“Nankörsünüz!”
Senelerdir içinde tuttuğu sırları, anıları; bastırdığı duyguları taşırmak istiyordu ahşap duvarlarındaki çizgilerin arasından. İhanete uğramış olduğu düşüncesi yakıyordu dört bir yanını. Kimsecikler uğramıyordu artık bahçesine, kimsecikler merak edip de şöyle bir göz ucuyla bakmıyordu. Yaşlanmıştı artık, bunu anlayabiliyordu çıtırtılarından. Senelerdir terk edilmişliğin getirdiği onca toz, bir örtü gibi kaplamıştı odalarını. Çok da uzun olmayan, kenarlarını eğreltiotların kapladığı bir patikanın sonundaydı. Bahçesine yıllardır insan eli değmemiş olduğu belli oluyordu. İki yanında, camları kırık pencereler bulunan giriş kapısından girince sağda ön iki ayağı kırık, örümcek ağlarıyla kaplanmış bir sandalye vardı. Yerlerde iri taşlar, onların arasında da kol gezen değişik türlerde böcekler görülüyordu. Solda ise küçük bir mutfak tezgâhı, yemek kapları ve bir kaşık tozlar arasında zor seçiliyordu.
“Nankörsünüz!”
Ne de çok şeye tanık olmuştu. Yaramaz çocukların, odasında koşturup durduğunu, etrafta ne var ne yok kırıp döktüğünü ve buna çok kızdığını hatırlıyordu. Böylesi zamanlarda bütün nefesini tutup kendini hafifçe sallar, minik bir deprem yaratırdı. Çocukların korku dolu çığlıklarla kaçıştıklarını da anımsıyordu. Yalnızlığı seviyordu ama aslında gerçek yalnızlık nedir bilmiyordu. Sonra, birbirini seven iki genç gelirdi bahçelerine. Tatlı tatlı muhabbet eder; erkek olan, bahçesinden papatya toplayıp kıza verirdi. Kızın da neşeli gülüşleri arasında birbirlerine sarılarak oradan ayrılırlardı.
Şimdi ise yaşlı ve köhne bir barakaydı.
Patikanın ucunda duran insanları ve o iş makinesini görebiliyordu. Çocukları kaçırırken yaptığı gibi nefesini tutmak istedi ama o küçük depremini yaratamadı bu sefer. Ölüm yavaş yavaş getiriyordu rüzgârını. O rüzgâr ki, onun bütün tozlarını kendisinin üstüne serecekti. O an aldığı kararı düşündü ve gurur duydu kendisiyle; başkalarının elinden olmayacaktı gidişi. Sonra usulca bıraktı bütün yükünü. Elveda diyordu.
Kısa öykü yazmak zordur. Uzun öyküden daha fazla vakit alır yazması. Barakanın dilinden yazılmış bir öykü okuyacağımı tahmin etmiyordum temayı öğrendiğimde; güzel bir farklılık olmuş bu. Hem kısa oluşu hem barakanın dilinden yazılmış olması bunlara ilave seçilen kelimelerin samimiyeti ve finalin iyi kotarılmış olması bu hikayeyi başarılı bir hikaye yapıyor.
Kaleminize kuvvet.
Çook teşekkür ediyorum. 🙂
Bu ay böyle bir öykü yazmamak için özellikle engel oldum kendime. Bu öyküyü okuduktan sonra çok da iyi yapmışım diyorum.
Metnin üzerinde biraz daha çalışılması gerekiyor. Fakat oldukça başarılı ve bu ayın yüzakı öykülerinden biri. Çünkü barakanın gerçekten özne olması gerekiyor.
Evet üzerinde çok çalışmamıştım haklısınız, birden çıkıverdi kalemimden. Sağolun güzel yorumunuz için 🙂
Sıkı bir öyküydü. Güzel bir kurgu, ve fazlalıklardan yontulmuş bir hikaye çıkartmışsınız ortaya. Zevkle okudum. Elinize sağlık. Umarım diğer seçkilere de katılırsınız.
Böyle yorumları okuduktan sonra insanın içi kelimelerle doluyor. Teşekkür ediyorum 🙂
Ellerinize yüreğinize sağlık. Terkedilmişlik duygusunu, hem de barakanın dilinden güzel vermişsiniz. Bu evin barakaya dönmeden mutlu yaşadığı günleri göremesek de Nankörsünüz! vurgusundan zamanında güzel anları olduğu da anlaşılıyor. Çok küçük detay belki ama okurken dikkatimi çekti, … iki genç gelirdi bahçelerine. (bahçelerine deyince birden fazla baraka varmış gibi)
Mutlu ettiniz yorumunuzla, teşekkür ediyorum 🙂
Öykünün son kısmı etkiledi beni. Güzel düşünmüşsünüz gerçekten. Ölüm kapısını çalınca intihar eden bir baraka. Gerçekten etkileyici. Elinize sağlık. 🙂
Teşekkür ediyorum 🙂