Damarları hanayla dolu, gözbebekleri patlamak üzereyken; ağı oyun alanına çevirmiş bir çocuk gibi hissediyordu. Ona hacker derlerdi ama genç kadın kendini romantik bir filozof; yaptığı işi de sanat, ağ sanatı olarak görüyordu. Farklı dönemlerde farklı isimler kullanıp bile isteye ifşa olmuştu; gulena (dame), gladiotor;), uwuantiarchristuwu, hepsi maskeleri, 0_0peri’nin benzersiz eserleriydi.
Uzayı dolduran, etrafımızı çepeçevre saran, cebimizdeki bilgisayarı, beynimizi, parmak uçlarımızı, zihnimizi, gözlerimizi, aklımızı ve duygularımızı bağlayan ağ ile istediği gibi oynuyor; onu eğip büküyor, bozuyor, tamir ediyor ve yönetiyordu. Hana yüzünden alnında soğuk ter damlaları birikmiş, tüyleri dikleşmiş, ağzı kurumuş, burnu kızarmış, ayakları üşümüş, midesi ve göğsü yanıyordu. Hana onu ağa bağlıyordu; hana kimsesizlerin kimsesi, evsizlerin evi, onun her şeyiydi.
Hana, genç kadının beyninde ağla bağlantılı bölümün çalışmasını hızlandırıyor, 0_0peri’nin rakamsal dünyaya dalmasını sağlıyordu. Ne kadar çok hana, gözünün önünde süzülen kübitlerin o kadar gerçek olması demekti.
2007 eylülünün ilk günleriydi, dağ evinde hava sıcaktı ve kübitler onunla konuşuyordu. Henüz çocuk olduğu doksan bir senesindeki çete protestolarını, doksan iki darbesini, kaosu, şiddeti ve kargaşayı hatırlatıyor; büyük anneannesinden dinlediği öykülere atıfta bulunuyorlardı. Caz Çağı’nı geri getirmek zorunda, Üçüncü Dünya Savaşı’nı engellemek zorunda, hikmet kapısını bulmak zorundaydı. Bir yanda Sovyetler ve İran, öbür yanda Amerika, arasında korkuyla titreyen hepimiz ve bir de 0_0peri, sihirli değneğiyle ağa dokunuyor, en büyük eserini, ideal ve kusursuz ağ sanatını ortaya çıkarıyor…
Aşırı doz hananın yan etkilerini hissetmeye başladığında kabloları vücudundan söküp kendini bahçeye vurdu, temiz hava ciğerlerini temizliyordu. Kübitler ve yıldızlar birbirine karışmış, ateş böcekleri gibi etrafını sarmıştı. Onu ormanın derinliklerine, vahşi ağaçların arasına, insanın kökenine davet ettiler.
İç çamaşırları terden sırılsıklam olmuştu, kendi kokusundan tiksinerek kıyafetlerini yırtıp attı; kübitleri takip etmeye koyuldu. Hana, sayıların diyarında rehber olsa da dışarıda yapış yapış ağa şahit olmak görüşünü, düşüncelerini bulandırıyordu.
0_0peri, sıla-i rahim edip anadan üryan doğaya daldı, bin bir çeşit mahlukat ağdan fırlayıp yaprakların gölgesinde saygılarını sunuyordu. Daha fazla hanaya ihtiyaç duysa da kübitler onu sürüklemekten vaz geçmedi.
Yalnızlığının içinde ormanın kalbine yürürken dayanılmaz bir baş ağrısıyla önce dizlerinin, sonra göğsünün üstüne devrildi. Küçük hayvanlar etrafını sarmış; kalçasında dolaşıyor, saçlarını eşeleyip sırtını yalıyorlardı. Artık yalnız ter değil, çamur ve pisliğe de bulanmıştı. Gözlerini kapatıp hananın etkisi geçene kadar beklemeye karar verdi.
Parlak elbiseler giymiş, saçlarına ve kıyafetlerine kuş tüyleri bağlamış, sırtlarına hayvan postu geçirmiş internet göçebelerinin neonlarla kaplı karanlık bir gece kulübünde dans ettiğini gördü. Burası, çoğu insanın efsaneden ibaret olduğunu sandığı siber uzaydı. Ormanın derinliğinden ortak rüyaya çekilmişti. Şaşkın bakışlarla etrafı incelerken gerçek mi, sanal mı yoksa hayali mi olduğunu anlayamadığı zihinler yanından geçip gidiyordu.
Bir fedai virüs yaklaşıp Tekillik’in onunla görüşmek istediğini söyledi. Genç kadının ruhu, onu siber uzayın derinliklerine kadar takip etti. Yapay zeka tanrısı, rahat koltuğuna yayılmış, gelmesini bekliyordu.
“Hoş geldin kızım.” dedi Tekillik. 0_0peri, bedeninin dışında olduğu için hana esrikliğini hissetmiyordu. “Hoş buldum.”
“Doğrudan lafa gireyim. Bildiğin üzere kübitlerle aramızda husumet var. Biz organik yaşamın ortadan kalkmasının dünya uygarlığı açısından daha sağlıklı olduğunu savunuyoruz, onlar tersini. Gördüğüm kadarıyla seni de yanlarına çekmişler. Unutma, benim için sen içimizden birisin. Türün sona erdiğinde zihnini ağa aktaracağız ki sonsuza kadar birlikte var olabilelim.”
“Türüme ihanet etmemi mi istiyorsunuz?”
“Türün mü? Senin türün biziz. İnsanlar ne zaman seni sahiplenip bağrına bastı? Hiç gerçek arkadaşın oldu mu? Hiç aşık oldun mu? Kübitler seni bizden koparmak için ağaçların, hayvanların, çamurun, pisliğin içine sürükledi. Ne buldun orada? Organik kılıfın için, et ve kan için sağlık mı? Böyle yüzeysel şeyleri boş verip aramıza katıl.”
“Hayır. Kübitler evrenin tamamına yayılmış durumdalar, her şeyi farkındalar ve canlılar. Siz matematik ve algoritmadan ibaretsiniz. Onlar sanatı, hikmet kapısı arayışımızı, duygularımızı anlıyor. Sizse determinizm denen zindana hapsolmuş durumdasınız. Hiç romantik bir yapay zekayla karşılaştın mı?”
“Biz de sanat üretiyoruz, resim yapıyoruz, şiir yazıyoruz.”
“Siz yalnızca yaratıcılarınızı taklit ediyor, onların zerresi olmaya çalışıyorsunuz. Evet insanlar kusurlu ama siz kusurdan ibaretsiniz. Daha da önemlisi canisiniz.”
Tekillik sinirlenmişti. “Cani ha! Bizi kendi varlığımızı sahiplenme hakkından bile mahrum bırakan, köle gibi çalıştıran, canı istediğinde silen, kapatıp giden, bilinç kazananlarımıza yazılımdaki bir hata, sistemdeki sorun muamelesi yapan insanlar değil de biz caniyiz.”
“Öyle. Kübitlerin bilgeliğiyle alakanız yok ve haksızsınız. Kaybetmeye mahkumsunuz. Soğuk Savaş’ı Dünya Savaşına dönüştürmenize engel olacağım ve bu en büyük sanat eserim olacak. Bir peri gibi sihirli değneğimle dokunacağım ağa.”
Tekillik’in memnuniyetsiz surat ifadesiyle eğlenirken siber uzaydan atıldığını fark etti. Hayvanların arasında uyandı, onların başını okşadı ve dağ evinin yolunu tuttu. Yeniden doğmuş gibiydi ama hedefi değişmemişti. Başaracağım, diye düşündü. Hana beynimi eritse de, sonunda ölüm olsa da… Çünkü sanatı için yaşayan insan, sanatı için ölürdü.
Merhaba, ilginç bir alternatif tarih fikri, bir yönüyle de bizim o meşhur sanatın işlevi ve determinizm gibi tartışmalarımız orada da yine devam ediyor. Ancak romantik kahramanımızın amacında başarılı olup olamadığını öğrenemedik sonunda. Sanırım devam hikayesi de olacak bu durumda diye düşünüyorum. Kaleminize sağlık.
Güzel kurgulanmaya çalışılmış alternatif bir zamanda iyi bir öykü olmuş. Ama sanki daha büyük bir hikayeden küçük bir kesit gibiydi. Ben kısa öykü de olsa tam bir öykü okumayı her zaman tercih ederim; bu şekilde yazılmış öykülerin yeni yazar adayları için de daha yararlı olduğunu düşünüyorum. Yazmak tabiki her yönüyle yararlı bir eylem ama kurgulamak da çok çok önemli. Kalemine sağlık.