Öykü

Kutvas’lı Cahnyl

“Bilge Madekh, bu delikanlıyı ne kadar tanıyorsun?” Kadının sesi insanın ruhunu okşayacak kadar hoştu.

“Seçilip buraya yani Sukle’ye geldiğinden beridir Yüce Efendim.” Kadın başını hafifçe kaşıdı “Yani altı aydır tanıyorsun.” Kısa süren bir suskunluktan sonra “Nasıl biri, zeki mi? güleç mi? arkadaşlarının gözüne girmeye çalışan olayları abartan biri mi? En önemlisi popüler olmak için sıklıkla yalan söyleyen veya hissettiklerini abartan biri mi?”

“Hayır” dedi yaşlı adam. “Zeki biridir ama içine kapanıktır, diğerleriyle kaynaşmakta zorlanıyor. Sadece bir arkadaşı var. Yalancı mı? diye soruyorsanız kesinlikle değil. Popüler olmak gibi bir derdi zaten yok” Yaşlı adam cesaret edebilse diğerlerinden daha farklı olan delikanlıyla neden bu kadar ilgilendiğini sorardı.

“Bu çocuğun olağanüstü yeteneklerinin olduğunu düşünüyorum.” Dedi sorusunun cevabı olarak. Madekh karşısındakinin aynı zamanda akıl okuyucu olduğunu kendisine verilen isimlerden birinin ‘Yetil’ yani ‘bilici’ olduğunu unutmuştu.

“Sessiz sakin biri olduğunu göreceksiniz” İşte burada yaşlı bilge haklıydı. Popüler biri olsaydı çoktan dikkatini çekmiş olurdu. Yaşlı adam sözlerine devam etti. “Bulunduğu yerdeki kişilerin aklından geçenleri bildiği söyleniliyor. Birazda bu yüzden arkadaşları tarafından dışlanıyor” dedi. Sonra kendi kendine konuşur gibi “sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi” dedi.

Kadın, “bazı kişiler için mümkün” dedi ve sözlerine devam etti. “Bu gencin adı neydi?”

“Cahnyl” diye cevapladı Madekh. “Kendisi Kutvas’lıdır. Kutvas buralardan bir hayli uzakta, benim doğduğum yerlerin bir hayli güneyinde bir yer. Aramızda geniş ve uzun aşılmaz dağlar var. O nedenle gençliğimde yaptığım gezilerde uğramıştım oralara da.”

“Peki, insanlarını olağanüstü yapacak bir özellik var mı?”

Hayır Efendi Khao, her hangi bir olağanüstülük hatırlamıyorum. Dünyanın sizin ellerinizin ulaşmadığı diğer yerler gibidir, ilkel ve basit. Oranın erkekleri avcıdır ve kadınları meyve toplarlar. Kendi hallerinde çalışan insanlardı. Barışçıllardı ama bu onları baskına açık hale getiriyordu. Güneyden gelen barbarlar elde ettiklerini ve biriktirdiklerini sık sık yağmaladıkları için onlar kuzeye soğuk dağların eteklerinde kurdukları kasabaya yerleşmişlerdi. Kutvas, hakkında bundan başka aklımda kalan bir anım yok.”

“Sizden bir ara Cahnyl’in geçmişini araştırmanızı istiyorum” dedi uzun boylu kadın.

“Seçilmeden önce bu tür araştırmaların yapıldığını biliyorsunuz. Bu okula her önüne geleni almıyoruz.” Salonun içerisinde bulunan ve o ana kadar hiç sesi çıkmamış olan birinin sesi duyuldu.

“Bence annemin sözünü dinleyin. Öğrencinin durumu bir kere daha araştırılsın, gözümüzden kaçmış noktalar olabilir.” Yaşlı adam, konuşmanın başından beri yerden kaldırmadığı başını kaldırdı ve sesin geldiği yere döndürdü. Gözlerinin yerinde siyah boşluklar vardı. İlk anda karşısındakine olumsuz etki yaptığı için genellikle başı önünde konuşurdu.

“Emredersiniz Efendi Bitah” Kadın köşede duran adama baktı. Bakışlarda sitem vardı, eleştiri vardı. Adam omzunu silkmekle yetindi.

“Sen oğlumun kusuruna bakma dedi kadın. Elini âmâ adamın omzuna koydu. “Bu konularda ne kadar titiz davrandığınızı biliyorum.” Yaşlı adam hemen yanında duran kadına dönerek “Yüce Gudinn, her zamanki gibi gönül almayı biliyorsunuz” adamın duygularını belli etmeyen yüzünde sadece iyi tanıyanların seçebileceği bir gülümseme oluşmuştu. “Bana Khao demenizi istemiştim sizden.” Sesinde adama duyduğu saygı vardı. Ne de olsa yıllardır yanında olan akıllı ve bir o kadarda saygılı biriydi. “İsterseniz çocuğu buraya çağırın” dedi. Adam “emredersiniz” deyip dışarı çıktı.

Cahnyl, kapının hemen yanında çömelmiş öylece duruyordu. Kalenin içerisindeki en eski binalardan biriydi sırtını dayadığı bu yapı. Rivayete göre Nidar ustanın yaptığı ilk binaymış. Üstelik buraya neden çağrıldığını bilmiyordu. “Özel görüşme” demişti kendisini çağıran Madekh Usta. Acaba konu ne olabilir diye düşünürken aklına, gördüğü rüyalar geldi ama bundan kimselere söz etmemişti ki. Ne kadar süredir beklediğini bilmiyordu ama uzun bir süre olduğuna emindi. Birden kapı açıldı. Kapı aralığında yüz yaşına yaklaşmış olan, saçları iyice seyrelse de beyazlığı hâlâ belli olan biri belirdi.

“Cahnyl burada mısın?” dedi. Delikanlı önce başını salladı ama adamın kör olduğunu hatırlayınca sesli olarak cevap verdi. Yaşlı adam delikanlının yanına vardı ve güçlükle oturdu. “Seninle ben komşu sayılırız biliyorsun değil mi?” Cahnyl bir an ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Bu yaşlı adamın zihnide kendisine açıktı. Sanki gizlemeye çalışıyormuş gibi çaba gösterse de aklından geçenleri okuyabiliyordu. “Tabii ya bunları zaten görebiliyorsun” dedi yaşlı adam yılların verdiği olgunlukla.

“Şimdi içeriye gireceksin. Yüce Gudinn seninle görüşecek.” Tane tane konuşuyordu. “ne konuda konuşacağınızı bilmiyorum ve muhtemelen kimse bilmiyor. Belki ‘senin akıl okuma özelliğini duymuştur ve onu kanuşacaktır.” Durdu biraz düşündükten sonra

“Hiç korkma çocuğum, o iyi biri ve herkese olduğu gibi sana da iyi davranacak.”

“Yanlış bir şey söylersem Tanrının Gözü ile beni yok etmez değil mi?”

“Tanrının Gözü’ herkes için kullanılacak bir şey değil. O konuda korkmana gerek yok. Birde kendine şu soruyu sor, ‘Ben Yüce Gudinn’in dostu muyum, düşmanı mıyım’” Cahnyl hiç düşünmeden cevap verdi

“Bu nasıl bir soru böyle. Bizlere bu kadar iyilikler yapan birine düşmanlık olur mu hiç? Dostuyum, ama daha önemli olan O beni dostu olarak kabul ediyor mu?” Durdu, heyecanından dolayı alışkın olmadığı kadar uzun konuşmuştu. “haddim olmasa da Yüce Gudinn’in dostu olmak şerefini kazanmak istiyorum”

“İyi” dedi Madekh. Sorulara hızlı ve net cevaplar veriyorsun, hadi şimdi içeriye gir…”

Kapıdan içeri ayağını attığında geniş ama çok sıradan bir yere girdiğini düşündü. Loş aydınlık, taş duvarlar, düzeltilmeye çalışılmış zemin, kaba ağaç doğramalar ve küçük pencereler. Bir Tanrıça için uygun değildi?

“Bir Tanrıça nasıl bir yerde oturmalı sence” şaşırdı. İçeride kimseler yok sanıyordu. Ama gözleri çevreyi tarayınca köşede diğerlerine göre daha rahat görünen bir koltukta birinin oturduğunu gördü. Her ne kadar yakından görmese de oturanın O olduğunu biliyordu.

“Ama dedi siz benim aklımdan geçenleri okudunuz” İşte o zaman içeride hiç zihinsel faaliyetin olmadığını anladı. Eğer başka bir mekâna kendi insanlarının arasına girseydi, kimse konuşmasa bile herkesin aklından geçenleri bilirdi. Önceleri bu yeteneğini herkese ispat etmeye çalışıyordu. Arkadaşları tarafından birkaç defa tartaklanınca “kimse içinden geçenlerin bilinmesini istemez diye düşünmeye başlamıştı. Artık sadece dinliyor ve yakın çevresini olabilecek tehlikelerden uzak tutmaya çalışıyordu. Şimdiyse bu salonda iki kişi oldukları halde karşısındakinin aklına giremiyordu.

“Beni herkes gibi görmene üzüldüm doğrusu” dedi gülümseyerek. Yerinden doğruldu avına ürkütmeden yaklaşmaya çalışan avcı gibi ağır adımlarla delikanlının yanına yaklaştı. “Sen Yetil adını duydun mu?” dedi şimdi aralarında bir adım ve yarım boy vardı. Gudinn, ancak göğsüne gelebilecek boyuyla karşısında duran delikanlıya. “Yetil derlerdi bana uzun yıllar önce. ‘Uzun Boylu Kahin, bilici’ demekmiş.” Kısa bir süre durdu, elini genç delikanlının omzuna koydu.

“Seninle meslektaş sayılırız” Ama sanırım ben senden biraz daha güçlüyüm” Cahnyl, bir iki adım geri çekildi. Kadının önünde yavaşça eğildi. “Bilmiyordum Yüce tanrıça” dedi. Uzun boylu kadın geçen onlarca yıl içerisinden böyle tepkilere alışmıştı. Çocuğun çenesini tuttu ve hafifçe kaldırarak göz göze gelmesini sağladı. Bana adımla hitap eden birkaç kişiden biri gibi Khao diyebilirsin.” Tekrar ilk oturduğu yere geçti ve delikanlıya hemen karşısındaki diğer koltuğu gösterdi. Cahnyl, yaklaştı ama oturmadı ayakta durdu.

“Neden burada olduğunu merak ediyorsun. Ben bunu sana açıklayacağım ama biraz rahatlaman lazım, lütfen şuraya otur.” Sesinin yumuşaklığı içinde emredici bir ton vardı ve delikanlı itiraz edemedi. Kibarca oturdu. “Böyle daha iyi” dedi.

“Sen kimin çömezisin” dediğinden delikanlı gözlerini yerden kaldırmadan “Bitah’a inanların mabedinde bulunuyordum.” Dedi.

“Bitah’ın benim oğlum” deyince

“Gökyüzünün ve Gecenin Tanrısı Bitah’ı sevmek aynı zamanda sizi sevmek demektir. Ve Sizi sevmek Bitah’ı sevmektir” dedi. “Eğer siz olmasaydınız ne Bitah ne de zarafet tanrıçası Auhepb olmayacaktı.” Bu tür iltifatlara alışkındı Khao, yine de bu delikanlıdan duymak hoşuna gitmişti. Kısa süren bir sessizlikten sonra

“Çevremde başkalarının ne düşündüğünü hisseden birinin olduğunu öğrendim.” Cahnyl’in aklına kimin söylemiş olabileceği sorusu geldi. Acaba Khıdara’mı söylemişti.

“Kimse söylemedi, arkadaşın Khıdara hiç söylemedi, bu konuda için rahat olsun” “Şimdi O kişinin neler bildiğini öğrenmek istiyorum” Delikanlı o an zihnini açık olduğunu ve Tanrıçası tarafından okunduğunu anladı. Bir şey söylemek için ağzını açmasına gerek yoktu. Uzun bir süre sessizce oturdular. Zayıf bedenli, dalgalı saçlı bu genç adamın aklından geçenleri okudu. Korkuyordu, uzaklardan gelecek bir tehlikeden korkuyordu. Bir zaman hiç konuşmadan oturdular. Kadın delikanlının rahatladığını biliyordu, o ilk girdiği zamanlardaki tedirginliği yoktu. Alacağını aldığına karar verince

“Bilge Madekh” diye dışarıya seslendi. Dışarının parlak ışığı içerisini aydınlattığında “Yaşlı dostum, Cahnyl benim arkadaşım oldu” dedi. “O’nu çevremde daha sık görmek istiyorum” Delikanlıya dönerek “gidip karnını iyice doyur” dedi. Cahnyl hafifçe eğilerek Khao’yu selamladı ve yaşlı adamla birlikte çıktılar.

“Sence yalancı mı?” o ana kadar sessizce köşede oturan adam kalkmış annesinin yanına gelmişti. Omuzlarına kadar düşen saçlarını eliyle topladı arkaya attı. Ama saçlar tekrar yüzüne yayıldı. “Hani bazı kişiler vardır, önce hayal dünyasında bir şey uydurur. Bunu kafasında o kadar büyütür ki sonunda kendisi de o yalana inanır.”

