Öykü

Dünyanın Çığlığına Kulak Verin!

Karmaşık duygular içerisindeyim.

Yastığa kafamı koymadan evvel uyuyamayacağımı biliyorum. Bunu bildiğim halde, her gece olduğu gibi, bu gece de kendimle inatlaşmaya karar verip, her zaman yaptığım şeyi yapmakta bir sakınca görmüyorum. Yastığa kafamı koymamın öyküsü kısaca budur.

Dedim ya, o an için uyuyamayacağımın farkındayım. Fakat uzun bir süre yatakta gözlerim açık bir şekilde durduğumda, farkında olmadan kendiliğimden uykuya dalıyorum. Uykuya dalmamın öyküsü kısaca budur.

Uyanmamın öyküsü de kısaca şudur:

Güneş doğar. Evet, kesinlikle güneş doğar ve ben sonra uyanırım. Bazen güneş batmaya yakın uyandığım olur, geç uyuduğum zamanlar için geçerlidir bu. Fakat nihayetinde uyandığımda akşam da olsa, güneş doğmuştur ve dediğim gibi, güneşin doğmadığı bir vakit uyanmışlığım yok denecek kadar azdır. O vakitlerde uyandığım çok nadir günlerde bir daha da uyuyamamışımdır zaten.

Her neyse. Anlatacaklarımın bunlarla hiçbir ilgisi yok. Aslında anlatacağım pek bir şey de yok ya, neyse. Aldık elimize bir kere kalem kağıdı, bırakırsak sanata saygısızlık olur.

Hangi yönden bakarsak bakalım şu hayatın saçma olduğunu çok rahatlıkla kavrayabiliriz lakin saçmalıklarla dolu bu hayatta saygı duyulması gereken şeylerin başında gelir sanat. Bu yüzdendir ki, sanat onurlu bir şeydir. Bakın, meslek demiyorum. Kişi kendi için sanat yapmamalı, kişi başkaları için de sanat yapmamalı. Sanat, sanat içindir ve tam şu an, sanata saygısızlık yapmamak adına, bu dala bir şeyler katmaya çalışacağım naçizane.

Bu aciz çabamdan ötürü sizlerden özür diliyorum ve mümkünse ölmenizi istiyorum. Ölün, ölelim, ölsünler ve birlikte aydınlığa çıkalım! Bu dünya artık sanatın dahi aydınlatamayacağı kadar karanlık. Sanatımızı da alıp bu dünyadan gidelim artık. Dünyayı kendi sahiplerine bırakmanın zamanı gelmiştir sanıyorum. Hayvanlar özgürce yaşamalı. Dünyaya bir yanlışlık sonucu gönderildiğimize eminim. Bunu düzeltmekse elbette bizim görevimiz. Görevimizi yerine getirerek sanatımızı gerçekleştirmekse yapılması gereken en onurlu harekettir şu saatten sonra.

Tanrı’nın binbir entrikayla bizleri teker teker dünyadan çekmesi ise utanç dolu bir hatanın vuku bulmuş sonuçlarını görmezden gelme çabasıdır veyahut hatasını telafi etme ve bizleri hiçliğe göndererek hiç olmamışız gibi davranma sanatı.

Karışık şeyler bunlar.

Nitekim biz Tanrı değiliz ve Tanrı’ya yardım etmeliyiz. Üremeyi durdurmalı ve ona çare olmalıyız. Geldiğimiz yer kocaman bir hiçlikse, o hiçlikte kaybolup sanatımızı icra etmenin vakti gelmiştir a dostlar.

Bu aciz çabama bazılarınızdan onurlu bir geri dönüş gelecektir mutlaka. Daha fazla olmalıyız. Büyümeliyiz. Madem ki yanlışlıkla gelmiş olduğumuz bu dünyada olması gerektiği gibi yaşayamıyoruz, o halde burayı daha fazla kirletmenin bir mantığı yok. Şu dakikadan itibaren küçük topluluklar halinde dünyayı terk edersek eğer, evren adlı sanatın eksik parçalarını yerine getirmiş olacağız. Ve evet, yapmamız gereken tam olarak budur. Doğa bizi affedecektir.

Bu dünyadan gitmek için yanıp tutuştuğumu iddia edenleriniz olacaktır lakin böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirtmek isterim. Tüm bunların sebebi, insanlığa ve geleceğin dünyasına olan umudumu yitirdiğimdendir. Bırakın güzel bir dünyada yaşamayı, bunun umudunu bile saklayamıyorsak içimizde, yaşamanın ne önemi kalır ki?

Böyle bir şeyler işte. Daha fazla uzatmayacağım.

En başta yastığa kafamı koyuşumun, uyumamın ve uyanmamın öykülerini kısaca anlatmıştım. Neden anlattığıma gelecek olursam eğer, bu ufak örneklerle yaşadığımız kürenin anlamsızlığına ve tekerrürlüğün sınırı olmayışına dikkat çekmek istemiştim. Milyarlarca insan bu duyguları her gün yaşıyor ve sanki çok normalmiş ve de her seferinde ilk defa yaşıyormuş gibi düşündüğü için kaybediyor. Kaybetmeye mahkumuz ve artık uyanmalıyız.

Bu dünya eğer gerçekten bize ait olsaydı veya bilinçli bir şekilde buraya gönderilmiş olsaydık her şey çok daha başka olurdu.

Her geçen gün çoğaldığımız için dünyanın çığlığını artık duyamayacak raddeye gelmiş bulunmaktayız. Evet, dünya çığlık atıyor. Ve bu çığlık beni her geçen gün daha çok yaralıyor.

Peki ya sizi?

Dünyanın Çığlığına Kulak Verin!” için 3 Yorum Var

  1. “Aldık elimize bir kere kalem kağıdı, bırakırsak sanata saygısızlık olur.” alıntısıyla bir iki şey söylemek istiyorum. Öncelikle sizin yazdığınız bu şey bana göre bir sanat eseri değildir.
    Ancak şu yadsınamaz bir gerçektir ki bu bir öyküden ziyade fikir deklarasyonudur. Bu seçkide böyle bir yazı nasıl barınır anlayamıyorum. Yoksa bu site bir öykü seçkisi değil midir?
    Fikirleriniz doğrudur-yanlıştır beni ilgilendirmez ancak ortada bir öykü olmadığı için metni eleştirmeyeceğim.

  2. Yazılan her şey bir sanat eseri olmasa da, yazmak bir sanattır. Bu tescillenmiş değilse bile ben böyle düşünüyorum, bundan kime ne? Ve bunun bir öykü olmadığını da nereden çıkardınız? İlla “Benim adım x, şimdi size bir öykü anlatacağım,” mı demem gerekiyor? Daha fazla saçmalamayınız.

    İyi günler dilerim.

  3. “Öykü nedir?” gibi bir soruya, “Şudur!” diye cevap vermek oldukça güç ve muhtemelen buradaki herkesi aşan bir durum. Ancak, “Bu değildir,” diyebilmek daha kabul edilebilir geliyor bana. Ben de yukarıdaki metni bir öykü olarak değerlendiremediğimi üzülerek bildirmek zorundayım sevgili Bahri.

    Edebi bir tür olarak etiketlemek zorundaysak eğer, bu bir “deneme” olabilirdi. Ama burada kimse bizden böyle şeyler beklemiyor, değil mi? Ha gelip buraya neden böyle bir yorum bırakıyorum dersen, bunun güzel bi tartışma konusu olabileceğini düşündüm; ilgimi çekti. Yoksa kötü bir niyetim yok, tahmin edebiliyorsundur. 🙂

    Kurmaca bir karakterin ya da yazarın iç monologu ne şartlar altında bizi öykü okuyormuş hissine büründürür, dahası öykü okurken öykü okuduğumuzu hissetmek zorunda mıyızdır? Kurmacaya ihtiyacımız var mı ve kurmaca olmayan düşünceler yığını da öykü olarak adlandırılabilir mi?

    Bunlara cevap vermeyeceğim. Sadece, “Yazdım, oldu, çünkü öyle!” gibi düşüncelere dokunmanı istemem. Senin de dediğin gibi: “Karışık şeyler bunlar.” Yine de kolaya kaçmamak gerek. Kaçmadığını düşünüyorsan da, öyle hissettirmemen gerek. Çünkü okuyucu daha fazlasını hak ediyor. Beylik laflarını değil.

    Selam ve çok sevgiler,
    Onur

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *