Öykü

Kara Orman

Yeşilin, sarının, turuncunun bütün tonlarını içinde barındıran uçsuz bucaksız ormanının derinliklerine doğru ilerlemeye devam ediyorlardı. Devasa çam ağaçlarının arasından süzülen güneş huzmelerinin altında başlayan egzotik arama her geçen dakika biraz daha can sıkıcı bir hal alıyordu. İlk başlarda ki canlılık ve sohbetin yerini zamanla sessizlik almıştı. Kilometrelerce yol almalarına rağmen bir sonuç alamamışlardı.

Ülkenin en önemli iş adamlarından biri iki gündür kayıptı. İş adamının kaybolduğu andan itibaren bütün emniyet seferber olmuştu. İş adamının kaçırılıp kaçırılmadığına dair herhangi bir veri yoktu. Ama her türlü olasılık hesaplanıyordu. İki gündür yapılan araştırmalarda kentte bir çok yere baskınlar düzenlenmiş, iş adamının son gittiği yerler, son konuştuğu kişiler taranmış, şehirde ki bütün mobese kayıtları, hatta iş adamının banka hesapları bile incelenmişti. Ancak hiç bir sonuca ulaşılamamıştı.

Bilişim polisi kayıp iş adamının sosyal paylaşım sitelerinde ki hesaplarını incelenmiş ve bu incelemeler sonunda elde edilen veriler bütün emniyete dağıtılmıştı. Bu verileri inceleyen ekibin içinde Baş Komiser Mustafa ‘ da vardı. Baş Komiser yaptığı inceleme de iş adamının sık sık av için gittiği ve sosyal paylaşım sitelerinde paylaştığı fotoğrafların şehrin 40 kilometre dışında ki ormanı gösterdiğini belirtmişti. Günlerdir bir kısır döngü içinde olan ve basının sıkıştırdığı emniyet amirleri, başka seçenekleri kalmadığı için ormanda arama yapmaya karar vermişlerdi. Aramaya jandarma ve emniyet teşkilatından yüzlerce personel katılacak, ayrıca arama kurtarma ekiplerinden de destek alınacaktı.

Ormanda ki arama sabahın erken saatlerinde başlatılmıştı. Aramaya yüzlerce asker ve polis katılmıştı. Her grup ayrı noktalara doğru hareket etmişlerdi. Baş Komiser Mustafa ve ekibi de aramada farklı bir noktadan başlamışlar ve saattlerdir ormanda ilerlemeye devam ediyorlardı. İş adamının kaybolduğu günden beri medyanın halen işadamının bulunamadığına dair yayınları, yayınların üzerine emniyet amirlerinin baskısı bütün emniyet mensuplarını olduğu gibi Baş Komiser ve ekibini de adam akıllı bunaltmıştı. Günlerdir uykusuz bir halde oradan oraya sürükleniyorlardı.

Telsizlerden duyulan geri dönüyoruz anonsuyla ekipteki Sude ve Sabit neredeyse havalara uçacaklardı, ama ekipte onlar gibi düşünmeyen biri vardı. Baş komiser Mustafa aramadan herhangi bir sonuç almadan geri dönmeyi düşünmüyordu.

Ekibin içindeki tek bayan olan Sude yorulmuş aynı zamanda karın ağrıları başlamış olmasına rağmen sesini çıkarmadan yürümeye devam ederken, Erkan her zaman ki patavatsızlığıyla biraz alaycı, biraz da sitemkar bir edayla,

“Baş Komiser’im sizde artık bu memlekette bizden başka polisler olduğunu farketseniz keşke. Amerikan filmlerinde ki polis kahramanlar bile değişmeye başladı. Bütün ekipler dönerken biz hala yola devam ediyoruz. “

Mustafa hem yorgun hem de gergindi.

“Ne saçmalıyorsun Erkan?”

“Saçmalama mı? Ne yani adam milyarder, zatı şahaneleri av partilerine katılıyorlar, neymiş burada ölmüş olma olasılığı varmış. Yarın gelir aramaya devam ederiz. Bu orman da yüzlerce asker ve polisin bulamadığı cesedi biz mi bulacağız?”

“Kes artık Erkan.”

“Sizce güvende miyiz?”

“İstemeyen dönebilir.”

Bu sözler üzerine Erkan daha konuşmadı. Baş Komiseri o koskoca ormanda tek başına bırakıp dönemezdi. Bunun vicdani boyutunun dışında mesleki olarak da açıklaması yoktu. Konuşmalara kulak kabartan Sude ve Sabit seslerini bile çıkaramamışlardı. Yıllarca omuz omuza çalışmış olan Baş Komiser ve Erkan’ın her zaman ki halleriydi aslında. Erkan en korkunç cinayet vakalarını bile incelerken en olmadık yerde espri patlatır, Baş Komiser’ine takılırdı. Yaşlı Baş Komiser’in sesi çıkmazdı. Ama son iki gündür gerçekten çok hırpalanmışlardı. Hiç bir şeye tahammül edemiyorlardı. Birbirlerine bile.

“Haklısınız belki ama şu anda bu lanet yerde yüzlerce asker, polis geri dönerken biz dört kişi salak salak koskoca bir ormanın göbeğindeyiz. Ala…”

Cevap vermeyen Mustafa, Erkan’ a ters ters baktı ve bakışıyla Erkan’ ın susması ve renginin atması bir oldu.

Ekibin sessiz üyelerinden Sabit bir an önce eve dönmek istese de, bunu Mustafa Baş Komiser’e söyleyecek kadar cesur değildi. Altı aydır bu ekibin içindeydi ve Baş Komiser’in bir şeyi aklına koymuşsa yapacağını biliyordu.

Ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri yerini ağır ağır insanları binlerce yıldır korkutan, bütün kötülüklerin işlenmeye başladığı, insanların kapalı kapılar ardına geçerken maskelerini çıkarıp bambaşka kimliklere büründüğü karanlığa bırakırken, Son baharın sabah saatlerinde ferahlık veren serin rüzgarı da yerini, insanın içine işleyen soğuk rüzgara bırakıyordu.

Karanlık ve soğukla birlikte ekipte ki gerginlik ve korku da an be an artıyordu. Ekiptekilerin adım atacak hali kalmamıştı. Erkan arada telefonunun çıkarıp çekip çekmediğini kontrol ediyordu. Telsizlerden gelen sesler kesilmişti. Araçlarını bıraktıkları yerden kilometrelerce yol almışlardı. Bu uçsuz bucaksız orman bitmediği gibi, bu saatten sonra karanlıkta geri dönüş yolunu bulmaları da neredeyse imkansızdı.

Ekipte sadece Baş Komiser Mustafa bunları düşünmüyordu. Aklındaki planı uyguluyordu. Ama gerçekten bir planı var mıydı? Yoksa herkesten, her şeyden kaçıyor muydu? Sahi neden ısrarla kalmaktan yanaydı. Sessizliği bozan yine Erkan’ dan başkası değildi.

“Komiserim hiç yoktan iki dakika oturup soluklanalım bir şeyler atıştıralım ve ne yapacağımıza karar verelim.”

Baş Komiser cevap vermeden yürürken ekiptekilerde çaresiz içlerinden homurdana homurdana yola devam ettiler. Sonuçta Erkan haklıydı ama bu huysuz adam burnunun dikine gidiyordu. Önlerini bile zor görüyorlard. Sonunda Baş Komiser durdu. Ekiptekileryanına geldiler. Muhtemelen bir şeyler söyleyecekti.

“Arkadaşlar bu saatte burada ne işimiz var diye düşündüğünüzün ve bana kızdığınızın farkındayım. Belki şu an kiminizi sevgilisi, kiminizi karısı ve çocukları evlerinde bekliyor. Ama içimden bir ses ayrılmamamız gerektiğini söylüyor. Bir şeyler atıştırın ve yola devam edelim.”

Ekiptekiler tek kelime bile etmediler. Bu şartlarda gönüllü gönülsüz sırt çantalarından çıkardıkları yiyeceklerden atıştırdılar. Baş Komiser hiç bir şey yemiyordu. Bir köşeye çekilmiş sessizce sigarasını tüttürüyordu. Erkan “Bionik adam mısın Baş Komiserim bir şeyler ye sen. Yaşlandın artık Şekerin düşer, tansiyonun çıkar, sonra yengeye ne deriz.” diye takılsa da Baş Komiser suskun kalmayı tercih etti.

Gece ile birlikte ormanda insanın içini üperten kuş sesleri ve yabani hayvan sesleri birbirine karışıyordu. Bir süre daha ilerledikten sonra duyulan seslerin dışında farklı, gür bir kuş sesi daha duyulmaya başladı. Bu seste insanı tedirgin eden bir şeyler vardı.

“Bu hangi kuşun sesi.” diyen Erkan sessizliği bozdu.

Ekibin tek bayan üyesi bu kuşun sesini duyduğu andan itibaren tir tir titriyordu ama karanlıkta ormanda temkinli bir halde yürüyen ekip üyelerinden hiç biri bunun farkına bile varmamıştı. Sude duyulan sesin kuzgun sesi olduğunu söylemek istemedi. Çünkü bu kuşun sesini duymak, kuşu görmek şöyle dursun adını bile duymaya ve söylemeye tahammülü yoktu. İşte en olmadık yerde gene karşısına çıkmışlardı. Lanet olası kara kuşlar dedi içinden. Bu sesi duyduğu andan itibaren karın ağrılarını ve yorgunluğunu bile unutmuştu. Tek dileği şu kuşların sesinin kesilmesiydi. Sonra babannesinin sözleri geldi aklına “Kötü şeyler olacak bu kara kuşlar iki gündür buralardalar…”

Kuşun ne olduğunu bilen başka birisi ise Baş Komiser Mustafa’ dan başkası değildi. Baş Komiser kuzgunların sesleri arttıkça hedefe biraz daha yaklaştığını hissediyordu. O esnada kuşların kanat seslerini duyan ekiptekiler ne olduğunu anlamaya çalışırken, yarım metre boyunda ki kuzgunlar sürü halinde ekiptekilere saldırdılar. Kuşların üzerine gelmesiyle kaçmaya çalışan Sude ayağı bir ağaç kütüğüne takılıp yere kalpaklanırken onlarca kuş bir anda üzerine çullandı. Baş Komiser o hengamede silahını çıkardı ve havaya rasgele ateş etmeye başladı. Bir kaç kuzgun yedikleri mermilerin etkisiyle çığlıklar atarak yere düşerken, yer gök kuzgun sesiyle inlemeye başladı.

Kuşlardan kurtulan Erkan ve Sabit Sude’ ye yardıma koştular ve onu kuşlardan kurtardılar. Sude’yi yerden kaldırmaya yardım eden arkadaşları onun titrediğini farkettiler ancak bunun sebebini sormadılar. Çünkü hiç beklemedikleri bir anda kuzgunların saldırısına uğrayan Erkan ve Sabit’ te korkudan ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Sude başından akan kanların sıcaklığını yüzünde hissetti.

Kuşlar silah seslerinden sonra onları rahat bırakıp ağaçların üzerlerine toplanmaya başladılar, ancak karanlıkta onları seçebilmek imkansızdı. Hiç birisi kuşların saldırısının nedenini anlamamıştı. Hayatları boyunca Alfred Hitchcock filminlerinde ki kuşlar hariç kuş saldırısına uğrayan insan görmemiş ve duymamışlardı. Aramanın başından beri geri dönmeyi düşünmeyen Baş Komiser,

“Hemen barınacak bir yer bulmamız gerek kuzgunlar çıldırmış olmalı.”

Dedikten sonra, Sudenin durumunu ve yürüyüp yürüyemeyeceğini sordu. Sude iyi olduğunu söyledi. Bu esnada az önce onlara saldıran ve ağaçların üzerinde bekleşen kuşların koro halinde çığırtkanlıkları her geçen dakika biraz daha artıyordu. Kuzgunlar sanki onlara savaş ilan etmişler de, savaş borularını çalıyorlardı.

Mustafa kuzgunları saatler önce görmüştü ve sırf onların bu hareketliliğinin kendisini cesede götüreceğine inanıyordu. Ancak kuzgunların saldırısı hesapta yoktu. Şimdi ne yapacağını düşünüyordu.

Ekiptekiler koşar adım ilerlemeye başladılar. Sabit ilerlerken bir ağaç dalının üzerine bastığını düşündüğü esnada bastığı şeyin yumuşak olmasından şüphelendi ve ekiptekilere durmalarını söyledi. Herkes Sabit’ e odaklanmışken Erkan cebinden çıkardığı telefonun ışığını yere tuttuğunda bir insan cesediyle karşılaştılar.

Baş Komiser hemen eğildi ve cesedi incelemeye başladı. Cesedin üzerinde giysi yoktu. Muhtemelen aradıkları iş adamının cesediydi. Çünkü son günlerde başka kayıp ihbarı almamışlardı. Ancak cesedin ölüm nedenini ve iş adamına ait olup olmadığını anlamak imkansızdı. Çünkü ceset kuzgunlar tarafından paramparça edilmiş tanınmayacak hale getirilmişti.

Baş Komiser cesedi alıp dönmeyi düşündü ama bu yorgunlukla ve kuzgunlar tepelerinde çığlıklar atarken bunu yapmaları mümkün değildi. Ayağa kalktı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bir tarafta öldürülmüş bir iş adamı ve cesedi tepelerinde kuzgunlar belki çok yakınlarında bir yerler de de katil ya da katiller vardı. Aç olan kuzgunların onlara saldırı sebebi de muhtemelen yemeklerine doğru gelmekte olan bu adamları uzaklaştırmaktı. Yoksa kuzgunlar normalde insanlara saldırmazlar ve insanlardan çekinirlerdi.

Erkan, Sude ve Sabit, Baş Komiser’ e odaklanmışlardı. Baş Komiser’in yüz hatları gerilmişti. Kafası karışıktı ve ekibine bir açıklama yapmak zorundaydı.

“Arkadaşlar yorulduk, üzerine olmadık bir şey oldu kuzgunların saldırısına uğradık ki her an yeniden saldırabilirler. Hala savaş çığırtkanı gibi ses çıkartan kuzgunlar yüzünden ne halt edeceğimizi bilmiyorum. Bulduğumuz Ceset muhtemelen kayıp iş adamına ait, ama katil buralarda mı kimdir, nedir ne değildir bilemiyoruz. Daha fazla ilerlemenin mantıksızlığının farkındayım. Merkezle görüşeceğim. Yardım isteyeceğim. Tabi bu kadar büyük bir ormanda bizi ne kadar sürede bulurlar bilemiyorum.”

“Ne güzel”

Erkan’ın ne güzel sözü Mustafa’yı kızdırsa da şu anda Erkan’ a bir şey söylemeyezdi. Sude’ ye çevrildi gözler.

“Ya tekrar saldırırlarsa?” derken sesi titreyen Sude göz yaşlarını saklayamıyordu.

Erkan kalıp kalmama konusunda kararsızdı. Sonuçta yardım gelecekti ve bu kuzgunlarla savaşabilirlerdi. Gerçi kuzgunların elinden Sude’ yi zor almışlardı, ama yürüyecek halleri kalmadığı gibi cesedi taşıyacak güçleri de yoktu. Bu cesedi bırakıp gitmek kendilerini birilerinin elinde oyuncak yapacaktı. Ayrıca cesedi buldukalrı için terfi bile alabilirlerdi.

Sabit bir an önce ormandan ayrılıp evine gitmek istiyordu. Ne basın ne de amirlerin davranışları, umurunda bile değildi. Ancak bu şartlarda kimse onun fikrini bile sormayacaktı. Son kararı verecek olan Baş Komiser Mustafa’ya çevrildi gözler.

Mustafa cep telefonunu çıkardı ve merkezi aradı. Görüşmede ormanda parçalanmış bir ceset bulduklarını ve bir an önce yardıma ihtiyaçları olduğunu, kuşların saldırısına uğradıklarını söyledi. Mustafa’nın telefonla konuştuğu Emniyet Amiri cesedi bırakmamalarını, olay yerinden ayrılmamalarını, en kısa zamanda yardım göndereceklerini söyledi. Emniyet Amiri muhtemelen 5 dakika sonra bir basın toplantısı düzenleyip cesedi bulduklarını söyleyecekti. Bu şartlarda cesedi bırakıp gitme şansları kalmamıştı.

Telefondan sonra gergin bir bekleyiş başladı. Kuzgunlar açlıktan olsa gerek yeniden üzerlerinde çığlıklar atarak uçuşmaya başladılar. Belli ki cesedi istiyorlardı. Ekiptekiler söz birliği etmişçesine ağır ağır cesetten uzaklaşıyorlardı. En son Baş Komiser Mustafa da çaresiz bir şekilde cesedin yanından uzaklaştı. Uzaklaşırken silahını çıkardı ve havaya bir kaç el ateş etti. Bir kaç kuzgun çığlıklar atarak yere düştü. Ama pes etmiyorlardı.

Erkan sessiz bir şekilde “Baş Komiserim” dediğinde Mustafa başıyla onu onayladı silahını beline taktı ve diğerlerinin yanına gitti. Birazdan yüzlerce kuzgun bir şölene katılırcasına cesedin üzerine üşüştüler. Milyarder bir işadamı onların gece yemeği olmuştu. Ekiptekiler ay ışığında ağaçların arasından süzülen kuzgunların birbirlerini itekleyerek milyarder iş adamının gözlerini oymasını, etlerinin lime lime edilişini izlediler. Gözlerine uyku girmediği gibi kendi sonlarının ne olacağını da düşünüyorlardı. İnsan ölümlü bir varlıktı ve ölüm sonrasını hiç bu kadar acı düşünmemişlerdi. Özellikle Sude yıllar önce yaşadıklarını sanki tekrar yaşıyordu.

“Bu vahşet.” diyen Erkan’ a cevap Sabit’ ten geldi.”

“Doğanın kanunu. Hatta ilk uygarlıkların bazılarında ölüm sonrası cesedin akbabaların yemesi için doğaya bırakıldığını ve daha sonra kemiklerin toplanıp insanların evlerinin içinde ki sekilerin altına gömüldüğünü biliyormusun?”

“Baş Komiserim” diyen Sude’ nin sesi konuşmayı kesmişti.

“Efendim Sude.”

“Komiserim ben biraz arka tarafa gitmek istiyorum. Buna daha fazla katlanamayacağım.”

“Tamam Sude”

Sude Baş Komiser’in onay vermesinin ardından çamların arkasına gitti. İhtiyacını gördükten sonra oturacağı yeri eliyle kontrol etti ve bir ağacın gövdesine yaslandı. Bir an önce hem karın ağrılarından kurtulmak, hem de her şeyi unutmak istiyordu. Sırt çantasından çıkardığı anti depresanlardan aldı ve biraz su içti. Anti depresanları içtikten sonra 10 dakika içinde derin bir uykuya daldı.

Elinde bir ıslaklık hisseden Sude gözünü açmaya çalışırken, karartı şeklinde bir köpeğin elini yaladığını gördü. Korkuyla elini çekti ve ağaca doğru sindi. O esnada birinin kendisine doğru ilerlediğini gördü. Kimdi bu çıkarmaya çalıştı. Baş Komiser mi, Erkan mı? Yoksa Sabit miydi? Yardım gelmişti demek ki. İlerleyen adamın üzerinde ki yeşil kamuflajı görnce ekipten biri olmadığını anladı.

Saçı başı darmadağınık olmuş, eli yüzü kan içinde ki bu genç kızın yanına gelen asker,

“Sude mi?”

Dediğinde başıyla onu onayladı Sude ve,

“Baş Komiserim, Erkan, Sabit neredeler?”

“Bilmiyoruz. Aramalar devam ediyor. Kalkmanıza yardım edeyim.”

İki büklüm halden ayağa kalkan Sude’ nin bütün vucudu tutulmuştu sanki.Ayağa kalkar kalmaz etrafa göz attı.

“Ya ceset?”

“Ceset mi?”

O esnada yanlarına bir grup asker ve polis daha gelmişti.

“İki adet parçalanmış erkek ceseDİ bulduk ama parçalanmış cesetlerin kimlik tespitini yapamadık. Cesetler tanınamayacak heldeydi.”

“İki ceset mi? Ya Sabit, Erkan, Baş Komiser, onlarda cesedin başındaydı. ama ama biz bir ceset bulmuştuk.”

Diyen Sude iş arkadaşlarının bulunamadığını öğrenince onlardan birinin kuşlar tarafından öldürülüp parçalandığını düşündü ve bayıldı. Sude’yi hastaneye sevk eden ekipler aramalarını Sude’yi buldukları bölgede yoğunlaştırdılar. Diğer gün akşama kadar yapılan aramalar sonucunda ormanda bir ceset daha bulundu.

Sude ağacın altına gidip bu lanet gecenin bitmesini ve yardım gelmesini beklerken aldığı anti depresanların da etkisiyle uyurken milyarder iş adamının cesedinin üzerine çullanan kuzgunlar kısa sürede iş adamının cesedini tüketmişlerdi. Baş Komiser Mustafa, Sabit ve Erkan ilk başlarda normal karşıladıkları bu olay karşısında zamanla dehşete düşmüşlerdi. Daha kötüsü yüzlerce kuzgun çığlıklar atarak hala etraflarında uçuşuyorlardı. O esnada Erkan,

“Gidelim. Bizi rahat bırakmaz uğursuz şeyler” dese de Baş Komiser buna karşı çıktı.

“Yardım gelecek nereye gitmemizi bekliyorsun Erkan? Kızın halini görmedin mi? Napcaz bu cesedi? O kız yürüyebilir mi? Sonra bunlardan kaçabileceğimizi mi düşünüyorsun?”

“Bırakalım a…. koyum. Kim dedi buna buralarda geber diye? Kızı da sen taşırsın. Gebercez hepimiz buralarda sayende.”

Bu arada kuşlar üzerlerine doğru gelmeye devam ediyordu. Ayağa kalkan Erkan sinirle silahını çıkardı ve rastgele ateş etmeye başladı. Baş Komiser bunun tahlikeli olacağını söyledi ve onun engellemeye çalıştı. O esnada silahtan çıkan mermilerden biri Baş Komiser’e denk geldi. Baş Komiser acı içinde bağırarak yere yığıldı. Erkan çıldırmış gibiydi. Hala sağa sola ateş ediyordu.

Baş Komiser acı içinde yerde kıvranırken Sabit oraya gelebilmek için Erkan’ ın silahını cebine koymasını bekliyordu. Çünkü Erkan Baş Komiser’i vurduğunu bile fark etmemişti. Erkan son şarjörünü de boşaltıp silahtan tık sesleri gelmeye başlayınca Sabit koşar adım inlemekte olan Baş Komiser’ in yanına geldi. Kurşun yerini ararken kanamanın Baş Komiserin kasık kısmından geldiğini gördü. Atar damardan gelen kanı durdurabilmek için bir şeyler yapmak istedi ama başaramadı. Baş Komiser her geçen saniye biraz daha güç kaybediyordu. Baş Komiser’i vurduğunu anlayan Erkan ne yapacağını bilmez bir halde sağa sola koşuyordu.

Bu arada Sabit halen Baş Komiserin başında bekliyor ve “yardım gelmek üzere Baş Komiser’im kurtulacaksınız” diyordu. Baş Komiser kesik kesik nefes alıyordu. Kısa süre içinde Baş Komiser Sabit’ in kolları arasında son nefesini verdi.

Erkan Baş komiseri Sabit’ in kucağından çekip diğer cesedin yanına bıraktı.

“Ne yapmaya çalışıyorsun?”

“Napalım gelip bize mi saldırsınlar? Öldü işte.”

Sabit az önce gözlerinin önünde kazayla da olsa Baş Komiser’i öldüren Erkan’ a karşı direnmenin mantıklı olmadığını düşündüğünden olsa gerek bir şey demedi. Bir süre sonra yüzlerce kuzgun Baş Komiserin başına üşüştüler. Sabit, Baş Komiser karşısında kuzgunlar tarafından parça parça edilirken korkudan ne yapacağını şaşırmıştı.

Erkan kendi kendine “içimizde en yaşlı oydu. Demek ki eceli gelmiş” diye kendini avutmaya çalışıyordu. Bir yandan da Sabit’ e “katil geldi vurdu deriz dimi oğlum” diyordu.

Sabit Baş Komiser vurulduktan sonra ağzını açıp tek kelime etmemişti. Sabit’in sessizliği Erkan’ı huzursuz etmeye başlamıştı. Yoksa dedi içinden Sabit’ten kurtulsam mı? Baş Komiserin cesedinin kuzgunlar tarafından parçalanışını seyreden Sabit bir anda ayağa kalktı ve çıldırmış bir halde “Hayırrr, hayırr…” diye çığlıklar atarak ormanın içinde koşmaya başladı.

Sabit’ in kaçısının ardından Erkan yakalanacağı korkusuyla kaçması gerektiğini düşündü ve o da koşar adım ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladı. Karanlıkta ilerlerken bir süre sonra kendisini sorgulamaya başladı. Kuzgunların çığlıklarından şölene devam ettikleri belliydi. Bir el daha silah sesi duyuldu.

Baş Komiser Mustafa başına geleceklerden habersizdi ama normal şartlarda Anadolu’ da kuzgunların uğursuzluk ve ölüm getireceklerine inanıldığını biliyordu. Ama ona göre bu tür inançlar tamamen saçmalıktı. Sonuçta bir hayvan insana ne şans getirir ne de uğursuzluk getirirdi.Kuşların varlığını farkettiği ilk andan itibaren bu leş yiyicilerin onu cesede götüreceklerini biliyordu.

Sude’nin yetiştiği dağ köyünde yüksek tepelerde kuzgunlar yaşardı. Bu köylerde Kuzgun’u görmek değil sesini duymak bile uğursuzluk sayılırdı. Sekiz yaşlarındayken köyün 1 – 2 kilometre ötesinde gördükleri kuzgun sürüsünü okul dönüşü kahvede oturan köylülere haber vermişlerdi. Kahvede ki köylüler kuzgunların toplandıkları alana gittiklerinde kuzgunlar tarafından parçalanmış, tanınmayacak halde bir cesetle karşılaştılar. Jandarmaya haber verildikten sonra ceset köye getirildi. Cesede bakmaya gelen Sude ve annesi acı geçekle karşılaştılar. Yüzü tanınmayacak derecede parçalanmış olan cesedin üzerinde ki elbiselerden ve cebinden çıkan cep saatinden, Sude’nin ne zaman gelecek dediğinde annesinin ha bu gün, ha yarın gelir diye yolunu gözlediği, babasına ait olduğu anlaşılmıştı. Babannesi iki gündür, “bu kara kuşlar buradalar kötü şeyler olacak” deyip duruyordu ama yetmiş yaşında ki yaşlı kadının sözünü kimse kale almamıştı.

Gözlerini alan bir ışık vardı. Sanırım öldüm sıra bende dedi kendi kendine. Sıra kuzgunların gözlerimi oymasına mı geldi yoksa? Gözlerini açmaya korkuyordu. Gözünün önünde binlerce kara kuş vardı. Gelmişler şölene başlamak için savaş borularını çalıyorlardı. Son bir kez şansını denemek istedi. Dünyaya bakabilmek için gözlerini açmaya, sesini duyurmak için bağırmaya çalıştı olmadı. Sonra gözüne gelen ışık oranı arttı ve “Sude, Sude, Sude” sesleri gelmeye başladı. Başında oturan yaşlı kadını gördü.

“Kimsin?”

“Benim Sude Annen” diyordu yaşlı kadın.

Bir gün sonra ki gazetelerin manşetlerinde cesedi kuzgunlar tarafından parçalanan kayıp işadamından kalma bir intihar mektubu yayınlanmıştı. Mektupta hayatının büyük kısmını sanayi sektöründe iş yapmaya adayan milyarder iş adamı, dolaylı yollardan da olsa doğaya verdiği zarar ve tahribattan dolayı yaşadığı pişmanlık duygusunu dile getiriyor, bu zararı bir nebzede olsa telafi edebilmek ve dünyanın dikkatini doğaya verilen zararlara çekebilmek için bir kaç gün ormanda çırılçıplak yaşadıktan sonra yaşamına son vereceğini, cesedini karakuşların yemesini hayal ettiğini belirtiyordu.

İş adamı mektubu iki gün sonra ailesinin eline geçecek şekilde kargoya vermişti. İş adamı mektupta belirttiği gibi bir gün doğada bulduğu yiyeceklerle yaşamaya çalışmış ardından da kuzgunların cesedini parçaladığı yere gelince bir kaç kutu uyuşturucu hap içerek kendini olduğu yere bırakmıştı. Gündüz yapılan aramalarda hap kutuları, ormanın on kilometre ötesinde de iş adamının giysileri bulunmuştu.

Aynı gazetelerin 3. sayfasında ise cinayetin peşinden giden ve orman daki aramaya katılan polislerden Baş Komiser Mustafa’ nın ve kimliği tespit edilmeye çalışılan bir polisin öldüğü ve kuzgunlar tarafından parçalandığı, bir polisin kayıp olduğu, bir polisin ise ruh ve sinir hastalıkları hastanesine gönderildiği yazıyordu…

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *