Öykü

Şan ve Şeref Dolu 460 Gün

Her Türk asker doğar ve zamanı geldiğinde şan ve şeref dolu 460 gün boyunca bu durum kendilerine sık sık hatırlatılır. İşte o zamanı gelenlerden biri de köyün çobanı Mehmet’ti. Mehmet, o güne kadar köyünden hiç çıkmadı, ilkokuldan sonra okumadı ve yazları meralarda, yaylalarda çobanlık yaparak, kışınsa ahırlarda ineklerin altını temizleyerek, süt sağarak hayatını sürdürdü. Yoklama kağıtları köyün muhtarına geldiğinde Aziziye askerlik şubesine giderek yoklamasını oldu. Gerekli testleri yapıldı ve sonunda askerliğe elverişli bulundu. Köyüne dönerek ve askere gideceği günü beklemeye başladı.

Mehmet, günü geldiğinde Erzurum’un Aziziye ilçesine bağlı 290 nüfuslu Taşpınar köyünden anasının babasının hayır duasını alıp, davullarla zurnalarla uğurlandı. Uzun bir yolculuğun ardından Gece Erzurum’da kapattığı gözlerini sabah Amasya’da açtı. İlk defa köyünden ayrıldığından olsa gerek buram buram tarih kokan şehri ağzı açık hayretle seyrederken gelen iki inzibatı görmediğinden Amasya turu sadece on dakika sürdü. Asker olduğu her halinden belli saf ve yiğit Anadolu delikanlılarını tespit edip birliğe götürmekte uzman olan inzibatlar, Mehmet’inde aralarında olduğu birkaç askeri kısa sürede toplayarak Amasya 15. Piyade Er Eğitim Tugayı’na teslim ettiler.

Kısa sürede giriş işlemleri yapılıp kamuflaj, bot, don, atlet, çorap ve sair istihkakını alan Mehmet, öğlene doğru bölüğüne teslim edilmiş, nasıl akşam olduğunu anlamadan gün geçmiş gitmişti. Birkaç gün böyle geçtikten sonra eğitimler başladı. Yat dediler yattı Mehmet, kalk dediler kalktı Mehmet. Sürün dediler süründü, koş dediler koştu. Uygun adım, serbest adım, koşar adım koştu. Mekik çek dediler çekti, şınav çek dediler çekti. Ne çektin be Mehmet dediler, anlamadı.

Mehmet’in ilk gün kantinden alıp karalamaya başladığı şafak defterine göre 28. eğitim gününde yine yatıp kalkıp sürünürken eğitim alanına bir Albay geldi. Eğitim çavuşlarının elleri ayaklarına dolaştığından ve aynı anda ödleri boklarına karıştığından olsa gerek tekmil vermeyi bile beceremediler ama Albay umursamadı bile. Omzunda Samanyolu Galaksisi’nden bir parça taşıyan Albay için bu bölükte önemli tek bir kişi vardı. Durumu gören nöbetçi subay koşa koşa gelip acemi er gibi bağıra bağıra tekmil verdiğinde o önemli kişiyi istedi Albay.

“Çoban Mehmet varmış sizde, onu getirin bana.”

Mehmet’i apar topar alıp geldiler eğitim alanından. Albay’ın karşısına çıktığında omuzlarındaki yıldızlardan gözleri kamaşan Mehmet, konuşmanın tamamını pek anlamasa da ülkesinin ona ihtiyacı olduğu sonucunu çıkarmıştı Albay’ın dediklerinden. “Emredersin komutanım” dedi Mehmet her zamanki gibi. Komutan emrederdi, Mehmet yapardı. Şınav, mekik, yat, kalk, sürün! Ye, iç, yat, uyu! “Emredersin komutanım” derdi Mehmet.

“Ülkenin sana ihtiyacı var Mehmet!”

“Emredersin komutanım!”

* * *

Albay göreve yeni başlayacak olan Türkiye Uzay Güçleri (TUG) Uzamiraline ülkemizin uzay güçleri hakkında brifing veriyordu. Uzamiral, uzayda üstünlük sağlamaya çalışan dört dünya ülkesinin yanı sıra ayrıca savaştığımız üç farklı uzaylı unsur hakkında detaylı bilgi aldıktan sonra, sıra askerlerin denetlenmesine geldi. Askeri kıtaların kendisini coşkuyla selamlamalarına ve uzun uzun konuşmalar yapmaya alışık yeni Uzamiral, her birinin vücuduna yüzlerce kablo, hortum ve envai çeşit alıcı yerleştirilmiş halde sıvı dolu tanklarda yatan yüzlerce askeri gördüğünde duruma biraz bozulmuş olsa da Albay’a dönerek açıklamalarını dinlemeye başladı.

“Komutanım burada TUG Komutanlığı Uzay Gücü N1 Taburu” askerlerini görmektesiniz. Kendilerine kısaca KUZGUN 1 diyoruz. Burada bulunan tüm askerlerimiz bağlı oldukları özel donanımlar ile uzayda bulunan robot suretlerini yönlendirmekte ve askerlik görevlerini yerlerine getirmektedirler. Askerlerimizin kullandıkları robot suretleri insan boyutlarında olup çok dayanıklı malzemelerden üretilmişlerdir ve çok zorlu şartlar altında çalışabilme kabiliyetine sahiptirler. Aselsan mühendislerimizin geliştirdiği yeni altuzay iletişim sistemimiz sayesinde 5000 ışık yılına kadar sadece 0,2 saniye gecikme süresiyle durumlara tepki verebilmektedirler.

Komutanım bütün askerlerimizin eğitim süresi sadece 12 saattir. Bu eğitim ve beyinlerine veri yüklediğimiz bir eğitim makinelerinde geçmektedir ve süre sonunda tüm askerlerimiz tüm uzay gemilerimizi kullanabilmekte, tüm silah sistemlerinde ustalaşmakta, tüm askeri taktik ve manevraları en mükemmel şekilde öğrenmektedirler.

Askerlerin seçiminde tek bir kriterimiz vardır. Cahil olmak. Bunun en büyük sebeplerinden biri de yeterince eğitim almış kişileri eğitim makinesinde aşırı yüklemeden dolayı kaybetmemizdir. Bu kayıp oranı %50 gibi oldukça yüksek bir rakamdır. Ayrıca veri aktarımından sağ çıkabilen eğitimli kişiler görev başında taktik ve görevleri kendilerine göre yorumlama eğilimi gösterdiklerinden dolayı mümkün olduğunca cahil, eğitim almamış yani kısacası beyni boş kişileri seçiyoruz. Gizlilik açısından askerlerimizin görev süreleri sona erdiğinde hafızaları silinerek klasik askerlik hatıraları yüklenmektedir.

Komutanım, eğer sorunuz yoksa şimdi size uzay araçlarımız hakkında bilgi vermek isterim…”

* * *

Sayılı gün çabuk geçer. Şan ve şeref dolu 460 gün de geldi geçti. Köyünden dualarla, davullarla, zurnalarla uğurlanan Mehmet köyüne geri döndü. Annesinin çok özlediği sıcak ayran aşı çorbasından bir tencere içip, dizinin dibinde uyuduğu gecenin ertesi günü büyüklerinin ellerini öpmek için köy kahvesine geldi Mehmet. Ahali halini hatırını sorup sağ salim geldiğine şükrettikten sonra mevzu askerlik olunca kahvedekiler de bir bir kendi hatıralarını anlattı. Nihayet Muhtar Veli Dayı da “eh oğlum hele sen de anlat bakalım, neler gördün askerlikte?” diye sorunca, Mehmet başladı anlatmaya…

“Hiç unutmam bir gün vurdum tekmeyi girdim bizim Yüzbaşının odasına…”

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *