Çığlıkların karanlığın içinde saklandığı o birkaç saniyelik anda Rodin, ölümünden bu yana olanları düşündü. Bir gece yarısı gölgesinin pençelerinde boğazından akan kanın sıcaklığı ile nasıl boğulduğunu zihninde tekrar canlandırdı. Böylesine bir vahşete tanık olduğu için ev arkadaşı adına derin bir hüzün duyuyordu. Ve şimdi çok değer verdiği ve adına üzüldüğü bu arkadaşının benzer bir kaderle boğuştuğuna tanıklık ederken eğer evden ayrılmanın bir yolunu bulmuş olsa her şeyin nasıl sonuçlanacağını düşündü.
Ölümünden sonraki günlerde ne kadar ararsa arasın o evden çıkış yolunu bulamamıştı. Pencereden dışarı bakınca çok iyi bildiği sokağı görebiliyordu ya da pencereyi açınca rüzgârı hissedebiliyordu. Ama dışarı çıktığı an kendini tekrar evde buluyordu; kapıyı açsa bu kez de binanın içinde aynı şeyleri yaşıyordu. Bir süre sonra denemeyi bıraktı. Zira onun kapıyı veya pencereyi açtığı birkaç seferde ev arkadaşı Sara buna şahit olmuş korkudan bayılıvermişti.
Rodin, yaptığı her şeyin yaşayanlar dünyasında bir etkisi olduğunu fark ettiğinde bu şekilde yaşadığı ızdırabı hafifletebileceğini düşünmüştü. Bu yüzden kaldı ve arkadaşı ile iletişim kurmanın yollarını geliştirdi. Çünkü bir hayalet olarak kapana kısılmak yalnızlık demekti.
Başlarda ufak tefek notlarla onu bu fikre alıştırmayı denedi. Sara, her ne kadar korksa da bu duruma hızla alıştı ve Rodin için işleri kolaylaştırabilecek çözümler bulmaya başladı. Filmlerde gördükleri üzerinde harflerin olduğu o tahta gibi. Bu şekilde Sara işten döndükten sonra konuşabiliyorlar ve Rodin, arkadaşının hayatında hâlâ bir parça da olsa yer alabiliyordu. Bu onun yaşıyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu.
Bir keresinde Sara, perili bir evde yaşamanın hayaleti Rodin olduğu sürece harika bir his olduğunu söylemişti, ki bu çok güzel bir şeydi Rodin için. Ama sonra konu ansızın Rodin’in ölümüne geldi. Sara eğer Rodin kendisini göstermiş olmasa taşınacağından bahsetmişti. Rodin, ölümünün kızın gözünde bir intihar olduğunu biliyor ve bu düşünceyi anlayışla karşılıyordu. Ama gerçekler bunu yansıtmıyordu. Artık öldüğüne göre ve Sara da mutlu olduğuna göre ona her şeyi anlatabileceğini düşündü.
Sara, Rodin’in uzun zamandır depresyonda olduğunu ve intihara meyilli olduğunu zaten biliyordu. Ama Rodin bile asla kendi boğazını kesecek kadar mutsuz biri olmamıştı. Asıl gerçek Rodin’in ölüm çağrılarını uğursuz, korkunç bir yaratığın duymuş olmasıydı. Rodin, onları ilk gördüğü anı hatırlıyordu. Kapının kenarından siyah çirkin bir silüetin, parlak beyaz gözlerini görmüştü. Karanlığın git gide yutularak yoğunlaştığı silüet kıza gülümsüyordu. Rodin, o ana kadar hiçbir gülümsemenin çirkin olduğunu düşünmemişti, hiçbirinin kötü olabileceğine ihtimal vermemişti. Ama karşısındaki çarpık sırıtış kalbini sıkıştırıyor, korkuyu bir bıçak yarası gibi işliyordu zihnine.
Tabi ki böyle şeyler gördüğünü doktoruna ve Sara’ya anlatmıştı. Fakat mevcut psikolojik durumuna bağlı olduğunu düşündükleri için kendisi dahil hiç kimse bunu önemsemedi. Silüetlerin sayısı arttı, görme sıklığı sürekliliğe bindi. Bu şekilde panikataklar geçiren Rodin’in elinde doktor kontrolünde dozunu arttırarak kullandığı ilaçları dışında hiçbir şey yoktu. Günden güne bu histen kurtulmak ve o lanet yaratıkları bir daha görmemek için daha çok ölmek istedi. O ölümü arzuladıkça o yaratıklar da ona yaklaştı.
Nihayet bir gün evde yalnız olduğu bir gece, silüetlerden birinin yatağının baş ucunda ona baktığını ve uzun parmaklarını yüzüne yaklaştırdığını hissetti. Suratından hiç silinmeyen o gülümseme daha tehditkardı artık. Fakat sonra yavaş yavaş yaratığın suratı karardı ve gülümsemesi ilk defa silindi. Parmakları kızın yüzüne değerken kız hareket edemediğini fark etti. Eğer kımıldayabilse kaçardı ya da en azından çığlık atabilseydi… o bunları düşünerek içten içe kıvranırken bir ses yavaşça solmakta olan zihninde yankılandı:
Ölümü arzulamıştın. Onu çağırdın. Seni duyduk ve geldik. Bir ölüm dileğine bir ölüm.
Yankılar kesildiği an Rodin, kendi bedeninden kovulduğunu, ruhunun vücudundan dışarı çekildiğini hissetti. Böylece kendi vücudunda bir izleyici halini aldı.
İlk günlerde bu kontrolsüzlükle tek yaptığı saatlerce, güneş binaların üzerinde yükselene kadar sabit bir noktaya bakmakken, devam eden süreçte kendine zarar vermeye başladı. Çevresindekilere bunu anlatmaya çalıştığı zaman, onun atak geçirdiğini ve depresyonuyla ilgisi olduğunu söylediler. İlaçları arttı ve ağırlaştı. O da zamanla anlatmaya çalışmaktan vazgeçti. Bütün bunlar bir rutine dönüşünce de her gece yarısı ortaya çıkıp şafağa kadar kontrolünü ele geçiren bu yaratıklara bir isim verdi: Gece Yarısı Gölgeleri.
Gölgelerin onu her ele geçirmesi git gide artan ataklar ve daha büyük şiddet gösterilerine dönüşüyordu. Sara, bu durumdan rahatsız olmaktan ziyade bir yandan arkadaşı için üzülürken bir yandan da Rodin’in yapabileceklerinden de korkmaya başladı.
Bir gece, Sara onun hıçkırıklarına uyandı. Arkadaşını kontrol etmek için odasından çıktığında Rodin’in kendi odasında olmadığını gördü. Banyonun ışığı yanıyordu. Hızlı adımlarla koridoru aştı ve kapıyı bile çalmadan direkt küçük banyoya daldı. İçerisi boştu. Rodin’in hıçkırıkları evin her yerini sarmıştı. Sara, panikle arkasını döndü ve Rodin’in mutfak kapısının önünde elinde bir bıçakla karanlıkta durduğunu gördü. Ellerini yüzüne siper ederken neden onu erkenden hastaneye yatırmadıklarını merak etti. Ama cevabı zaten biliyordu. Hepsi Rodin’in birgün bunu yapacağından emindi bir şekilde, eğer onu hastaneye kapatmış olsalardı onunla geçirecekleri zamandan olurlardı. Hem Rodin, sevgi ile ikna edilebilen bir yapıya sahipti. İçlerindeki son umut tanesi onun bu yanına tutunmuştu bunca zaman. Ama şimdi elinde büyük kesme bıçağı ile mutfak kapısının girişinde duruyordu. Sara, emin olmasa da çevresinde bir karaltı varmış gibi gelmişti. Kıza doğru bir adım attığındaysa Rodin hızla elini kaldırdı ve olduğu yerde boğazını kesiverdi.
Rodin, Sara’ya gördüğü karaltının gerçek olduğunu ve aslında onu şeyin bir öldüren yaratık olduğunu söylememiş olmayı dilerdi. Çünkü bu kızın aklını kaçırmasına neden olan son noktaydı. Sara son konuşmalarından sonra bir daha kendisine gelememiş Rodin ile iletişim kurmayı reddetmişti. İntihar sandığı ölümün korkunç bir yaratık tarafından gerçekleştirilen bir cinayet olması fikri onu sarsmıştı doğal olarak. Dolayısıyla Rodin yapabileceği en iyi şeyi yaparak kıza biraz zaman vermeye karar verdi. Yine de bu sarsılmanın ardında başka şeyler olmasından şüphelenmeye başlamıştı.
Şüphe gönlüne düştükten kısa bir süre sonra ilk belirtiyi gördü. Kapının kenarından, biricik arkadaşını izleyen o ilk karaltıyı. Tıpkı kendisindeki gibi. Hayaletlerin nefes darlığı olmaz sanırdı, ama o an arkadaşının arzularını anladığında nefesi kesildi. Demek bunca zaman bu yüzden evden ayrılamamıştı. Kendi başına gelenler arkadaşının kaderi olmasın diye. Çünkü şimdi onları engelleyebileceğine inanıyordu. En azından deneyebilirdi. Bu düşünceye rağmen kendini suçlamadan edemedi. Eğer Sara ile iletişim kurmasa ve aslında olanları anlatmasa kız korkuyla ölümü diler miydi yine de?
Daha fazla düşünmeden ölümünün üzerine atladı. Gölgenin pençeleri hayalet bedenini deşerken zihninde onları ilk duyduğu sefer tekrar canlandı.
Bir ölüm dileğine bir ölüm.
Peki ya hayaletler? Hayaletler de tekrar ölebilir miydi?
- Gece Yarısı Gölgeleri - 1 Şubat 2024
Merhabalar.
Karanlık, bunaltıcı, ölüm dolu bir öykü. Soru sormalı, vurgulu tarza bayılırım. Sizde bunu başarılı biçimde kullanmışsınız.
“Peki ya hayaletler? Hayaletler de tekrar ölebilir miydi?”
“Ölümü arzulamıştın. Onu çağırdın. Seni duyduk ve geldik. Bir ölüm dileğine bir ölüm.”
Yada kullanmış mısınız?
Şaka bir yana beğendiğim bir mini öykü oldu. Ancak bazı noktalar üzerinde eleştirel fikirlerim var.
Bu öykü, ilginç bir konuyu işliyor ve okuyucuyu hemen içine çekmeyi başarıyor. Ancak, bazı noktalarda anlatımın biraz belirsiz olduğu ve karakterlerin duygusal derinliklerinin tam olarak keşfedilmediği hissediliyor. Özellikle Rodin’in içsel çatışmaları ve duygusal zorluklarıyla ilgili daha derinlemesine bir açıklama ve gelişim beklenirdi. Ayrıca, Gece Yarısı Gölgeleri’nin varlığı ve Rodin’in bu varlıklarla olan etkileşimi hakkında daha fazla açıklık sağlanabilirdi.
Öykünün sonunda, Rodin’in ölümünün intihar olup olmadığına dair belirsizlik, okuyucuda derin bir düşünce uyandırıyor. Ancak, bu belirsizlik öykünün sonunu biraz yarıda bırakmış gibi hissettirebilir. Okuyucu, daha net bir kapanış veya açıklama bekliyor. Ya da ben bekledim diyelim.
Genel olarak, öykünün atmosferi ve temaları etkileyici olsa da karakter gelişimi ve hikaye akışı açısından daha derinlemesine bir işleme öyküyü daha başarılı kılardı. Daha açıklayıcı bir anlatım ve karakterlerin duygusal zenginliğinin daha iyi keşfedilmesi, öykünün potansiyelini daha iyi ortaya çıkarabilir.
Öyle işte. İyi yazmalar.
Öykünün konusu başlarda ilginç gibi görülse de ilerleyen paragraflarda bu ilginçlik kayboluyor. Öykünüzün kısa olması da bu ilgi çekici konuya destek olamamasının en büyük sebebi. Kaleminize sağlık.
Bana göre öykünüz giriş bölümünden sonuca doğru ilerlerken irtifa kaybetmiş. Cümlelerin ayarlarıyla biraz oynamanız anlatımınızı kuvvetlendirebilir. Birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Lacan’ın öteki tanımında olduğu gibi varlığımızı duyumsamak ve endişemizin yatışması için gerçek hayatta da bir yankıya ihtiyaç duyarız. Karakterimiz bu açıdan insani özelliklerini muhafaza ediyor.
Bazen hepimiz, bir şeyler yazarken kullandığımız birleşik eylemlerin gerçekten var olduğunu sanma yanılgısına düşüyoruz. Sürekliliğe binmek kulağa makul gibi gelse de böyle bir birleşik fiil yok. Burada basitçe …, onları giderek daha çok görmeye başladı. denilebilir. Siz eminim daha yaratıcı versiyonlarını bulursunuz.
Burada ölmeyi daha çok arzular hale geldi demek istemişsiniz gibi geliyor. Daha çok ölmeyi istemek anlatım olarak biraz tuhaf hissettirdi.
Yalın, güzel bir ifade.
Burada bir motivasyon kusuru ve tezatlık var. Kimse zaten cevabını kendince verdiği bir şeyi o an merak edip tekrardan ‘Doğru ya şöyle düşünmüştük’ demez. Öte yandan psikiyatrik hasta olduğu düşünülen ve intihar riski olduğu kabul edilen birinin sevgiyle iyileşeceği fikrinin çevresince kabul edilmesi pek makul değil. Dahası o sahne ile karşılaşan bir arkadaş, bilişsel bir sorgulayış ve çözümlemelerden ziyade anlık hareket etme eğiliminde olur. Örneğin ya donup kalır ya sakince ikna etmeye çalışır ya onu konuşturur vs.
Elinize sağlık.
Öncelikle bir cevap yazmakta bu kadar geciktiğim için çok özür dilemek istiyorum. Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Söylediğiniz çoğu şey yorumunuzu okuduktan sonra öykümü tekrar değerlendirmeye almama neden oldu. Ve bahsettiğiniz eksik noktaları daha iyi gördüm. Aslında sonunda bilinçli olarak bir belirsizlik ve soru işareti yaratmaya çalışmıştım fakat bu öykünün de kısalığından dolayı yarım kalmışlık hissi yaratmış. Bunu geliştirmeye çalışacağım. Teşekkürler
yorumunuz için teşekkür ederim. Öykünün kısalığının anlatımı ne kadar zayıflatabildiğini bu şekilde deneyimlemiş oldum. Yorumlarınızla beraber bu eksikliği kapatmaya çalışacağım