Öykü

Deniz Feneri

Onun görevi tarihi deniz fenerine bakmak isteyen turistlere rehberlik edip, bölgenin geçmişini öğrenmek isteyenlerin merakını gidermekti. Bana anlatacağı hikâyenin tarihle ilgisi olmadığını, yıllar önce kendi başından geçen bir olay olduğunu söylediğinde nasıl bir öyküyle karşılaşacağımı bilmiyordum.

Önce fenerin olduğu kıyıda yürüdük, kumların içinde bata çıka ilerlerken başımı eğip sandaletimin ucundan görünen ayak parmaklarımın arasına dolan ince beyaz kumları izledim. Başımı kaldırıp ileriyi gözledim, örme taştan yapılmış fener kendini bize göstermişti. Her katında buradan küçücük gözüken sadece tek bir tane penceresi vardı. Beyaz boyasında çatlayan ve zamanla aşınan yerler başka türlü fazla temiz ve tekdüze bir izlenim veren yapıya bir derinlik katıyordu.

Bir yandan yürüyor, bir yandan onu dinliyordum. Buraya getirdiği her turiste anlattığını bana da anlatıyordu: İki denizin birleştiği kıyıda dünyaya tepeden bakan fener, Boğaz’ın bitip Karadeniz’in başladığı noktaydı. Kule inşa edilirken birkaç defa yıkılmış, bunun üzerine yöre halkı teşhisi koymuştu: burada bir yatır vardı. Bu yüzden önce bir türbe, sonra da fenerin kulesini inşa etmişler ve bir daha da yıkılmamış. Bunları anlatırken bana döndü, yüzünde muzip bir gülümsemeyle “Batıl inanç işte.” dedi. “Ama işe bak ki türbe de fener de hâlâ duruyor.”

Deniz feneri gezimizden sonra sahili arkamıza alan bir masaya oturup birer çay söyledik. Arkasına yaslanıp uzun uzun denizi seyretti. Ya da bana öyle gelmişti, bilmiyorum. Anılarında kaybolmuş da olabilirdi, gözlerinden eskilerde kaybolup giden birinin o uzak bakışları okunuyordu. En sonunda, bakışlarını uzaklarda nedendir bilinmez belirlediği o noktadan ayırmadan anlatmaya başladı:

“İki kişi yardım istedi benden bu hayatta, çok zor durumda kalan ve bu yüzden bana sığınan sadece iki kişi oldu. Benden yardım isteyen iki kişiden de karşılığında bir fayda gördüm. Birinden sevgi, daha önce hiç yaşamadığım bir yoldaşlık gördüm, diğerinden ise bu sevginin hatırasını aldım.

Ben kimselere yardım etmek konusunda iyi değilimdir. Elimden gelirse bir faydam dokunsun isterim tabii, ama öyle kendimde azami bir iyilik gördüğüm yok. Bunu söylüyorum, çünkü duyacaklarından sonra benim hakkımda aksini düşünebilirsin.

Bir gece, deniz fenerinden uzaklarda bir yerlerde, kızımın okuldan bir arkadaşı arabasıyla kaza yapmış. Kızım Güzel Sanatlar’ı yeni bitirdi, bahsetmiştim, kaza yapan da onun sınıfından bir öğrenciydi işte. Kaza yapmasaymış bir yerde buluşmak için sözleşmişler, o yüzden haberi olmuş. O akşam beni aradı, apar topar hastaneye gittiğini söyledi. Doktorlar, muayene, müşahede derken arkadaşını alıp bize getirdi. Kimsesi yokmuş, okumak için gelmiş şehre, ailesi uzakta. İyileşme döneminde tek başına bırakmaya bizimkinin içi elvermemiş. Ben de az çok tanıyorum artık, kızım okuldaki arkadaşlarından bahsederken anlatırdı.

Sesimi çıkarmadım. Arkadaşının zaten ağzı var, dili yok. Evde sadece kızımla ben varken kızımın atölye olarak kullandığı odada bütün gün çizim yapıp duruyordu.

Böyle bir iki gün geçtikten sonra kızımın okul için hazırladığı bir projeyi tamamlamaya bir yerlere gideceği tuttu. Arkadaşını bırakmaya gönülsüz olsa da önceden planlanmış bir şeydi, hem o da kendini toparlıyordu artık. Böylece ben, kızımın kaza geçiren arkadaşıyla tek başıma kaldım.

Kaldım kalmasına, ama o kadar yabancı hissettim ki ne yapacağımı bilemedim. Yegâne ortak noktamız olan kızımın yokluğunda ne hakkında sohbet edebilir, onu nasıl teselli edebilirdim ki? Kendini atölyeye kapatıp çizimlerine adamasını biraz da benim mesafeli davranmama bağlıyorum, ne yalan söyleyeyim şimdi düşününce kızıyorum kendime. O ha bire çiziyor, sesi çıkmıyordu. Ne zaman uyur, kapısını hafifçe tıklatıp masanın kenarına bıraktığım yemekleri ne zaman yer hiç anlamazdım.

Gel zaman git zaman, tepsileri getirip boş tabakları alırken gözüm yaptığı çizimlere kaymaya başladı. Yarısını bitirip bir kenara koyduğu çizimlere morun tonları hakimdi, her birinde yağmurlu bir günde trenin camından içeriye bakan bir kuşun içerideki yolcuyu gördüğü gibi belli belirsiz bir yüz seçiliyordu. Bir kere fark ettikten sonra odaya ne zaman görsem kendimi bakmaktan alamadım. Dikkatini çekmiş olacak ki bir dahaki gelişimde kalemi bırakıp bana baktı.

Kızımın arkadaşının bizde kaldığı son gece, pencereden içeri girip tül perdeyi havalandıran meltemin yüzümü okşamasıyla gözlerimi açtım. İyice sarpa saran rüyalardan uyandıktan sonra ayaklarımı yatağın köşesinden sarkıtıp karanlıkta odamdaki eşyaları seçmeye çalıştım. Kızım iki gün önce arkadaşını arayıp, iyileştiğinden emin olmak için nasıl olduğunu sormuştu. O gün ise arkadaşı hastaneye gidecek, tedavisine devam etmek için bir süreliğine yatacaktı.

Koridorda yürürken, kapalı kapılar o uyku mahmuru halimle bir nevi at gözlüğü işlevi görüyordu. Ayaklarım ister istemez beni açık olan tek kapıya, yani kızımın arkadaşının yattığı odanın kapısına götürdü. Nihayet bitirebildiği tek eser, benim gelişimden bihaber halde uyuduğu yatağın yanındaki masanın üzerinde duruyordu.

Çizimdeki baskın mor tonları, loş ışıkta neredeyse siyaha çalıyordu, en göz alıcı yeri ise çizgileri artık adamakıllı belirgin olan suretti. Çizim, pencereden içeri sızan ay ışığında gözlerimin önünde dalgalanıyordu. Bir saniye dahi yerinde durmayan türlü görüntüler denizin altına üstten bakma hissi uyandırıyordu. Gözlerimi kırpıştırdım, başım dönüyordu.

Gözlerimi tekrar açtığımda, çizimdeki surete baktım ve ilk defa onu gerçekten gördüm. Morlar, beyazlar ve grilerle hayata geçirilmiş bu çizimi, kâğıdın üzerinden bana bakan bu yüzü tanıyordum. Çizdiği kişinin kim olduğunu biliyordum, hem de adım gibi iyi biliyordum.

Karanlıktan mıdır, karanlığı yararak odada cılız bir rüya atmosferi oluşturan ay ışığından mıdır emin değildim, ama çizimdeki suretin ağzının oynadığını gördüm. Şüpheye mahal bırakmayacak şekilde hareket eden dudaklardan, şu kelimeler döküldü: Sana döndüm.

İdil Bostan

1997 yılında Diyarbakır’da doğdum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı ve Mütercim Tercümanlık bölümlerini bitirdim. İstanbul’da yaşıyorum, özel bir şirkette çalışmanın yanı sıra edebi eser çevirilerine devam ediyorum.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Merhabalar.

    İlginç ve güzel bir mini öykü. Kaybetmenin hissettirdiğini mistik bir biçimde aktarmışsınız. Ancak öykünün kısalığı sebebiyle bu hissiyatı geçirebilmeniz noktasında sorunlar var. En önemli noktanın daha detaylı biçimde anlatılması bence öykünün finalini daha vurucu yapabilirdi.

    Bu öyküde, ana karakterin deniz feneri rehberliği yaparken yaşadığı deneyimler ve kendi içsel dünyası ön planda. Öykü, tarihi bir çerçeve içinde başlıyor; ancak, ana karakterin kişisel deneyimleri ve iç monoloğuyla tarihle ilgili olmayan bir hikayeye dönüşüyor. Bu noktada, öykünün eleştirel yorumu şu şekilde olabilir:

    Öncelikle, öyküde tarihle ilgili beklentilerin ve gerçeklik algısının sorgulanması dikkat çekici. Ana karakter, turistlere tarihi bilgi vermekle görevlendirilmiş olmasına rağmen, kendisiyle ilgili olan kişisel hikayenin anlatılmasıyla bu beklentiler altüst ediliyor. Keşke öyküde yer alan bu özelliği de yedirebilseydiniz.

    Öykünün ana teması, yardımseverlik ve insani ilişkiler üzerine odaklanıyor. Ana karakter, sadece iki kişiden yardım istenmiş olmasına rağmen, bu deneyimlerin onun yaşamında önemli bir yer işgal ettiğini vurguluyor. Ancak, kendisini iyi bir insan olarak görmeyen ana karakter, kendi iyiliği için değil, karşılık beklentisi olmadan yardım etmenin değerini anlatıyor. Bu, insani ilişkilerdeki derinlikli ve karmaşık doğayı yansıtıyor.

    Ana karakterin kızının arkadaşına duyduğu hisler ve onun çizimleri üzerinden ilişkilerin incelenmesi, öykünün derinlik kazanmasını sağlıyor. Karakterin, kızının arkadaşını evinde misafir etmesiyle birlikte yaşadığı içsel çatışmalar ve ilişkilerdeki karmaşıklık, okuyucunun empati kurmasını sağlıyor.

    Öykünün sonunda, karakterin çizimde tanıdığı yüzü görerek yaşadığı şaşkınlık ve belirsizlik, hikayenin anlamını derinleştiriyor.

    Ancak dediğim gibi mini öykü sınırlarında ele alınabilecek hikaye, mini öykünün sahip olduğu sınırlılıklar ve imkanlar dahilinde kalıyor. Keşke önerdiğim noktalarda daha uzunca bir öykü olsaydı.

    Onun dışında betimlemeler, öyküleştirme gayet başarılı. Tebrik ederim.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for OykuSeckisi Avatar for terramundi