“Zannetmiyorum. Kendisi o kadar masum ve o kadar saf ki”

“O yüzden mi yanında olmasını istedin” Kadın oğluna baktı. İkiz çocuklarından biriydi Bitah. Kendisine babasının adın olan Bitaher Thuman adını vermişti. Oğluna döndü.

“Böyle bir yetenek tehlikeli bir şey, gözümüzün önünde olmasında yarar var. Yaklaşan büyük bir tehlike olduğunu hissediyor. Kafasından mı uyduruyor yoksa özel yeteneklerinden dolayı gerçekleşebilecek bir kötülüğü mü anlatıyor, anlayamadım.”

“Madem öyle sözünü ettiği nasıl bir tehlike olabilir” dedi merak dolu bir sesle.

“Büyük, çok büyük bir nesneden söz ediyor. Şimdi uzaklarda olsa da bizimle yolunun kesişeceğini düşünüyor.” Gözleri daldı bir süre ve devam etti. “Üstelik bu kötülüğün her şeyin sonunu getireceğine inanıyor.”

“Öngörülerinin sağlam ve gerçek olduğuna inanıyorum ama bu gezegenin sakinlerinin uzaklık yakınlık kavramıyla ne anladığını tahmin ediyorsundur.” Bitah, annesini etkilemeye çalışıyordu. Daha aktif daha girgin ve dolayısıyla daha başarılı olan kız kardeşini geçmek hep hayali olmuştu. Kafasını sallamakla yetindi. Ne olabilirdi bu öngörü ve her şeyin sonunu getirecek kadar büyük müydü?

“Bence popüler olmaya çalışanların başvurduğu yöntem bu. Belki bilincinde değil ama bu tarz bir oyun sergiliyor.” Uzakta, gün doğusunda uygarlığımızın ulaşmadığı yerlerde toplaşan ve büyüyen bir kötülükten de söz ediyor olabilir” Kadın “Olabilir” demekle yetindi. Sonra canlı bir sesle

“Senin çalışmalarından bir şey var mı?” anne oğlunun yanına yaklaştı. Bitah yapısı gereği sessiz ve ön planda olmayı sevmeyen bir çocuktu. Bilimle uğraşmayı çevresini tanımayı özellikle de annesinin bir efsane gibi anlattığı gün ışığının ötesini yukarıların yukarısını incelemeyi seviyordu. Kız kardeşiyse tamamen tersi bir yapıdaydı. Khao, çocuklarını tanıdıktan sonra Bitah’a geldiği yerden kalan bilgileri öğretmişti. Dışarıya az çıkan sürekli kendi oluşturduğu ve geliştirdiği burada mekiğin içerisinde çalışan biriydi. Evlendikten sonra bile çalışmalarına devam etmişti.

“Sistemi anlamaya çalıştığımı biliyorsun. Senin bilgi birikimlerinle ve elimizdeki ilkel imkanları seferber ederek bilgilerimizi geliştirmeyi hedefliyorum. Bir köşede duran ahşap ayakları üzerinde duran siyah nesneyi göstererek, “yakın tepelerden birine yapacağımız konuta bu nesneyi yerleştirince öğrendiklerimi gözlemek mümkün olacak.” Kendi bildiği ve sevdiği konulardan söz edilirken adamın gözlerinin içi gülüyordu. İşte o zaman sevgili anneme bu iddianın doğru olup olmadığını söyleyebilirim.” Annesi hâlâ dalgın gözlerle kendisini dinliyordu. Ses tonunu ve coşkusunu dengeleyerek

“Unutma anne, herkesin yanılır, O delikanlı da yanılmış olabilir.” Adam koyu renk saçlarını elleriyle tekrar düzeltti. Saçları hafiften beyazlamaya başlamış olsa da kendisine güçlü bir hava veriyordu. Bir süre inceledi dalgın gözlerle kendisine bakan yüzü. Birden “Sen O’na inanıyorsun ve seni oldukça etkilemiş”

“İnanıyorum, o çocuk bir Kahin ve söyledikleri de bir Kehanet. Söyledikleri doğru çıkacak ama ne zaman gerçekleşecek işte bunu bilmek gerekiyor.”

Cevdet Denizaltı

Ben Cevdet Denizaltı; tercih ettiğim şekilde olursa Aziz Hayri. İzmir’de Eşrefpaşa’da doğdum. Önce Çınarlı Endüstri Meslek Lisesini sonra Erkek Sanat Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdim. Makine Teknolojisi bölümü öğretmeni olarak görev yapıyorum. Okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyorum. Tür ayrımı yapmam, bilimkurgu, fantastik kurgu ve tarihi romanlar favorim. Poe ve Tolkien hayranıyım.