“Katillll! Katilsin sen!” Duvarımda bir düdük kaçan başka bir düdüğün ardından bu şekilde bağırıyor. Burada sıradan bir olay. Rengarenk düdüklerden oluşan puantiyeli bir oda burası. Baştan sona düdük dünyası. İmparatorluğu. Bendeniz I.Düdük Şinasi. Duvardakiler de Düdük İmparatorluk’u vatandaşları.
Düdükler diyorum, kırılmasınlar. Çatlatılmasınlar. Boş yere çalınmasınlar. Misal penceremin önündeki mavi elbiseli adam; sabahtan akşama, işi gücü Necmi’ye üflemek durmak. Peki, Necmi’nin hiç mi fikri yok! Ne zaman sormuştur acaba: “Necmi bey bugün nasılsınız?”, “ Necmi’ciğim bugün seni biraz üflememin sakıncası var mı?” veyahut “ Necmi hayırdır? Bugün sesin biraz tiz çıkıyor. Bir sorun mu var?” diye. Varsa yoksa üflemek.
Topraktan çıkan taptaze bir filiz. Yemyeşil. Yeni bir yaşam habercisi. Kim bilir ne haberler taşır bizlere, yerin altından, o kapalı çanak yapraklarda. Arkası toplu yuvarlak bir düdük. Yemyeşil. Nefesinin devam edebildiğince yaşama bir ses bırakır. Tıpkı topraktan çıkan taptaze bir filiz gibi.
Yeşil düdük, bir zaman için bir umut. Anne ve baba sevgisiyle gelen bir hediye. Kırlarda çalınan bir ezgi. Ezgisinde bir haz, bir sevinç, bir güneşin doğuşu var. Vardı. Sonra yok oldu. Anne intihar etti. Baba evi terk etti. Yani düdük daha fazla hediye olamadı. Kırlarda çalınamadı. Rüzgar, kırlarda başıboş gezen ezgiyi alıp oradan buraya savuramadı. Haz gitti, hüzün geldi. Ay doğdu ve tüm insanlar geceyle birlikte gözlerini yumdu. Şu zamanlar da, düdük bir umutsuzluk.
Bir serenad yapmak istiyorum. Tüm Düdük İmparatorluk’unun önünde durup onlara şarkı çağlamak istiyorum. Sizi seviyorum demek istiyorum. Ötün, ötün ve öttüğünüz kadar sevin demek istiyorum. Lolipoptan çıkan düdükleri izliyorum; ne kadar da aşkın hissiyatıyla kendilerinden emin ötüyorlar. Yeşil düdüğe dönüp kırmızı düdüğü öpmesini emrediyorum. Tüm düdüklerden bir çığlıktır kopuyor. Derinlerden bir acı duyuyorum. Gözümün önünde büyüdüğüm evim. Annem ve babam salonda oturuyor. Ben kilimde oturmuş düdüğümü öttürüyorum. Yeşil düdüğümü. Birden yer sarsılmaya başlıyor. Sihirli fasulye evimizin salonundan mı gökyüzüne ulaşacak? Bilmiyorum. Hemen salon kapısının eşiğine koşuyorum. Okulda öğrendiğim, depremden korunmak için alınan bir tedbir. Tavan önüme düşüyor. Annem ve babam taş yığının altında kaldılar. Düdük halkıma çığlığımla katılıyorum. Ellerimle hepsini susturuyorum. Bu çığlığın tek sebebi benim. İlk defa halkımdan özür diliyorum
Yeşil düdük, düdüğüm, annemin tavana asılı bedeninin hemen altındaydı. Alıp cebime atmıştım. Yarıçapı beş olan bir daire çiziyordu annemin asılı bedeni, işaret parmağımla ayağından dürttüğümde. Anne ve babamla kırlara gidip düdük çalmak istemiştim sadece. Annem dürtmelerime cevap vermemişti. Derin uyuduğunu düşünmüştüm. Kırlardan vazgeçip sokağa çıkmıştım yeşil düdüğümle oynamak için. Bir müddetti, çok kısa bir müddet, bir lahza… Bir çığlıktır koptu geldi sokağa. Annemin asılı uyuduğu pencereden. Çocuk odasının penceresinden. Benim odamdan. Annem tam yuvarlak kilimin orta noktasına dik, tavana asılı; babam ve babaannem, annemin birer ayaklarını paylaşmış. Penceremin korkuluklarından izlemiştim onları. Vermiştim nefesimi, düdüğün dar ağzına. Yeşil düdüğüm her nefesimde daha da hırslı ötmüştü. Bir müddet sonra… Uzun bir müddet sonra, düdüğümün yorulduğunu ve öksürmeye başladığını görmüştüm. Susturmuştum ve düdüğümden özür dilemiştim. Bana çok kırılmıştı. Affetmesini söylemiştim. Özür dilemiştim. Defalarca. Affetmedi. Ben de yeşil düdüğümü yedim.
-Ayna ayna, söyle bana! Benden güzel düdük var mı bu imparatorlukta?
-Ayna ayna, söyle bana! Kim en fazla delikli düdük bu imparatorlukta?
“Ben ayna değilim.” diyor bir erkek sesi.
-Sen kimsin?
“İlaçlarını alıp uyuman lazım.” diyor aynı ses.
-Lolipoptan çıkan düdüklerin geçit töreni henüz bitmedi. Saygısız köpek!
Ayna, sana yapmak istediğim serenaddan bahsetmiş miydim? Evet, bir serenad yapmak istiyorum. Hem de tüm imparatorluğa. Bebek düdük, yaşlı düdük, genç düdük fark etmez. Utanmadan pencereden odama sızan güneşin ortasına geçip, seslenmek istiyorum. Daha doğrusu çağlamak. Ama… Utanıyorum. Ben sevmekten de utanıyorum. Bağlanmaktan da. Yeşil düdüğümle birlikte yedim ben onları. O duygular, midemin içinde sindirilip gittiler. Ben aslında yazmak istiyorum. Her sözü tek tek işlemek. Sanırım biraz da yazarları kıskanıyorum. Şairleri de. Hatta ben en çok şairleri kıskanıyorum. Senin de hafiften uykun geliyor mu ayna? Biraz yaklaş biraz! Bunu düdüklerin duymasını istemiyorum. Bana deliymişim gibi bakabilirler. Yine o erkek sesini duydum. Az önce. Allah kahretsin ki yine o sesi duyduktan biraz sonra uykum gelmeye başladı. Ama hayırrrrr, bu gün uyumak yok! Evet, bugün uyumak yok. Bugün halkıma serenad günü. Ama hissediyorum. Hissettiğim için utanıyorum. O zaman yazacam. Ben yazacam ve herkes kendi serenadını kendisi yapacak. Kendin bestele, kendin serenad yap. İmparatorluğun duvarlarına asın sloganımızı. Yazın her bir köşeye. Herkes kendi bestesini yapsın ve ben her bir düdüğümde var olayım.
Düdük düdük, kulak ver söylediklerime,
Sen de hisset bu yangını.
Ayna! Açık tut gözlerimi. Bugün serenad günü. Uyuyamam.
Bu seslenen I. Şinasi,
Gelir tahtı kurar tüm deliklerinize,
Gerisiyse…
“Tamamdır arkadaşlar ilaç etkisini gösterdi. Uyuduğuna göre gidebiliriz artık.” dedi son olarak bir erkek sesi.
Öyküdeki o hüzünlü sahne çok iç burkucu olmuş. Tüm anlatının üzerine temellendirildiği bu olayı bu kadar net bir şekilde okurun içine işleyebilmeniz öykünün anlatmak istediğini tam anlamıyla aktarabilen bir yapıya bürünmesini sağlamış. Kısacası bütün olarak ustaca bulduğum bir eser oldu bu. Kaleminize sağlık. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.
Merhabalar,
Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Görüşmek dileğiyle.
Merhabalar, bir öyküde ‘düdük’ kelimesinin bu kadar fazla kullanılıp da, bu kadar ustaca bir eserin ortaya çıkmasını hiç beklemezdim. Yalnız annenin asılı olduğu yerdeki anlatımınız… Kalbim parçalandı, kalbim… Geceyi noktaladınız benim için. Kaleminiz gerçekten kuvvetli. Ellerinize sağlık, çok beğendim. 🙂
Merhabalar,
Beğenmenize sevindim. Yorumunuz için teşekkürler.
İyi günler dilerim.
Merhabalar. Arkadaşlar gibi ben de çok beğendim öykünüzü. Düzenlemesini de ustaca buldum.
”Sihirli fasulye evimizin salonundan mı gökyüzüne ulaşacak?” öykünüzde çok hoş duran cümlelerden sadece biri. Diğer seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum.
İyi geceler,
Yaptığınız yorum için teşekkür ederim. Diğer seçkilerde görüşmek dileğiyle.
Merhaba, arkadaşların yorumlarına katılıyorum. Güzel kısa ve hüzünlü olmuş ve ayrıca özellikle şu paragrafı beğendim; “Topraktan çıkan taptaze bir filiz. Yemyeşil. Yeni bir yaşam habercisi. Kim bilir ne haberler taşır bizlere, yerin altından, o kapalı çanak yapraklarda. Arkası toplu yuvarlak bir düdük. Yemyeşil. Nefesinin devam edebildiğince yaşama bir ses bırakır. Tıpkı topraktan çıkan taptaze bir filiz gibi.”
Düdük konusuna gelecek olursak; Sayın Umut’un Beklenmedik Çağrı öyküsünde çok fazla “hemcinsi” kelimesini kullandığını belirtmiştim. Bunu bilerek böyle yazdığını ifade etti. Öyküyü ikince defa okudum düdük kelimesini fazlasıyla kullanmışsınız ama akıl sağlı yerinde olmayan bir adamın veya çocuğun düdüklere böyle takıntılı davranması ancak bu şekilde verilebilirdi diye düşünüyorum. Gelecek seçkilerde görüşebilmek dileğiyle…
Merhaba,
Hikayemde sizi çeken bir paragrafın olması çok güzel. Yorumunuzdan ötürü teşekkürler.
Herhangi bir yazıda, aynı kelimenin defalarca geçmesi beni de rahatsız eden bir durumdur fakat hikayemde sırıtmadığını düşünüyorum. Yoğun bir şekilde “düdük” kelimesinin geçmesi, anlatımın bu şekilde daha güzel olacağını düşündüğümden dolayı. Görüşmek dileğiyle.
Teknik olarak oldukça etkileyiciydi. Cesaretiniz için kutlarım, iyi bir hikaye ortaya çıkarmışsınız diye düşünüyorum. Daha sık yazmanız dileğiyle…
Değerli yorumunuz için çok teşekkürler. Diğer seçkilerde görüşmek dileğiyle…