Tren yolu mahalleyi ikiye böldüğünde annem sokakta oynamamızı yasaklamıştı. Artık karşıda kalan komşularımızla buluşamıyorduk. Bizim tarafın marketleri çalıştı, fırını, pastahanesi canlı kaldı. Karşı tarafın şehirle bağı kopmuş, bizse bir anda son mahalle olmuştuk. Karşı tarafta evler boşaldı. Apartmanların suyu, elektriği kesildi. İnsan barınamaz hale geldi.
Mahallemizin kimsesiz beyefendisi Zeydan Emminin anlattığıdır bu.
– Tren yolu, hayat suyunun yönünü değiştirince, karşıda kalanlar, bitti. Bir gecede evlerinin değeri sıfırlandı çocuklar. Anlıyor musunuz?
Anlamıyorduk ama içinde yaşadığımız anı masal gibi anlattığı için hoşumuza gidiyordu. “Anlıyoruz,” diye hep bir ağızdan bağırıyorduk.
– Duvarların ve sokakların uğultusunu duyuyor musunuz? Derdi. Gözlerini haddinden fazla açardı. Dinlerdik. Duymuyoruz desek, eksikliğimiz olacak. “Duyuyoruz,” derdik. Yüreğimiz ağzımızda beklerdik, Zeydan Emmi göz kapaklarını tersine çevirecek, “İnsan hurdalığından, sizi de almaya gelecekler “diye bağırırken, çil yavrusu gibi bağrışarak, kaçma oyununu oynayacaktık.
Korkumu yenip kaçmadım. Doğruca gözlerine, kapakları ters kıvrılmış haldeydi, bakarak sordum. Bildiklerini anlattı. Terk edilen binalara kimsesizler, yaşlılar, insanların istemediği akrabaları ve istenmeyen çocuklar bırakılıyordu. Oraya insan hurdalığı deniyordu.
Trenler hızlı sefere başladığında yolun iki yanına yüksek duvarlar yapıldı. Yanlışlıkla hatlara giren ya da düşen olmasın diye. Yükselen duvarlar, iyice kopardı bizi karşıdan. İnsan hurdalığına siyah cam filmi kaplı, zırhlı araçların girip çıktığını görenler anlattı, arada sırada sessizce özel ambulanslar gidip geliyormuş.
Hurdalık, kendi düzeni içinde yaşıyordu. Birinin bir yeri ağrısa ya da hastalansa“ Aman canım hurdalığa uğrar yeni bir böbrek alırsın” diyorduk. Birisi bir yerini beğenmezse “Hadi hurdalığın yolu göründü sana,” diyorduk, “az kullanılmışını bulabilirisin.”
Sonra Zeydan Emmi bir akşam vedalaştı. Hurdalığa gidecekti. Onun yerine hurdalıkta büyümüş çocuklardan birisi yaşama başlayacaktı. Hurdalıkta yaşayanlar bu tarafa “yaşama” diyorlardı. Hem yaşamı hem de yaşamamayı barındıran bir kelime.
Merakla “yaşama” gelecek kişiyi beklemeye başladım. Hurdalıktan, bir tünel ufak bir koruluğa açılıyordu. Paçavralara sarılmış gölgeler içinden birinin ışığa doğru geldiğini gördüm. Kendisini beklediğimi görünce yüzünü örttü. Kısacık bir an tereddüt etsem de bir gözünün kulağının ve parmaklarının olmadığını fark ettim. Ben yaşlarında, artık otuzun sonlarındaydım, bir adam olduğunu anladım.
Yürüyüp gitmekle selam vermek arasında bocaladığımı görünce O atıldı, sesinde ki sakin öfkeyi duyabiliyordum. “Ne bekliyordunuz, insan hurdalığından geliyorum.” Parmaksız ellerini havaya kaldırıp, yüzündeki paçavraları açtı. “Bunlar görünen, görünmeyen organlarımda tek,” dedi. Karnını örten bezleri kaldırdı. Boydan boya, gelişi güzel dikilmiş yara izleri vardı.
Sesimi yutmuş gibiydim. Yürüdüm gittim. Devam etmem gereken bir hayatım vardı. Yaşamım mı demeliyim, “yaşamamam” mı?
Merhabalar, öykünüzü okudum.
Öyküye gereken zamanı vermemiÅsiniz. Hem çok kısa, hem de anlatımın ne yöne gideceÄi konusunda kararsız kalınmıŠgibi.
Ä°lk cümleyle birlikte bir çocuÄun izlenimlerini okuyacaÄımızı düÅünüyoruz. Ä°lk paragraf da bu anlatımın tercih edileceÄi düÅüncesini kuvvetlendiriyor.
Ardından Zeydan Emmi’nin anlattıkları ile anlatı bir nevi gecekondu ya da Åehir efsanesi yoluna sapıyor. Anlatıcımız hala varlıÄını sürdürüyor ve Zeydan Emmi’nin anlattıkları arasına giriyor. Bu kısımlar bana Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları’nı anımsattı. Öykünüzün o tarz bir anlatımı taÅıyabilme gücü olduÄunu düÅünüyorum. Ancak yine ilk eleÅtirime geliyorum, öyküye gereken yeri ve zamanı vermemiÅsiniz. Çok hızlı ilerlemiÅsiniz. Hurdalık bir anda istenmeyenlerin bırakıldıÄı, iki yanı yüksek duvarlı, zırhlı araçların girdiÄi bir ortama dönüÅüyor. Burada Zeydan Emmi’yi tekrar kullanıp bütün bu deÄiÅimi, onun aÄzından yarı mistik bir tonda anlatmanız daha iyi olabilirdi. Sanki aklınıza pek çok iyi fikir gelmiÅ, ancak bu fikirlerin hepsini kullanmak istediÄiniz için sıkıntı yaÅamıÅsınız.
ÖrneÄin bunun nedenini öÄrenemiyoruz. Zeydan Emmi’nin yerine neden birisi geliyor? Ä°nsan hurdalıÄından birinin çıkmasına neden izin veriliyor? Öyküye kendisini anlatma fırsatı verirseniz bu soruların cevaplarını bulabileceÄimize inanıyorum.
Fikir olarak oldukça hoÅ iÅlenebilecek bir fikir bulmuÅsunuz. Ancak bu fikri kullanırken biraz sıkıntı yaÅadıÄınızı düÅünüyorum. Öykünüzün tam olarak bitmediÄini de hesaba katarsak belki öncelikle anlatmak istediÄiniz merkezi seçmelisiniz. Zeydan Emmi’yi mi, hurdalıÄın kendisini mi yoksa anlatıcı karakterimizi mi anlatacaksınız? Bir merkez belirleyip diÄer iki unsuru bu merkezin yanına konumlandırdıÄınızda daha derli toplu bir öykü olacaÄına inanıyorum. Elinize saÄlık.
Çok teşekkür ederim.Eleştirilerinizi dikkate alacağım.