Hemen karşısında, kontrol panelinin üzerinde bulunan devasa ekrana baktı. Karşısındaki düzlemde, kocaman küre parmaklarını uzatsa dokunabileceği bir yerdeymiş gibi duruyordu. Bakışları görüntüde dolandı bir süre. Gözlerinin odaklandığı yerde küçük bir nokta vardı ve gözlerinin her hareketinde yer değiştiriyordu. Noktanın ve sistemin bakışlarına odaklandığı belliydi. İnce uzun parmakları basit klavyenin üzerinde dolandı ve ortada duran geniş tuşa hafifçe dokundu. Ekranda görülen noktayı beğenmiş olmalıydı ki görüntü büyüdü. Bir tırnak ucu kadar olan nokta büyüdü ve bir anda tüm renkli ve ışıklı alanı kapladı. Birkaç saniye içerisinde bulanık olan resim en ince ayrıntıyı gösterecek kadar netleşmişti. Belli belirsiz dönmekte olan kürede bir yer daha net görünmeye başladı. Bir daha bastı ve bir daha. Her tuşa bastığında görüntü on katı büyüyordu.
Birkaç saniye daha geçti sessizce, bir dal gibi ince ve uzun olan kişi gemisinin kumanda güvertesinde dikiliyordu. Önünde duran görüntüyü inceledi. Gözlerinin dolaştığı her yerde, bakışlarının odaklandığı kırmızı nokta, gözleriyle eşgüdümlü, ekranda var olan renkler arasında dolaşmaya devam ediyordu. Mavi rengi, yeşil ve kahverengiyle ayıran ana hatlar belli olmaya başlamıştı. Özellikle mavilerin bitip yeşillerin başladığı yerlerde çokça duruyordu kırmızı nokta. Yerleşim yerinin su olduğunu tespit ettikleri yerin kıyılarında olabileceğini düşünmüşlerdi. Mavinin derin bir girinti yaptığı yerlerden birinde bir kere daha bastı klavyenin tuşuna. Nokta büyümeye başladı, önce bulanık bir görüntü kapladı ekranı ardından netleşti. O zaman karaların içerisine uzanan mavinin dibinde bir yeri keşfettiğini düşündü. Klavyeye bir kere daha bastığında tepeleri ve ovaları görebiliyordu.
Yaptıkları incelemeler ve araştırmalar sonucunda Derin Uzay Arama Birliği kendisini sisteminden yüzlerce ışık yılı ötedeki bu gezegene göndermişti. Pixel; geçen yüzyıla ait bir terim olsa da yolculuk yaptığı gemiye bu adı vermişlerdi. İleri teknolojiye ait bir derin uzay aracına neden bu adı verdiklerini bir türlü anlamamıştı ama amirlerinin bir bildiği olmalıydı. Türü uzaya açılalı yüzyıldan fazla olmuştu. Yıldız sistemindeki gezegenlerde koloniler kurmayı başarmışlardı. Kendi gezegen sistemlerinin ötesine yol almayı neredeyse elli yıldır biliyorlardı. Şimdi daha ötelerde yaşayabilecekleri gezegenler arıyorlardı. Özellikle de akıllı canlıların olabileceği gezegenler. Evet, yer yer üzerinde yaşam barındıran yerler keşfetmişlerdi ama pek çoğu dünyalarının milyonlarca yıl önceki halindeydi. En iyisinde, sürüngenler ve amfibiyenler vardı. Ve şimdi gemisi galaksinin bu bölümünde sıkça rastlanan ikili yıldız sisteminin dış yörüngesindeki bu kaya yapılı gezegenin çevresinde dönüyordu.
Bilim kurulunun tahminleri doğru çıkmıştı. Bu kürede yaşama ilişkin her şey vardı; hava, su ve toprak ve ateş yani ışık kaynağı . Üstelik yaşam konusunda tahminlerinden daha iyi bir durumla karşılaşmışlardı. İlkelde olsa bir uygarlığa sahiplerdi. Hatta iki ayağı üzerinde duran varlıklardan bile söz etmişti birliğe gönderdiği son raporunda. Tek yapılması gereken Aşılamaydı.
Yaklaşık yirmi beş yıl önce bir bilim adamı ilkel varlıklar üzerinde yapılacak küçük bir operasyonun onların gelişmelerini binlerce yıl öteye taşıyabileceklerini ispatlamıştı. Buna aşılama diyorlardı. Oldukça pahalı bir uygulamaydı. Bilinen en iyi örneği bir kadavradan alıyordunuz. Üzerinde tüm hasta noksan kısımları temizliyordunuz. Yapmanız gereken iyileştirmelerden sonra elde ettiğiniz kök hücreyi çoğaltıyordunuz. Ürünü, yani aşıyı mutlak sıfıra en yakın bir sıcaklıkta saklamanız gerekiyordu. Yola çıktığı zamanlara bile bu işlemin etik ve felsefi boyutu tartışılıyordu ana gezegenin de ve bağlı kolonilerde. İşte o uzun ve pahalı işlemler sonucu elde ettikleri aşılardan üç örnek yanındaydı. Şimdi onu doğru kişiye gönderebilmeliydi. Bu mikro boyuttaki bir robotla olabilecekti ancak ama daha önemlisi kime yapılacağını bulmaktı. Kafası bu düşüncelerdeyken bir kere daha bastı yaklaştır tuşuna ve ilkel bir kasabanın taş evleri göründü ekranda. Aşağıda yaşayanları izleyebileceği bir netlik elde etmişti.
Bir süre izledi yerleşim yerinin toprak ve taştan yapılmış evlerini, eğri büğrü sokaklarını, meydanlarını. Öyle çok kalabalık değillerdi, üstelik insana benzer bir yapıdaydılar. Omurgaları vardı, iki ayakları üzerinde yürüyorlardı. Kısa, ağır ve hantal hareket ediyorlardı ama üzerlerine giysi giyebilecek kadar medenilerdi. Adamın aklından kendi ırkının avcı toplayıcılıktan tarım toplumuna geçtikleri dönemleri andırıyorlardı. Bir zaman arandı ve aşı yapabileceği birini bulmaya çalıştı. Gördüğü tipler birbirlerine o kadar çok benziyorlardı ki belli bir seçim yapmadan içlerinden birini hedeflemeyi düşündü. İşte o zaman kulübelerin birinden çıkan zayıf uzun boylu genci gördü. İşte hedefini bulmuştu. Gerekli hesaplamaları yaptı ve kendisine emanet edilen aşıyı mikro roketin içine yerleştirdi. On beş dakika sonrasında mikro robot kendisini gezegenin atmosferinden koruyacak olan kapsülün içerisinde yola çıkmıştı.
Havanın karardığı saatlerde herkes köyün en büyük binasında toplanmıştı. Gündüz hastalanan, kasabanın zayıf genci toplanan kalabalığa hitap edeceğini söylemiş, “Size müjdem olacak” demişti. Bu gündüz saatlerinde bilinmeyen bir varlık tarafından ısırılan delikanlıydı. Kısa bir rahatsızlıktan sonra bakışları değişmiş, halkına farklı gözlerle bakar olmuştu. Toplanan kalabalığa dönerek konuşmaya başladı “Ben Tanrılar tarafından seçilmiş biriyim ve sizlere O’nun direktiflerini ileteceğim…”
- Mürşit - 1 Eylül 2024
- Sarm’ın Sonu - 1 Temmuz 2024
- Maratondan Kopmamak - 23 Mayıs 2024
- Küpe Bağları - 1 Şubat 2024
- Garip Bir Rüya - 1 Kasım 2023
Piksel temasını çok farlı bir biçimde kullanmışsınız. Bu öykünün daha orijinal olmasını sağlamış. Öte yandan çok fazla ayrıntıya girmişsiniz.
Okuduğunuz için teşekkürler. Neden bilemiyorum ama az ve öz yazmaya çalıştıkça detaylar çoğalıyor. Teşekkür ederim.
Öykünün sonunda içimden bir kahkaha attım, ev halkını uyandırmamak için. Detaylı anlatımınız bu sefer gerçekten yerli yerinde, dozajında olmuş, ben bayıldım bu öyküye. Hep uzun yazardınız, bu kez hem kısa yazmışsınız hem geleceğe gitmişsiniz. Sözün kısası ben sevdim bu farklılığı. Kesinlikle iyiydi, bu tarzda bir süre daha devam edin bence.
Önümüzdeki seçkide görüşmek üzere.
Merhaba:
Şaşırmadım dersem yalan olur. Özür dilerim -gerçekten özür dilerim ama bilmek istiyorum- neden kahkaha atmıştınız. Sürpriz bir son olsun istemiştim ve kısa olsun diye-ki hedefim alt sınır olan 250 kelimede bırakmaktı- ayrıntıya girmedim. Beğendiğinize sevindim.
Tamamen iyi niyetlerle. Birinci sebebi finaldeki mizahı sevdim, ikincisi kendi yazdığım kısacık bir öyküme benzettiğim için final sahnesini. Neticede öykünüz gerçekten güzeldi.
Kaleminize kuvvet.
“klavyenin üzerinde dolandı” gibi kelime seçimleriniz harika durmuş.
“Yerleşim yerinin su olduğunu tespit ettikleri yerin kıyılarında olabileceğini düşünmüşlerdi.” Bu cümleye kadar girişi bir türlü ne olduğunu kavrayamadım. Fakat buradan sonra tüm hikaye akıcı bir hal aldı. Üslup oturdu.
Bitişte ise orijinal bir son beklemiştim, daha bilinmeyen, daha beklenmeyen. Sanki koşmuş koşmuş bitiş çizgisine tam varacakken durmuşsunuz diye düşündüm.
Güzel bir hikayeydi, elinize sağlık.
Size de teşekkür ederim okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için. Şu sıkıcılıktan kurtulamadığımı itiraf etmeliyim. Bir de finalin orijinal olduğunu sanıyordum-ya da öyle olmasını istemiştim- Hatta böyle bir son din ile ilgili dikkat çeker mi diye de korktum. Vurucu son olması için de paragrafı oldukça kısa kestim. Neyse bir dahakine inşaallah
Merhaba;
Öykünüzü kısa tutmak istediğinizi belirtmişsiniz ancak sanki öykü genişlemek istiyor gibi. Hastalıklı(!) gencin değişim sürecinin tadına bir varsaydık diye düşündüm. Tabii sonuçta karar sizin. Güzel sıcak bir öyküydü. Ellerinize, yüreğinize sağlık.
Teşekkür ederim, okuduğunuz ve eleştirdiğiniz için.
Merhabalar;
Oldukça kısa olmasına rağmen güzel bir bilim kurgu öyküsü olmuş… Ama işin içine bilim kurgu girdiği zaman ben de “kısa olmuş” eleştirilerine katılmadan edemeyeceğim… 🙂
Başlangıç ilgi uyandırıcıydı. Nesneyi yaklaştırma meselesini iyi kullanmışsınız. Güzel oturmuş öyküye ve temaya. Genel olarak sevdiğim bir öykü oldu ancak bir sorum olacak. Bu aşılamayı yapanlar neden aşılama yapıyorlar? Bu konuda bir şeyler düşünmüş müydünüz? Çünkü şöyle bir şey aklıma geldi: Eğer başka yaratıkların gelişmesini sağlarlarsa kendileri için bir risk de oluşturmuş olmazlar mı aynı zamanda? Ha bütün işlemi hep kontrol altında tutabiliyorlarsa sorun çözülür gerçi 🙂 Her neyse, kalemine sağlık. 🙂 Yeni öykülerde görüşmek üzere 🙂
Yayılma, Kolonileşme, işgal etme, Fethetme veya her ne derseniz adına. Neden Aya gidip geliyorsak, neden Mars’ta yerleşmeye çalışıyorsak o nedenle. Aslında bu konu defalarca işlenmiştir amatörler ve/veya ustalar tarafından ama benim dikkat çekmek istediğim nokta soyun gelişmesi için yapılabilecek küçük katkıların, yani aşılamaların o toplumlarda farklı olarak yorumlanabileceğiydi.