Öykü

Garip Yolcu

Sabahın ilk saatleriydi. Yağmurdan sonra, puslu ve soğuk hava, rüzgârın getirdiği toprak kokusunu yolcunun burnuna doldurdu. Uçsuz bucaksız yemyeşil ovada, balçığa dönmüş yolda, dörtnala ilerliyordu. Atın toynaklarından ahenkle çıkan şıp şıp sesini bir çığlık bozdu. Az ileride, bir başına duran ağaca doğru, beş kişinin bir kadını sürüklediğini gördü.

Karadan siyah, yelesi kızıl bineğini adamların yanında durdurdu. Birinin yanlarında belirdiğini fark eden adamlar, kadını sürüklemeyi bırakıp, at sırtında yolculuk yapan kişiye yöneldi. Baştan aşağı zırhlıydılar. Adamların lideri olduğu anlaşılan biri, atlıya yaklaşıp, yanında durdu.

“Neden durdun? Yoluna devam et yabancı” dedi kalın ve çatlak sesiyle zırhlı adam.

Kukuletasıyla yüzünü gizleyen yolcu, bir adama bir kadına baktı. Cevap vermedi. Zırhlıların lideri, elini belindeki kılıcın kabzasına götürerek, tekrar etti sözlerini. Yolcu, bu tehdit içeren hareket karşısında korkmadı. Sadece gülümsedi ve konuştu.

“Belki yardıma ihtiyacınız vardır diye düşündüm.” dedi derinden gelen davudi sesiyle.

“Var git yoluna, bu iş seni ilgilendirmez.”

Atlı yoluna devam edecekti ki meraklandı zırhlıların lideri ve tekrar sordu beklemeden.

“Bekle, ne iş yaparsın sen?”

“İnsanlara musallat olan hayvanları avlarım.”

Bir süre bakıştılar. Yolcu “deh” diyerek, atıyla yavaşça yola koyuldu.

Bağırdı lider;

“Şu mahlûku ağacın dibine yaklaştırın ve ipi hazırlayın, yeterince oyalandık, idam vakti!”

Zavallı kadının çığlıkları ve yalvarmaları boşunaydı. Ağacın altına yerleştirilen sehpaya çıkarılırken zorluk çıkartı ama güçlü kollar arasında bu çabası fayda vermedi. Kadının boynuna tam ilmek geçirilmek üzereyken, tombul olan biri sırıtarak konuştu.

“Efendim, bunu yapmadan önce, biraz olsun eğlensek nasıl olur?”

Liderleri sırttı, biraz düşündü.

“Neden olmasın” diyerek kadına yaklaştı. Pislik adam, kadının eteğini sıyırıp, iç çamaşırını çıkartmaya yeltendi. Kadıncağız tekmeler savurup, kendini korumaya çalıştı. Beş iğrenç mahlûk olanları zevkle izleyip, kahkahayı bastı.

Yolcu her şeyi duydu ve atını durdurdu. Sırtı onlara dönüktü ve sessizce bekliyordu. Kadının çığlıklarını duyunca, büyük bir hışımla atından indi. Öfkeli yüzü ve çatık kaşlarıyla korku salıyordu adeta. Sırtındaki kılıcını hızlıca çekti. Kadına bir şey yapmalarına izin vermeden, beşinin arasına daldı. Hızlı ve ölümcüldü. İkisinin kellesi daha ne olduğu anlaşılmadan havada uçuştu.

Kadını tutan uzun boylu olan, durumu fark etti.

“Dikkat, silahlı adam!” diye haykırdı ve zavallıyı bir köşeye fırlattı. Belindeki baltasını kaptığı gibi, tehlikeye doğru atıldı. Zırhına ve iri yarı olmasına güvenerek baltasını savurdu. Hareketleri ağırdı. Kukuletalı hızlıca adamın arkasına geçti ve kılıcıyla sert bir darbe indirdi. Efsunlu kılıç zırhı ve adamı ortadan ikiye böldü. Bu hareketle parçalanan bedenden etrafa kan fışkırdı.

Diğer iki kişi bu manzarayı görünce daha temkinli davranarak adama yöneldi. Kel kafalı liderin elinde uzun bir kılıç vardı. Ötekinin ise bir elinde çivili topuz, sol elinde ise kalkan vardı. İlk hamle topuzlu olandan geldi. Hamlesini yolcunun soluna doğru yaptı ve ıskaladı. Oluşan boşluğu fırsata çevirmek isteyen kel lider ise, sağdan uzun kılıcını savurdu. Az daha başaracaktı fakat Kukuletalı adam yerde yuvarlanarak kaçmayı başardı. Bu hareketiyle kalkanlının arakasında bitiverdi. Topuzlu büyük bir hışımla kalkanını arkasına savurdu. Yolcu, kalkanın üzerine kılıcını savururken “Hujutas!” diye haykırdı.  Söz ağzından dökülürken, kılıcı kor kırmızı renge dönüştü. Kalkanı ve onu tutan eli paramparça etti. Acı içinde haykırdı zırhlı. Topuzunu savurdu, yolcu eğilerek, adamın boşta kalan sol bacağını dizinden kopardı. Zavallı adam ayağını kaybetmesinin etkisiyle yere kapaklanacakken, kukuletalı düşmanının kafasını tek hamlede uçurdu.

Uzun kılıçlı lider yutkundu, çok ani ve hızlı gerçekleşen küçük çaplı savaşın nasıl sonuçlanacağını merak ediyordu. İçini az da olsa bir korku kapladı fakat sayısız çarpışmayı ve savaşı kazanmanın öz güveni bunu bastırdı. Haykırdı ve kılıcını savurdu. Uzun kılıcını ustaca sallıyordu. Silahın erişim mesafesinin geniş olması nedeniyle, düşmanı ona yaklaşamıyordu. Kukuletalı birkaç adım geriledi.  Yolcu, açık yakalamak için iyice yaklaşmaya çalıştı, bu pek kolay olmadı. Darbe almamak için tekrar uzaklaştı.

Kel lider iki eliyle tuttuğu kılıcını sol alttan sağ üste doğru savurdu. Kukuletalı bu hamleyi kılıcını kendine siper yaparak engelledi. Bir birine çarpan iki efsunlu metal, kıvılcım saçtı. Bu hamleyle yolcunun elleri uyuştu, adam ellerini silkti. Bunu gören kel herif sırıttı. Büyük bir heves ve hışımla düşmanına saldırdı. Talihsiz adam balçığa dönüşmüş küçük bir alanı hesaba katmayı unutmuştu. Çamur birikintisine sağ ayağıyla bastığı gibi ileri kaydı. Kukuletalı garip yolcu bunu fırsat bilip, adamın soluna geçti. İki eliyle kılıcını tutup, başının üzerine kaldırdı ve var olan bütün gücüyle, kel liderin sol omzunun üzerine indirdi. Kemik çatırtıları ve etin yarılma sesi eşliğinde kılıç, sol omuzdan girip, sağ alt kaburgadan çıkarak adamı ikiye böldü.

Yolcunun üstü çimler gibi kana bulanmıştı. İdam edilmekte olan kadına yaklaştı. Kadın perişandı ve soğuktan tir tir titriyordu. Adam, işaret ve başparmağını ağızına götürerek ıslık çaldı. Kızıl yeleli atı çağrısına cevap verdi. Usulca sahibine yaklaştı. Kukuletalı, bineği üzerindeki bohçasından bir battaniye çıkardı ve üşüyen kadına yaklaştı, üstü başı kir içinde olan kadın temkinle ve biraz da korkarak geriye kaydı. Kukuletalı biraz duraksadıktan sonra zavallı kadını nazikçe örttü ve dönüp ateş yakamaya koyuldu.

Ateş, etrafı ısıttığında kadın ateşe doğru yaklaştı. Adam ise ateşin başında kılıcını temizleyip, yağlıyordu. Sessizliği yolcu bozdu.

“Kimdi bu adamlar?”

“…”

“Aç mısın?”

“…”

“Bana Dunan derler.”

“…”

Dunan sorularına cevap alamadı. Temizliğini yaptığı kılıcını kınına koydu. Kana bulanmış kıyafetlerini de temizleyebildiği kadarını temizledi. Ayağa kalktı. Atına bindi. Kadına dönerek;

“Geldiğim yönde küçük bir kasaba var. Yürüyerek yarım saate ulaşabilirsin. Seni oraya ben götürmek isterdim fakat acelem var. Fazlasıyla vakit kaybettim.” dedi ve bineğini yavaşça yola sürdü.

 

“Bekle!” diye bağırdı kadın, titrek ve yorgun sesiyle.

Dunan durdu ve sesin geldiği yöne baktı.

“Beni neden kurtardın?”

Adam tebessüm ederek konuştu;

“İnsanlara musallat olan hayvanları avlamak benim işim.” dedi ve atını mahmuzladı.

Kadın oracıkta kala kaldı. Adamın arkasından seslendiyse de Dunan’ın umurunda olmadı, acelesi vardı ve yoluna devam etmek zorundaydı. Kadın gözden kaybolduktan sonra, atını yavaşlattı. Yolculuk esnasında kitap okumayı severdi. Bohçasından kapağı kahverengi ve üzerinde eski dilde “Koleksiyoncu” yazan kitabını çıkarıp, kaldığı yerden mırıldanarak devam etti.

“Ben bu kadim topraklarda doğdum. Tüm varlığımla yaşadığım yerden nefret ediyorum. Gençliğimin baharında bu sefil ve acınası yerden kurtulacağımı düşünmüştüm. Kadim zamanlardan kalma, kimin yazdığı unutulmuş şiirin bir parçası aklımı kemiriyor. “Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün” Hayatımın yarısını bu lanetli ve ölümle kutsanmış topraklarda harcadım.

Burada sözlerle yaşayamazsınız. Ölüm bu topraklarda kutsaldır. Eğer ölmezseniz hainsiniz demektir. Bu anlamda ölüm sizin kişisel ve son mührünüzdür. Ve ben, bu topluma ayak uyduramadım. Çünkü yaşamayı tercih ettim. Ben kim miyim? Bana toplayıcı derler. Yaşam ve ölüm arasında dolaşıp dururum.”

Başını kitaptan kaldırdı ve yoluna baktı. Kitabı kapatıp, atının ensesini okşadı. Bu kitabı yazanı hemen bulmayı diledi. Çünkü bu amaçla yola çıkmıştı.

Garip Yolcu” için 10 Yorum Var

    1. Merhaba, yorumunuzu yeni fark ettim. Kusuruma bakmayın. Ayrıca vakit ayırıp ve yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

  1. Merhabalar, öykünüzü çok beğendiğimi söyleyerek başlayayım. Sizden hep görmek istediğim çatışma sahnelerini gördüm, çok beğendim ve heyecanlandım açıkçası. Ayrıca epik fantazinin geçmişe dönüklüğünü reddetmiş geleceğe yansıtmışsınız; gayet orijinal bir fikir. Örneği varsa da şahit olmadım. Bunun için de tebrikler.
    ”Atın toynaklarından ahenkle çıkan şıp şıp sesi…” Buradaki şıp şıp yansımasının öykünün ağırlığına uymadığını düşündüm bir tek.
    Eğer kadın idam ediliyorsa bir suçlu demektir ve onu idam edenler de kanun adamı olsa gerek. Durum bu şekildeyse Dunan da azılı bir suçlu demektir. Heyecan verici.
    Devamını merakla bekliyorum. Sevgiler.

    1. Merhaba, güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Çatışma sahnesini yazarken birkaç defa yazıp, silmek zorunda kaldım. En son hali bile içime sinmedi. Epik fantazi gelecekte geçme hali uzun süredir aklımdaydı. Böyle bir şey yazmayı istiyordum ki shannara günlüklerini görene kadar yazarı J.R.R Tolkien’den etkilenmiş.
      Panda temasının Dunan için uygun olmadığını düşünüyorum Panda temasından sonraki tema uygun olursa, devamını getirmeyi düşünüyorum. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

  2. Merhabalar, öykünüz çok tadında ve güzel olmuş. Ben de Dunan’ı bir witcher olarak hayal ettiğimden olsa gerek, iyi-kötü ayrımına girmeden bir acizi kaba kuvvetlilerden kurtarması ve üstüne duygusal bir tepki göstermeden, yoluna/macerasına devam etmesi okurken çok keyif verdi. Lütfen devamı gelsin bu öykünün. (: Zihninize/kaleminize kuvvet.

    1. Merhaba, yorumunuz için teşekkür ederim. Dunan bir witcher olmasa da onlar gibi bir karaktere sahip 🙂 Panda teması için uygun bulmadım eğer sonraki aylarda konuya uygun tema denk gelirse öykünün devamını getirebilirim. Tekrardan teşekkürler. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

  3. Merhaba; öyküde kadının ağaca bağlanma sahnesindeki anlatım fazla öznel yargı içeriyor sanki, “pislik, aşağılık mahlûk” gibi. O paragraf biraz rahatsız edici. Bir de çok fazla virgül kullanmışsınız. Bağfiillerin hemen akabinde virgüller var; onlara gerek yok. Okumayı sekteye uğratıyor fazla virgüller.
    Emeğinize sağlık.

    1. Merhaba, yorumunuz için teşekkür ederim. Siz dikkat çekince fark ettim. Evet çok fazla virgül kullanmışım gözümden kaçmış. “pislik, mahlûk” kelimelerini anlatımı güçlendirmek için kullanmak istedim. Uygun olmamış demek daha dikkatli davranacağım bu konuda. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

  4. Merhaba,
    Yogun boğusma/savas anlatımı kisisel olarak sevmedigim biir konu olmasina ragmen altindan gayet guzel kalkmissiniz. Biraz daha kisa olabilirdi belki. Öznur Babur’un takıldığı yere ben de takıldım. Pislik… o akisa uymamis, birden icsellesmis anlatim.
    Ellerinize yureginize sağlık. Gelecek seckilerde görüşmek ümidiyle. ..

    1. Merhaba, yorumunuz için teşekkür ederim. Anlatımı güçlendirmek için kullandım ama yanlış yaptığımı anlamış oldum. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle… 🙂

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *