄınızı düÅünüyorum.
Birbirini takip eden ayrık cümleleri virgülle ayırmak yerine birkaç cümleye bölmelisiniz. Öte yandan, yazının genelinde virgüllerin kronik bir yanlıŠkullanımı söz konusu. Dil bilgisi kurallarını gözden geçirmeniz yerinde olur.
Son olarak gerek ifade noksanlıkları gerekse iÅleyiÅteki eksiklikler öykünüzün sönük kalmasına neden olmuÅ. Her Åeyden önce daha çok okumanız gerektiÄi izlenimine kapıldım. DiÄer seçkilerde görüÅmek üzere.