Öykü

Peride

“Fark etti beni” diye düşündü ve pencerenin önünden geriye çekildi.

* * *

Parkın yanındaki o sokaktan sırf değişiklik olsun diye geçmişti o gün çocuk. Ne evinin yolu üstündeydi o sokak ne de okulunun… Sabahtan iki saat boş dersi olunca uzatmıştı yolu. Daha görür görmez bir gariplik olduğunu hissetmişti evde. Eski Yeşilçam filmlerinde yaşlı ve huysuz ihtiyarların oturduğu köşklere benzer, iki katlı, betonarme, eski ama güzel bir evdi. Neredeyse bahçenin ve evin ön cephesinin tamamını kaplamış olan tozlu ve dallarının her biri başparmak büyüklüğünde olan sarmaşıkların yaprakları altında kim bilir kaç kertenkele, böcek ve örümcek gizleniyordu. Çatıdaki kiremitlerin üstünde kiremitlerin kalınlığında, toz ve bahçedeki dev çam ağacından dökülen yapraklardan oluşan bir tabaka oluşmuştu. Bahçedeki otlar duvarların üstünden dışarıya sarkmıştı.

İkinci katın ferforje balkon demirleri o kadar paslanmıştı ki demirlerin asıl renginin ne olduğu belli olmuyordu. Pencerelerin parlaklığını çoktan kaybetmiş olan camları kirden buzlu cama dönüşmüştü adeta. Alt katın en büyük pencerelerinin birinin önünde dışarıdan belli belirsiz görünen bir yaşlı kadın kımıltısız oturuyordu. Sadece başının göründüğü kısım, dışarıyı görebilecek kadar, sanki dirseğiyle dairesel biçimde silinerek temizlenmiş gibiydi. Ona baktığını fark edince geriye çekilmiş olsa gerek bir duman gibi silinerek gözden kayboldu yaşlı kadın.

* * *

Ne kadar zamandır bu evde olduğunu unutmuştu. Zaman bir bakıma sonsuzdu onun için artık. Böyle olduğunu düşünüyordu. Gitmek istiyordu ama sanki bu ev ona musallat olmuştu ve yakasını bir türlü bırakmıyordu. Sanki kolu kanadı; şu naftalinli kadife perdelere, havları kalmamış yüz yıllık halılara, tavandan sarkan yaldızı dökülmüş avizelere sımsıkı bağlanmıştı bu küflü evden dışarı çıkamaması için.

Sonsuz bir döngünün içinde yapması gerekenleri yapacaktı ve buna hayır deme imkanı yoktu. Bezmişti bu durumdan. Hep aynı, durağan, mutat bir zaman içinde pencerede durarak sonsuzluk kadar uzun bir zamanın sona ermesini bekliyordu. Ta ki o gün onu görene kadar…

Yaşı belirsizdi belki ama gözleri kartal kadar keskindi. Karşıda durmuş, gözlerini dikmiş, ona bakıyordu. Ürperebileceğini bilmiyordu ama ürperdi ve geriye çekildi.

* * *

Normal zamanda da oradan geçmeye başladı. Okul yolunu uzatmak ya da geç kalmak, babasından azar işitme pahasında da olsa, o evi ve pencerede oturan yaşlı kadını görmek kısa sürede çocukta takıntı haline geldi. İlk zamanlar dakikalarca dikilerek pencereye bakıyordu ama bir süre sonra etraftan dikkat çektiğini anlamıştı. O zaman parkın en ucundaki, köşkü rahat görebilen bir yere oturarak gözetlemeye başladı. Çok dikkatli bakmadığın zaman kadının neredeyse kımıldamadığına yemin edebilirdi.

O günkü üç saat dersi çoktan kaçırmıştı. Artık okula gitmesine de gerek yoktu. Akşamı etmeye karar verdi. Hava kararırken sınıf arkadaşlarından biri gördü onu bankta otururken. Ne yaptığını sordu. İlk başta durumu anlatmakta tereddüt etti ama sonra heyecanla anlatmaya başladı olanları. Kadın ne zaman geçse orada oturuyordu… Ölmüş olabilir miydi? Ya da hayalet olabilir miydi? Bu sırada konuşarak köşkün önüne gelmişlerdi. Arkadaşı gülmeye başladı. O civarda oturuyordu ve yarım yamalak da olsa köşkün hikâyesini biliyordu. Dedesi, Cumhuriyet tarihinin şehirdeki ilk eczacıların biriydi diyordu bazıları. Yurt dışında okumuş ve sonra ülkesine dönmüştü. Zamanla kendi güzellik sabununu yaparak epey zengin olmuştu. Ama Birinci Dünya Savaşı sırasında işleri bozulunca bir daha toparlayamamışlardı. Eczacının çocukları da bir süre olanla idare etmiş ama sıfırı tüketmişlerdi. Kala kala bir bu köşk kalmış, onu da paylaşamamışlardı. Ailenin şehirde kalan tek ve en büyük ferdi olan Peride Hanım hiç evlenmeden burada yaşamış ve ölmüştü. Evet ölmüştü! Gerçekten bir hayaletti pencerede görünen o kadın. Ev ise anlaşmazlık nedeniyle öylece kalmıştı.

Bir başka hikâyede ise Peride Hanım sevdiği adamla evlenemeyince kendini bahçedeki çam ağacına asmıştı. Günlerce süren bir tipi zamanı astığı için dışarı çıkıp da kimse cesedi görememişti. Ta ki havalar düzelip de ceset kokana kadar! Ondan sonra da bu evi kimse ne satın almış, ne de kiralamış; öylece kalmıştı. Ama yine hayaletti işte Peride Hanım!

Yutkundu çocuk.

* * *

Pencerenin önüne yaklaştı yeniden. Hala gözlerini dikmiş ona doğru bakıyordu. Gerçekten görüyor olabilir miydi?

* * *

Arkadaşının anlattıkları doğru da olabilirdi kulaktan kulağa yayıldıkça iyice dallanıp budaklanan inanması güç bir şehir efsanesi de… Bu işi ortaya çıkarana kadar rahat yoktu ona.

* * *

Gerçekten de ona bakıyordu. Rastgele gözü takılmış gibi değil bilinçli olarak ona doğru gözünü dikmiş bakıyordu. Arada bir ortadan kayboluyordu. Bazen uzun süre görünmüyordu ama sonunda yine gelip ona bakıyordu işte. Tek başına kaldığını düşündüğü bu alemde ona tutunacak bir dal, görülmediğini sansa da aslında görülebildiğine bir kanıt olmuştu bu olay.

* * *

Akşam bir bahane bulup dışarı çıkmış ve yine oraya gelmişti işte. Yine penceredeydi yaşlı kadın. Evin yanına gittiği her an içten içe, orada olmamasını ve orada olmasını aynı anda diliyordu. Çok garip bir durumdaydı.

Sokakta kimseler yoktu. Sonra birden bir şey fark etti çocuk. Çok garip bir şey… Bir iki adım daha yaklaştı eve. Kadın ona bakmıyordu. Kesinlikle ona bakmıyordu. Daha arkalarda bir yere bakıyordu. Başını arkaya çevirdi çocuk.

* * *

Daha fazla dayanamadı. Bir vücudu olsaydı heyecandan ateş gibi yanıyor olurdu şu an. Yıllardır çıkmadığı o evden ayrılmanın vakti gelmişti artık. Nefes alabilseydi derin bir nefes alırdı camdan dışarı süzülüp gitmeden önce.

* * *

Çocuğun başının iki üç metre kadar üstünden hızla belli belirsiz bir şey geçti ve kadının penceresine doğru gidip gömüldü.

* * *

Üstüne doğru gelen şey gözünü açıp kapayana kadar karşıdaki üç katlı eski apartmanın en üst katındaki pencereden çıkıp şimşek hızıyla ona doğru atılmıştı. Soluk mavi bir sis içinde boğulmadan önce kalbi duruverdi Peride Hanım’ın.

* * *

Çocuk, sabah olup da Peride Hanım’ın öldüğü gece neden yaşlı kadının evini gözlüyor olduğuyla ilgili ifade verirken, polislerin ifadede en inanmadığı kısım soluk mavi bir ışığa, daha çok büyük bir mavi çöp poşetine benzeyen bir şeyin eve doğru uçup camdan geçerek gözden kaybolduğunu söylediği kısımdı.

Polis, savcı, adli tıp, meraklı kalabalık… Ortalık ana baba günü oldu. Nihayetinde ambulans cesedi alıp götürdü. Savcı gitti, polis gitti. Kalabalık dağıldı.

Çocuk gidemedi.

Hayalet diye bir şey yoktu.

* * *

Peride Hanım’ın bakıcısı Nermin evin sağını solunu kontrol ettikten sonra kapıyı kilitledi. Peride Hanım evin hiçbir yerine dokundurtmazdı. Nermin, sadece beslenme ve kişisel temizliğiyle ilgilenirdi onun. Son zamanlarda bir hayalettir tutturmuştu. Parkın diğer tarafındaki üç katlı evdeki bir hayalet ona bakıyormuş da, anlatıyormuş ama ona kimse inanmıyormuş da, bunak değilmiş de, yaşamanın artık ne anlamı varmış da, falan da filan…

Anahtarı ailenin avukatına teslim etmek üzere cebine attı.

* * *

Bu ev daha iyiydi. Gürültü yoktu en azından müstakildi… Bir iki gün ortalık durulana kadar görünmemişti. Yaşlı kadının oturduğu pencerenin önüne geldi. Biraz sonra bir çocuk geldi dikildi evin önüne. Dik dik pencereye bakıyordu. Ona doğru bakıyordu.

Yoksa bu da mı görüyordu?

Gülümsedi çocuk.