Öykü

WiCo: Baharın Gücü

Not: Bu öyküyü okumadan önce, KÜLLER PEŞİNDE ve WiCo: EJDERHA YOLCULUĞU adlı öyküleri okumanız olay örgüsünü kavrayabilmeniz açısından kesinlikle yararlı olacaktır.

-Geliyorlar mı? -Ben sana haber vereceğim demedim mi?

Cooper adamı döve döve konuşturup öldürdükten sonra William, Olivier’in geleceğini tahmin ettiği için eli bıraktığı yere yakın bir yerde konuşlanmıştı. Gözlerini çevreden ayırmadan, ejderhanın üstündeki William’dan haber bekliyordu. William’ın anlattığı kadarıyla Olivier’i tanıyıp onu öldürecekti. Fakat kolu buraya bıraktıktan beri 6,5 saattir bekliyorlardı. Aslında Cooper bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünüyordu fakat William itiraz ediyordu. Cooper birkaç kez daha öfleyip püflerken telsizden bir ses geldi,

-Cooper yardım et! Har…

Lanet Olsun dedi kendi kendine. Elindeki Dragunov’u bırakıp hemen yanındaki iki tane Uzi’yi alıp çevresine bakınmaya başladı. Çevre ilkbaharın yeni yeni gelmesi ve güneşin henüz doğması yüzünden müthiş bir manzara oluşturmuştu. Zaten bu sessizliği bozan tek şey ilkbaharın gelmesini kutlayan kuşların sesleriydi. Cooper kendini bir anlığına olsun bu seslere bıraksa da az sonra bir gümbürtü sesiyle kendini topladı fakat ne olduğunu göremediğinden çok aldırış etmedi ve gökyüzüne bakınmaya devam etti. Yukarda birbirleriyle dans ediyormuş gibi görünen birkaç nokta gördü fakat bunu ilk olarak bir ışık oyunu sandıysa da sniperın dürbününden bakınca ne olduğuna emin oldu. Tam o anda gözlerine bir beyazlık indi.

***

C.P elini kafasına koyup biraz bekledi ve “Buldum!” diye bir çığlık attı. Sonra devam etti,

-…Ama kalbi atmıyor.

Herkesin kafası karışmıştı. Büyük salonda bir dalgalanma olunca Olivier açıklama getirme zorunluluğu hissetti,

-O aletler tam damarınızın üzerindedir ve kalp atışını da ölçer.

Humman dâhil herkes şaşkınlık içindeydi. Olivier, has adamı Yusuf’a, fakat bu sadece kod adı gerçek ismi Papaz Josef’di, döndü ve,

-Yusuf, yanına koruyucu, harpy ve ejderha al ve gidip adamlarımızı geri getir.

Yusuf’un özel bir gücü yoktu fakat bir-iki katır kadar güçlüydü.

***

-Onlar da ne?

William uzaktan gördüğü şeylere bir anlam veremiyordu fakat dürbün gözlükleri yanındaydı ve onlar varken bir sineği bile görebilirdi. Gözlüğü taktığı an karşısında uçan kadınlar ve kendisininkinin iki katı boyutundaki altı ejderhanın üstünde ellerinde birer mızrakla ikişer kişi gördü. Bunun pek hayra alamet olmadığını anladı fakat onları Enes’in göndermiş olma ihtimali de vardı. Ejderhayı acilen bir ağacın arkasına sürdü ve onları beklemeye başladı. Yaklaştıkça kalbi daha çok atıyordu. Elindeki uyuşturucu silahı yüksek doza ayarladıktan sonra yanındaki bütün silahların şarjörlerini doldurdu ve yedek şarjörleri de hazırladı. Nişan alabilecek kadar yaklaştıklarında elindeki uyuşturucu silahlar bir harpy’ye nişan aldı. Bir anda bütün harpy’ların kendisine doğru uçmaya başladığını fark etti. Bir anda o kadar heyecanlandı ki kendisi dahi farkında olmadan silahı ateşledi. İğne doğruca harpy’ye saplandı. Harpy havada birkaç kez sendeledikten sonra doğruca yere düştü. Daha sonra ejderhalar ve sürücüleri de kendisine dönünce bir harpy daha uyuşturduktan sonra, geriye sadece 4 tane harpy kalmıştı, doz çok yüksek olduğu için şırıngalar çoktan boşalmıştı. Hemen yanındaki altı silahtan Magnum’u aldı. Çünkü Magnum çok sert ateş ettiğinden daha rahat öldürebilirdi. Ejderhaların üzerindekilerin yüzü pek seçilemiyordu fakat başında taç olana iki el ateş etti. Adam başına gelen kurşunun olduğu yeri tuttu ve bir iki sendeledikten sonra ejderhanın üzerinde yere yığıldı onun arkasındaki kundaklı yayını kaldırdı ve William’a doğru nişan aldı fakat William ona da izin vermeyip üzerine geri kalan şarjörü döktü. Adamın önce arbaleti sonra ise kendisi yere düştü. Fakat onlarla birlikte Magnum’un yedek şarjörleri de yere düştü. Çantasından hemen pompalıyı çıkardı. Yedek şarjörü olmadığı için kendini şanssız hissediyordu. Tam silahını yöneltti ki bir anda orada sadece bir ejderha ve üzerindeki iki kişiyi gördü. İkisi birden mızraklarıyla bir şekil çiziyorlardı. William birini avladı fakat diğerine zaman bulamadan kendisine doğru gelen ufak bir yanan ejderha gördü. Ve kendisini yere düşerken buldu.

***

-İlkbaharın gücü seninle olsun.

Cooper gözlerini yeni yeni açmıştı az önce yaşadıklarına inanamıyordu.

-İlkbaharın gücü de nedir? dedi kendi kendine. Vücudunda değişik bir güç hissediyordu. Gördüğü yaratıkları tekrar görüyordu. Fakat çok yüksekteydiler. Fakat William eksikti. Onu ararken aşağı düşmeye başladığını gördü. “Belki?!” dedi kendi kendine. Ardından tüm gücünü toplayıp zıpladı. İlk önce düşüyormuş gibi düşünse de. Birkaç saniye sonra yükseldi ve tekrar yükseldi. O yükselirken ayaklarının altından çiçekler çıkıyordu. Gökyüzünde yürüyordu. Fakat bu ona yetmezdi hemen William’ın düştüğü yere doğru koşmaya başladı. Yanına vardığında William’ı koluna aldı ve onunla birlikte yükselmeye başladı. Neler olduğunu henüz anlamasa da bu güç onu korkutuyordu. Ejderha ve harpy’lerle aynı seviyeye çıktıklarında William, Cooper’a,

-Ne oluyor?

-Bilmiyorum, ama hoşuma gitmeye başladı.

Bu söz her ne kadar tatminkâr olmasa da William şimdilik bununla yetinmeyi kabul etti.

Cooper ellerinden dal, yaprak ve çiçek, ejderha binicileri ise asalarından yanan ejderhalar çıkarırken William’da elinden hiç bırakmadığı pompalıyla iki harpy’yi daha yere serdi. Fakat bu onların Cooper’a yaklaşmasına engel değildi. Mermisi kalmayınca diğer harpy’ye de silahı atarak onu da yere düşürdü. Bu arada Cooper’da iki ejderha ve altı koruyucu öldürmüştü. Geri kalanlar ise hemen oradan uzaklaştılar. Fakat onların gitmesiyle ikilinin yere düşmesi bir oldu. Bütün bilinmeyenler diğer bölümde. Cooper nasıl o gücü elde etti? Olivier artık ne yapacak? Cooper’a ne olacak?

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *