Öykü

Silsile-i Takip

Çizim: Erdal Gencer
Çizim: Erdal Gencer

“Arkana bakma”

“Bakarsam ne olur?”

“Boğulursun”

* * *

Çok çok uzakta, çok çok sonra çekirgelerin uğultusunda güneşlenen bir çiftlikte.

“sadece küçük bir çizik, bir şeycik olmaz” dedi eğilmiş çocuk, arkadaşının çizik ayağına bakan.

“Ama canım yanıyor” diye ağlamaklı bir ses pek yürek yakmayan, belli ki şımarık bir çocuk bu da.

“Senden ötürü, en sevdiğin arkadaşına geldik ya, bak o sana neetti?” Hafif seke seke giderler bahçe evine kadar. Selim amca masasına çökmüş, tüttürüyor bir yandan, bir şeylerle uğraşıyordu her zamanki gibi.

“Vay, keratalar, nerelere gittiniz?”

“Koray’ın ayağına çivi battı Selim amca”

Eğik, babasına bakmayan koca kafa, ayağıyla tozun içinde hareket etmeye çalışan karafatmanın önünü kesmekle meşguldür.

Akşama doğru sağlık ocağına giderler.

“Tetanoz aşısı mı?” diye korkarak baktı doktorun yüzüne.

“Evet, bu tetanoz aşısı canım”

“Bizim saksağan kaçıran bez adam izmaritin yüzünden birden tutuşuvermişti , sökmedim, çivili bir değnek öylece duruyordu, benim oğlanın ayağına düşmüş, çivisi denk gelmiş”

“baba canım yanıyor” Kıpırdandı, tuttular. Çocuğun gözleri öfkeyle baktı babasının elinde yanmakta olan sigaraya.

* * *

Bu olanlardan on iki yıl sonra, İstanbul, Şişli’de, 3. Köprü henüz yapılmamışken, kiralık bir dairede;

“Bu yaranın hikayesi pek de ilginç değilmiş” dedi Hilal. Koray’ın ayak bileğindeki açık renk çizgiyi öptü. Koray kıpırdandı, ellerini sevgilisinin saçlarına doladı. “devamı var, milattan önce 1448 yılında, anadoluda bir genç kargalarla başını belaya sokar, öyle bir beladır ki bu gözünü karartıp kellesini kaybetme riskine rağmen hükümdarın karşısına bile çıkmayı düşünür”

Meraklı gözleri Koray’ın dudaklarıyla buluşur, izmarit kokan parmakları da öyle. Duvarda işlenmiş bir halı, üzerinde hafif yanan bir kandil, dağınık olmayan bir oda, pek ender bulunan antik eşyalar, ahşap oymalı masalar, sarmaş dolaş çift, koltuklar, öpüşmeler, sandıklar… Dediğine göre kira bile olsa oturduğu yeri evindeymiş hissiyle döşermiş.

“Peki, o kadar eski bir hayatın düşüncelerini nerden biliyorsun?” Dedi kız dudaklarını yalayarak, Koray kaşlarını çattı, duymazlıktan geldi “hükümdarın karşısına çıkmasa da, onun tarlalarını gezmiş, kargalar neden pek uğramıyormuş oralara, merak etmiş, sonra dikili insan taklitleri görmüş bahçelerin tarlaların dört bir yanında”

“eee”

Kahvesinin bitmişliği, Hilal’in üzerine verdiği ağırlığı ve burnuna gelen iğrenç sigara kokan nefesi, hafif terlemiş sırtı, eski motiflerle bezenmiş kıpırdanan perde. Gözleri baktığı yerleri deler gibiydi. Biraz keder, biraz da yüzyıllık olgunluk akan gözler. “Her gün bir tane taklit çalıp getirmiş kendi bahçelerine ama bir faydası olmamış”

Sessizlik.

Kızın devrilen gözleri, içleri boş da bir şey dökülmemiş gibi. Biraz da gözü masadaki sigara paketine takılır.

“Arkana bakma” dedi Koray.

“Aaa şimdi ne alaka?”

“Bakarsan boğulursun”

“Koray yine uçuyorsun galiba”

“Böyle demiş işte”

“Kim demiş Koray?”

“En son bulduğu taklit, konuşmuş, evet, gerçekten konuşmuş, ondan önce de demiş ki ‘boşuna uğraşırsın, asıl keramet bende’. Genç de kanmış, alıp götürmüş onu, gerçekten kargalar gelmez olmuş, gerçi tek bir sıkıntı varmış, o da eline çivisi batmış taklidin.”

“ne olacak ki bir çividen… aaa tamam, masalı senin öykünle bağlayacaksın” kızın şaşkın duran kaşları zeka parıltısı saçan gözlerine uyumlu bir şekilde çatılmış.

“Sonra ne olmuş?”

“Taklit ömür boyu o genci aramış”

“Peki ama neden?”

“Taklit gence sahip olmuş çünkü, ele geçirilmiş genç özgürlüğüne ulaşmak için aramış durmuş kendini”

“İyi de hangisi kendisi? Bu nasıl oluyor peki? Genç ele geçirildiyse taklit neden arasın ki onu, pek tutmadı gibi burası aşkım”

“İyi düşün benim zeki sevgilim, Marmara üniversitesini boşuna kazanmadın” dedi Koray.

“Senin Hitit armanı görünce zeka seviyem yerlerde sürünüyor aşkım” diyerek kıkırdayan kız Koray’ın gömleğini sıyırıp karnındaki dövmeyi okşamaya başladı. “Peki taklit genç, genç de taklit mi oldu?” Koray gülümsedi. “Taklite dönüşmüş genç bulabilmiş mi peki bedenini?” Koray hüzünlenerek ”hayır, çünkü hırsız gencin bedenindeki kellesini uçurmuşlar, gencin ruhu da korkuluğun içinde hapis kalmış hep”.

Bir kuş sesi ötüşü çalan zil.

Koray tepki vermedi, Hilal ayaklandı.

Kızın ağırlığından kurtulmuş oldu.

Gözlerini kapattı.

Kızın çığlıklarını duyunca bile kıpırdamadı.

Biraz geçince “benim gibi bir yetişkinin yapamayacağını ancak bir çocuk yapabilir zaten” dedi. Ardından sesi boğulur gibi çıktı Koray’ın, “Arkana baktın, boğulmadın değil mi, yalancı çıktım sana, kötüyüm işte ben, arkadaşınım sanmıştın değil mi bir de beni?”

Apartmanın tüm ışıkları açıldı tabi, kızın çığlıkları sokaklara doğru uzandı, kısaldı.

“Benim aksine senin bakacak bir arkan dahi olmadı ki çocuk, taptazeydin” dedi Koray…

* * *

Ertesi gün toplanmış apartman sakinleri, ver etmişler dedikoduyu.

“Bu gençler kafayı yemiş vallaha ha.“

“zifir karanlıkken, Koray’dır dedim, bir karaltı girdi bizim apartmana”

“kapısının önünde insan maketi gibi bir şey vardı, ödev içindir dedim ama bilemem ki”

“sevgilisini gecenin bir yarısı bağırtarak kaçırdı”

“ne olacak şimdiki gençler böyle edepsiz, mübarek namus denen bir şey kalmadı artık”

“hep internetten, cep telefonundan, televizyondaki dizilerden”

“sanki sen izlemiyorsun Döndü hanım”

“şu meymenetsiz yüzüne gelen neşeye bak”

“sevmiyormuş belli ki kızı”

“hepimiz izliyoruz, kim izlemiyor ki?”

“sabah pencereden kül tablasını fırlattı bir de, kafamıza düşeyazdı”

“sen kendi adına konuş, ben öyle her diziyi izlemem”

Bir hafta sonra,

“sevgilisi gitti gideli evin bütün mobilyalarını değiştirdi, kedilerle oynar oldu kapı ağzında”

“artık bana Gülçin hanım değil, Gülçin teyze diye hitap ediyor”

“yazık günah, anaları babaları köyden buraya okusunlar diye gönderiyor, şunların yaptığına bak”

“Allah akıl fikir versin, ne diyeyim, akşama patlıcan musakka yapacağım”

“ben de karnı yarık”

“kabak pişireceğim ben de, canı çekmiş herifin”

Silsile-i Takip” için 6 Yorum Var

  1. Güzel hikaye. Bedeni/Ruhu ele geçirme konusu gerçekten korkunç bir fikir. Okurken The Skeleton Key filmi aklıma geldi. Bu korkuluk ve çivi yarasıyla veya arkasını dönerek bedeni ele geçirme fikri Supernatural’da bir bölümde konu edilse süper olur. Yazarın ellerine sağlık.

  2. Selamlar,

    Değişik bir anlatım tarzı olan değişik bir hikayeydi. Tam olarak neler döndüğünü anlamak için kafayı biraz patlatmak gerekiyor. Birileri omuzlarımızdan ayırmadan önce…

    Naçizane tavsiyem; konuşma cümlelerinin ilk harfini büyük harfle yazmanız çok daha iyi olacaktır.

    Bu çiziminiz de en az diğeri kadar güzel. Her ikisi, hikayeyi de katarsak üçü, için de teşekkürler.

  3. Selamlar,

    Teşekkürler eleştiri için, konuşma cümleleri gözümden kaçmış, son düzenlemeyi yapmadan göndermişim.

    Kasitli bir pus koyuyorum yazılarıma, biraz da bu tip yazılardan hoşlandığımdandır. Bir anda çözülmesin istiyorum, hakkıyla okuyan çözümlesin, gözü açık insanlar görebilsin istiyorum. Pek dikkatli okumayan insanların da “bu ne ya, ben bir şey anlamadım” demesini istiyorum. Bıraktığım pus zorlama değil, sahneler canlandırıyorum sadece, konuşmalarla bütünleştiriyorum. Bir film izler gibi, bir radyo programındaki konuşmları dinler gibi hissettirmeye çalışıyorum. Ama ilk göze çarptığında farklı hissettirmesi hoşuma gidiyor, çözümlendiğinde de şaşırtsın istiyorum. Mesela bu yazının hem fantastik olarak hem de usta bir yalancının bilinçaltına iniyormuşçasına okunmasını istiyorum. “Big Fish” ten etkilendiğimi daha sonradan anladım, bazen neyden etkilendiğini unutuyor insan. Ama asıl gayem, ne haddime ama, Edgar Alan Poe’ya modern bir göz kırpma isteğiydi.

  4. İlginç bir hikaye olmuş. Okuyup bitirdikten sonra tekrar tekrar ara cümlelere dönerek baktım ve anlamaya çalıştım. Yavaş yavaş şekillendi hikaye kafamda ve oldukça da etkiledi beni. Kaleminize sağlık…

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *