Alp yiğitler savaş günü düşmanından kaygılanır mı?
Kitāb-ı Dedem Ḳorḳud Alā Lisān-ı Tāife-i Oġuzân
“RRAAAAGGGHH”
Tepegözün çığlığı neredeyse duyma yetisini kaybettirecek kadar yüksekti. Attığı ok tam alnının ortasına isabet etmişti. Ok ucunun çeliği taş delecek kadar sivri, çubuğu ise özenle yetiştirilmiş bir çam ağacından alınma gibi dengeliydi. Bu kör olası canavar nice yiğitleri telef etmiş, nice hatun kişileri ersiz bırakmış, nice çocukları atasız koymuştu. Hesap günü geldiğinde ise kimse bu canavarı kızıl tamuya yollamaya, bu deli şaman kadar istekli değildi. Nihayet şaman, “Savaş günü evde durulmaz, yiğide kaygı yaraşmaz.” diyerek yollara düşmüştü. Uzun uğraşlar sonunda canavarla karşılaşmış ve kendini kıyasıya bir mücadelenin içinde bulmuştu.
Canavar yaklaşık olarak sekiz metre boyundaydı, vücudunda tüy yoktu. Tamamen yağ kaplıydı, o kadar ki, o ağırlıkla nasıl hareket ettiğini düşünmeden edemedi. Yüzünün ortasındaki tek gözünün akında, kan dolu damarlar belli oluyordu. Göz bebeği kapkaraydı. Elinde kocaman bir ağaç dalı vardı. Hayır, ağacın kendisi vardı. Henüz erginleşmiş bir ağacı kökünden koparmış ve kendine pusat yapmıştı. Kaygı yok, diye telkin etti şaman kendini, kaygı yok. Tepegöz kendisine doğru hantal ve sert birkaç adım attıktan sonra, elindeki ağacı şamanın üzerine doğru savurdu. Şaman kendini arka çaprazına doğru atıp bir taklayla saldırıdan kurtuldu. Çevik hareketleri kaftanındaki bakır çıngırakları çınlatıyor, giysisine dikili metal parçaları birbirine çarptırıyordu. Ayağa kalkıp yayını sırtına geçirdi. Belindeki kısa ve eğimli hançerini kınından çekip eline aldı, ucu yukarı bakacak şekilde tuttu. Diğer eline kam asasını alıp ucu aşağı gelecek şekilde kavradı. Büyülü sözcükleri hızlıca mırıldanmaya başladı. Ezbere okuduğu Köktürkçe sözcükler, sonbaharda ağaçlardan dökülen yapraklar kadar doğal bir şekilde çıkıyordu ağzından. “Yavruların anası, saçlarında kınası, mavilerin mavisi, göklerin hamisi, güç ver ruhuma!”
Zikzak çizerek koşmaya başladı, tepegözün hantal saldırılarından kaçarak arkasına geçmek için hamle yaptı. Beline asılı davulu her hareketinde sekiyor, tekrar vücuduna çarpıyordu. Canavarın saldırıları onun için çok yavaştı. Kaçması kolaydı fakat en ufak hatasında alacağı bir darbe sonu olabilirdi. Tüm odağını içinde olduğu dövüşe verdi. Kaygı yok, diye zihnine işledi, korku yiğidi mağlup ettirir. Çevik ve hızlı hareketlerle canavarın arkasına geçmeyi başardı. Bacaklarındaki tüm kasları yırtarcasına sıçradı. Seneler süren eğitimlerinin etkisiyle bedensel yetileri en üst seviyedeydi. Elindeki hançerini canavarın beline sapladı. Kol gücüyle kendini yukarı çekti, canavarın bedeninden destek alıp tekrar sıçradı. Bu sefer diğer elindeki asasını canavarın ensesine sapladı. Hemen akabinde, asanın saplandığı yerden başlayarak, kâğıdın üzerine devrilmiş bir şişeden akan mürekkep gibi, siyah renkte düzensiz bir renk geçişi başladı. Dağınık ama hedefli bir şekilde akan bu karaltı, düzenli bir hâle geçip çember oluşturdu. Dışarıda büyük bir çember ve içinde biraz daha küçüğü, çemberlerin arasında Köktürkçe runik harfleriyle yazılmış birkaç büyülü söz oluştu. Mührün rengi yavaşça değişmeye başlamıştı, gece karası renk yavaşça gün sarısına dönüyordu. Tüm bunlar olurken mühür için gerekli kelimeleri ardı ardına tekrarlıyor, Umay’a dua ediyordu.
Tepegöz delirmiş gibi bağırıp çağırıyor, vücudunu sallıyordu. Acının etkisiyle kendini kaybetmişti. Şamanı ayağından yakalamayı başardı ve kuvvetli bir hamleyle savurup ileriye doğru fırlattı. Şaman çarpmanın etkisiyle ufak bir sersemlik yaşadı fakat kendini toplayıp canavara odaklandı. Tepegöz sağa sola koşuşturup, birbirinin peşi sıra saldırılarda bulunuyordu. Nihayet mühür etkisini göstermeye başladı, Umay’a şükürler etti, duaları karşılıksız kalmamış, mühür işe yaramıştı. Canavarın sahip olduğu tek göz, artık görme yetisine sahip değildi. Tabi ki kısa bir süreliğine, fırsatı kaçırmadan canavarı öldürmeliydi. Şaman mührünün süresi belliydi. Tepegöz korkunç derecede şiddetli saldırılarıyla etraftaki ağaçları birer birer deviriyordu. Hemen ayağa kalktı canavarla arasındaki mesafeyi biraz daha açtı. Hançerini kınına soktu ve kam asasını beline taktı. Sırtına astığı yayını tekrar eline aldı. Kaygı yok, canavarın eceli yakın, sağduyu galibi belirler. Bedeninin heyecana yenik düşmemesi için sürekli zihnini telkin ediyordu. Ardından dana derisinden yapılma sadağından okunu çekip yayına taktı. İç güdüsel bir şekilde nişan aldıktan sonra elini serbest bıraktı. Ok hedefini buldu ve canavarın dizine saplandı. Canavar saldırın geldiği yöne doğru harekete geçti. Şaman da aynı hızla harekete geçti. Oklarını art arda yayına sürüp, bir ozanın şiirine dizeler eklemesi gibi, canavarın bedenine oklarını sapladı. Bedeninin en kritik bölgeleri oklarla dolu olan canavar acılarla boğuşuyordu, sanki bilinmeyen ruhlara karşı savaşıyordu. Kendisine zarar vereni görememenin öfkesi ve belki de korkusuyla çevreye verdiği zararın sonu gelmiyordu. Artık canavar kaygının esiriydi ve bu savaşı çoktan kaybetmişti.
Tepegözün artık kuvvetten kesiliyor olduğu her halinden belliydi. Canavarın bedeninin her köşesine saplanmış yaklaşık otuz kadar ok vardı. Şamanın sadağı neredeyse boşalmış, kolları bu yoğun hareketlerden kasılmıştı. Canavar durdu, nefesi hırıltılı bir hâl almıştı. Dizlerinin titrediğini görebiliyordu. Bacakları artık ağır bedeninin altında eziliyordu. Bir anda dizlerinin üstüne çöktü. Yerin hafifçe sallandığını hissetti. Artık bitti, diye düşündü. Temkinli bir şekilde tepegözün önüne doğru yürümeye başladı. Adımları ağır ve özgüvenliydi, altındaki toprağı hissederek yürüyordu. Kaygı yok, zafer var. Canavarın ensesindeki mühür kaybolmaya başladı. Canavarın tek gözündeki perde kalktı ve ölümüyle yüz yüze geldi. Ani bir hareketle kendini ileriye atıp şamanı yakalamaya çalıştı, beceremeyip yüz üstü kapaklandı. Şaman belindeki hançerini eline aldı, yavaşça hırıldayan canavarın yanına yaklaştı. Artık hırıldamaktan başka bir şey yapamayan tepegözün kafasına, net ve keskin bir darbeyle hançerini indirdi. Tepegözden ince bir inilti duyuldu. Belki de son nefesinde lanet okumaya çalışmıştı. Artık bir önemi yoktu. İş bitmiş, buduna huzur gelmişti. Etrafına bakındı, gözle görülür önemli bir detay yoktu. Asasını eline alıp canavarın bedenine bastırdı. Cesede değen kısımdan mürekkep yayıldı ve bir mühür oluştu. Bu kez mühür Umay’a değil, Erlik’e adanıyordu. Mührün üzerine, çantasından çıkardığı şişenin içindeki renkli sıvıyı döktü ve büyülü kelimeleri mırıldandı. Canavarın hortlamasını ve daha büyük bir belaya sebep olmasını istemiyordu. “Ölülerin atası, gözlerinde ateşi, karaların karası, kötülüktür evdeşi, neden olma bu hortlamaya!”
Mühür tamamlandıktan sonra arkasını döndü. Önünde çok uzun bir yol vardı, bir şamanın ömrü boyunca yaşayacağı olayları kim tahayyül edebilir ki? Bu kahramanlığını bir şiir haline getirip namını duyurmayı düşündü. Ozanlık, alplik, şamanlık… her biri birbirine içkin şeylerdi. Buduna hizmet etmek için her şeyi yapmaya hazırdı, yapacaktı da, bu arada kendisini düşünmesinin de bir sakıncası yoktu tabi. O yüzden arkasında canavarın cesedini bıraktı, adımları yağız yeri arşınladı ve kendi efsanesinin ilk dizelerini yazdı.
Merhaba,
Anlatımınızda yer yer tek düzeliklere rastladım. Genel anlamda düÅünüldüÄü zaman okuyucuyu yoruyor bu olgu. Cümleleriniz ardı ardına yaptı, etti, sakladı, koÅtu vs. olarak bitince okuyan kiÅi takip etmekte zorlanıyor. Biraz da açık betimlemeler isterdim bazı sahnelerde. ÖrneÄin,
Burada daha ilgi çekici bir tasvir olabilirdi bence. Tamamen yaÄ kaplıydı ifadesi çok gözle görülür bir seçim olmuÅ. Bunlar dıÅında hikayenizin seÄirttiÄi ekseni ve temposunu sevdim diyebilirim. Åiirsel dizelerin bulunduÄu birkaç kısım da hoÅuma gitti.
Bundan daha iyilerini baÅaracaÄınıza eminim, bu iÅten anlıyorsunuz.
Kendinize dikkat edin, sevgiler.
Geçmişimizden kopan güzel bir hikayeydi. Hikayenizin genel olarak kötü bir yanı gözüme çarpmadı. Fiziki betimlemelere çok yer vermişsiniz, duygu betimlemeleri eksik kalmış gibi olmuş bu yüzden. Benim de şiirsel dizelerin bulunduğu hoşuma gitti. Bu şekilde Türk kültürümüz güzel yansıtılmış. Ama özellikle hikayenin son cümleleri çok hoşuma gitti. Bence de tam bitmesi gerektiği gibi.
tüm öyküleri okudum ve favori öykülerim arasında kendisi. elinize sağlık.
Yerli versiyon Witcher gibi bir izlenime kapıldım. Ama şöyle bir laf vardır. Yerli malı yurdun malıdır. Herkes onu kullanmalıdır. Tabii mal derken yanlış anlamamanızı rica ederim. Bizim destanlarda tek bir tepe göz vardır. Onu da Basat öldürmüştür. Bir şaman değildir. Bu durumda kurguda geçmişten sadece tepe göz kalıyor. Zira şaman denilen kişilerimiz savaşçı değil danışman ve dini karakterlerdir. Ama farklı yorumunuzu desteklememem büyük hata olur. Kurgunuz güzeldi.