Bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Sırılsıklam olmuştu lakin şiddetli öksürük nöbetleri arasında bu sırılsıklam kalmak sorunlarının en küçüğü bile değildi. Ağabeyini bulması gerekiyordu. Durumunu herkesten gizlemek zorundaydı. Zaten söylenecek birkaç sözü vardı; onları da söyledikten sonra buradaki görevi bitecek ve denizlere açılacaktı. Her ne kadar mevsim uygun olmasa da. Ancak yapmak zorundaydı; kurtulmak zorundaydı. Bu şiddetli yağmurda bile San Marco çok kalabalıktı. İnsanlar ölüyordu. Adeta insanlar kendilerini yağmura bırakmıştı; belki de denize sürüklenip orada can vermeyi umuyorlardı. Kim bilir, belki de deniz tek kurtuluştu. İnsan selinin arasından geçerken “Şimdi değil.” diye düşündü Satchel. Yapması gerekenler vardı; ulaşması gereken cümleler, itiraflar.
Yağmurda, kalabalıkta hızlı adımlarla yürüyordu. Yağmur ve şiddetli öksürük sesleri Venedik’in sesiydi bu gece. Hatta uzunca bir süredir. Venedik halkı da böyle böyle yok olacaktı. Önce yüzlerce insan, sonra binlerce…, katlanarak çoğalıyordu mikrobun zaferi. Bu soğukta Satchel’in yaşlı gözleri ısıtıyordu yüzünü. Ağabeyini atölyede bulacağını biliyordu. Ağabeyi Nealon, sevgilisi Dabria’nın intiharından beri atölyesinden çıkmamıştı. Çocukluğundan beri çizim yeteneği vardı. Neşeliyken, üzgünken hep çizerdi. 12 yaşında Piacenza Düşesi’nin portresini çizdi ve resim yeteneği ile İtalya’nın soyluları arasında onu tanımayan kalmadı; hatta o portreyi görmeyen de kalmadı. Kont olmakla yakından uzaktan bir alakası yoktu. Hele bu olaydan sonra “Kont da kim?” diyecek durumdaydı. Zaten babaları öldüğünden beri Nealon, Kont Romano olmuş olsa bile işleri hep Satchel yönetiyordu. Zira onun yarası da derindi. Baron Giovanni’nin kızının intiharı beklenmedikti; tüm İtalya’yı yasa boğdu ve Satchel ise gizli gizli tutuyordu yasını. Hala daha da intiharının arkasında yatan neden ortaya çıkmamıştı. Fakat Satchel biliyordu işte. Genç kızın taş kesilmiş vücudunu bir türlü aklından çıkaramıyordu. Aklından çıkarabilmek için tüm Avrupa’yı dolaştı ama ne fayda. Venedik’e geri döndüğünde de Tanrılar yalnızca Dabria’nın ruhunu almakla kalmamış tüm Venedik halkının ruhunu alıyordu.
Ağabeyini tam da umduğu pozisyonda buldu; arkası dönük, tablosuna gömülmüş çiziyordu. Atölyenin her tarafında Dabria’nın portreleri vardı. Ağabeyi Dabria’nın o kadar çok portresini çizmişti ki. Bu portrelerin her tarafta olması acısını canlı tutuyor, onu daha da tablolara gömüyordu. Sakalı iyice uzamış, üzerinde de uzun zamandır aynı kıyafetler vardı. Birinin içeri girmiş olması ilk başta Nealon’un umrunda olmadı. Sonra Satchel’e bir bakış attı:
“Masken nerede? Mikrop gitgide daha da çok can alıyor.” dedi.
“Haklısın bu aralar kafam oldukça meşgul. Bir yerlerde unutmuş olmalıyım.” diye yanıtladı.
Uzun bir sessizliğin ardından nihayet “Bendim” diyebildi.
Ağabeyi tabloyu bıraktı ve Satchel’e iyice yaklaştı. Anlamamış gözlerle yüzüne bakıyordu.
“Dabria seni seviyordu. Beni de seviyordu. Birimizi seçmesi gerekiyordu. O da ölümü seçti.” diye ağzından dökülüverdi Satchel’in. “Bilmek zorundaydın.”
Nealon uzun süre tepkisiz kaldıktan sonra üzerinde çalıştığı tablosunu atölyenin diğer bir ucuna fırlattı: “O yatağa attığın diğer kızlardan birisi değildi!”
Nealon ne kadar ressamlığıyla ün saldıysa Satchel de bir o kadar çapkınlığıyla ün salmıştı İtalya’da. Hatta Venedik’te yatmadığı kızın olmadığı bile söyleniyordu. Satchel bunlara yalnızca gülüp geçiyordu. Ancak şimdi gülüp geçecek zaman değildi: “Ondan sonra kimse olmadı. Ben de senin kadar sevdim onu.”
Nealon, Satchel ve Dabria küçükken hep birlikte oynarlardı. Hatta birlikte büyüdükleri bile söylenebilirdi. Nealon, Satchel’den dört yaş büyüktü ve Satchel ile Dabria yaşıttı. Satchel 1455 yılının Nisan ayında, Dabria ise haziran ayında doğmuştu. Her zaman Nealon ile Dabria’nın evlenmesi üzerine kuruluyordu gelecek planları. Nealon da aşkını itiraf etmek konusunda Satchel’den erken davranmıştı. Zaten Kont olacak olan Nealon’du. Zaten Satchel çapkın olandı. Lakin kimin umrundaydı; zaten onu evlenmeye zorlayacak hiçbir neden de yoktu; küçük yaşta annelerini kaybetmişlerdi önce, babalarını da bu veba salgınından iki yıl önce kaybetmişlerdi. Yaklaşık altı yıl önce, 1486 yılından önce, Satchel ve Dabria, on sekiz, Nealon da yirmi iki yaşındayken, henüz daha evlilik hazırlıkları yapılmıyorken, Nealon, Kont Romano ve Baron Giovanni hararetli bir şekilde iş konuşuyorlardı. Satchel ile Dabria da şehirde geziyorlardı. Dabria, Venedik’e gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Satchel çok meraklıydı suya. Dabria’nın da hoşuna gidiyordu Gondol turu. Adeta büyüleniyordu. İyice uzaklaşıp uzaktan şehri seyrediyorlardı gondoldan. O manzara bağladı Satchel ile Dabria’yı birbirine. O günden sonra da Dabria Venedik’e geldiğinde gizli gizli buluşuyorlardı. Ancak Dabria, Nealon’dan da vazgeçemiyordu. Nealon’dan vazgeçmek Dabria için ölümdü. Belki de Dabria için aşk bu iki erkekti. İkisinden birisi eksik olsa Dabria da eksik kalacaktı. Bu dört yıl böyle sürdü. İki yıl önce, Nealon ve Dabria evlilik hazırlıkları içerisindeyken, evlilik günü gelip çattığında Dabria’yı odasında kendisini asmış vaziyette buldular. Sapsarı saçları, taş kesilmiş vücuduna düşüyordu; masmavi gözleri bile parıldamıyordu. O günden sonra Satchel bir yıl boyunca kaçtı, Avrupa’yı dolaştı. Ancak hiçbir şey ona iyi gelmiyordu. Nealon ise atölyesine kapandı, kimseyle konuşmadı.
Nealon tabloyu fırlattıktan sonra Satchel daha fazla kendisini tutamadı ve öksürük nöbetine tutuldu. Bu sefer eline kan geliyordu. Nealon ne yapacağını şaşırdı. Satchel karşısında öksürük nöbetine tutulmuş ve tir tir titriyordu. Kardeşine daha da yaklaştı:
“Buraya geldiğine göre ikimizin de fazla zamanı kalmadı. Anlaşılan yine üçümüzün birlikte olduğu eski günlere döneceğiz. Ona onu çok sevdiğimi söyle.” dedi ve kardeşine sarıldı. Bu sarılmanın ardından Satchel yine yağmurlu Venedik sokaklarındaydı. Bu sefer iyice hafiflemişti. Artık ruhunu teslim edebilirdi ancak yapılacak tek bir şey kalmıştı. Fazla da zamanı kalmamıştı farkındaydı. Gondolunu seçti ve denize açılmaya başladı. Artık iyice güçsüzleşmişti fakat oraya varması gerekiyordu. Kalan son gücünü de oraya varmaya harcadı. Güneş doğmak üzereydi. Artık o gün Dabria ile oldukları yerden Venedik’i izliyordu. Güneş doğan Venedik’i. “Daha önce Venedik’in bu kadar güzel olduğunu fark edememiştim.” dedi Dabria gondoldan Venedik’i izlerken. Dabria ile dudakları birbirine değdiğinde Satchel için dünya bambaşka bir yer olmuştu zaten. O sıcak anıyla, Dabria’ya bir an önce kavuşma isteğiyle gözlerini kapattı Satchel.
Merhaba,
Neresinden başlasam bilemedim açıkçası. Biraz fazla imla hatası ve yazım hatası vardı. Bu sebepten de okumak gerçekten zor ve yorucuydu. Sürekli duraksayıp, hataları kafamda düzeltmem gerekti. Bu da öyküyü okumak için olan isteği alıp götürüyordu. Bunları yazıp yazmamak konusunda kararsız kaldım açıkçası. Birkaç tanesine değinip, bir sonraki seçkilerde daha özenli olacağınızı umuyorum. Aceleye gelmiş olabilir. Bu sebeple de gözden kaçmış olabilirler.
“Bardaktan boşalırcasına” doğru kullanım değildi. Doğrusu “bardaktan boşanırcasına” olmalıydı. Giriş cümlesi olduğu için sanırım daha çok göze batıyordu.
Bildiğim kadarıyla üç noktadan sonra virgül kullanılmaz. Bu zaten bir noktalama işaretidir.
Özne-yüklem uyumsuzlukları rahatsız ediciydi.
Betimleme neredeyse yok denecek kadar azdı. Bu yüzden sanırım bana bir kitabın özetini okuyormuşum havasını verdi. Her şey olup bitti. Kısa metinde çok fazla şey üstünkörü anlatılıp, sona ulaşılmıştı.
Söylemek istediğim son şey ise; tırnak öncesi nokta kullanımı. Genelde romanlarda, yazılı metinlerde, öykülerde yaygın ve kabul edilen şekli virgül kullanımıdır. Bu tercih meselesi olsa da romanları inceleyerek yaygın kullanımının bu olduğunu görebilirsiniz. Sanırım fazla roman okuyunca insan ister istemez nokta görmeye alışkın olmuyor. Bu tabi ki sizin tercihiniz, saygı duyarım.
Serenay Hanım merhaba. Seçkiye hoş geldiniz.
Öykü ile ilgili yorumlarımı da buradan yazacağım ama sizin öykünüzden önce Mai Vaveyla’nın eleştirisine söylenecek bazı şeyler var.
Mai Vaveyla,
Öncelikle siz de seçkiye hoş geldiniz! Hemen konuya gireceğim. Bazı hususlarda haklısınız. Size katılıyorum. Ancak üslubunuzu son derece yanlış buldum. “romanları inceleyerek yaygın kullanımının bu olduğunu görebilirsiniz. Sanırım fazla roman okuyunca insan ister istemez nokta görmeye alışkın olmuyor.” ifadesindeki bu üstten bakış ve yoruma hakim olan negatif hava ile Serenay Hanım’a destek olmuyor, aksine tutunmaya çalıştığı dalı elinizdeki balta ile kırmaya çalışıyor, orada kalma hevesine zarar veriyorsunuz. Yazmak konusunda kimin ne kadar geçmişi var bilinmez, ancak iyi niyetli olmak gerekir. Yapıcı olmak gerekir. Çünkü Serenay Hanım’ın seçkideki ilk öyküsü bu. Bu sert eleştiriyi hakedebilmesi için ortada devamlı ve uyarılara rağmen tekrar eden bir hata olmalı, ki bir şey yok henüz. Sizi daha nazik ve yapıcı olmaya davet ediyorum.
Serenay Hanım,
Gelelim öykünüze. Ben öyküleri konusu bakımından eleştirmem. Neden şu cümle yerine bu cümleyi kullandınız da demem. Yazarın tercihine kalan durumlar okuru ilgilendirmez. Okurun yazarın tercihleri noktasında, karşısındaki metin ile ilgili yapabileceği tek şey belirleyeceği bağlılık, beğeni seviyesidir. Bir konu bir okuru tam can evinden vurabilirken, aynı konu bir başkasına dokunmaktan dahi uzak olabilir. Bu sebeple bana göre eleştiriler ancak imla, dil bilgisi ve kurgu eksiklikleri açısından yapılırsa anlamlı olur. Yukarıda da söylediğim gibi Mai Vaveyla’nın ifade etmeye “çalıştığı” bazı eleştirilere katılıyorum. Bunlar da hikayenizdeki imla ve dili kullanma noktasında yaşanan sıkıntılardır. Konuyu, konuyu işleyiş biçiminizi ve kurmaya gayret ettiğiniz kurguyu çok beğendim. Kesinlikle gelecek seçkilerde de sizi görmek isterim. İmla ve dil konusuna biraz daha dikkat tabi. Çözülemeyecek bir şey değil. Bitirdikten sonra öykünüzü, güvendiğiniz insanlara okutun, yardımlarını talep edin. Etkili olacaktır. 🙂
Merhaba Cem Bey,
Yorumunuz için teşekkür ederim. Dediğiniz gibi ilk öyküm, gelecek öykülerimde bu noktalara dikkat edeceğim.
Merhaba Mai Vaveyla,
“Bardaktan boşanırcasına” konsunda haklısın yerel olduğunu düşünüyorum sorunun. Ancak noktalama işaretleri konusunda maalesef görüşlerine katılamayacağım. Çünkü açıkçası romanlarda gördüğüm şekilde uyguluyorum noktalama işaretlerini ve inan bana uyguladıklarımın hepsini de gördüm. Tabii editöre, yayınevine göre değişir, araştırmalarımda da söylediğin noktalar üzerinde kesin bir bilgiye erişemedim. Yalnızca tırnak işareti konusunda söylediklerinin yanlış olduğunu araştırmalarıma dayanarak söylemek istiyorum.
Merhaba,
Öncelikle seçkiye hoş geldiniz.
Yukarıdaki yoruma yazım hataları hususunda katılıyorum. Ama öyküyü biraz hızlı geçilmiş olsa da sevdim ben. Temayı farklı kullanmışsınız; bu iyiydi.
Kaleminize sağlık.
Merhaba,
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Serenay, merhaba ve hoş geldin.
Teknik kısımlarla ilgili yorumlara katılmakla beraber, öykü çok iyiydi. Ve işlediğin konu gerçekten sert bir konuydu bence. Böyle çıkmazları severim biraz. Ancak Ozbabur’un belirttiği gibi final çok hızlı geldi. Keşke az daha irdeleseydin kardeşler arasındaki meseleyi. (Çok ciddi bir mesele olduğu için söylüyorum bunu 🙂 ) Aradaki gerilim daha yükselmeden bitti ki bu da finalin gücünü azalttı bence. Anlatımın da ilgi çekici, bir olay gerçekleşirken başka bilgileri de araya sıkıştırman ustacaydı. Eline sağlık.
Görüşmek üzere 🙂
Merhaba Umut,
Yorumun için çok teşekkür ederim. Gelecek öykülerde zaman konusuna dikkat edeceğim.