Yavaşça gözlerimi açtım. Uykusuzluk yine bulmuştu beni. Hafifçe yattığım yerden doğruldum. Oturduğum yerden bir çıtırtı geldi. Anlaşılan bir dal parçası iri gövdemden kaçamamıştı. Pençelerimle kulaklarımı narince kaşıdım. Dolunay ve solgun yanan ziyaretçi lambaları bahçeyi aydınlatıyordu. Gökyüzünde bana gülümseyen yıldızlara patimi salladım. Karnım iştahla guruldadı. Zamanı tahmin edebilmek için doğrulup ufka bakınca karanlık dağ doruklarıyla karşılaştım. Her sabah gün doğmadan önce bize taze bambular hediye eden insanın gelmesine saatler vardı. İnsan. Bu kelimeyi bir insan annesinin çocuklarına bizi anlatırken yaptığı konuşmada duymuştum. Biz pandaları kendi türünden ayrı tutuyordu. İnsanlar bizi kendi türlerinden üstün görüyorlar diye tahmin yürütmüştüm o gün. Ne de olsa biz tüm canlılarla beraber uyum içinde yaşayabiliyorduk. Bambularımızı dikkatli yer, her zaman yeniden yetişebilecekleri imkanı sağlardık. Kendi bölgemizde yaşar, başka canlıların bölgesine göz dikmezdik. İnsanlar böyle değildi. Bundan dolayı bizi üstün gördüklerini zannederdim.
Karnım iyice acıkmıştı. Midem isyan edercesine gurulduyordu. Kalktım. Patilerimin üzerinde yürüyerek geniş, tahta yemliğime doğru ilerledim. Şanslıysam birkaç bambu parçası bulabilirdim. Yemliğimin altında yarısı ısırılmış sulu bir bambu parçası duruyordu. Bambuyu patimle tutup iştahla büyük bir ısırık aldım. Bambuyu Tokyo manzarasını rahatça görebileceğim küçük tepede yemeye karar verdim. Çimenlerin üzerinde yürürken Bayan Tombul’un birkaç gün önce dünyaya getirdiği bebeklerin mırıltılarını duydum. Dört yavrusu olmuştu. Hayvanat bahçemizin yöneticisi buna çok sevinmiş. İnce parmaklıkların ardından dinlemiştim sözlerini. Neslimin tükenme tehlikesi atlatılmış. Aman ne iyi! İnsanlar bizim yurtlarımızı talan edip kendilerine yurt ediniyor, derilerimiz için avlayıp, bambu kaynaklarımızı yok ediyorlar; Bunları yapmaya devam ederken de bizi kafeslere ve hayvanat bahçelerine hapsedip çoğalmamız için uğraşıyorlar. Keşke insanlar bu kadar bencil olmasaydı. Yaşadığımız yerleri istiyorlarsa beraber yaşayabilirdik. Onlarla bambularımı bile paylaşırdım hem.
Bambudan bir ısırık daha aldım. Ufuk hala karanlıktı. Sonunda en sevdiğim tepeye ulaştım. En yüksek yere otururken kuyruğumu sıkıştırmamaya dikkat ettim. Önümde Tokyo akıl almaz görkemiyle duruyordu. Şehir ışıl ışıl parlıyordu. Ne kadar çok insan vardı. Her gün yüzlerce farklı ziyaretçim olurdu. Bazıları yasak da olsa bana patlamış mısır uzatırlardı. Ben de afiyetle yerdim. Bazıları ise bahçemize çöp atar, bizi alaya alırlardı. İnsan dili konuşmamamız ne dendiğini anlamadığımız anlamına gelmiyor ne yazık ki. Biz hayvanlar iletişimimizi kelimelerle kısıtlamayız. Bundan dolayı çoban köpeği koyun sürüsünün dilinden anlar, biz de insanların.
Bambumun son parçasını da iştahla mideme indirdim. Ufuk aydınlanmaya başlamıştı. Yavaşça yere uzandım. Gözkapaklarım iyice ağırlaşmıştı. Bahçe görevlisi Bayan Ayame’nin taze bambularla dolu bir sepetle geleceğini, ona doğru koşacağımı ve kulaklarımın arkasını okşayacağını hayal ettim. Gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Tokyo’yu gören en sevdiğim tepede, ay ışığı altında deliksiz bir uykuya daldım. Son hissettiğim tüylerimi okşarcasına esen ılık yaz rüzgarıydı.
Merhabalar, kısa ve akıcı bir öyküydü, elinize sağlık. Öykünüzü pandanın gözünden anlatmayı seçmişsiniz, güzel bir detay. İzin verirseniz değinmek istediğim bir nokta var;
“Neslimin tükenme tehlikesi atlatılmış. Aman ne iyi! İnsanlar bizim yurtlarımızı talan edip kendilerine yurt ediniyor, derilerimiz için avlayıp, bambu kaynaklarımızı yok ediyorlar; Bunları yapmaya devam ederken de bizi kafeslere ve hayvanat bahçelerine hapsedip çoğalmamız için uğraşıyorlar.”
Açıkçası türüne böyle kötülükler yapıldığını bilen bir hayvanın Tokyo (insanların yarattıği başka bir şeye) böylesine ilgi duyması beni şaşırttı. Pandanın şehri suçlamasını, nefret etmesini bekledim duyguları kararsız geldi bana. Belki de pandaların ne kadar yumuşak huylu olduğunu unutuyorum. Biz insanlar gibi değiller sonuçta 🙂
Kaleminize sağlık, başka seçkilerde görüşmek üzere.
Merhabalar. Öykünüz okuması rahat, yumuşak üsluplu ve gördüğüm kadarıyla hatasızdı. Sonu daha mı farklı ya da vurucu olmalıydı bilemiyorum; bu haliyle mesaj kaygısının ötesine geçemedi gözümde. Öykünüzü beğendiğimi söyleyerek ve seçkiye hoş geldiniz diyerek önümüzdeki seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum.
Merhaba, seçkiye hoş geldiniz.
Sevimli bir öyküydü, pandalar gibi. Biraz fazla mesaj kaygılıydı sadece.
Emeğinize sağlık.
Merhaba, seçkiye hoş geldiniz. Güzel, akıcı ve mesaj doluydu. Ellerinize sağlık. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…
Tadımlık, hoş bir öykü olmuş. Öykünün başları biraz aksak dursa bile ben beğendim. Güzel toparlanmış. Kurgusu öylesine bir durumu anlatıyor, sorun değil güzel yapıldığında büyük iştir aslında. Mesaj kaygısının çok göz önünde olması sanırım kurgunun kısalığı ve bir durumu anlatarak vermeye çalışmanızla alakalı sanırım. Dediğim gibi kısa ve hoş olmuş. Yazmaya okumaya devam edin.
“Bundan dolayı çoban köpeği koyun sürüsünün dilinden anlar, biz de insanların.”
Güzel örneklendirmişsiniz. 🙂